• Sonuç bulunamadı

Çok hızlı ve renkli bir hayat süren yazar, 25 Mayıs 1970 günü arkadaşı Oğuz Özdeş ile yemek yedikten sonra kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yummuştur..73 26 Mayıs tarihli gazetelerde yazarın ölüm haberleri yer alır. Ölüm nedeni kalp krizidir.

Vefat saati yazarı olduğu Yeni İstanbul Gazetesi’nde saat 9.00, Milliyet Gazetesi’nde ise saat 9.20 olarak belirtilmiştir. Yazarın naaşı Nuruosmaniye Camii’ndeki cenaze namazından sonra Silivrikapı’daki aile kabristanına defnedilmiştir. Yazarın vefatı Babıâli’de büyük yankı uyandırmıştır. O dönem ki bütün gazeteler ilk sayfalarında ölüm haberini yayınlamışlardır. Yazarı olduğu Yeni İstanbul gazetesi yazar hakkında yapılan yorumlara da yer vermiştir. Daha sonraki günlerde yazarın ailesi ve üyesi olduğu bazı kuruluşlar gazetelerde taziye mesajları yayınlamışlardır. Gazetelerden öğrendiğimize göre cenaze törenine onbinlerce insan katılmıştır. ‘‘Hocamız yine geldi gazeteye.

Bekledik ki, o gür sesiyle ‘‘Merhaba Baylar’’desin. Demedi, konuşmadı hiç. İnanılacak gibi değildi ama gerçekti demek. Hocamız ebediyen ayrılmıştı aramızdan. Gözlemiz yaşı, yüreklerimiz buruk, acımız sonsuz. Başta Devlet Bakanı Turhan Bilgin, bazı senatörler, milletvekilleri, YTB Genel Başkanı Banguoğlu, Atabey, Boğaz Komutanı, Emniyet Müdürü Çağlar ve bütün basın mensupları Hocamız’a son saygıda bizimle birlikte idi.

Başta Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Devlet Bakanı, diğer bakanlar, Anadolu Ajansı, Siyasi Partiler, Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Sendikası, Türk Basın Birliği ile çeşitli kuruluşlardan yüzlerce çelenk gelmişti. Nuruosmaniye Camii on binlerle dolmuştu. Dini törenden sonra merhum Silivrikapı’daki ebedi istıratgâhına tevdi edildi. Acımız sonsuzdur.’’ 74

Yazarın vefatından sonra çalışma arkadaşları gazetelerde yazar hakkında görüşlerini belirtmişlerdir. Dönemin İstanbul Valisi Vefa Poyraz ve Devlet Bakanı Turhan Bilgin, Yeni İstanbul gazetesine birer taziye telgrafı göndermiştir.

Altmış dokuz yıllık hayatından geriye birçok değerli eseri ve sayısız anıyı bırakan yazar vefatından sonra unutulan, sadece dost meclislerinde güzel anıları ile hatırlanan insanlardan olmuştur.

73 Ahmet Güner Elgin, (kişisel iletişim), Ocak 28, 2016.

74 İsimsiz, ‘‘Hocamızı Toprağa Verdik’’, Yeni İstanbul Gazetesi, 27 Mayıs 1970, s. 1.

İKİNCİ BÖLÜM EDEBİ KİŞİLİĞİ

2.1. Düşünce ve Fikir Yapısı

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu her şeyden önce bir gazetecidir. Yazdığı bütün türlerde bir fikrin sabit savunucusu olmaktan ziyade düşüncelerini yaşadığı günün şartlarına uygun olarak okuyucuya aktarmayı amaçlamaktadır. Hemen hemen bütün yazılarında okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçlayan yazar bir fikir adamı olmaktan uzaktır. Özellikle gazetelerde tefrika halinde çıkan romanlarında, tarihi gerçekleri okuyucuya aktarmaktan ziyade tarihî olayları tekrar kendi görüşünde kurgulayarak okuyucuda Türk tarihine ilgiyi artırmayı amaçlamaktadır. Tarihi olayların kurgusunda Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun yaşadığı dönemin siyasi iktidarının sahip olduğu görüşün de etkisi vardır. Bu görüş Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonraki süreçte oluşan ulus devlet anlayışıdır.

1925’li yıllardan sonra başlayan toplumdaki Türklerin tarihine olan ilgi, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nda da kendisini gösterir. Bu ilgiden etkilenen Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu; Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman gibi tarihi karakterleri ve bu kişilerin yaşadığı dönemleri ulus devlet anlayışı ile eserlerinde tekrar yorumlar. Bu yorumlarda halkı temsil eden karakterler yüceltilirken Osmanlı hanedanına mensup kişiler eleştirilmiş ve kötü gösterilmiştir.

Nizamettin Nazif, yaşadığı dönem itibari ile Osmanlı Devleti’nin son yıllarının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun tanıklarındandır. Karlı Dağlar romanında da belirttiği üzere çocukluğunu Osmanlı Devleti’nin en çok sıkıntı yaşadığı ve Fransız İhtilalı’ndan sonraki süreçte ulus devlet anlayışının ve milli devlet fikirlerin etkin bir şekilde var olduğu Balkanlarda geçirmiştir. Ailesi ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin içerisinde yer almıştır. Yeni Türkiye’nin kurulması esnasında ise bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında yer almış almiştir. Yazarın hayatı kısmında değindiğimiz bu hususlar onu Yeni Türkiye’nin ve onun getirdiği fikirlerin savunucusu yapmıştır.

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, yeni Türkiye ile birlikte gelen cumhuriyetçi ve milliyetçi fikirleri halka benimsetmeyi amaçlamaktadır. Bunun gerçekleşmesi için öncelikli olarak Türk halkının Osmanlı Devleti’ne ve Osmanlı hanedanına karşı bakış açısının değişmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu değişimi amaçlayan Nizamettin Nazif eserlerini bu çerçevede meydana getirir.

Tarihi kahramanlıklarla dolu olan Osmanlı Devleti’nin padişahlarının yaşadığı olaylar tekrar kurgulanır ve Osmanlı padişahları aşağılanır. Nizamettin Nazif bu şekilde halkın Osmanlı Devletine, hanedana ve padişahlık sistemine bakışını değiştirmek istemektedir. Olumsuzlanan Osmanlı karşısına ise yüceltilmiş Türk kavramı çıkarılmıştır. Yazar burada ise yeni kurulan milli devlete bağlılığı ve bu devleti ileriye götürecek olan Türk halkına olan inancı artırmayı amaçlamıştır.

Cumhuriyet ile başlayan Osmanlı Devleti’ne karşı olumsuz bakış açısı onun eserlerinin temelini oluşturur. Bu bakış açısı ile halkın gözündeki Osmanlı padişahları imajı değiştirilmek istenir. Tarih, Nizamettin Nazif’in kaleminde değiştirilerek sunulur. Ona göre Kanuni Sultan Süleyman bütün Osmanlı padişahları gibi ‘‘mütereddit ve şehvetperest’’75tir, Hürrem Sultan kötü bir kadın, hayat kadını gibi gösterilir. ‘‘Hürrem o kadınlardan idi ki, şayet kendisine açık ve sarih olarak bu iki tarzı hareketten birisini ihtiyar hakkını verselerdi, derhal sarayı da, debdebe ve tantanasını da, çocuklarını da her şeyini terk eder, soluğu genç bir delikanlının kolları arasında alırdı.’’ Hatta tarih çarpıtılarak Kara Davud romanında İkinci Murad’ın alkol boğulmasından öldüğü iddia edilir. Yine aynı eserde Fatih Sultan Mehmet kindar ve hırslı olarak gösterilmeye çalışılır. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in bir kadın için İstanbul’u fethettiği vurgulanır. Köroğlu romanında ise Yıldırım Bayezid’ın Timur ile olan savaşı karısı Olivera’nın kışkırtmaları sonucudur.

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’ndaki Osmanlı’ya karşı olumsuz bakış açısı o kadar ileriye gider ki Kolkola adlı macera romanında 1940’lı yıllardaki Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan toplumsal sıkıntıların nedeni olarak Osmanlı Devleti döneminden gelen yanlış ahlak kurallarının halk tarafından kabullenildiği ve bunun değiştirilememesi gösterilir. Tüm olumsuz tarih aktarımının karşısına ise yazar halkın kendisini örnek alabileceği özellikleri bakımından abartılı Türk kahramanları çıkartır. Bu kişiler halktan ya da soylu bir aileden gelen güçlü, zeki, yakışıklı, haksızlıklara boyun eğmeyen ve en kötü durumlarda dahi başarılı

75 Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Deli Deryalı, Ak Basın ve Yayınevi, İstanbul, 1971, s.189.

olan Türk kişilerdir. Onun yapmak istediği bu değişimin kısmen başarılı da olmuştur. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ve o dönemde benzer konularda yazan yazarların eserlerindeki artış bunun göstergesidir.

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun Osmanlı Devleti’ne karşı olan olumsuz bakışı zamanla değişikliğe uğramıştır. İkinci Meşrutiyet’in ilanının ellinci yılı dolayısı ile Hürriyet gazetesinde kaleme aldığı yazı dizisinde bu değişim göze çarpar. Yazar için Kızıl Sultan artık Cennet Mekân Sultan İkinci Abdülhamit Han olmuştur. Bin dokuz yüz otuz yedi yılında İkinci Abdülhamit Han hakkında Mustafa Kemal ile geçen bir hadiseyi şöyle açıklar: ‘‘1937 yılında idi. Yaz aylarından biri.

Doğrudan doğruya kendi kontrolümdeki bir gazetede "Makedonya" adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşamüstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı.

Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim. Ve Saraya gidince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı, kendimi Büyük Adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince, belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı. Sonra: Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım.

Fakat kutlarım, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli. Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından: - Sevme Abdülhamid'i!

Yine de sevme! Fakat sakın anısına hakaret edeyim deme. Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Kişisel kanımı kısaca söyleyeyim:

Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette, Abdülhamid'in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa... Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı. Saygılarımı tekrarlayarak huzurundan uzaklaştım.’’76 Karlı Dağlar romanında eleştirdiği hatta hakaretler ettiği İkinci Abdülhamit hakkında fikirlerinin değiştiğini Sultan İkinci Abdülhamit ve Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar adlı eserine yazdığı önsözde şöyle belirtir: ‘‘Sultan İkinci Abdülhamit Han 1908 ayaklanmasının ellinci ve tahttan indirilişinin kırkdokuzuncu yılına kadar körü körüne aleyhine bulunulmuş bu devlet başkanı 1958 yılının Temmuzunda artık her türlü körlerin dahi beyinlerini kamaştıran bir nur halini almış bulunuyordu. … Ve o zaman Cennetmekan Sultan

76 Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, ‘‘Abdülhamit’’, Hürriyet Gazetesi, 31.07.1958.

İkinci Abdülhamit Han Hazretleri Osmanlı Devrinin tek ve gerçek siyasi dehası olarak nice ve nice canlı enkaz arasında vekar ve ihtişam ile boy verir.’’ 77

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, sabit bir ideolojik fikre sahip olmayıp Cumhuriyet fikirlerine bağlılığı olan bir yazarımızdır. Bütün eserlerinde ve yazılarında Türklük vurgusunu ön planda tutmuş halka korkusuz ve mükemmel Türk kahramanlar göstererek Türk halkını ileriye götürecek gücün yine kendisinde olduğu vurgusu yapmıştır.

77 Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, ‘‘Sultan İkinci Abdülhamit ve Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar’’, Divan Yay., İstanbul, 1978, s.7.

2.2. Edebî Kişiliği

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, daha önce de belirttiğimiz üzere hayatının büyük bölümünü gazetecilik yaparak geçirmiş bir yazarımızdır.

Romanları dönemin gazetelerinde tefrika olarak yayımlanmış daha sonradan kitap haline getirilmiştir. Birinci Meclis’te zabıt kâtipliği ile başlayan gazetecilik serüvenine Hâkimiyet-i Milliye’nin yazı işleri müdürü olarak devam etmiştir.

Ankara ve İstanbul’da çıkan birçok gazetede, gazeteciliğin her alanında çalışmıştır. 1940’lı yıllardan sonra ise gerek kendi çıkardığı gazetelerde gerekse diğer gazetelerde başmuharrir olarak yer almıştır. Mesleği gereği yazdığı bütün yazılarda karşısında bir okuyucunun olduğunun farkındadır. Bu yüzden yazdığı eserlerde bir estetik kaygıdan ziyade okuyucuya ulaşma gayreti dikkat çeker.

Dönemin siyasi anlayışına paralel görüşle kaleme aldığı romanlarında bir sanat eseri meydana getirmekten ziyade bir fikri halka kabul ettirme ve halkın düşüncesini değiştirme anlayışındadır. Popüler tarihî roman ve popüler aşk romanı şeklinde yazdığı eserlerin hemen her yerinde daha çok okuyucuya ulaşma isteği ile estetik anlatımdan uzaklaştığı görülür. Romanlarını, tefrika edildiği gazetenin tirajının artması ve tefrika eserin daha çok okunması maksadıyla oluşturulan bu eserlerde yazar tarihî karakterin kişiliklerini değiştirmekten veya bu kişileri sansasyonel olayların içine çekmekten çekinmez. Kara Davud romanında Kara Davud’un Fatih Sultan Mehmet’e tokat atması, Deli Deryalı eserinde Pargalı İbrahim Paşa’nın Sultan Süleyman’ın ayaklarını yıkadıktan sonra suyu bir seferde içmesi gibi olayların eserin daha çok okunması kaygısı ile oluşturulduğu düşünülebilir.

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun romanlarında kullandığı dil halkın dilidir. Toplumun hemen her kesiminin anlayacağı tarzda yazan yazar, sanatlı bir dili tercih etmez. Eserler gazetelerde tefrika halinde yayınlandığı için yazar eserinde üslup ve dil özelliklerine önem vermez. Bu konuda Alemdar Yalçın şu değerlendirmeyi yapar: ‘‘Bu dönemde Nizamettin Nazif’in Kara Davud, Dağlar Delisi gibi romanları, gazetelerde tefrikaları okuyucular tarafından merakla takip edilen romanlardır. Bu yüzden de Nizamettin Nazif’in romanın devam eden bölümlerini matbaada alelacele yazarak baskıya yetiştirdiğini biliyoruz.’’ 78 Nizamettin Nazif’in eserlerini oluştururken yaptığı acelecilik hakkında benzer

78 Alemdar Yalçın, ‘‘Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısından Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı 1920-1946’’, Akçağ Yayınları, Ankara, 2012, s. 274.

değerlendirmeler mevcuttur. Zekeriya Sertel bu konu hakkında Nizamettin Nazif’in bir yazı dizisini farklı arkadaşlarına yazdırdığından bahseder.

Nizamettin Nazif dönemin diğer popüler romancılarında da olduğu gibi eserlerinde inandırıcılığı artırmak amacıyla bilgilendirici dipnotlar ekler. Halkın anlama kaygısını her daim taşıyan yazar bilinemeyeceğini düşündüğü kavramları ise romanlarında açıklamıştır. Romanın akışı içerisinde yapılan bu açıklamalar çoğu zaman eserin akıcılığını sekteye uğratmıştır. Alemdar Yalçın bu konuda şöyle der: ‘‘Bazı romanların sonuna yazarlar faydalandıkları tarihi eserlerin listesini koyarak romanın gerçek olaylara dayandığı düşüncesini vermek böylece okuyucu üzerindeki etkiyi artırmak istemişlerdir. Bir kısmında ise yazarın tarihi olaylara vukufunu anlatmak için geniş açıklamalara girilmiştir. Ancak bütün bu romancıların ortak özellikleri; serüvene ağırlık vermek, kolay anlaşılır olmak, okuyucunun milli duygularını harekete geçirerek tarihin kolektif vicdanındaki önemli yerini ilgi toplamak için kullanmalarıdır. Yazarlarda titiz bir çalışma sonucu dili ve anlatımından başlayarak dönemin sosyal ve kültürel değerlerine bağlı başarılı bir sanat eseri oluşturma düşüncesi yoktur.’’79 Nizamettin Nazif’in eserlerinde de sanatsal bir kaygı gözetilmediği okuyucunun isteği göz önünde tutularak eserler meydana getirdiği hemen göze çarpar. ‘‘Hadi canım, dedik a, bakın ne oldu, uzun lafın kısası, haydi girelim müdürün dairesine, nerede kalmıştık vb.’’ ifadeler yazarın bütün romanlarında yer alır.

Popüler aşk romanı tarzında kaleme alınan Kolkola romanı ve tarihi romanları Deli Deryalı ve Köroğlu adlı eserlerinde ise yazarın cinsel konularda aşırı bir anlatıma başvurduğu görülür. Kolkola romanında Naci Galip’in sevgilileri ile yaşadığı olaylarda ve Deli Deryalı romanında Hürrem Sultan’ın Kanuni Sultan Süleyman ve diğer sevgilileri ile yaşadığı iddia edilen aşklarda ve Köroğlu romanında Yıldırım Bayezıd’ın karısı prenses Olivera ile gece hayatında aşırı müstehcen sahnelere yer verilir. Bu tarz anlatıma Kolkola romanında eserin satış kaygısı, Deli Deryalı ve Köroğlu eserlerinde ise Osmanlı hanedanına mensup kişileri kötülemek amacıyla başvurduğu düşünülebilir.

79 Alemdar Yalçın, a.g.e., s. 281.

2.3. Romancılığı

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu yaşadığı dönemin siyasi fikirlerine uygun, Türklük fikrinin ön planda olduğu eserler veren bir romancımızdır.

Eserlerinde belirli bir edebî anlayışa bağlılık söz konusu değildir. O romanlarını sanatsal kaygıdan ziyade ekonomik sebeplerle meydana getiren popüler bir romancıdır. Belirli bir edebi topluluğun temsilcisi ve üyesi de değildir.

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu romanlarını Türklerin bir şahsiyet kazanması, Türklüğün halkın gönlündeki hak ettiği yeri alması ve Türklerin içinde yanan kıvılcımların harlanması için kaleme almaktadır. O Türklerin haykıran sesidir. Kara Davud adlı eserinin girişinde bu niyetini şu şekilde açıklar: ‘‘Vur haa! Vur bıraaa! Vur biraha! Neslimin bin boyunduruk vurularak sindirildiği günlerde bu eser, sırf bu nara için yazılmıştı. Bu nara duyulsun da silkinilsin, şahlanılsın, köpekleşme bitsin, bir şahsi haysiyet devri doğsun diye…’’80 Ona göre Türkler bin bir boyunduruk altında asırlarca gerçek bir Türk yönetimi altında bulunmamıştır. Ona gore Türkler, Osmanlı Devleti zamanında iktidarın gerçek sahipleri olmaları gerekirken hep ikinci planda kalmışlardır. Bu bağlamda Hürrem Sultan, Olivera, Pargalı İbrahim Paşa gibi Osmanlı Devleti yönetiminde etkin kişilerin yabancı milletlerden olması eserlerde sıklıkla vurgulanır. Buna karşın Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, eserlerinde tarihî tekrar kurgulayarak tarihî başarıları bu yabancı milletlere mensup kişilerin elinden almış Kara Davud gibi hayali bir Türk kahramanına ya da Barbaros Hayrettin Paşa gibi gerçek tarihî Türk kahramanına vermiştir. Bu şekilde Türklüğü tarih sahnesindeki hak ettiği yere yükseltme iddiasındadır. Türklük bilinci, Türk kahramanlığı halkın gönlünde bu şekilde yükselecektir. Yazarın gerçekleştirmeyi düşündüğü bu fikirlerin kısmen gerçekleştiği de muhakkaktır.

Kara Davud romanının yayınlanışının yirminci yılı dolayısıyla Nizamettin Nazif’e mektup yazan, yazdığı dönemde yüzbaşı olan daha sonra generalliğe kadar yükselen Faruk Güventürk, Kara Davud’u okuduğu yıllarda kendisini nasıl etkilediğini şöyle açıklar: ‘‘Sizi temin ederek söyleyeyim ki: Kara Davud’u okuduğumuz sırada ben sınıfımın en zayıf ve en cılız bir çocuğu idim. Onun benim üzerimde bıraktığı tesirledir ki büyük bir azimle spora başladım. Lise

80 Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Kara Davud, Ak Kitabevi, 1966, İstanbul.

bittiği zaman emsal ve akranım arasında eli tutulamaz bir delikanlı olmuştum.

Cesaret ve kahramanlığa gelince; onun için ne söylenir. Günü ve yeri gelince belli olur… Kitabınızın hiçbir kıymeti olmadığını bir an kabul edeyim. Hiç olmazsa zayıf ve cılız bir çocuğu gürbüz, sporcu, atılgan bir delikanlı yaparak bu vatana hediye etmesi yeter.’’ 81 Türklük bilincine sahip bir gençliğin oluşmasını sağlamak isteyen Nizamettin Nazif, bu fikrini kısmen gerçekleştirdiği de söylenebilir. Özellikle Kara Davud ve Deli Deryalı adlı eserlerinin gazetelerde yayınlanması esnasında gösterilen büyük ilgi ve romanların çok satılan romanlar arasında yer alması bu fikrin halk tarafından kabul gördüğünü gösterir.

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun dikkat çeken bir diğer özelliği Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya çıkan popüler roman anlayışındaki birçok yazarın yaslandığı İslamiyet öncesi Türk tarihine ve Türk coğrafyasına olan ilginin yazarımızda olmamasıdır. Eserlerinde Eski Türk Tarihi’ne ya da Orta Asya Tük tarihine ait konulara yer vermemiştir. Onun eserlerinde yer alan tarih Osmanlı Devleti tarihi ve Cumhuriyet’i hazırlayan Meşrutiyet tarihidir. Onun Türklük anlayışı Turancı bir anlayışa sahip değildir. Hatta Sultan İkinci Abdülhamit ve Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar adlı eserinde Orta Doğu’da yer alan bazı Turancı fikirleri, İkinci Abdülhamit fikrine zarar vermek suretiyle komitacılık ile suçlar.

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu Kara Davud, Deli Deryalı, Köroğlu ve Karlı Dağlar adlı popüler tarihi roman tarzındaki eserlerinde gerçek tarihî olaylara ve kişilere yer verirken Kolkola adlı popüler aşk romanı tarzındaki eserinde ise hayalî olay ve kişilere yer verir. Onun tarihî romanlarında gerçek tarihî karakterlere yer vermesi eserlerinin ilgi ile takip edilmesini sağlamıştır. Yazar tarihî kişi ve olayları aktarırken Türklük fikrinin yüceltilmesi amacıyla tekrar kurgulamıştır.

İstanbul’un fethi, Kanuni Sultan Süleyman devrinde kazanılan başarılar, İkinci Meşrutiyet’in ilanı gibi Türk tarihindeki olaylardaki başarılar padişahlardan ve yabancı milletlere mensup kişilerden alınmış Türklere teslim edilmiştir.

Popüler aşk romanı tarzında kaleme aldığı Kolkola adlı eserinde ise Nizamettin Nazif, toplumda özellikle halktan kopuk bir şekilde yaşayan sosyetenin, içinde bulunduğu kokuşmuşluğu gözler önüne sermeye çalışır. Cinsel anlatımın ön planda olduğu eser gazetecilik ve toplumsal ahlak konusunda yazarın fikirlerini dile

81 Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Kara Davud, Ak Kitabevi, 1966, İstanbul, s.10.

getirir. Yazıldığı dönemde de beklenen ilgiyi görmeyen eser Türk Edebiyatı’nın unutulan eserleri arasında yerini alır.

Nizamettin Nazif Tepedelenkioğlu eserlerinde kurguyu Kolkola adlı romanı dışında gerçek tarihî olaylar üzerine kurgular. Kara Davud romanında Fatih Sultan Mehmet devri ve İstanbul’un fethi olayını, Köroğlu adlı eserde Yıldırım Bayezıd dönemini Deli Deryalı adlı eserinde Kanuni Sultan Süleyman devrini ve Karlı Dağlar adlı eserinde ise Sultan İkinci Abdülhamit dönemini ve Kanunu Esasî’nin tekrar ilanı öncesi yaşanan olayları eserinin ana konusu olarak seçer. Yazarın bütün romanlarında ortak olan unsur ise eserin başkahramanının eser boyunca sürekli bir macera içerisinde yer almasıdır. Sürekli hareket halinde olan eser kahramanı, girdiği bütün maceralardan sıkıntısız şekilde kurtulur.

Roman kurgusunda yer alan iyi ve kötü karakterler eser boyunca savaş ve

Roman kurgusunda yer alan iyi ve kötü karakterler eser boyunca savaş ve