• Sonuç bulunamadı

Van’a Gidiş ve Münazarat’ın Yazılışına Giden Süreç

2. MÜNAZARAT’IN YAZILMASI

2.7. Van’a Gidiş ve Münazarat’ın Yazılışına Giden Süreç

Said Nursi Mart 1910’da İstanbul’dan deniz yoluyla Batum’a gider, oradan Tiflis’e, ardından İran’ın Hoy kentine geçer ve sonunda Van’a varır. Muhtemelen hava şartları nedeniyle bu güzergahı tercih etmiştir. Van’da uzun zamandır uzak kaldığı medresesiyle ilgilenmiş sonra da Temmuz’da Van civarındaki Ertoşi aşiretler birliğinden başlayarak bölgeyi gezmeye başlamıştır. Hakkari, Bitlis, Muş, Ağrı, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis şehirlerinde konuşmalar yaparak Şam’a ulaşmıştır. Sadece şehir merkezinde bulunmamış yol üzerindeki bazı aşiretler ve köylere de uğramıştır. Hatta Badıllı’ya göre Nursi’nin planları arasında hacca gitmekte vardır. Yolculuk süresinde Nursi’nin tanındığı ve itibar gösterilerek ağırlandığı hatıralardan anlaşılmaktadır. Nursi’nin kendi ifadesiyle kırk-elli gün süren bu yolculuk Şam’da son bulmuştur. Bu ziyaretin sonucunda kaleme alınan ve 155 soruya 155 cevap veren Reçetetü’l-Avam veya Recetetü’l-Ekrad Arapça olarak basılmıştır. Daha sonra kitap biraz daha genişletilip Türkçe olarak kaleme alınmış ve Münazarat ismiyle yayımlanmıştır. Nursi bu yolculukta bir eser daha yazmıştır. O da Saykalü’l-İslam veya Reçetü’l-Havas ismini taşımaktadır ki daha sonra Muhakemat başlığıyla Türkçe olarak basılmıştır. 91

Said Nursi yolculuğu boyunca –Münazarat’ın başında belirtiği üzere– dağ ve sahraları adeta bir medreseye çevirerek meşrutiyeti anlattığından bahsetmektedir. Kürt aşiretlerinin meşrutiyetle ilgili çok fazla sorusunun olduğunu ve meşrutiyetin doğru bir şekilde idrak edilmediğini belirtmektedir. Yöntem olarak ise soru-cevap tarzını benimsediğini çünkü Kürtlerin derslerinin de münakaşa ve münazara usulüyle gerçekleştiğini ifade etmektedir. Platon gibi eski Yunan düşünürleri bu soru ve cevaptan oluşan diyalogları kendi tezlerini haklı çıkarmak için kullanmaktadır. Ancak cedel olarak isimlendirilen bu metodun yerine Münazarat’ta dinleyenlerin şüphelerini

90 Ahmet Yıldız, “1910’dan Bugüne ’Birlikte Düşünmeye Davet’ ya da Bediüzzaman’ın Münazaratı”,

Münazarat Fikri ve Kürt Meselesi Sempozyumu, (Ankara: Merak Yayıncılık, 2013).

32

giderene kadar sorularını sıralaması, konuşmacının da bazen ayet ve hadislere bazen dinleyenlerin aşina olduğu coğrafyaya bazen de yakın geçmişte yaşanan olaylara referansla cevap vermek tarzında “birlikte düşünerek” hakikate bulma uğraşısı vardır.92

Bediüzzaman Said Nursi’ye Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan seyahatinde sorulan sorular arasında bölgenin geri kalmışlığı, cehalet problemi, Ermenilerle ilişkiler, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sultan İkinci Abdülhamid, ağa ve şeyh gibi bölgenin önde gelenleriyle ilişkiler, meşrutiyet, hürriyet ve istibdat gibi konular öne çıkmaktadır. Sorular sırasıyla şu şekildedir:

-Ey Seyda! İstanbul'a gittin. Bu inkılab-ı azimi gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin?

-Müjde ne demek? Bazıları bize sizin için fenalıklar var diyorlar. -İstibdat nedir?

-Meşrutiyet nedir?

-Ermeniler ağa oldular. Biz sefil kaldık. Dinimize zararı yok mu? -Gayrimüslimler nasıl asker olacak?

-İstibdat bu derece bir semm-i kâtil olduğunu bilmezdik. Lehülhamd parçalandı. Onu esasıyla tedavi edecek olan (tiryak-i meşrutiyeti) bize tarif et.

-İstibdadın çirkinliğine meşrutiyetin bu derece iyiliğine delilin nedir? -Derman dermandır. Neden zehir olsun?

-Ne diyorsun, [Veremli (hastalıktan şişmiş) birini övüyorsun] hal-i hazırın eskisi gibi çok fenalığı var, bize zulmeden. Hem de zaafta kuvvetsizlikte eskisine benzer. Demek tarif ettiğin (meşrutiyet) daha bize (selam) etmemiş. Ta biz de ehlen ve sehlen desek.

92 Ahmet Yıldız, “1910’dan Bugüne ’Birlikte Düşünmeye Davet’ ya da Bediüzzaman’ın Münazaratı”,

33

[Hayır! Aksine, ben bir nehirden su almak istedim. Bir bulutun bolca yağmur

indirmesini arzu ettim. Ahu gözlü bir güzel beğendim ve hûri gibi güzel, hür bir hürriyeti methettim.]

-Neden böyle bulanıktır. Safi olmuyor?

-Tarif ettiğin (meşrutiyetin) ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor? -Biz meyus olduk. Daha ne vakit bize gelecektir?

-(İnşallah) (tali'imiz) varsa biz de göreceğiz. Bize (tevekkül) kafi değil midir?

-Şimdi fenalığı da görüyoruz, iyiliği de görüyoruz. Meşrutiyetin asarı hangisi, ötekinin asarı hangisidir?

- Meşrutiyeti pek çok izam ediyorsun. Eskide (reyi vahid) idi. (Milletten) sual yok idi. Şimdi meşverettir. Milletten sual edilir. (millet) ne için der. Ona ne istersin denilir. İşte bu kadar. Daha nedir, o kadar (ilave)yi takıyorsun?

-Şu meşrutiyet büyüklerimizi, beylerimizi kırdı. Fakat bazıları da müstahak idi. Hem de maddeten bir şeyi görmeden yalnız meşrutiyetin (namını) işitmekle kendi kendilerine düştüler. Bunun hikmeti nedir?

-Neden şu inkilab-ı hükümet her şeyde bir inkılab getirdi?

-Demek (öldür)memize hükümetin istibdadına yardım eden başka istibdatlar da varmış?

-Beyler, ağalar, müteşeyyihler iki kısımdır. Farkları nedir? -Nasıl?

-Aman bu kadar istibdadın fena zehri var iken acibdir ki biz bu kadar kalmışız. -İkinci kısım nasıldır?

-Demek büyük (o) değil ki kılıncı keskin olsun milleti kendine feda etsin. Belki odur ki (aklı) keskin olsun, kalbi millet için fedakar olsun.

34 -Demek şu istibdat hayvaniyetten gelmedir. -Sonra?

-Şimdiki (meşrutiyet, istibdat) nerede, onların (harekatı) nerede, (hilafet) (saltanat) nerede, nasıl tatbik ediyorsun, yek diğerine (musafaha) ve ettiriyorsun? (Aralarında) karnlar ve asırlar var.

-Bazı adam (şeriata) muhaliftir diyor? -İtiraz ettiğin şeye nasıl cevap veriyorsun? -Neden makine-i ahval güzelce işlemiyor? -Neden?

-Meclis-i Mebusanda Hristiyanlar, Yahudiler vardır. Onların reylerinin şeriatta ne (kıymeti) vardır?

-Adalettir diyorsun. Nerede (tekalif-i) devlet (fukara) üstünde hafifleşmedi?

-Şu hükümet ve Türkler nasıl olsalar biz rahat edemiyoruz, yükselemiyoruz. (Başımızı) kaldırıp onların üzerinde (aleme) temaşa etmek ve ellerimizi onlarla beraber safi (suya) uzatmak kendimizi de bir (kavim) olduğumuzu göstermek nasıldır? Zira hükümet ve İstanbul daha bulanıktır.

-Neden (iyilik) gelsin (fenalık) gelmesin? İkisi arkadaştır. -(Dine) zarar olmasın, ne olursa olsun.

-Bazı adam dediğiniz gibi demiyor. Belki (mehdi) gelmek lazımdır diyor. Zira (dünya) (şeyhuhet) itibariyle müşevveştir.İslamiyet (ağrazın teneffüsüyle) mütezelziledir. -Efkarı T-V-Y-Ş (teşviş) eden ve meşrutiyeti takdir etmeyen kimlerdir?

-Neden bunların umumuna fena diyorsun? Halbuki bizim hayırhahımız gibi görünüyor.

-Neden hüsn-ü zannımıza (su-i zan) edersin? Eski padişah seni haktan çeviremedi. S- E-N (Türkler) sizi kendilerine ram ve müdaheneci edemediler. Zira seni (hapis) ettiler

35

[asacaktılar] sen tezellül etmedin. Merdane çıktın. Hem sana büyük maaş verecektiler, kabul etmedin. Demek sen onların taraftarlığı için demiyorsun. Demek (hak) taraftarısın.

-Nasıl anlayacağız? biz cahiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklit ederiz. -Sen dedin ateş değil. Şimdi ateş nazarıyla bakıyorsun.

-O fırkadan (ehl-i fazl) kısmına ne diyeceğiz? Onlar(iyi) adamlardır -Nasıl iyilikten fenalık gelir?

-Belki onlar (eski hal) istiyorlar?

-Acaba daha Sultan Hamid gibi (padişah) çıkmayacak mıdır, (eski hal) hiç olamayacak mıdır?

-Neden?

-İstibdat o kadar (fena) bir şey iken niçin herkes bir çeşit ile (onu irtikab) ederdi? -Şimdi çok hilaf-ı şeriat şeyler yapılıyor?

-Demek hükümet bundan sonra da İslamiyet ve din için hizmet edecek midir?

-Şimdi (hürriyet) bahsi sual edeceğiz. Nerede şu (hürriyet) ki o kadar tevilat onda birbiriyle çekişiyorlar? Ve hakkında acib garib rüyalar görülür?

-(Hürriyeti) bize çok fena tefsir etmişler. Hatta adeta hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlese başkasına zarar etmemek şartıyla bir (şey denilmez). Acaba öyle midir? -Bazı nas, senin gibi mana vermiyorlar. Hem de bazı jön Türklerin amal ve etvarı pis tefsir ediliyor. Zira bazısı ramazanı yer, rakı içer, namazı terk eder, Böyle Allah'ın emrine (hıyanet) eden nasıl millete (sadakat) edecektir?

-Demek biz eskiden beri hürriyetimize malik idik, hürriyetimiz (tevem) olarak bizimle beraber doğmuş. Öyleyse başkaları keyiflensin bize ne?

-Ne diyorsun şu sena ettiğin hürriyet hakkında denilmiş ki: [Hürriyet, ateşe lâyıktır,

36 -Nasıl hürriyet imanın hassasıdır?

-Bir büyük adama, bir veliye, bir şeyhe, bir büyük alime karşı nasıl hür olacağız? Onlar (meziyetleri) için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz. -Neden tekebbür küçüklük alametidir?

-Pekala, kabul ettik ki hürriyet iyidir, güzledir fakat şu Ermenilerin hürriyeti çirkin görünür, bizi düşündürür. Reyin nedir?

-Nedir o üç kayıt ki istibdad-ı manevi onunla alem-i İslamiyeti kaydetmiştir?

-Heyhat nasıl hürriyetimiz umum alam-i İslamiyetin hürriyetinin muhaddimesi ve fecr-i sadıkı oluyor?

-Heyhat bize teselli veren şu (ulvi emeli) yeise inkılab ettiren etrafımızdan hayatımızı zehirlettirmek ve devletimizi parça parça etmek için ağızlarını açmış o müthiş yılanlara ne diyeceğiz?

-Gayrimüslimlerle nasıl (müsavi) olacağız?

-Ermeniler zımmidirler. Ehl-i zimmet zimmettarlarıyla nasıl müsavi olur?

-Ermeniler bize düşmanlık edip hile ve hiyanet ediyorlar, nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?

-Rum ve Ermenilerin (hürriyeti) bizi teşviş ediyor. Bir kere tecavüze başlıyorlar, bir kere hürriyet ve meşrutiyet bizimdir, biz yaptık diyorlar. Bizi meyus ediyorlar? -Yahudive Nasara ile muhabbetten Kur'an'da (nehiy) vardır: [Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin] Bununla beraber nasıl dost olunuz dersin?

-Bir kısım Jön Türk der: Demeyin Hristiyanlara hey kafir zira ehl-i kitaptırlar. Neden kafir olana kafir demeyeceğiz?

-Çok fena şeyler işitiyoruz. Bahusus gayrimüslimlerde. Güya bir İslam kızını almışlar. Filan yerde böyle olmuş, diğer yerde şöyle olmuş, olmuş, olmuş, olmuş... ilaahir. -Ermeni fedaileri o kadar fenalık ettikleri halde şimdi en muteber onlar oldular. Zehirlerine tiryak nazarıyla bakıldı.

37 -Gayrimüslimin (askerliği) nasıl caiz olur?

-Eskiden İslamlar zengin, onlar fakir idiler. Şimdi her yerde (kaziye bilakis) dir. Hikmeti nedir?

-[imaret maişetine el atıp belamızı bulduk] nasıl?

-Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar. Nasıl olur? -Şeriatın bazı ahkamı, mesela valilerin vazifelerine taalluku var?

-Eskiden beri işitiyoruz ki Bazı Jön Türkler masondular, dine zarar ediyorlar? -Neden suizannımız onlara [Jön Türkler] zarar versin?

-Neden?

-Neden bazılarını dinsiz zannettiğimizden bize zarar gelsin?

-İfrat ediyorsun, (hayali) hakikat görüyorsun. Bizi de techil ile tahkir ediyorsun. (Ahir zaman) dır, gittikçe fenalaşacak.

-(Eskiler) bizden ala veya bizim gibi, (gelenler) bizden daha fena gelecekler?

-Şu kadar tahkire müstahak değildik. Biz eslafın (ezyalini) tutmakla beraber, ahlafın teşebbüsatından dahi geri kalmaya (söz) veriyoruz. [Sözüne kulağımızı açtık. Hoş geldi safâ geldi].

-(Ulema-i eslaf) istibdadın fenalığından bahsetmişler mi?

-Acaba şu zaman ve dehrin şikayetinden (Sani-i Zülcelal'in) sanat-ı bediine (itiraz) çıkmaz mı?

-Çok alim ve şairler zamanlarında büyük hakimleri ifrat ile (sena) etmişlerdir. Halbuki o hakimlerin çoğuna müstebid nazarıyla bakıyorsun. Demek iyi etmemişler?

-Neden [çendan iyi etmişler, lakin amelde yanlış gitmişler]?

-Biz Kürtler bizde kalbimizin dolusu belki cesedimizi malamal, belki inbisat edip şu derelerde dağ olarak tahaccür etmiş kalamız olan bir (şecaat) vardır. Ve başımızın dolusu (zekavet) var. Ve sinemizi malamal edecek (gayret) vardır. Ve bedenimizi ve

38

azalarımızı dolduracak (itaat) vardır. Ve dereleri hayatlandıracak, dağları müzeyyen edecek (efradımız) var. Neden böyle sefil ve müflis ve zelil kaldık ki (yol) üstünde de kaldık? Terakkiye binenler bizi çiğneyip istikbale doğru koşup gidiyorlar. Komşumuz olan milletler bizden (az) iken, kuvvetleri bizden çok (kısa) iken, üzerimize tetavül ediyorlar. [Onların kirlisi, bizim temizimize (Tahir'e) galebe ediyor].

-Nasıl (Sünnet-i seniyyeye muhalif oaln bu sünnet-i seyyie, yine istibdadın seyyiatındandır)?

-Şu makam nihayet derecede tafsile değer bir makamdır. Mücmel ve mübhem bırakma?

-[Bediüzzaman Said Nursi soruyor] (Ermeni milleti) sizden daha cesur olabilir mi? -[Bediüzzaman Said Nursi soruyor] Neden onların bir (fedaisi) yandırıp parça parça ederlerdi, esrarını ve arkadaşını izhar etmezdi. Halbuki sizin bir (yiğidinize) bir bıçak vurulsa bütün esrarını kanıyla beraber fışkırtarak döker. Şecaatça bu büyük bir tefavüttür. Sebebi nedir?

-Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp namus-ı milliyeyi muhafaza edeceğiz? -Nedir o [tükenmez]çeşme?

-[Eğer o su çekilip gitmez de, bu hazineye dökülüp taşarsa ne âlâ!] -Nasıl?

-Daha başka?

-Neden çok adat-ı müstemirremizi (tezyif) ediyorsun? -Her şeyden evvel bize lazım nedir?

-[Doğruluk] Daha?

-[Yalan söylememek] Sonra? - [Sıdk] Yalnız?

39 -Evvel rüesamız ıslah olmalı?

-Bir-iki senedir herkeste bir (arzu-yu diyanet) ve (meyelan-ı hak) uyanmıştır. Hatta bizim Gevdan, Mamhuran hırsızları da (Şeyh Ahmed'in) bir nasihatı ile sofi olmuşlar. [İşte bu meyelân, şakîliğin yolunu kesmiştir.]

-(Misafirperverlik) müstahsen bir adetimiz olduğunu bilirken neden kimseye misafir olmuyorsun? Talebelerinizi de ekmeğimizi yemekten, hediyemizi almaktan men ediyorsun. Halbuki size iyilik etmek borcumuzdur ve hakkınızdır. İşte şu adetimiz [Zaman, işte şu âdetin sırtından yiyip içti.] neden şu adet-i müstemirreyi tezyif ediyorsun?

-Sen halkın (ihsanına) mani oluyorsun. Acaba bundan sehavetin tezyifi çıkmaz mı? - [Ümmetin emin ve reşid kişileri, devletin de kılıç ve salâhı olan selefin, bir arpa tanesi etmeyen bir şiire on dinar bağışta bulunmak gibi ihsanat-ı şahsiyelerinde ortaya çıkan ekşi duruma ne dersin?]

-Mütegallip başlar kendi kendilerine düştüler. Zulmün kapısı onların yüzüne karşı kapatıldı. düşenlere ayak vurulmaz. Sekeratta olanları bırak, sekeratını tamam etsin. -Ne demek?

-Sen eskiden umum mürşid şeyhlere muhabbet hatta müteşeyyihlere de hüsn-ü zan ederdin. Neden şimdi müteşeyyihlere hücum ediyorsun?

-Daima (ittihad-ı İslam'dan) bahsedersin. Bize tarif et. -Neden eskide sükut ettin?

-Şeyhlere (hücum) hatadır. İçlerinde (evliya) bulunur. [Cahillikle onlara dokunup da yaptığına pişman olmaktan hiç korkmaz mısın?]

-Şimdiki şeyhlerden ne istersin? -Nasıl olsunlar?

40

-Nasıl birbiriyle ittihad ve ittifak edeceler? Halbuki bazıları bazılarını münkirdir. Onların düsturlarındandır ki münkr ile (muhabbet) belki ünsiyet dahi haramdır. İnkar (meselesi) mühimdir.

-Belki birbiriyle adavetleri, birbirinden gördükleri nameşru bazı efal içindir? -Veli olan (şeyh) müddei olan müteşeyyih ile farkları nedir?

-Sözlerin (iyi) fakat dinleyen nerede? Meslek ali, ittiba edenler aşağıdır.

-Alem-i İslam'ın ulemasının ortalarındaki (müthiş ihtilafata) ne dersin, reyin (ne)dir? -Acaba kainatta şu meclis-i ali-i İslami şu sergerdan (küre) şehrinde bir intizamı daha bulamayacak mıdır?

-Taaddüd-ü zevcat ve esir ve köle gibi bazı mesaili bazı ecnebiler serrişte ederek medeniyet nokta-i nazarında şeriata bazı evham ve şübehatı irad ediyorlar.

-İnkılaptan (on) sene daha evvel hükümete nihayet derecede (muteriz) olduğun halde hükümete hücum edenlere dahi itiraz ederdin. Hatta selatin-i Osmaniye'yi ifrat ile san ederdin. Hatta der idin, muhtemeldir Abdülhamid muktedir değildir ki (dizgini) gevşetsin (milletin saadetine [yol versin] veyahut (hata) ile içtihad olabilir bir gayrı makbul özrü kendine bulsun. Veyahut avanelerinin ve vehminin elinde mahbus gibidir. Sonra bütün kabahati ona attı. Neden hem itiraz hem hücum ederdin? Hem de bazıları karşı müdafaa ederdin?

-Ne istersin [medresetüzzehra ile ilgili]? -Maksadını mübhem bırakma ne istersin? -Nasıl, ne gibi, ne için?

-Şeraiti nedir?

-Şu mezcde [fünun-u cedideyi ulum-u medaris ile mezc] ne hikmet var ki, o kadar taraftarsın, daima söylüyorsun?

-Ne gibi? -Varidatı nedir?

41 -[Hamiyet ve gayretten] Sonra?

-Ne cihetle?

-Bunun semeratı nedir ki on seneden beri bağırıyorsun?

-İzah etsen fena olmaz [Ekrad ülemasının istikbalinin temin ve maarifi, Kürdistan’a medrese kapısıyla sokmak ve meşrutiyet ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir]

-Ulemaya pek çok itab ettiler, hatta -Neden [Ulemaya itab etmek insafsızlık]?

-Ne demek [Ademin kabahatını vücuda vermek kadar ahmaklık]?

-Niyeti halis olanlar (az)dır. Senin niyetin halis olsa muvaffak olacaksın, niyetine bak? -Neden meşrutî hükümete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün olduğu kadar (hüsn-ü zan) ediyorsun?

-İttihad ve Terakki hakkında re’yin nedir? -(Zindan-ı atalete) düştüğümüzün sebebi nedir? -Sen tacir misin?

-Neyi [mezcediyorsun]?

-Nerede bulunur [tiryak-ı şafi ve elektrik-i muzi’]? -İsimleri nedir?

42

BÖLÜM III

Benzer Belgeler