• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali (14-20 Eylül 2015)

2015 YILINDA TÜRK SİNEMASI

22. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali (14-20 Eylül 2015)

• En İyi Film: Abluka (Emin Alper)

• En İyi Yönetmen: Tolga Karaçelik (Sarmaşık)

• En İyi Senaryo: Senem Tüzen (Ana Yurdu)

• En İyi Kadın Oyuncu: Nihal Koldaş (Ana Yurdu)

• En İyi Erkek Oyuncu: Nadir Sarıbacak (Sarmaşık)

• En İyi Müzik: Demircan Demir (Kasap Havası)

• En İyi Görüntü Yönetmeni: Vedat Özdemir (Ana Yurdu) – Türksoy Gölebeyi (Kar Korsanları)

• En İyi Sanat Yönetmeni: İsmail Durmaz (Abluka)

• En İyi Kurgu: Osman Bayraktaroğlu (Abluka)

Resim 8: Sarmaşık (2015)

Sinema Gündemi

İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, festival kataloğunda 2015 yılının önemine vurgu yapmaktadır. 2015, Türk Sinematek Derneği’nin kuruluşunun 50. hem bu derneğin hem de İstanbul Film Festivali’nin kurucuları arasında yer almış, İKSV’nin gelişimine büyük emek harcamış olan Onat Kutlar’ın ölümünün 20. yıldönümüdür. Sinematek, faaliyet gösterdiği 1965-1980 yılları

69 arasında tematik toplu gösterimler gerçekleştirmiş, ticari sinemalarda izlenmesi mümkün olmayan sayısız filmi göstermiş, yurt dışından konukların da katıldığı paneller, söyleşiler, sergiler düzenlemiş, sinema alanında düşünce üretimini teşvik eden ve entelektüel tartışma ortamının zenginleşmesine katkıda bulunan yayınlar hazırlamıştır. Sinematek, İstanbul Film Festivali’nin de öncesinde, Türkiye’de sinemanın farklı boyutlarının tanınması ve bu sanatın derinlikli olarak sevilmesinde büyük rol oynayan önemli bir kurumdu. Eczacıbaşı, 34 yıl önce başlayan İstanbul Film Festivali’nin, bu derneğin yerleştirdiği geleneğin takipçisi olduğunu vurgulamaktadır (Eczacıbaşı, 2015:14).

İstanbul Film Festivali’nde Köprüde Buluşmalar’ın 10. yılı kapsamında, Film Geliştirme Atölyesi bünyesinde ilk kez uluslararası deneyime sahip eğitmen ve sinemacılar tarafından sinema dersleri ve grup çalışmalarından oluşan senaryo, yapım, pazarlama ve dağıtım konularını içeren bir eğitimler verilmiştir. Bu eğitimlerde; seçilen projeleri güçlendirmek; yapımcı ve yönetmen arasındaki ilişkiyi sağlamlaştırarak ekip çalışması becerisini geliştirmek ve benimsetmek; projelerin bundan sonraki süreçlere öz güvenle devam etmelerini sağlamak; projelere uluslararası network’e girdiklerinde bilinçli adımlar atmaları için yol göstermek hedeflenmiştir. Yapım Aşaması Atölyesi, Türkiye’den post-prodüksiyonuna devam edilen uzun metraj filmleri ve belgeselleri desteklemek amacıyla bu yıl dördüncü kez düzenlenmiştir. Atölyeye seçilen filmlerin yönetmen ve yapımcıları, Köprüde Buluşmalar kapsamında yalnızca profesyonellere (dağıtımcılar, festival veya fon yöneticileri, TV kanal temsilcileri) açık özel sunumlar yapmıştır (İKSV Katalog, 2015:254).

Dijitalleşme ve Tekelleşme

Akademisyen Ferhat Zengin Türkiye’deki dağıtımcı politikasına değinirken

“Rent a Distributor” modeline değinmektedir. Bu modelde, kopya tanıtım giderleri yapımcıdadır. Dağıtımcı sadece sinemalarla anlaşır, program yapar ve gösterim bedelini almaktadır. Finansal risk almazlar. Kopya ve tanıtım bedelleri yapımcıda ya da ithalatçıdadır. Dağıtımcı komisyon payı %10 civarındadır. Önceki yıllardaki tablolarda yerli yapımcı ve dağıtımcılar öne çıkarken, yabancı şirketlerin piyasaya girmesiyle pazar payını kaybeden şirketler, kapanmaya ve iflas etmeye başlamıştır.

1941 yılında kurulan Özen Film 2008 yılında, 28 yıldan beri süren Fox’un dağıtım temsilciliğini kaybetmiştir. Temsilciliği alan Tiglon da 2015 yılında iflas etmiştir.

Bu yerli şirketlerin yerini, Mars ve TME (The Moments Entertainment) adlı şirketler almıştır. Amerikan şirketleri UIP–WB yabancı sermaye gişede ve seyircide önlerde yer alarak, gelirlerin Hollywood’a gitmesini sağlamaktadır.

Dağıtımcı tekelinin yanı sıra salon tekeli de söz konusudur. Düşük bütçeli bağımsız filmlere yer kalmamaktadır. Daha küçük salonlarla kısa süreli gösterimlere maruz kalmaktadırlar. Bu bağlamda, ilk filmi çeken Kaan Müjdeci “Sivas” filmini gösterime sokmak için Mars Group’a götürür, red cevabı alınca filmi M3 alır ve Başka Sinema kapsamındaki 44 salonda 21 bin seyirciye ulaştırır. Yönetmen yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak, “Kapalı Gişe: Türkiye’de Tekelleşen Film Dağıtımı” adlı belgeseli çekmiştir (Zengin, 2017:138-143).

Yukarıda adı geçen belgesel 2016 yılında İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş ve ilgi görmüştür. Yapımcılığını Kaan Müjde, yönetmenliğini Şenay Aydemir, Evrim Kaya ve Fırat Yücel üstlenmiştir. Türkiye’de tekelleşen film dağıtımı ve sebep olduğu sorunları ele alan film, mizahi bir dille, çok sayıda grafik ve dijital animasyonla sektördeki belli başlı yönetmenlerin ve yapımcıların görüşlerine yer vermektedir. Daha sonra Beyoğlu sinemasında gösterilen film, Türkiye’de çok sayıda mecrada gösterilmiştir (Kapalı Gişe, 2016).

Belgeseldeki yapımcı ve yönetmenler, Türkiye’de sadece festivallere giden ama aynı filmleri gösterimde seyretmeyen bir kitle olduğuna vurgu yapmaktadır.

Belgeselde değinilen konular ve Kaan Müjdecinin yaşadığı deneyimler, Metin Erksan’ın Berlin Film Festivalinde Altın Ayı ödülü aldıktan sonra, “Sevmek Zamanı” filmini gösterime sokamamasıyla benzerlikler göstermektedir.

Esasında Türkiye’de sinema bu kadar popülerken, onlarca sinema okulu yüzlerce sinema hocası, binlerce sinema öğrencisi ve mezunu varken bağımsız filmlerin izlenmemesi incelenmesi gereken sosyolojik bir durumdur. Aynı sıkıntı sinema kitaplarında da söz konusudur. Sinema kitapları az sayıda basılmakta, nadir olarak 2.baskıya ulaşmaktadır. Sinema dergileri okunmamakta ve kapanmaktadır.

Akademik yazılar az okunan hakemli dergilerde kalmakta, sinema yazıları internette kaybolmaktadır. Bu verilerle Türkiye’de sinema kültürünün zayıf temeller üzerinde durduğu iddia edilebilir.

71 Barış Saydam düzenli olarak Türk sineması üzerine inceleme yazıları yazmaktadır. Saydam, Türk sinemasının 90’lardan beri sıklıkla örnekleri görülen bireysel yabancılaşma, iletişimsizlik, yalnızlık ve nihilizm temalı filmlerin 2014/15 sezonunda da devam ettiğini ifade etmektedir. Yazara göre, Nuri Bilge Ceylan’ın

“Kış Uykusu”nda, Kapadokya’da yaşayan entelektüel bir karakterin Türk Tiyatro Tarihi başlıklı kitabı yazarken yaşadığı sorgulama süreci, Emine Emel Balcı’nın bir tekstil atölyesinde ortacılık yapan genç bir kadının hikâyesini anlattığı ilk filmi

“Nefesim Kesilene Kadar”, Mahmut Fazıl Coşkun’un hayata tutunmaya çalışan bir müzisyeni merkezine aldığı “Yozgat Blues” ve Tayfun Pirselimoğlu’nun hastane kantininde çalışan bir adamın iç dünyasını nüanslarıyla birlikte sunduğu “Ben O Değilim” filmleri, bağımsız sinemamızın ana damarlarından birinin öne çıkan yapımlarıdır.

Barış Saydam, adı geçen filmlerin 90’lardan beri süregelen karamsar, nihilist ve birey odaklı bakışı sürdürürken, başkarakterlerinin sorgulama süreçleri üzerinden kendilerine sinen ruh halini de seyirciye aktarmayı amaçladığını ifade etmektedir.

Bu bağlamda, Kış Uykusu”nda Aydın karakteri üzerinden bir ülkedeki toplumsal katmanları, “Nefesim Kesilene Kadar”da Serap’ın yaşadıkları aracılığıyla toplumda kadın olarak ayakta kalmanın zorluğunu, “Yozgat Blues”da Yozgat’la İstanbul’un, merkezle taşranın aynılaşmasını ve neoliberal politikaların yol açtığı çözülmeyi,

“Ben O Değilim”de ise iletişimsizliğin ve yabancılaşmanın modern toplumda bireylerin ne kadar derinine işlediğini gözlemlemek mümkündür. Saydam, bu örneklerin bir yandan 90’lardaki Türk filmlerinin genel karakteristiklerini üzerlerinde taşıdıklarını, diğer yandan ise ülkenin politik, siyasi ve ekonomik iklimiyle daha yakından bir ilişki kurduklarını öne sürmektedir. Yazara göre, 90’ların apolitik olmakla suçlanan birey odaklı, “sıkıcı festival filmlerinin”

politikleşmeye başladığının da işaretleridir (Saydam, 2015).