• Sonuç bulunamadı

H. CURRICULUM VITAE

I. TURKISH SUMMARY

Bu tezin temel amacı iktisat ile din ilişkisini, çoğunluğu müslüman olan Türkiye örneği üzerinde incelemek, dindarlığın önemli sosyo-ekonomik ve demografik değişkenler ile ilişkisinin yönünü ve büyüklüğünü ortaya koymaktır. Yöntem olarak önce iktisadi bakış açısının dinin bilimsel analizine ne tür yeni açılımlar getirdiği, öteden beri din ile bir şekilde irtibatlı olan diğer sosyal bilim dallarından antropoloji, sosyoloji ve psikoloji dallarının bakış açılarıyla karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Sonrasında dinin ekonomik analizi konusunda dünyada ve ülkemizde son dönemde yapılan çalışmalar özet halinde gözden geçirilmiş, son bölümde de 2013 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması verileri kullanılarak Türkiye’de Din ve İktisadi hayat ilişkisi ampirik olarak analiz edilmiştir.

Dinin bilimsel analizinde, iktisadi yaklaşımın ilk ayırt edici özelliği diğer sosyal bilim alanlarının aksine din ile çatışma içine girmemiş olmasıdır. Sosyoloji, psikoloji ve antropoloji gibi disiplinler ise ilk aydınlanma çağı filozoflarının dini ve dindarlığı hakir gören düşüncelerinin etkisiyle olsa gerek uzunca bir dönem dinin iddialarını çürütmeye çalışan yaklaşımlarla gelişimlerini sağlamışlardır. Bu filozofların kahir ekseriyetine göre din ve dindarlık insanın zaaf ve eksikliklerinin bir sonucu olarak türetilmiş bir olgudur, bilim ve teknolojideki ilerlemelere paralel olarak gittikçe önemini yitirecek ve bir süre sonra tamamen yok olacaktır. Daha sonra sekülerleşme tezine de can veren bu anlayış uzunca bir dönem tüm sosyal bilimlerde yaygın bir düşünce olmuş, din olgusu zaten bir süre sonra yok olacak olması hasebiyle birçoklarınca incelenmeye değer bulunmamıştır. İktisadi yaklaşımı diğerlerinden ayıran ikinci fark ise daha önce rasyonellik dışı olarak algılanan, kabul gören dini alanın, rasyonel tercih teorisi ile birlikte, rasyonel davranış sınırları içinde kabul edildiği yeni açıklayıcı teorilerin ortaya konmasıdır.

İktisat biliminin kurucusu olarak kabul edilen Adam Smith, 1700’lü yıllarda kaleme aldığı Milletlerin Zenginliği kitabında din ve çevresinde oluşturuduğu ekonomi hakkında azımsanmayacak genişlikte bir analize yer vermesine rağmen, büyük ihtimalle yukarıda zikredilen düşüncelerin etkisiyle, uzun süre din konusu iktisatçıların ilgi alanı dışında kalmıştır. 1964 yılında ilk kez Becker ve daha sonra 1974 yılında Azzi ve Ehrenberg bireylerin zamanlarını sadece dünyevi ihtiyaçlar için değil uhrevi ihtiyaçlar için de tahsis ettiğini ve bu nedenle fayda maksimizasyonu denklemlerine ahiret ile ilgili eklemelerin yapılması gerektiğini savunmuşlardır. Azzi ve Ehrenberg çalışmasında ahiret tüketimi

177

denkleme dahil edilmiştir. Öncü niteliğindeki bu çalışmalar ve zamanla dinin yok olacağına dair öngörülerin de gerçekleşmemiş olduğunun tecrübe edilmesiyle tüm sosyal bilimlerde dinin analizine yeniden bir geri dönüş yaşandığından bahsedilebilir. Bugün sosyal bilimciler arasında yaygın Kabul gören kanaat dinin bireyin tercih ve davranışlarında önemli bir etkiye sahip olduğu, kendisi iktisadi olmasa bile çok önemli iktisadi sonuçları olan bazı parametreler üzerinde anlamlı etkiye sahip bulunduğudur. Bu nedenle neredeyse tüm sosyal bilimlerde dini merkeze alan din ekonomisi, din sosyolojisi, din psikolojisi gibi alt disiplinler olşmuştur. Din ekonomisi başlığı altında özellikle dini inaç ve pratiklerin ekonomik performansı nasıl etkiledikleri ve diğer yönüyle de ekonomik büyüme ve gelişmenin dini inanç ve pratikler üzerindeki etkisinin ölçümlenmesi iki önemli araştırma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha ziyade hristiyan dünyasında yaygın olarak yapılan araştırmaların yanı sıra uluslararası ölçekte yapılan Dünya Değerler Araştırması ve Uluslararası Sosyal Araştırma Programı aracılığıyla eksik temsil ediliyor olsalar da bu tür çalışmaların değişik sebeplerle çok nadir olduğu müslüman çoğunluğa sahip ülkeler de kapsam dahilindedir. Bu çalışmanın amaçlarından biri de müslüman çoğunluğa sahip Türkiye’deki durumu ortaya koymak bu konudaki veri eksiğini bir ölçüde de olsa gidermeye çalışmaktır.

Dindarlığın diğer değişkenlerle mikro ve makro ölçekte ilişkisi ölçmeye çalışan tüm çalışmalar bu analizlerde kullanılacak dindarlık ölçütünü genelde iki yöntemden biriyle elde etmektedir. Biri bireyin kendisini değerlendirdiği subjektif yöntemler, diğeri de genelde araştırmacının ağırlıklandırdığı temel inanç ve ibadet ögeleri sonucunda elde edilen dindarlık ölçütlerinin yanında özellikle hristiyan dünyasında bir üçüncü ölçüt olarak kiliseler eliyle tutulan kiliseye üyelik ve devam listeleri de sıklıkla kullanılmaktadır. Zaten sayıca az olan müslüman dünyası için yapılan çalışmalarda böyle bir veriden bahsetmek mümkün değildir. İlk yöntem bireyin inanç ve ibadet ögeleri ile ilgilenmeden kendini dindarlık boyutuyla değerlendirmesini içeren ve daha ziyade “kendinizi ne kadar dindar hissediyorsunuz/değerlendirirsiniz?”, “günlük kararlarınızda din sizin için ne kadar önemli?” gibi sorularla (örnekler çoğaltılabilir) ve cevabı genellikle “çok dindar”, “dindar”, “orta”, “dindar değil” ve “hiç dindar değil” gibi 5’li likert ölçeği veya 0-10 arası puanlama şeklinde anket formlarına dahil edilen sorularla sağlanmaktadır. Bu tezde bu yaklaşımın bir örneği olarak 2013 Yaşam Memnuniyeti Araştırmasında sorulan “Aşağıdaki konularla ne kadar ilgilisiniz?” sorusunun seçenekleri arasında bulunan “Din” ögesine verilen “ilgiliyim”,

178

“orta”, “ilgisizim” ve “cevap vermek istemiyorum” seçeneklerinden “ilgiliyim” seçeneği dindarlık ölçütü olarak kullanılmıştır.

Çalışma kapsamında din-ekonomik gelişme ilişkisi ile birlikte dindarlık ile sosyo- ekonomik ve demografik değişkenlerin ilişkisi irdeleyen ve değişik boyutlarıyla din konusu ile ilgilenen sonuçları yer yer örtüşen yer yer çelişen bir çok ulusal, bölgesel ve uluslararası araştırma gözden geçirilmiş, bulguları ve kullandıkları metodolojiler, veri kaynakları, uygulama zamanı, hedef kitleleri, ulaştıkları sonuçlar ve bu sonuçların ortaya çıkardığı bilimsel tartışmalar açısından incelenmiştir. Böylesine geniş bir literatürün incelenecek çalışmaları belirlenirken aynı tarz çalışmanın eldeki veriler çerçevesinde ülkemizde uygulanabilirliği göz önünde bulundurulmuştur. Bu amaçla belirlenen sosyo-ekonomik ve demografik değişkenler yaş, cinsiyet, eğitim, gelir, medeni durum, çalışma durumu, mutluluk, evlenme/boşanma sayıları, doğum oranları, suç istatistikleri ve ekonomik gelişmişlik göstergeleri olarak iller bazında kişi başı gayrı safi yurtiçi hasıla ile yaşam endeksidir. Tez boyunca yapılan mikro analizlerde daha önce belirtildiği gibi oluşturulan dindarlık ölçütünün yaş, cinsiyet, eğitim, gelir, medeni durum ve çalışma durumu gibi bireysel özelliklerle ilişkisinin yönünü ve boyutunu belirlemek iken, makro analizlerde il bazında genelleştirilen dindarlık düzeyinin ilin gelişmişliği ile irtibatı ve genel düzeyde evlenme, boşanma ve suç gibi istatistiklerle ilişkisi incelenmeye çalışılmıştır. Analizlerde özellikle bireysel very analizlerinde kullanılan istatistiki yöntem temelde bağımlılık testleri ile birlikte (0,1) ikili düzey bağımlı değişkene izin veren ve Lineer regresyonun geçerlilik için ön koşul kabul ettiği güçlü normallik varsayımları gerektirmeyen Lojistik Regresyon metodolojisidir. Makro analiz kısmında ise korelasyon ve Lineer Regresyon yöntemleri yoğunlukla kullanılmıştır.

Mikro analiz sonucunda eğitim ve gelirin hem erkek hem de kadın için bireysel dindarlık ile negative ilişki gösterdiği bulunmuştur. Eğitim düzeyinin dindarlık ile negatif ilişki bulgusu daha önceki çalışmalardan Hout and Fisher (2002), Akdoğan (2002) ve Pew Forum (2016) çalışmaları ile uyumludur. Gelir ile dindarlığın negative ilişki gösterdiği de literatürde sıkça rastlanan bir bulgudur, örneğin Iannaccone (1998), Günay (1979), Köktaş (1993), Çelik (2002), Onay (2004) ve Kımter (2008) çalışmaları benzer bulgulara sahiptir. Akşit (2012), Cirhinlioğlu (2011), Demir (2013c), Akdoğan (2002), Iannaccone (1998) ve Pew Forum (2014) ile uyumlu olarak kadınların erkeklerden daha dindar olduğu bulgular arasındadır; aynı tarz ilişki kadın ya da erkek evil olan bireyler ile diğer grupların

179

karşılaştırılmasında da geçerlidir. Yaş ve çalışma durumu değişkenleri cinsiyetler arasında farklı sonuçlar vermektedir; erkeklerde yaşlandıkça dindarlıkta artış gözelnmesine rağmen kadınlarda bu durum istatistik olarak anlamlı değildir. Çalışma durumu değişkeni için ise bunun tam tersi durum söz konusudur; erkeklerde çalışma durumu istatistik olarak anlamlı bulunmamışken, kadınlarda çalışmayanlar arasında dindarlık daha yüksek bulunmuştur. Bireysel dfindarlık ile seçilmiş parametrelerin ilişkilerinin yönü bu suretle belirlenmişken, ilişkinin bu temel parametreler bazında büyüklüğünü belirlemek üzere istatistiki olarak anlamlı olan lojistik regresyon denklemleri kullanılmıştır. Bu aşamada şunu özellikle vurgulamak gerekir ki bu çalışmada bulunan ilişkiler herhangi bir nedensellik belirtmez, bu veri tipi ve analiz tarzı ile nedensellik ilşikilerinin bulunması istatistiki olarak imkan dahilinde değildir, verinin işaret ettiği bulgu sözü edilen değişkenlerin farklı düzeylerinde dindarlığın farklılık gösterdiğidir.

Eğitim değişkeni, her iki cinsiyet için de dindarlık ile en büyük negative ilişkiye sahip olan değişken olarak bulunmuştur. İstatistiki olarak anlamlı bulunan lojistik regresyon denklemine göre herhangi bir okul bitirmemiş bir bireyin yüksek öğretim görmüş (üniversite, master veya doktora) bir bireye göre dindar olma şansı erkeklerde 2.112, kadınlarda 3.568 kat daha fazladır. Bu eğilim eğitimin tüm düzeyleri için geçerlidir, her iki cinsiyet için de az eğitimlinin fazla eğitimliye göre dindar olma şansı yüksek eğitime gidildikçe azalan bir ivme gösterse de daha yüksektir. Eğitim-dindarlık ilişkisinin yönü cinsiyetler arasında farklılık göstermese de, ilişkinin büyüklüğü arasında kadınlar lehine farklılk tespit edilmiştir, bir başka değişle eğitim kadın dindarlığında çok daha önemli bulunmuştur. Şekil IV.3 erkek ve kadının eğitim-dindarlık düzeyi grafiklerini göstermektedir. Şekilde lise eğitimine kadar kadın dindarlığının genel bulgulara paralel olarak erkek dindarlığının üzerinde seyrettiği, sonrasında ise literatür bulgularından farklı bir şekilde erkek dindarlığının altında seyrettiği gözelnmektedir. Bu literatürde pek rastlanmayan trendin sebebinin, ülkemiz şartlarında uzun süre devam eden yüksek öğretimde uygulanan başörtüsü yasağının dindar kadınları yüksek öğretimden uzak tutması ve dolayısıyla yüksek öğretimli kadınlar grubunda dindarların düşük oranda yer bulması olduğunu söylemek mümkündür. Önceki yıllarda üniversitelerin 7-8 ilde yoğunlaşması nedeniyle muhafazakar ailelerin özellikle kız çocuklarını uzak illere göndermeyi tercih etmemesi de bu grubun yüksek öğretimliler arasında eksik temsiliyetinin bir diğer nedeni olabilir. Zira aynı durum çalışma durumu parametresi için de geçerlidir, yüksek eğitimden uzak kalmanın bir sonucu olarak dindar kadınlar, geleneksel nedenlerle bunu tercih etmiyor

180

olmanın yanısıra, iş hayatında da kendilerine yer bulamamış olabilirler. Bu çalışmada bulunan eğitim-dindarlık arası negative ilişki daha önceki Iannaccone (1992), Deaton (2009), Hungerman (2011) ve Pew Forum (2016) çalışmalarınındaki bulgularla uyumlu, bu iki değişken arasında pozitif ilişki bulgusu olan örneğin Barro and McCleary (2003) ve diğer bazıları ile uyumsuzdur.

Eğitim değişkeninden hemen sonra dindarlık ile negatif ilişki gösterdiği tespit edilen ikinci önemli değişken gelir değişkenidir. Toplam aile geliri baz alındığında alt gelir grubunda bulunan bir ailede yaşayan bireylerin dindar olma şansları üst gelir grubunadaki bir bireye göre 1.268 kat daha fazladır. Cinsiyetler arasında ise gelir değişkeninin erkekler için göreceli olarak daha önemli bir değişken olduğu belirlenmiştir, yukrıda zikredilen oran erkekler için 1.422 kat, kadınlar için se 1.111 kat olarak bulunmuştur. Gelir-dindarlık arasında burada bulunan negative ilişki Türkiye nüfusu üzerinde ancak küçük ölçekte ve daha dar hedef kitlelerle yapılan Günay (1999), Çelik (2002) ve Onay (2004) çalışmalarındaki sonuçlarla uyumludur.

Medeni durum değişkeni dindarlık ile her iki cinsiyette de evliler lehine pozitif ilişki gösteren değişken olarak bulunmuştur. Her iki cinsiyet için yapılan analzilerde evli erkek ve kadınların diğer katogorisini oluşturan bekar, boşanmış ve dul olanlara göre daha dindar olduğunu göstermektedir. Cinsiyetler arası etki büyüklükleri kıyaslandığında evli olmanın erkeklerde dindarlık açısından daha büyük öneme sahip olduğu belirlenmiştir, diğer değişkenler sabit kalmak koşuluyla evil bir erkeğin dindar olma şansı diğer kategoriye göre 1.373 kat fazladır, bu durum kadınlarda 1.151 kat olarak tahmin edilmiştir. Evli olma ile dindarlık arasındaki pozitif ilişki daha önceki çalışmalardan örnek olarak Lehrer (2004, 2008) ve Gruber (2005) sonuçlarını teyit etmektedir.

Çalışma durumu değişkeni cinsiyetler arasında etkinlik açısından en büyük fark gösteren değişken olarak bulunmuştur. Kadınlar için eğitim değişkeninden hemen sonra dindarlık üzerinde negative etkiye sahip ikinci değişken olarak tespit edilmiş olmasına rağmen erkekler açısından istatistiki anlamlılık açısından etkili bir değişken değildir. Çalışmayan kadınların dindar olma şansları çalışanlara göre 1.41 kat daha fazla olduğu bulunmuştur. Bu farklılığın açıklanması ile ilgili olabilecek görüşler eğitim konusundakine benzer nitelik taşımaktadır. Bu bulgu özellikle son dönemde Pew Forum (2016) tarafından gerçekleştirilen erkek-kadın arasındaki dindarlık farkını kadının eğitim ve çalışma hayatından geri kalmasına bağlayan, bu fark giderildiğinde aradaki makasın daralacağını

181

öngören çalışma sonuçları ile uyumluluk göstermekle birlikte, daha önce incelenen hiç bir çalışmada kadın dindarlığının erkek dindarlığının altına düştüğüne rastlanmamıştır. Bu nedenle ülkemiz şartlarında yukarıda eğitim konusunda yapılmaya çalışılan izahın daha etkili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Cinsiyet değişkeni toplam bazında yapılan analizlerde dindarlığı en çok etkileyen değişkenlerden biri olarak tahmin edilmiştir. Kadınlar erkeklere göre daha dindar olarak bulunmuştur, bu bulgu aynı bulguya sahip sayısız uluslararası çalışmanın yanında Türkiye üzerinde Akşit (2012), Akdoğan (2002) ve Cirhinlioğlu (2011) çalışmaları ile uyumludur. Bir çok araştırmacı, örneğin Woodhead (2007), Norris ve Inglehart (2003) ve Pew Forum (2016) gibi, bu farkın eğitim ve çalışma hayatında var olan kadın aleyhine durumdan kaynaklandığını belirtirmektedir ki ülkemiz açısından da geçerli olabilecek bir yaklaşımdır. Diğer taraftan literatürde eğitim ve çalışma hayatı açısından durum eşitlense de bu farkın devam edeceğine dair kadının doğurganlığı ve kültürün nesilden nesile aktarımı konusunda erkeğe göre çok daha etkin pozisyonunu neden olarak gösteren yaklaşımlar da bulunmaktadır Mahlamaki (2012). Gerçek neden bu açıklamaların bir kmbinasyonu da olabilir.

Yaş değişkeni cinsiyet farkı gözetmeksizin yapılan analizde dindarlık açısından en az önemli değişken olarak bulunmuştur. Toplam bazında yapılan analizlerde ileri yaşlarda çok düşük düzeyde anlamlı da olsa, etki düzeyi 1.071, dindarlık daha yüksek çıkmaktadır. Ancak cinsiyet bazında ayrı çalışılan lojistik regresyon denklemlerinde yaş değişkeninin erkekler için önemli bir belirleyici olduğu, kadınlarda ise modele dahil edilecek bir istatistik anlamlılık taşımadığı tespit edilmiştir. Cinsiyetler bazında ayrı çalışılan modellerde erkeklerde 65+ yaş grubunda olan bir bireyin, diğer değişkenler sabit kalmak koşuluyla, dindar olma şansının 18-64 yaş aralığındaki bir bireye göre 1.262 kat olduğu tahmin edilmiştir. Toplam bazında yapılan analizler genel trende uygun sonuçlar üretmiştir. Bu sonuçların, müslüman toplumlarda bu yaş etkisinin diğer toplumlara nazaran çok düşük olduğunu belirten Hayford ve Krause (2015) çalışması ile uyumlu olduğu değerlendirilmektedir.

En geniş örneklemli 2013 Yaşam Memnuniyeti Araştırması verilerine dayalı olarak yukarıdaki sonuçlar elde edildikten sonra, burada bulunan etkilerin yön ve büyüklüklerinin halen geçerli olup olmadığını test etmek amacıyla aynı araştırmanın çok daha küçük örnek hacimli 2014, 2015, 2016 ve 2017 yıllarında yapılan uygulamalarının verileri birleştirilmiş

182

ve aynı analizler bu 2014-2017 birleştirilmiş very seti üzerinde yinelenmiştir. Birleştirilmiş very setinin mikro analizinde etkilerin büyüklüklerinde zaman içinde değişiklik meydana gelmesine rağmen yön ve etkinlikleri açısından benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Bu durum bu çalışmada elde edilen bulguların uzun dönemli genel trendi temsil ettiğini ortaya koymaktadır.

Mikro düzeyde bireylerin dindarlığını etkileyen bu parametrelerin yanında literatürde tartışılan konulardan bir tanesi de dışsal/çevresel değişkenlerin bireyin dindarlığı üzerinde bireysel özelliklere benzer bir etki gösterip göstermediğinin belirlenmesidir. Özellikle Gruber (2005) çalışmasında bireyin yaşadığı yerin dini açıdan homojenliği ve yoğunluğunun bireyin dine yaklaşımının yanında ekonomik açıdan önemli bazı değişkenler üzerinde olumlu etkide bulunduğu sonucuna varmıştır. Çevresel koşulların bireyin dindarlığındaki etkisini ölçmek üzere bu argğmandan yola çıkılarak bireyin yaşadığı coğrafi bölge, dindarlık yoğunluğuna göre 3 gruba ayrılmıştır, ve bireyin yaşadığı yerin nüfus büyüklüğü, 500,000 altı ve eşiti/üstü olarak iki gruba ayrılmıştır, iki dışsal değişken olarak daha önce oluşturulan lojistik regresyon denklemlerine dahil edilmiştir. Yeni oluşturulan model istatistiki olarak anlamlı bulunmuş ve her iki dışsal parametrenin de bireyin dindarlığını belirlemede önemli parametreler olduğu tespit edilmiştir. Özellikle bireyin yaşadığı ilin dindarlık düzeyi, eğitim değişkeninden sonra ikinci önemli değişken olarak bulunmuştur.

YMA 2013 verisi üzerinde yapılan son mikro ölçekli analiz literatürde çokça tartışılan pozitif veya negatif dindarlık-mutluluk ilişkisini analiz etmek olmuştur. YMA verisi mutluluk ile ilgili değişken de içeriyor olduğundan bu kısımda yaklaşım mutluluk değişkenini iki düzeyli bağımlı değişken olarak kabul edip dindarlık ile birlikte diğer değişkenleri açıklayıcı değişken aldığımızdaki durumu analiz etmektir. Modul oluşturma aşamasından önceki basamak olan değişkenlerin birbiri ile bağımsız olup olmadığının testi sonuçarına göre dindarlık ve mutluluk değişkenleri bağımlı çıkmış olmasına rağmen, model çalışmasında istatistik olarak anlamlı bir model bulunamamıştır. Dindarlığın bağımlı değişken olduğu model ile mutluluğun bağımlı değişken olduğu model arasında değişken düzeyleri farklı alınmasına rağmen anlamlı lojistik regresyonla sınırlı olmak üzere anlamlı tahmin edici bir model bulunamamıştır. Değişken düzeylerinde farklılaşmaya gidilmesine rağmen etkili bir model bulunamamasının nedeninin, bağımlı değişken olarak ele alındığında dindarlık ile en yüksek negative ilişki içinde bulunan eğitim ve gelir parametrelerinin mutluluk bdeğişkeni ile en yüksek pozitif ilişki göstermesi ve bu etkilerin

183

kurulacak modeled birbirini götürmesi suretiyle etkili bir model oluşuman ters etki nedeniyel izin vermediği değerlendirilmektedir. Bu iki değişkenin yanısıra yaş değişkeni açısından da mutluluğun erken yaşlarda yüksek, dindarlığın ise düşük olduğu göz önünde bulundurulduğunda değişkenlerin etkilerinin birbirini nötralize ettiği söylenebilir. Bu nedenlerle bağımlı değişkenin mutluluk, bağımsız değişkenlerin dindarlık ile birlikte yaş, cinsiyet, eğitim, gelir, çalışma durumu ve medeni durum olduğu istatistik olarak anlamlı bir model ortaya konulmamış, sadece mevcut veriler ışığında ve sadece bu iki değişken arasındaki ilişki çerçevesinde dindar olanların, dindar olmayanlara göre mutlu olma şansının 1.4 kat olarak tespit edildiği bulgusu ile yetinilmiştir.

Çalışmanın mikro analiz kısmı yukarıda özet olarak zikredilen bulgularla sonuçlandırıldıktan sonra özellikle sekülerleşme tezi bağlamında literatürde oldukça fazla tartışılan makro düzeyde gelişmişlik göstergeleri ile dindarlık düzeyleri arasındaki ilişki Türkiye ölçeğinde ve iller bazında ele alınmıştır. Makro analizde kullanılan veriler YMA 2013 verisinin iller bazında toplulaştırılmasıyla (yüksek öğretim mezunu olanların oranı, çalışan kadın oranı, özel sektörde çalışanların payı, dindarlık, vb) ve aynı yıl için Tüik tarafından ilan edilen yine iller bazında gelişmişlik göstergeleri, evlenme/boşanma/suç sayıları, doğum oranları vb. İller bazında kişi başı gayrı safi yurtiçi hasıla ile yine iller

Benzer Belgeler