• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL OLARAK TURĠZM VE RANT

2.2. Turizm ve Rant ĠliĢkisi

ÇalıĢma zamanında yapılan eylemler iĢin gereklilikleri ve iĢyerinin özelliklerinden kaynaklanır. BoĢ zaman eylemlerinde ise kiĢisel gereksinmeler ön plandadır. Gereksinimler mekanizması bu bağlamda tam olarak boĢ zaman faaliyetlerimizin belirleyicisidir. Sonuçta tüm gereksinmeler kapitalizmde bir tüketim eylemi ile tatmin edileceğinden, boĢ zaman ve tüketim arasında doğrudan bir iliĢki ortaya çıkar.

Temel ihtiyaçların giderilebildiği yegâne an olan boĢ zaman bu özelliği ile çalıĢılan zamanda kazanılan, emek-birim/zaman ücretin harcanabildiği tek zamandır. O halde tüketimin tam anlamı ile bir boĢ zaman eylemi olduğunu söyleyebiliriz. Turizm ve rant arasındaki iliĢki de bu tüketim noktasından doğar.

Günümüz toplumu tüketim olgusuna mitsel bir anlam yüklemiĢ durumdadır. Emeğin kendini yeniden üretmesi için tanınan boĢ zaman ve buna bağlı ihtiyaç giderme yani tüketim Ģeklindeki fordist yapılanma yerine günümüzde boĢ zaman ve tüketim, statü simgesi haline gelerek mitsel öğeler ile bezenmiĢtir. Tüketimin adeta bir din haline gelmesi postfordist üretim iliĢkilerinin zorladığı mekânsal yığılma (Eraydın, 1992: 43) ile birlikte kolektif tüketim alanlarını, daha doğrusu mekânlarını bu dinin tapınakları haline getirmektedir.

Tüketim, bu haliyle bireyden bağımsız halde yapılandırılmıĢ olarak karĢımıza çıkar. Tabi bunun temelinde özellikle postfordizmin değiĢtirdiği tüketim kalıplarının olduğu ortadadır ancak günlük yaĢantı içerisinde bu belirlenim iliĢkisi tüketicilerin dikkatinden kaçmaktadır. Ekonomi teorisinde metalar ve ihtiyaçlar arasındaki iliĢkiye karĢılık gelmesi gereken tüketim, gösterge ve semboller aracılığıyla daha da esnetilerek, psikolojik bir tatmin aracı haline getirilmiĢtir (Bocock, 2009: 13). Günümüz toplumlarındaki bu tüketim ideolojisi ile ilgili göz ardı edilemeyecek baĢka bir durum ise ekonomik altyapının belirleyici etkisidir. Gösterge

ve semboller aracılığı ile oluĢan tüketim ancak ekonomik altyapının çizdiği sınırlar içerisinde geçekleĢebilir.

Turizm endüstrisinin yaptığı da tam olarak budur. Yani turist mekânlarına iliĢkin her Ģeyi semboller ve göstergeler üzerinden piyasaya dâhil etmek. Tüketimi özel bir ritüel haline getiren turizm sektörü, boĢ zamanlarda tatile çıkmayı zorunlu bir ihtiyaç Ģeklinde göstermektedir. Ġhtiyacın tatminine yönelik yapılan eylem olan turizm ise kent ya da kır mekânını yatırım alanı olarak biçimlendirerek, görsel bir tüketim nesnesi halinde turist mekânları olarak yeniden üretir.

Yaratılan turist mekânları ihtiyaç yanılsamasının bir sonucu olarak sanal bir kullanım değerine de bürünür. Bu değer, içerisinde statü göstergelerini barındıran turizm endüstrisinin ve postmodern tüketim algısının yapısındaki statü imgesinin iliĢkisinden kaynaklanır (Thorus, 2004: 142). Bu iliĢkiyse üretilen turist mekânlarının ideolojik bir formda yapılanmasına yol açar. Žižek’in (2011; 29) yeni- Stalinist mimari için yaptığı, “Sınıfsal zemini, tüm büyük davaları küçümseyip sadece para ve başarı kaygısı taşıyarak kendisini ideolojik olarak kayıtsız apolitik yeni vahşi kapitalist elitten ibarettir.” yorumu turizm mimarisinin mekânsal izdüşümünde de görülür. Turist mekânları da antagonizmanın üstesinden gelebilirler. Turizm bu anlamı ile gündelik hayatımızda yaşadığımız sınıfsal gerginlikleri, turistler için turizm mekânlarında ve tüketim ekseninde gündeliğe dair olandan kopararak başarır.

Gündelik hayatımızda sınıfsal olarak farklılaşan kentler, antagonizmanın mekânsal yansımasıdır. Turizmin gündelik hayattan kopuşu temel alan yapısı farklılaşmayı tüketim katmanında sınıfı tarihten ve üretim tarzından kopuk bir olgu olarak yansıtarak çözer. Turizmin sınıfsal gerilimi aşma girişiminin mekânsal araçları ise turizm aktivitesi öncesi piyasa tarafından imgelemimizde oluşturulan mekânların gerçeklikten ve işlevsellikten uzakta hayal ürünlerine dayalı dünyalara ait olmasıyla ilgilidir. Bu şekilde üretilen mekânların fiyatları da tüketim ideolojisi etrafında belirlenirken, turizm mekânlarının değerini belirleyen etmenler özel olarak turizm endüstrisinin ürettiği söylemler etrafında oluşur. Mekânın konumsal değeri, mülkiyeti gibi rant üreten etmenler sabit kalmakla beraber, bu kurumları güçlendiren

sembolik özellikler de ideolojiye eklemlenerek turizm ile rant arasındaki ilişkiyi hem alt hem de üst yapıda yeniden üretir (Žižek, 2011).

Ġdeolojik bir anlam taĢıyan turizm mekânlarının kullanım değerlerinin de bu bağlamda turizm endüstrisi tarafından belirlenmesi, turizmin özel mekânlar üretme niteliğini güçlendirir. Rant ise bu mekânların değiĢime konu haline getirilmesi ile oluĢur. Öncelikle mübadele sürecine giren mekânların birer tüketim alanı olduğunu unutmamak gerekir. Ġki yönlü sonuçlar doğuran bu durum turistler için sınıflar üstü bir boĢ zaman mekânı yaratırken, yerli halk içinse bir çalıĢma mekânı yani iĢyeri yaratır. Mekânsal olarak turistler için aĢılmaya çalıĢılan sınıfsallık turistler ve yerliler arasında yeniden ve daha büyük bir Ģekilde yeniden üretilmiĢ olur. Ortaya çıkan rant bu durumun göstergesidir (Žižek, 2011; Bocock, 2009; Urry, 2009).

Tıpkı kapitalizme geçiĢte oluĢan rantın feodalite ve burjuva arasında yarattığı gerginlik turizmin ürettiği mekânlarda da görülmektedir. Ancak burada sınıflar o kadar net değildir. Öncelikle sınıfsal olarak tortul sayabileceğimiz toprak sahipleri, üretim tarzı olarak geçiĢ aĢamasında değil Kapitalist Üretim Tarzı içerisinde farklı bir birikim koĢuluna ve sektrörel eğilime geçiĢ halindedirler. Kapitalist çiftçi turizm iĢvereni haline gelmektedir. Hatta çoğu durumda büyük turizm sermayesi ile mücadele edenler turizmden geçinen yerel, küçük sermayedarlar olarak da karĢımıza çıkarlar. Bu sermaye çatıĢmasının girift yapısının içine birde yerli emekçi sınıfları, uzman turizmciler ve turistleri koyduğumuzda çokuluslu sermaye ve yerel turizm sermayesi ile toprak sahiplerinin çıkarları doğrultusunda geliĢen eklektik bir turizm-tüketim ideolojisi ortaya çıkar (Harvey, 2002: 153).

Ancak her koĢulda turizmin ürettiği rant tıpkı turizm mekânları gibi, kapitalist tüketim ideolojisiyle yakından ilintilidir. Bu noktada turizm rantının tüketim ideolojisi ile iliĢkisi ortadayken, turizm tüketiminin ekonomik kökenleri daha önemli bir hale gelmektedir.

Çokuluslu turizm sermayedarı girdiği herhangi bir coğrafyada ürettiği mekânlarla rant oluĢtururken bu rantı da gerekli siyasi bağlantılar ve yerel ortakları aracılığıyla tekrar sermayesine eklemektedir. Ürettiği mekânların tamamını yerel güçlerle üreten sermayedar, kamusal yatırımlardan da ikinci bir gelir daha kazanmaktadır. Tek taraflı bu kazanç oyununda yerel kaynakların durumu ise genelde kaybeden Ģeklindedir. Konut gibi kullanım değerlerinin de ön planda olduğu yerel mekânlar, sermayenin yatırımı ile toplumdan koparılmakta ve sermayedarın tekel mülkiyetine geçerek yeniden üretilmekte, mekândan kazanılan rantı da yine sermayenin hanesine iĢlemektedir.

Son tahlilde turizm sermayesinin ürettiği rant yerel halkın bölüĢümden aldıkları payı düĢürmektedir. Esnaf, tacir, çiftçi gibi geleneksel geçim yollarını mekânsal olarak da imkânsız hale getirerek, yerel halkı turizm sektörü içinde kendisine emeğini satmaktan baĢka çaresi olmayan özgür bir iĢçi sınıfı haline getirmektedir. Ürettiği turizm ideolojisiyle de toplumdan kopardığı mekanları meĢru kılarak ayrıca tüketilmesini sağlamakta ve turizm ile rantı üst yapıda da birbirine kenetlemektedir.

3. KAPĠTALĠZM, MEKÂN POLĠTĠKALARI,