• Sonuç bulunamadı

Truman Doktrininin Türkiye Açısından Sonuçları

3.4. TÜRKİYE-ABD YAKINLAŞMASI

3.4.2. Truman Doktrini

3.4.2.2. Truman Doktrininin Türkiye Açısından Sonuçları

Türk Dış Politikası Açısından değerlendirildiğinde; Doktrin Türk dış politikasında devrim niteliğinde değişikliklere yol açtı. Başlangıçta Doktrini, Türkiye ve ABD arasında sıcak ilişkilerin gelişmesine ve Sovyet isteklerinin geri çevrilmesine yardımcı bir unsur olarak değerlendiren Türk devlet adamları, SSCB’nin Orta Doğu’da

izlediği politikalar karşısında, İngiltere’nin de etkisiyle, bütünüyle Batı ve özellikle Amerikan yanlısı bir dış politika yürütmeye başarmışlardır.

Amerikan asker yardımı çerçevesinde Türk ordusuna verilen malzemenin bakımı ve yedek parça ihtiyaçlarının ancak bu ülkeden sağlanabilmesi, kısa süre sonra yardımların astarının yüzünden pahalı hale gelmesine yol açmıştır.

Askeri ve ekonomik bağımlılık, geleneksel bazı dış politika tercihlerinin de Amerikan tercihleri yönünde değiştirilmesine yol açtır. Bunun en çarpıcı örneği Filistin sorununda görülmektedir. Yıllarca sorunun çözümü konusunda Arap ülkelerine destek veren Türkiye, kuruluşundan 10 ay sonra İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur. Ülkesindeki Musevilerin İsrail’e göç etmelerine izin vererek, Filistin’de Yahudi nüfusunun artmasına yardımcı olan Türkiye, bu politikası sonucunda Arap devletleriyle ilişkilerinde soğuk bir döneme girmiştir.

Öte yandan, 1949’da toplanan Asya Devletleri Kongresine de, Asyalı değil Avrupa’lı bir devlet olduğu gerekçesiyle katılmayan Türkiye, yüzünü tamamen Batı’ya dönmüştür. Dış politika hedeflerini, Batının dış politika hedefleriyle uyumlaştırma çabası içine girmiştir. 1955’de Bağlantısızlar Hareketinin ortaya çıktığı Bandung Konferansında bu tutum daha da belirginleşecektir.

Türk İç Politikası Açısından değerlendirildiğinde: Truman Doktriniyle başlayan Türk-Amerikan yakınlaşması süreci, Türk siyasal hayatını da etkilemiştir. Türk kamuoyu Amerikan tarzı demokrasiyi yakından tanıma imkanı bulmuştur. Uzun yıllar Tek Parti iktidarı dışında bir yönetim tarzını denememiş ve genellikle Avrupa ülkelerindeki yönetim biçimlerini tanıyan devlet adamları için, Amerikan demokrasisinin devrim niteliğinde değişiklikler yol açacak biçimde etkili olması beklenemezdi. Yine de, bunun Türk demokrasisi üzerine bazı yansımaları olmuştur.

Temmuz 1947’de İsmet İnönü, cumhurbaşkanının tarafsız olması gerektiği düşüncesiyle Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığından ayrılmıştır.

Askeri sistemde köklü değişiklikler yapılarak, ordu hükümetin tam yetkisi altına sokulmuştur. 1949 Haziranında TBMM, bütün ulusal güvenlik birimlerini (Genelkurmay dahil) Milli Savunma Bakanlığına bağlamıştır. Bu düzenlemenin

ardında, askeri işlerin tek bir sorumlu hükümet organında birleşmesinde öngören Amerikan yardım anlaşmasının azımsanmayacak bir payı vardır.

Öte yandan, ABD’yle iyi ilişkiler kurma havası içinde, resmi ideolojiye ters düşenler ve sol görüşlülere yönelik yasa dışı baskılar artmaya başlamıştır. Aralarında Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Muzaffer Şerif Başoğlu ve Niyazi Berkes’in de bulunduğu öğretim üyeleri üniversiteden uzaklaştırılmış veya ayrılmak zorunda bırakılmışlardır. Ayrıca, özellikle gazeteciler ve öğrenciler arasında geniş tutuklamalar yapılmıştır. Kızıl tehlikenin yayılmasına hizmet ettiği düşünülen gazete ve dergiler kapatılmıştır.

Truman Doktrini ile başlayan dönemde Türk toplumu da büyük bir değişim yaşamaktadır. Yerli girişimcilerin Amerikan firmalarının ticari mümessilliklerin almasıyla, buzdolabından otomobile kadar Amerikan malları ülkeye serbestçe girmeye başlamıştır. Halk Amerikan mallarını kullanmayı bir ayrıcalık sayıyor, buzdolabı olanlar salona, hatta misafir odasına koyuyor, Amerikan filmlerini izliyor, çocukla Amerikan çizgi roman kahramanlarını küçük yaşta tanıyorlardı. Tüm dünyayı etkisi altına alan Amerikan hayat tarzı, daha sanayi devriminin eşiğindeki Türkiye’yi kaplamaktadır. Truman Doktriniyle hemen hemen aynı zamanda başlayan Marshall Yardımları bu değişim sürecini daha da hızlandırmış 1950’ler Türkiye’de siyasal, ekonomik ve toplumsal anlamda Amerikan tarzını benimseyenlerin yükselişine sahne olmuştur284.

3.4.3 Marshall Planı

Truman doktrini, esas itibarıyla Yunanistan ve Türkiye’ye askeri yardımı öngörmüştür. Çünkü bu iki ülke Sovyetlerin doğrudan doğruya baskısı ve tehdidi altındadırlar..

Fakat bu sırada Avrupa’nın durumu iktisaden son derece kötüdür. Altı yıllık savaş bütün ülkelerin ekonomik kaynaklarını tüketmiştir. Savaş bütün ülkelerde ağır

tahribat yapmıştır. Bir bakıma toplumlar açlıktan kıvranmaktadırlar ekonomileri harekete geçirecek kaynak yoktur.285.

Amerikalılara göre İkinci Dünya Savaşının getirdiği büyük yıkım Avrupa da kaos yaratmış bu nedenle komünistler ve dolayısıyla SSCB yükselişe geçmiştir. SSCB yayılması karşısında Avrupa maddi ve manevi olarak güçlendirilmelidir. Avrupa ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilirse siyasal olarak da bağımsızlığını koruyabilirdi. ABD bu noktada İngiltere Almanya ve Fransa’yı ve sonra tüm Avrupa’yı artan bir biçimde siyasal ve ekonomik işbirliği içine sokmak böylece bütünleşmiş bir Avrupa yaratarak Sovyet ilerlemesini durdurmak istemektedir. Alım gücü sıfırlanan Avrupa ABD üretimini ve ekonomisini de olumsuz etkilemektedir. Amerikan mallarının alım bulabilmesi için öncelikle Avrupa’nın ekonomik olarak kalkındırılması gerekmektedir286

Amerika batı Avrupa’nın bu ekonomik sıkıntılarına yardımcı olmak için her şeyi yapmıştır. Amerika’nın 1945 Haziranı ile 1946 sonu arasında Batı Avrupa’ya yaptığı ekonomik yardım 15 milyar dolar olmuş, fakat bu yardım bütçe açıklarının kapanması, ithalat için kullanılması gibi, paranın verimli olmayan ve gidip de gelmeyeceği alanlara harcanmıştır.287.

O halde Avrupa’nın kalkınması için verimli bir formül bulmak gerekmektedir. Amerikanın arayıp bulduğu formül, Dışişleri Bakanı George Marshall’ın 5 Haziran 1947 günü Harvard Üniversitesinde yaptığı bir konuşma ile ortaya atıldı. Marshall Planı denilen bu konuşma, 16 Nisan 1948’de Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı’nın (OECD) kurulmasını sağlamıştır288.

ABD Dışişleri Bakam George Marshall Avrupa’nın içinde bulunduğu duruma kısaca değindikten sonra Avrupa uluslarını ortak bir imar planı içinde bir araya getirebileceğinin kararlılığını taşıdığını ifade etmiştir Marshall, SSCB de dahil olmak üzere tüm Avrupa ülkelerini bu plana katılmaya davet etmektedir. Marshall’a göre ABD dünyanın iktisadi sağlığına kavuşması için elinden gelen tüm yardımı yapmalıdır. Aksi takdirde siyasal istikrar ve devamlı bir barıştan söz etmek mümkün değildir. ABD,

285 Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s.443 . 286 Baskın, a.g.e., s.538

287 Armaoğlu,a.g.e, s.443

herhangi bir ülkeye ya da doktrine karşı değil açlığa yoksulluğa ve kaosa karşı yönelmiş politikalar yürütmelidir.

Marshall’in önerisinde üç nokta göze çarpmaktaydı. Birincisi, Truman Doktrininden farklı olarak, ekonomik tamir üzerine vurgu yapılmaktadır. Yeni politika, açlık, yoksulluk ve kaosla mücadeleye yönelmiştir. Herhangi bir askeri yardım söz konusu edilmemektedir. İkincisi, ulusal düzeyden, bölgesel düzeye (tüm Avrupa latası) çıkılmıştır. Daha önce Türkiye ve Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi tek tek ülkelerle yardım ilişkisine giren ABD, bu politikasını değiştiriyordu. Üçüncüsü, bu girişimi engellemeye kalkışacak olan hükümetler, siyasal partiler ya da grupların Amerika’nın direnişiyle karşılaşacağının ifade edilmesidir. Bu sözler SSCB’ye ve Batı Avrupa’daki komünist partilere yönelik açık bir ihtar niteliği taşımaktadır289.

Bunun üzerine, İngiltere ve Fransa’nın öncülüğünde 16 Avrupa devleti, 12 Temmuz 1947 de Paris’te toplanarak, Avrupa devletlerinin ihtiyaçları konusunda ortak bir bir rapor hazırlamışlardır.

Bu program üzerine ABD 2 Nisan 1948’de Dış Yardım Kanununu kabul ederek, bir yıldan beri Truman Doktrini gereği Türkiye ve Yunanistan’a yapılan yardımı bu kanun çerçevesine almıştır. Dış yardım Kanunundan sonra Avrupa’nın Kalkınma Programını tatbik etmek amacıyla İktisadi İşbirliği İdaresi 3 Nisan 1948’de Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı kurulmuştur.

Benzer Belgeler