• Sonuç bulunamadı

Toplumsal-Sosyal Sorumluluk Kuramı

Toplumsal-Sosyal Sorumluluk Kuramı, kitle iletişim araçlarının görevlerini tanımlarken mensuplarına ise toplumun zararına olan durumlarda kamuyu uyarma ve bilgilendirme gibi toplumsal alanda görevler yüklemektedir (Özgen, 1998: 214). Bu kuramı Toplumsal Sorumluluk ve Sosyal Sorumluluk olarak iki ayrı şekilde ve ayrıntısıyla değerlendirmek gerekirse;

Toplumsal Sorumluluk yaklaşımı, ABD’de, serbest piyasanın basın özgürlüğünü kuramsal olarak öngörülen şekliyle gerçekleştirememesi ve toplumun beklentilerini cevaplamakta yetersiz kalması üzerine, tepki olarak ortaya çıkmıştır (Kaya, 1985: 52). Toplumsal Sorumluluk kuramının dört düşünsel dayanağı vardır (Özgen, 1998: 213-214):

1. 1945’te Kent Cooper’ın (Associated Press’in Genel Müdürü) ortaya attığı “Kamunun Bilme Hakkı” kavramı,

2. 1947’de yayımlanan “Hutchins Komisyonu Raporu” olarak da bilinen “Özgür ve Sorumlu Bir Basın” başlıklı rapordaki düşünce ve görüşler,

3. 1963’te basımı yapılan Four Theories of Press adlı kitapta, Theodore Peterson’un “Toplumsal Sorumluluk Kuramı” başlıklı makalesindeki düşünce ve görüşler,

4. Jeremy Bentham’ın düşünce ve görüşleriyle temelini oluşturduğu ve John Stuat Mill’in geliştirdiği “Yararcı Felsefe”.

Toplumsal sorumluluk, özgürlükçülükten ayrı olarak kontrollü bir özgürlüğe sahiptir. Yani özgür olmak, dışarıdan baskı ve sınırlama olmadan, hem eylemin gerektirdiği tüm araçlara hem de eylem gücünü yerine getirmeye sahip olmak koşuluna bağlıdır. Aracın, kitle iletişim araçlarının doğruluğu, eşitliği, güvenirliği, inanırlığı, adaleti ve halkın görüş dengelerini sağlamaya yönelik sorumlulukla görevini yapması esastır. İletişim araçları; özgürlük ile toplumsal sorumluluk bağını kuramaz ise kendi özgürlüğüne bizzat kendisi zarar vermiş olur (Yılmaz, 2015: 70).

31

Toplumsal Sorumluluk Kuramının, bireyin ahlak ve hoşgörü anlaşışı üzerine oturduğu, hizmet yönünün toplum yararı olduğu söylenebilir. Yine bu kuramın amacına göre kitle iletişim araçlarının, belirlenen kurallar doğrultusunda sorumluluklarını yerine getirmesi, hükümetin ve halkın işbirliği kurmasına gereksinim duymaktadır. Bu sebeple hükümete ve halka düşen görevler vardır (Peterson ve diğerleri, 1963: 92).

Sosyal sorumluluk görüşü ise kitle iletişim araçlarının serbest ve topluma karşı sorumluluk bilinciyle eylemde bulunması düşüncesine dayanmaktadır (Yılmaz, 2015: 69). Sosyal sorumluluk görüşünün biçimlendirdiği bir yayım/yayın düzeninde geçerli kurallar şunlardır (McQuail, 1994: 128):

1. Kitle iletişim aracı çalışanları işverenlere ve pazara olduğu kadar birey ve topluma karşı da sorumludurlar.

2. Kitle iletişim araçları bireye ve topluma karşı sorumlu olduklarını kabul etmeli ve bu sorumlulukları yerine getirmelidirler.

3. Kitle iletişim araçları bu sorumlulukları yerine getirirken bilgiye, dengeye, doğruya, gerçeğe ve nesnelliğe özen gösterme gibi mesleki standartlara uymalıdır.

4. Bu sorumlulukların üstlenilip yerine getirilmesinde kitle iletişim araçları esasta kanuni ve siyasi şartlar doğrultusunda hareket etmelidir.

5. Kitle iletişim araçları, dini ve etnik azınlıkları incitebilecek, şiddete, suça ve kamu düzenini bozmaya özendirebilecek yayınlardan/yayımlardan kaçınmalıdır.

6. Kitle iletişim araçları yapı itibariyle çoğulcu olmalı, toplumdaki çeşitli grupların farklı bakış açılarına açık olmalı, değişik görüş ve düşüncelere yer vererek onlara cevap hakkı da tanımalıdır.

7. Kamu yararı göz önüne alındığında kitle iletişim araçları, müdahaleyi kabul etmelidir.

32

Sosyal sorumluluk kuramı, söyleyecek önemli bir sözü olan herkesin görüşünü açıklamaya izin verilmesini ve eğer kitle iletim araçları görevlerini tam yapmıyorlarsa birilerinin onlara görevlerini hatırlatmasını savunur. Sosyal sorumluluk kuramı, kitle iletişim araçlarının sosyal sorumluluk tavrını kimin kontrol edeceğine, aktarılacak haber ve metinlerdeki fikirlerin yer ve zaman kullanımına değecek şekilde anlamlı olup olmadıklarının nasıl karar verileceğine yönelik önemli tartışmaları oluşturmuştur (Severin and Tankard, 1994: 505).

Özellikle demokrasinin devam ettirilebilmesi noktasında kitle iletişim araçlarının hem bireye hem de topluma karşı önemli sorumlulukları vardır. Ayrıca bu kurumlarda çalışanların öncelikli görevi olan toplumun beklentilerinin yanında, çalıştıkları kurumlara karşı da sorumludurlar. Dolayısıyla Sosyal Sorumluluk Kuramı, topluma karşı sorumluluklar ile bireysel ve kitle iletişim araçları özgürlüklerini bağdaştırmak durumundadır (Yılmaz, 2015: 69).

Kitle iletişim araçlarının sahibi olan kurum yöneticilerinin ve yayıncıların, belirlenen ilkeler doğrultusunda sorumluluklarını yerine getirirken hem negatif hem de pozitif kuralları göz önünde bulundurmalıdırlar. Bu kurallardan ilki ahlaki kurallardır. Bunlar; tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, iyi niyet, kişinin dokunulmazlık hakları, saygılı ve namuslu olmaktır. Yayıncıların ve yöneticilerin bu kurallara uymalarının yanı sıra, başka bir ahlaki konu olan, ailenin ve evin kutsallığını dikkate alan sahnelere yer vermeleri gerekmektedir. Bir diğer kurallar ise dine, ulusal duygulara, yasa ve yargıya saygılı olmaktır (Peterson ve diğerleri, 1963: 87-92).

1.7.2.1. Araştırmada Toplumsal-Sosyal Sorumluluk Kuramı

Tarih boyunca insanoğlunu maddi ve manevi anlamda en büyük yıkıma uğratan unsurlardan biri olan bağımlılık yapıcı maddelerin veya diğer adıyla uyuşturucu/uyarıcı/halüsinatif maddelerin sinemada yer almaya başlamasıyla özellikle son dönem filmlerinde madde kullanımına ilişkin ayrıntılı görüntülere yer verilmektedir. Bu nedenle genelde kitle medyasının özelde ise sinemanın madde kullanımına ve bağımlılığına ilişkin görüntülere yer vererek madde kullanımı ve bağımlılığını özendirdiği ileri sürülmektedir (Ögel, 2010: 191).

33

Özellikle bağımlılık yapıcı maddelerin son dönem teknolojik gelişmelerle beraber daha kolay erişilebilir hale gelmesiyle kullanıcı ve bağımlı sayısı hızla artmaktadır. Kullanıcı ve bağımlı sayısının artmasına koşut olarak bu artışın nedenleri de sorgulanmaya ve tartışılmaya başlanmıştır. Yapılan tartışmalar modern kitle medyasının dolayısıyla da onun bir parçası olan sinemanın da bu artışta etkisi olabileceğine yönelik görüşlerin gündeme gelmesine neden olmuştur.

Bu bağlamda yaşamın bir fotoğrafı kabul edilen (Metz, 2012: 44) sinemada hem bireyin hem de toplumun zararına olan bu unsurun (bağımlılık yapıcı maddelerin) ‘gerçek yaşamda var denilerek’ yer verilmesi veya aşırıya kaçılması karşısında toplumsal-sosyal sorumluluk çerçevesinde kamuyu uyarmak ve bilgilendirmek gerekmektedir (Özgen, 1998: 214). Örneklem alınan dört filmin göstergebilim analizi yapılırken hizmet yönü toplum yararı olan (Peterson ve diğerleri, 1963: 92) ve topluma karşı sorumluluk bilinciyle hareket edilen (Yılmaz, 2015: 69) bu kuramın değerlendirilmesi uygundur. Çünkü her ne kadar araştırmanın ismi Bağımlılık Yapıcı Maddelerin Sinemada Temsili olsa da De Fleur ile Ball- Rokeach’ın geliştirdikleri Bağımlılık Kuramı’yla18 ilişiği bulunmamaktadır.

18 De Fleur ile Ball-Rokeach’ın geliştirdikleri bu kurama göre kişiler toplumda olup biteni öğrenme ve

buna göre kendilerini plan program yapmada kitle iletişim araçları gibi kaynaklara bağımlı kılarlar. Bu modele göre kişinin bireysel ve toplumsal ihtiyaçları ile medya sistemi ve sistemin içindeki politik, sosyo-ekonomik sistemin karşılıklı etkileşimiyle medyanın kişiler üzerinde etkileri vardır (Windahl and McQuail, 1993 aktaran Yaylagül, 2013: 85).

34