• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

3.1 TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ 1961–1971 DÖNEMİ

3.1.5. TİP’te Yaşanan İdeolojik Tartışmalar

TİP üyeleri ve destekçileri açısından homojen bir parti özelliğine sahip olmamıştır. Fakat sol harekette uzun süre birçok görüşü çatısı altında barındırmış fakat TİP’in bu işlevi süreklilik halinde olmamıştır. TİP 10 yıllık siyasi yaşamı boyunca parti içerisinde yaşadığı fikir ayrılıkları yaşanmış ve bu ayrılıklar kişilerin veya grupların tasfiyesi ile sonuçlanmıştır.

TİP’i bir ideolojik olarak yaşanan en belirgi tartışmalar YÖN hareketi ve Milli Demokratik Devrim (MDD) düşüncelerini savunanlar ile yaşanmıştır. Bu gruplarla yaşanan tartışmaların sebebi Türkiye’de sosyalist devrimin nasıl gerçekleşeceği üzerine olmuştur. TİP’in bu tartışmalarda savunduğu görüş sosyalist devrim stratejisi olmuştur.

TİP işçi sınıfı öncülüğünde ve parlamenter sistem içersinde, seçimle iktidara gelmeyi planlayan bir sosyalist parti olmuştur. TİP’in iktidara gelmesi sosyalizmin zafer kazanması olacak ve programını uygulayarak ülkenin sosyalistleştirme sürecini başlatmış olacaktı. Bu anlayışın altında Türkiye’deki egemen üretim biçiminin kapitalizm olduğu, ülkede demokratik yollarla sosyalist mücadele vermeyi olanaklı kılacak büyüklükte işçi sınıfının bulunduğunu, feodal kalıntılara karşı yapılacak demokratik ve emperyalizme karşı yapılacak ulusal savaşımında sosyalizm için verilen savaşımdan ayrı düşünülmeyeceğini savunmuştur. TİP bu düşüncesinin Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerini doğru bir biçimde yansıttığı görüşündedir (Aren,1993: 210). TİP’in savunduğu sosyalist devrim stratejisinin temelleri bu şekildeydi.

TİP içerisinde bu görüşe tepki YÖN hareketinden gelmiştir. YÖN hareketi 20 Aralık 1961 yılında 1000’ aşkın aydının imzaladığı “Yön Bildirisi” ile ortaya çıkmıştır. Bu bildiriye göre Türkiye’de her alanda kalkınma iktisadi alanda gerçekleşecekti (Yurtsever,2008: 45–46). Bu hareket 1965 seçimlerine kadar yön dergisi ile TİP’i desteklemiştir.

Seçimlerin ardından 1966 yılında Doğan Avcıoğlu 1965 seçimlerinin ardından Rejimin Geleceği üzerine bir yazı hazırlamıştır. Bu yazıda yer alan ifadelere göre “Türk toplumunda köklü değişiklikler isteyen pırıl pırıl insanların önemli kısmının oylarını toplayan TİP’te, hangi aşamada bulunduğumuzu bugünkü mücadele araçlarının neler olduğunu ve bunun hangi toplumsal güçlere dayanarak yürütebileceğini, 1969 seçimlerine henüz hayli zaman varken, şimdiden tam bir açıklık ve doğrulukla teşhis etme ve politikasını ayarlama durumundadır” (Aktaran: Sargın, 2001: 1170). YÖN’ün TİP’e karşı eleştirileri bu yazı ile başlamış ve YÖN Dergisi’ne tartışmalar devam etmiştir.

TİP içinde yer alan ve daha sonra ideolojik bir ayrılığa sahip olan diğer hareket ise MDD hareketidir. 1966’da Malatya’da toplanan II. kongre parti içindeki MDD’ci muhalefetin çıkışına sahne olmuştur (Şener, 2010: 258). MDD hareketinin savunduğu görüşe göre “Türkiye, feodalizmin ve Amerikan emperyalizmin denetiminde olduğundan, henüz sosyalizme hazır değildi. Bu yüzden ilk adımlar olarak, Amerikan emperyalizmine karşı ‘milli’, feodalizme karşı da ‘demokratik’ devrimler gerçekleştirilmeliydi. Bu devrimler, toplumdaki bütün millî ve demokratik gruplarla birlikte yapılmalıydı. Yalnız, derebeyi benzeri toprak ağaları ve yabancılarla işbirliği yapan kapitalistler bu birliğin dışında bırakılmalıydı” (Kongar, 2000:182). Hem YÖN’ün hem de MDD hareketinin TİP ile ayrıştığı nokta sosyalist devrimin nasıl gerçekleşeceğine yönelik olmuştur. TİP MDD’nin iddia ettiği demokratik devrimin gerçekleştiği görüşünü savunmuştur.

Boran MDD tezlerinin kendisine değil, bu tezlerin Türkiye’de geçerli sayılmasına karşı çıkmıştır. Uluslar arası sosyalist literatürde az gelişmiş ülkeler için aşamalı bir sosyalizm kabul ediliyordu. Türkiye bu ülkeler gibi bağımsızlığını elde edememiş sömürge bir devlet değildi. MDD’cilerin temel hatası Türkiye’yi olduğundan daha geri bir ülke olarak kabul etmek ile olmuştur (Şener, 2010: 2013).

Parti içersinde yaşanan bu tartışmalarda özellikle MDD’nin etkisi ve dünyada 1968 yılında başlayan ve yükselişe geçen öğrenci hareketlerinin Türkiye’ye de yansıması ile gençler partiden uzaklaşmaya başlamıştır.

TİP içerisinde bir diğer önemli fikir ayrılığı 1968 yılında Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgali ile başlayan ve Aybar’ın Türkiye’ye özgü bir sosyalizm hürriyetçi sosyalizm, güler yüzlü sosyalizm, gibi kavramları daha sık vurgulaması üzerine yaşanmıştır.

Bu tartışmaların çıkışı ile ilgili genel yargı Çekoslovakya işgaline karşın TİP’in çok sert tepki göstermesinden ortaya çıktığı şeklinde olmuştur. Aren bu olayın analaşmazlıkla hiçbir alakasının olmadığını belirmiştir. Çünkü tartışmalarda Çekoslovakya konusundan hiç söz edilmemiştir (Aren, 1993: 287–288). Bu konuda yaşanan tartışmalar TİP’in 3.Kongresine yaklaşırken gerçekleşmiştir. Aybar’ın sosyalizmi anlayışı üzerine Nihat sargın, Behice boran, Sadun Aren, Şaban Erik ve Minnetullah Haydaroğlu’nun imzaları ile Ekim 1968 yılında 5’li önerge19 hazırlanmıştır.

Bu belge ile beraber TİP’ içerisindeki tartışmalar da başlamıştır. Aybar’ın Türkiye sosyalizm20

ile görüşleri üzerine Üçüncü Olağan Büyük Kongrede başlayan tartışmalar, İkinci Olağan Üstü Kongre ile devam etmiştir.

19 “Son günlerde Parti yetkili organ ve üyeleri arasında huzursuzluğun baş gösterdiğini ve bunun başlıca nedeninin ‘kişisel yönetim’ gittikçe artarak kendisini göstermesi olduğunu müşadele ile, bu eğilimi önlemek üzere tüzük uyarınca kurul’a tanınan yetkilerini, son zamanlarda muhtelif nendeler dolayısıyla tamamen ivedikle kullanılmadığından dolayı kendisini de eleştirerek, bundan sonra aynı eğilimin devamını önlemek için, bütün hak ve yetkilerini sonuna kadar ve titizlikle kullanma zorunluluğunu duyduğunu ifade eder. Sosyalizm nitelikleri’ni anlayışımız konusunda son zamanlarda zihinlerde uyanan tereddütleri kesin olarak önlemek üzere, bu yolda Parti görüşünü ifade eden Tüzük ve Program’ın ilgili bölümlerinden sonra tek resmi belge olan II. Büyük Kongre karalarına atıfta bulunarak: gerek politik gerekse ekonomik bağımsızlığın son tahlilde sosyalizmle gerçekleşeceğine ve Türkiye’de sosyalizmin, Genel sosyalist ilke ve gelişme kanunları çerçevesinde, memleketimizin tarihsel şartlarına ve milli özelliklerine uygun, Milli bağımsızlığına kıskançlıkla bağlı ve aşağıdan yukarı demokratik bir yoldan, yani örgütlenmiş emekçi sınıfların elbirliği, bilinçli cesur çabasıyla gerçekleşeceğine, olan inancını yeniden teyid eder. Bu konuda yapılan ve yukarıdaki ifade ile farklılıklar gösterdiği düşünülen yorum ve açıklamaların ancak kişisel görüşler olduğunu ve partiyi hiçbir suretle bağlamayacağını belirtmeyi görev bilir” ( Aren, 1993: 129–128).

20 “Bilindiği gibi klâsik şemaya göre Sosyalizme kapitalizmden geçilir. Ağır sanayi’ye dayanan kapitalist üretim tarzının iç çelişkileri öyle bir noktaya gelir ki, üretim ilişkilerinin yeniden düzenlenmesini zorunlu kılar. Ve böylece sermaye - emek çelişkisini aşarak çözümleyen, yeni üretim ilişkileri ile kapitalizmden Sosyalizme geçilmiş olur. Klâsik şema budur. Yani Sosyalizm, kapitalizmden sonra gelen bir üretim tarzıdır. Oysa Türkiye henüz kapitalizmin aşamalarım tamamlamış bir sanayi toplumu değildir. Türkiye komprador kapitalizminin ağırlığında, hâlâ yer yer derebeylik kalıntısı ilişkilerin hüküm sürdüğü, ham maddeci, geri bir tarım ülkesidir. Fakat ne var ki, emperyalizm döneminde Batının sömürgesi kapitalist haline gelmiştir. Türkiye’nin mutlaka sosyalist

Beşli önergeyi veren yöneticilerin ve parti içinde onları destekleyen gruplar; Aybar’ın bilimsel sosyalizme yönelik kuşkulu yaklaşımı, bilimsel sosyalizmin temel eserlerinin okunmasına karşı çıkması sosyalizmi “Hürriyetçi sosyalizm” ve “Hürriyetçi olmayan sosyalizm” olarak ikiye ayırması bunu da “Hürriyet”i sınıfsal bir sorun olarak değil de soyut bir kavram olarak ele alması, “Türkiye’ye özgü sosyalizm” derken de özgünlük meselesini abartması, emekçi sınıflara bilincin dışarıdan götürüleceği ilkesini reddetmesi sorunlara sınıfsal açıdan değil, popülist açıdan yaklaşması, oy kaygısını eğitim ve örgütlenme çalışmalarının önüne koyması ve partide kişisel yönetim uygulaması (Şener, 2010: 264) konularında eleştiriyordu. Sosyalizmin birçok sorunu yoğun bir biçimde tartışılmış ve açıklığa kavuşturulmuştur. Sosyalizmin ne olduğu parti içi eğitim ve örgütlenmenin önemi demokratik merkeziyetçilik, üst yapı konuları ile ilgili sorular tartışılmış ve açıklığa kavuşturulmuştur ( Aren, 1993: 228–229).

olacağını biliyoruz. Ama bu hiç de yeterli değildir. Toplumumuza özgü şartları bilimsel metotla değerlendirerek sosyalizme nasıl geçebileceğimizi ve toplumumuza özgü şartlar içinde yürütülen mücadelenin ne biçimde yürütüleceğini nihayet kurulacak Türkiye Sosyalizminin özelliklerinin neler olacağını mümkün olduğu kadar somut olarak belirtmek gerekmektedir. Bazılarının sandığı gibi Sosyalizm için hazır reçeteler yoktur… Evet, kapitalizmden sonraki aşamanın üretim tarzı olarak Sosyalizm bir tanedir. Kapitalizmin karşısında bir tane Sosyalizm vardır. Kapitalist üretim ilişkilerinden, özde ve biçimde farklı üretim ilişkileri olarak Sosyalizm bir tanedir. Keza olayları incelemede, tahlilde ve senteze varmada kullandığı bilimsel metod bakımından da Sosyalizm bir tanedir. Fakat bu bilimsel metodun doğru olarak uygulanması, gerek Sosyalizm için mücadelenin, gerekse Sosyalizmin toplumlara göre ayrı biçimler alabileceğini, alması gerektiğini ortaya koymakta- dır. Toplumların çelişkileri birbirinin tıpa tıp aynı değildir… Türkiye’nin, tarihinden gelen ve kuracağımız Sosyalizmi mutlâka etkileyecek olan bir takım kendine özgü şartları vardır. Bir kısmı temel çelişkiye ilişkin olan bütün bu etkenlerin bilimsel metodla doğru değerlendirilmesidir ki, bizi en geçerli sosyalist mücadele yollarım bulmaya ve giderek Türkiye Sosyalizminin özelliklerini ortaya koymaya götürecektir. Temel çelişki, yani sermaye - emek çelişkisi, son kertede ağır basmakla bera- ber hiç bir vakit Sosyalizme geçişi tek başına tayin etmez. Üstyapı müesseseleriyle karşılıklı etki tepki halindedir. Böylece üstyapı müesseselerini belirlerken kendisi de onlar tarafından belirlenmekte bir üst - belirlenme durumu meydana gelmektedir. Sosyalizme geçilebilmesi için, sermaye - emek çelişkisinin had bir safhaya gelmesi yanı sıra üstyapı müesseselerinin de genellikle aynı doğrultuda bulunmaları şarttır... (Aybar, 1968: 12-15).

Bu ideolojik tartışmaları 1969 yılında yapılan seçimler takip etmiştir. Bu genel seçimlerde TİP 243.631 oyla oyların %2.56’sını almıştır. Bu oy oranı ve değişen seçim sisteminin etkisiyle TİP sadece 2 milletvekili ile meclise girebilmiştir. Mehmet Ali Aybar ve Rıza Kuas ile birlikte meclise girebilmiştir (Sargın, 1977: 136).Seçim sonuçları ve ideolojik ayrılıkların sonucunda Aybar Genel başkanlıktan istifa eder. Mehmet Ali Aslan ve Şaban Erik’in kısa süreli başkanlıklarının ardından 4. Olağan Kongrede Behice Boran TİP’in genel başkanlığına seçilmiştir.

Dördüncü Olağan Kongre’de alınan kararlarda partinin bilimsel sosyalizmin ilkelerinin sınırlarını çizmiştir. “Sosyalist mücadelenin ancak işçi sınıfının bağımsız siyasi örgütü tarafından yürütülüp başarıya ulaştırılabileceğini, parti programının bilimsel sosyalizm esaslarına dayanmasının ve parti hareketinin gelişmesinde oluşan görüşlerin de aynı doğrultuda olmasının parti’nin sosyalist niteliğinin başlıca kanıtları olduğunu göz önüne alarak, partide işçi sınıfının ideolojik öncülüğünün daha da güçlendirilmesinin, bilimsel sosyalizmin Parti kadrolarını öğretilmesi özümlenmesinin” (Sargın, 2001: 1375). Bilimsel sosyalizm vurgusunun daha net yapılmış olduğu bu dönemde partinin siyasi ömrü uzun olmamıştır. Dördüncü kongreden 5 ay sonra gerçekleşmiş olan 12 Mart Muhtıra’sının ardından TİP kapatılmıştır.

Partinin kapatılma gerekçesi olarak “ Parti’nin Kürt sorununa, işçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin ve gerekleri açısından bakıldığını kabul ”(s. 1377) etmesi gösterilirken parti üyeleri 141. ve 142. maddeden komünizm suçlaması ile yargılanmıştır. TİP’in yeniden örgütlenerek kurulması ise 1975 yılının yeni toplumsal, siyasal ve ekonomik ortamında gerçekleşmiştir.

3.2 TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ 1975–1980