• Sonuç bulunamadı

Televizyon, gündelik yaşam deneyimlerinin bir parçası olmakla birlikte, yaşamın anlamlandırılmasında, duygu ve düşünceleri, öncelikleri, yaşam tarzlarının biçimlenmesinde yol gösterici mesajlar gönderen bir araç olarak üzerinde düşünülmesi ve çalışılması gerekmektedir. Televizyon program türlerini tanımlamak dizinin de nerede konumlanabileceğini anlamada yardımcı olur. Nejat Özön, televizyon program türlerini, "programların belli bir konuyu işlerken kullandığı gerekçe, çeşitli öğelerin kullanış biçimine, belli bir konuyu ele alış açısına göre ortak yönleri bulunarak yapılan kümelendirmeler sonunda ortaya çıkan bölümler" şeklinde tanımlar. Bunlara örnek olarak haber, belgesel, gezi, açık oturum, yuvarlak masa, spor, televizyon oyunu, dinletirler, eğlence, yarışma, hava durumu, tanıtım (reklam) programlarını gösterir (Mutlu, 1991: 36).

Berger ise türleri şöyle sıralar; aktüalite, yarışmalar, ikna etmeye yönelik programlar ve dramalar. Aktüalite programları, haberleri ve belgeselleri içerir, yarışmaların içine spor yarışmalarını da katar, reklamlar ikna etmeye yönelik programlardır.Dramalar ise pembe diziler, durum komedileri, polisiyeler olarak sınıflandırılır (İnal, 2001: 261-262).

Günlük yaşamı seyirlik bir olguya dönüştüren televizyonun, program akışında, televizyon dizileri önemli bir yer alır. Uluslararası pazarda alınıp satılabilen, kitle kültürünün bir ürünü olarak kabul edilen televizyon dizileri, kendi kullanım değerlerine göre ölçülür, estetik değerlerine göre değil. Onlar günlük olarak kullanılırlar ve diğer gündelik olaylar gibi tartışılırlar. Kitle iletişim araçları insanların kendi dünyalarından çıkan ve oraya sürekli göndermelerde bulunan öyküler aracılığı ile sahtenin, gerçeğin yerine geçtiği bir kültür üretirler. Televizyonda yayınlanan dizilerde yer alan oyuncular dizideki adıyla çağrılır, öyle tanınır. Gerçek kapıcıların, gerçek ablaların, gerçek anne-babaların yerine geçirilen sahteleri, edindikleri gerçeklik halesiyle yaşanan zamanla, olumsuz koşullarla seyircinin arasına kalın bir duvar çeker (Oktay, 1987: 64-65).

Kitle iletişim araçlarında içerik, mesajlarının sürekliliği ve düzenli aralıklarla tekrar edilmesiyle, kurmaca, dizi anlatımının spesifik formu oluşturulur. Gerçek dünya tüm monotonluğuyla izleyiciler için izlenmesi hiç de cazip olmayan bir hammaddedir. Oysa bu dünya daha fazla şiddetle, daha cazip karakterlerle, daha cafcaflı yaşam biçimlerinin temsiliyle çok daha çekici kılınabilir. Üstelik ekrandaki temsili ya da simgesel dünyanın belli bir tutarlılığı vardır ve bu tutarlı yapıyı sürekli olarak yineler. Böylelikle karakterleri, ilintileri ve öyküleriyle dün, bugün ve yarın değişmeyen bir simgesel dünya, sürekli olarak izleyicilere sunulur. Bu dünya gerçek dünyanın bir yansıması değildir, tam tersine kendi içinde, kendi başına, yapılaşmış, rutinleşmiş bir dünyadır (Oktay, 1987: 64-65).

Dizilerde, birbirine çelişir değerler ele alınsa da, korunması gereken değerler her zaman eleştiri dışında kalır. Bu durum, televizyonun ideolojisi gereğidir. Televizyonun en önemli formatı olan dizi filmler, egemen ideoloji işlevi görürler ve böylece, topluma uyumlu, sosyal yapıyla bütünleşmiş bireyler yaratarak, toplum işleyişinde ortaya çıkacak çatlakları engelleyerek ve yerleşik değerlerin yaygın hale gelmesiyle toplumun işleyişini kolaylaştırırlar (Parkan, 1989:80). Egemen ideolojilerin işlevselleşmesi açısından mevcut ataerkil toplumsal cinsiyete ilişkin ideolojiler formatın belirlenmesinde etkin olur. Diziler ve onların oyuncuları hemen hemen bütün toplum tarafından izlendikleri için, kültürel bir olguya dönüşür. “Kültür ürünü olarak görülen dizilerde toplum kendine ait sembolik bir formda anlatılır”. Türk izleyicileri tarafından büyük ilgi gören yerli dizilerde ise, uluslararası kabul

görmüş dizi formatları kullanılmakla beraber, içerikte Türk toplumunun kültürüne ait öğeler de yansıtılır. Televizyon dizileri, aynı ana karakterler, bazen sürekli bir mekân ortak paydasına dayanan, ama birbirinden farklı olay dizilerinden oluşan dramatik anlatılar bütününü dile getirir (Mutlu, 1991: 197).

Dizilerde eleştiri duygusunun parçalanmasına, kimi yerde yok edilmesine televizyonda kullanılan çekim teknikleri ve kurguları da yardımcı olur. Örneğin, TV film ve dizilerinde sık kullanılan yakın çekim tekniğini sorgulayan Mutlu, bu yolun bir anlatım öğesi olmaktan çok popüler kültüre özgü ve ideolojik içeriği olan bir teknik olduğunu öne sürer ve "çağdaş bir mit" olarak niteler. Yakın çekimin neye yaradığını Mutlu şöyle anlatır: "Yakın çekim miti ortam-birey diyalektiğini, etkileşimini, insanın toplumsallığını, insanın bireyselliği adına göz ardı etmenin, yok etmenin bir aracı olarak işlev görür. Biçimsel indirgeme, aslında ideolojiyi taşıyan öze ilişkin indirgemenin fiziksel, teknik bir haklılaşmasıdır. Biçimsel indirgemede mantık şöyle işler: Televizyon ekranı küçüktür; küçük ekran çevrenin gösterilmesine elvermez, çevrenin etkisini azaltır, hatta çevreyi etkisiz kılar. O halde bireyleri ve nesneleri çevresinden soyutlayan yakın çekim televizyonun asıl ölçeğidir. Bu fiziksel gerekçeli indirgeme, yakın çekimi sinemasal saymamalarından aktarılan, yani duyguları, insanın iç dünyasını dışa vurma amacına yönelik işleviyle birleşerek televizyonun kişisel bir dünya olduğu iddiasını öne süren ideolojik bir renge bürünür. Bu iddia, kişinin kişiselliğin toplumsal çevreyle birlikte anlam kazandığı gerçeğinin televizyon için düşünülemeyeceği sonucuna varıyor. Yakın çekim aksiyona dayalı anlatılarda da aksiyonun çevreyle, ortamla ilişkileri yerine, bizzat aksiyonun kendisini çözümlemeye yönelir. Böylelikle aksiyonun başarısı ya da başarısızlığı, aksiyonun öznesinin yeteneği, gücü, çabası ya da yetersizliğiyle özdeşleştirilir” (Oktay, 2002: 295).

Dizi, en az üç bölüm halinde yayınlanan, tavır, tutum, deyiş yönünden birbirine bağlı olan aynı konunun veya birbirini izleyen konular bütünlüğünün işlendiği drama yapımlardır (Sayılgan, 2003: 16).

Televizyonda drama biçiminden söz edildiğinde de, ister gerçeğe benzer olsun, ister tümüyle gerçeği yansıttığı öne sürülsün baştan sona kurmaca bir dünya akla gelir. Kurmaca bir dünyadaki olaylar, ilişkiler ve karakterler örüntüsü ise, genel kabul gören kurallara ve saymacalara uygun olarak üretilir. Gerçek dünyadaki

karşılığından farklı bir örüntüdür bu ve bu farklılaşmanın düzeneklerinin araştırılması, televizyondaki dramatik türlerin ve formüllerin anlaşılması için bir ön gerekliliktir (Mutlu, 1991:77).