• Sonuç bulunamadı

4- Korneal dokuda nitrik oksit salınımına neden olan indüklenebilir nitrik

3.1. Makroskobik Bulgular

3.1.4. Tedavinin 14 Günü

Episkleral vaskülarizasyon; D grubunda deneklerin 3’ünde hafif derecede saptanırken, İ ve Dİ grubunda deneklerin tamamında ve şiddetli derecede belirlendi (Resim 3.21., Resim 3.23.). K grubunda, deneklerin 3’ünde kornea periferini ince bir hat halinde çepeçevre saran yüzeysel vaskülarizasyon saptandı (Resim 3.20.).

Palpebral ödem ve blefaritis; D grubunda deneklerin 1’inde hafif derecede, İ grubunda; 2’sinde şiddetli olmak üzere 3’ünde (Resim 3.22.), Dİ grubunun tamamında şiddetli derecede (Resim 3.24.) ve K grubunda, 3’ünde hafif derecede saptandı.

Palpebra tertia üzerinde gözlenen beyaz nekrotik alanlar, D ve K gruplarında saptanmazken, İ grubunda deneklerin 1’inde, Dİ grubunda deneklerin 2’si orta şiddette olmak üzere 5’inde belirlendi.

Korneal bulanıklık, D grubunda 1 denekte az bulanıklık şeklinde gözükürken 5’inde tamamen saydam kornea haline ulaştığı belirlendi (Resim 3.17.). İ grubunda; deneklerin 5’inde orta, 1’inde şiddetli bir bulanık belirlendi. Dİ grubunda; deneklerin 4’ünde ilerlemiş, 2’sinde ise orta derecede bir bulanıklık saptandı. K grubunda; deneklerin 2’sinde korneanın normal saydam yapısına ulaştığı belirlenirken (Resim 3.18), 2’sinde hafif bir bulanıklık ve 2’sinde orta derecede bir bulanıklık tespit edildi. (Çizelge 3.1. ve 3.4.). Korneal bulanıklık dereceleri istatistiksel olarak değerlendirildiğinde; D ve İ grubunda yanık sonrasıyla birlikte 1, 2 ve 7. günlere kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede (p<0,05) azaldığı görüldü. Dİ ve K grubundaki olgularda; yanık sonrasıyla birlikte 1 ve 2. güne kıyasla istatistiksel olarak önemli bir azalma (p<0,05) saptanırken, 7. güne göre istatistiksel olarak önemsiz bir azalma (p>0,05) belirlendi. D grubundaki olguların korneal bulanıklığı; İ, Dİ ve K gruplarına kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede (p<0,05) daha az bulundu. K grubu, hem İ grubuna hem de Dİ grubuna kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede (p<0,05) daha az korneal bulanıklığa sahipti. İ grubundaki olgularda ise, Dİ grubuna kıyasla daha az bir korneal bulanıklık saptanmasına rağmen bu istatistiksel olarak önemli (p>0,05) bulunmadı (Çizelge 3.5.).

71 Konjunktivitisin D grubunda, deneklerin 4’ünde hafif şiddette görüldüğü, 2’sinde ise tamamen ortadan kalktığı saptandı. İ grubunda; deneklerin 3’ünde orta (Resim 3.22.), 3’ünde ise hafif şiddette belirlendi. Dİ grubunda; deneklerin 3’ünde şiddetli, 3’ünde ise orta şiddetli görüldü. K grubunda; 3’ünde orta şiddetli (Resim 3.19.), 3’ünde ise hafif şiddetli olarak tespit edildi (Çizelge 3.2. ve 3.6.). Konjunktivitis verileri istatistiksel olarak değerlendirildiğinde; D ve Dİ gruplarında yanık sonrasıyla birlikte 1, 2 ve 7. günlere kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede bir azalma belirlendi. İ ve K gruplarında; yanık sonrasıyla birlikte 1 ve 2. güne kıyasla istatistiksel olarak önemli bir azalma (p<0,05) saptanırken, 7. güne kıyasla istatistiksel olarak önemsiz bir azalma (p>0,05) tespit edildi. Deney grupları arasında; D grubu olgularının, diğer 3 gruba kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede (p<0,05) daha az bir konjunktivitis gösterdiği saptanırken; İ ve K grubunun, Dİ grubuna kıyasla istatistiksel olarak önemli bir (p<0,05) azalma gösterdiği belirlendi (Çizelge 3.7.).

Konjunktival damarlar D grubunda; deneklerin 5’inde belli belirsiz spiral yapıda gözlendiği saptanırken, 1’inde ise damar yapısının normal uniform yapısına döndüğü belirlendi. İ grubunda; deneklerin 3’ünde spiral yapıda ve belli belirsiz çapsal değişiklikler gösterdiği belirlenirken, 3’ünde belli belirsiz spiral yapı gösterdiği tespit edildi. Dİ grubunda; deneklerin 3’ünde ilerlemiş derecede çapsal değişimler gösterdiği saptanırken, 3’ünde ise spiral yapı ve belli belirsiz çapsal değişiklikler belirlendi. K grubunda; deneklerin 4’ünde spiral yapı ve belli belirsiz çapsal değişiklikler belirlenirken, 2’sinde ise belli belirsiz spiral yapı saptandı (Çizelge 3.3. ve 3.8.). Konjunktival damar hasarı istatistiksel olarak değerlendirildiğinde; Dİ dışındaki gruplarda; yanık sonrasıyla birlikte, 1, 2 ve 7. güne kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede azaldığı tespit edilirken (p<0,05), Dİ grubunda; yanık sonrasıyla birlikte, 1. ve 2. günlere kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede azaldığı tespit edildi. Deney grupları arasında; D, İ ve K gruplarında, Dİ grubuna kıyasla istatistiksel olarak önemli düzeyde (p<0,05) daha az damar hasarı tespit edildi (Çizelge 3.9.).

Korneal erozyon alanı; D grubunda % 1, İ grubunda % 43, Dİ grubunda % 56 ve K grubunda % 8 olarak saptandı. D, Dİ ve K gruplarında; 1 ve 2. günlere kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede (p<0,05) azaldığı görülürken, 7. güne kıyasla

72 istatistiksel olarak önemli olmayan (p>0,05) bir azalma belirlendi. İ grubunda ise; 1, 2 ve 7. günlere kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede (p<0,05) azaldığı saptandı. Deney grupları arasında; 7. günde olduğu gibi D ve K gruplarında, İ ve Dİ gruplarındaki olgulardan istatistiksel olarak önemli derecede (p<0,05) daha az bir erozyon alanı tespit edildi. İ grubunun ise, Dİ grubu olgularına kıyasla istatistiksel olarak önemsiz (p>0,05) bir erozyon alanına sahip olduğu belirlendi (Çizelge 3.11.).

Göz içi basıncının; D ve Dİ grupları olgularında yanık öncesi ölçümlere kıyasla istatistiksel olarak önemsiz (p>0,05) bir yükselme belirlenirken, İ ve K gruplarında yanık öncesi ölçümlere kıyasla istatistiksel olarak önemsiz (p>0,05) bir düşüş saptandı. D ve K grubunda; 1. güne kıyasla istatistiksel olarak önemli olmayan (p>0,05) bir düşüş belirlenirken, 2. güne kıyasla istatistiksel olarak önemli bir düşüş (p<0,05) belirlendi. 7. güne kıyasla ise istatistiksel olarak önemsiz (p>0,05) bir yükselme saptandı. İ grubunda; 1 ve 2. güne kıyasla istatistiksel olarak önemli olmayan (p>0,05) bir yükselme saptanırken, 7. günle aynı ölçüm değerlerine sahip olduğu belirlendi. Dİ grubunda ise; 1, 2 ve 7. günlere kıyasla istatistiksel olarak önemli olmayan (p>0,05) bir düşme tespit edildi. Deney grupları arasında istatistiksel olarak önemli (p>0,05) bir farklılık tespit edilmedi (Çizelge 3.13.).

Her bir tedavi peryodu sonunda tüm deneklerden elde edilen göz kürelerinin, fluorescein ile boyandıktan sonra çekilen görüntülerde, grupların klinik tedaviye verdikleri yanıtın özeti görülmektedir (Resim 3.25.). Bu görüntülerde D grubunun yakma işleminden sonra tedaviye verdiği yanıtta klinik iyileşmenin sağlandığı görülürken; İ ve Dİ gruplarında klinik iyileşmenin tam oluşmadığı ve korneal hasarın devam ettiği gözlenmektedir. K grubunda ise; korneal hasarın az da olsa devam ettiği görülmektedir.

73

Resim 3.17. Tedavinin 14. gününde DMSO grubu 5

no’lu tavşanın iyileşmiş korneasının klinik görünümü. Resim 3.18.Tedavinin 14. gününde Kontrol grubu 4 no’lu tavşanın iyileşmiş korneasının klinik görünümü.

Resim 3.19.Tedavinin 14. gününde Kontrol grubu 6 no’lu tavşanda konjunktivitisin klinik görünümü.

Resim 3.20.Tedavinin 14. gününde Kontrol grubu 5 no’lu tavşanda yüzeysel vaskülarizasyonun klinik görünümü.

74

Resim 3.21. Tedavinin 14. gününde İndomethacin grubu 4 no’lu tavşanın korneasında yoğun miktarda episkleral

vaskülarizasyonun klinik görünümü.

Resim 3.22. Tedavinin 14. gününde İndomethacin grubu 3 no’lu tavşanda konjunktivitis ve blefaritis.

Resim 3.23. Tedavinin 14. gününde DMSO-İndomethacin

75

Resim 3.25. Tedavinin 2, 7 ve 14. günlerinde küresel olarak çıkarılan gözlerin deney gruplarına göre fluoroscein ile

76