• Sonuç bulunamadı

En genel tanımıyla “isteklendirme, özendirme” anlamı taşıyan teşvik kavramı, genel itibariyle belirli sosyal ve ekonomik faaliyetlerin diğerlerine göre daha fazla ilerlemesine katkıda bulunmak maksadıyla, devlet aracılığıyla yapılan maddi ya da gayri maddi destek veya özendirmeler olarak ifade edilmektedir (Kabataş, 2009: 414). İktisadi anlamda teşvik kavramı ise “belirli bir iktisadi veya sosyal amaca ulaşabilmek için maddi destek ve hukuki kolaylıklar biçiminde verilen ödül” olarak tanımlanmaktadır (Kayım, 2017: 4). Literatürde teşvik terimi yerine “sübvansiyon, iktisadi gayeli mali yardım, üreticiye yapılan transfer harcamaları, primler, ucuz krediler, ayni yardımlar” gibi farklı kavramlar kullanılabilmektedir. Temelinde ekonomik kalkınmayı arttırmayı amaçlayan teşvik politikaları, devletin sağladığı bir kolaylık ve motivasyon aracı olarak da tanımlanabilmektedir. Bu anlamda, istihdamı arttırmak, bölgesel gelişmişlik düzeylerindeki farklılıkları dengelemek, bazı coğrafi yerlerin gelişmeye olan ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak yatırımları o bölgelere çekmek ve oralardaki istihdama katkı sağlamak, ekonomik kalkınmaya hız kazandırmak, AR-GE/ sanayileşme ve teknolojik gelişmelere destek olmak, emeğe nitelik kazandırabilmek, verimlilik artışı sağlamak, yarım kalan yatırımların devamlılığını sağlamak teşviklerin temel amaçlarını oluşturmaktadır (Acinöroğlu, 2009: 149).

Küreselleşen dünyada ülkeler ekonomilerinde gelişim sağlamak ve küresel rekabet piyasasının içinde var olabilmek adına, yatırımları geliştirmeye çalışmakta ve kanunlarla yatırımları desteklemek, özendirmek amacıyla bazı düzenlemeler yapmaktadırlar (Buyrukoğlu, 2014: ii). Türkiye’de de yatırımlarda devlet yardım ve destek sağlarken; üretim ve yatırımı arttırmak, istihdam sağlamak, bölgesel gelişmişlik düzeylerindeki farklılıkları azaltmak, yabancı sermayeyi ülkeye çekerek ekonomiye güç kazandırmak, tamamlanamamış yatırımlara destek olmak, sanayileşmede teknolojik gelişmeleri sağlamak gibi amaçları hedef almaktadır. Türkiye’de yatırım teşvikleri adına çeşitli kanunlarla düzenlemeler yapılmaktadır (Dağ ve Çelik, 2018: 871). Yatırım teşvikiyle ilgili Türkiye adına önemli bir yere sahip olan ilk yasa 1913 yılında Osmanlı Döneminde çıkarılmış olan Teşvik-i Sanayi Kanun’u olmuştur. Zaman içerisinde bu yasa, dönemin ihtiyaçlarına göre kapsamlı hale getirilmiş ve 1942 yılında da yürürlükten kaldırılmıştır. Küresel rekabetin gerisinde kalmamak için devletin bu konuda yaptığı çalışmalar zamanla artmaya başlamış, günümüze kadar kanun ve kalkınma planları

çevresinde uygulamalar yapılmıştır. Teşvik-i Sanayi Kanun’un ardından 1954 yılında Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanun’u çıkarılmış, 1963 yılında yatırım indirimi şeklinde ilk teşvik tedbiri uygulanmış, daha sonra kalkınma planları ile uygulamalar devam etmiştir (Alata, 2014: 70-71).

1998 yılında kabul edilmiş 4325 sayılı “Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması Ve Yatırımların Teşvik Edilmesi İle 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanun’unda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”da istihdama yönelik kararlar alınmıştır. Kanun’a göre kapsam dâhilinde olan illerdeki işverenlerin, sigortalı çalıştırdıkları işçi sayılarına ilave olarak istihdam ettikleri işçiler için bu teşvikten yararlanma hakkı sağlanmıştır (4325 sayılı Kanun, md.6). 2004 tarihinde 5084 sayılı “Yatırımların Ve İstihdamın Teşviki İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kabul edilmiştir. Bu kanun ile belirlenmiş illerde hem vergi hem de sigorta prim teşviklerinden yararlanılmasını sağlamak, enerji desteği vermek ve yatırımlar için karşılıksız arazi tahsis ederek yatırım ve istihdamı arttırmak amaçlanmıştır (5084 sayılı Kanun, md. 1).

01.11.2005 tarih ve 25983 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan “Devlet Teşviklerinin Muhasebeleştirilmesi ve Devlet Yardımlarının Açıklanması (TMS 20) Hakkında Tebliğ” de yardım ve teşvik kavramlarına açıklık getirilmiştir. Tebliğe göre devlet yardımı “Belirli koşulları yerine getiren bir işletme veya işletmeler grubuna bir ekonomik fayda sağlamak üzere devlet tarafından yapılan faaliyetlerdir” şeklinde açıklanmış ve bu yardımların gelişmekte olan bölgelerdeki altyapının sağlanması ya da rakipler için herhangi bir ticari kısıtlama yapılmasına benzer ticaret koşullarını etkileyecek dolaylı sağlanan faydaları içermeyeceği belirtilmiştir. Devlet teşvikleri ise “İşletmenin faaliyet konuları ile ilgili belirli koşulların geçmişte veya gelecekte yerine getirilmesi karşılığında işletmeye kaynak transferi şeklindeki devlet yardımlarıdır.” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca teşviklerin kapsamı olmayan durumlar, herhangi “değer atfedilemeyen devlet yardımlarını ve işletmenin normal ticari işlemleri” olarak belirlenmiştir.

19.02.2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe koyulan “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar” ile teşvikler hakkında düzenleme yapılmış, teşvik uygulamaları genel teşvik uygulamaları, bölgesel teşvik uygulamaları, büyük ölçekli ve stratejik yatırımların teşviki uygulamaları olmak üzere dört gruba

ayrılmıştır. Bu uygulamalar dâhilinde sağlanan teşvikler ise gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz desteği, gelir vergisi stopajı desteği, sigorta primi desteği şeklinde belirtilmiştir.

Teşviklerin, devlet tarafından öncelikle olarak özel kesim işyerlerine bazı zamanlarda ise kamu teşebbüslerine verilmesi temel özelliklerinden ilkidir. Teşviklerin kamu politikasındaki payı büyük yer tutmaktadır ve devlete belirli bir maliyeti bulunmaktadır. Ülke içindeki kaynak tahsisi kararlarını, gelir dağılımını ve harcamaların verimliliğini etkilemekte, bu nedenle nasıl ve neden kullanılması gerektiği önem arz etmektedir. Diğer taraftan devletin vergi indirimi ya da teşviki ile elde edeceği vergi gelirlerinde azalma olmakta, işverenlere sunacağı düşük maliyetli kredilerle özel kesime fon aktarımı yapılmaktadır. İlk başta Devlet açısından maddi kayıp olarak görünen bu uygulama, işverenler açısından yarar olarak değerlendirilmektedir. Ekonominin kalkınmasıyla beraber uzun vadede ülke ekonomisine geri dönüşü daha karlı olması beklenmektedir (İnce, 2008: 14).