• Sonuç bulunamadı

D. Kübreviyye

III. TATARLAR’DA TASAVVUF KÜLTÜRÜ

Orta Volgada’ki sûfî tarîkatların tarihine ait hiçbir monografi yazılmamıştır. Fakat biz biliyoruz ki, ülkenin XIII asırda Moğollar tarafından istilâ edilmesinden önce bile tasavvuf, gerek Bulgar hacılar, gerekse Bağdatlı Arap tüccarlar vasıtasıyla Mezopotamya’dan gelerek Bulgar Kama Krallığına girmişti. Tatar tarihçi Zarif Hüseyinoğlu’nun ‘’Tevârih-i Bulgarya’’ adlı eserine bakılırsa, daha XII. asırda Yadigâr ve Âdil Şah Han’ın krallıkları altında Bulgar ülkesinde yüzden fazla şeyh ve sûfî ilâhiyâtçı vardı. Öyle görünüyor ki, Volga’nın bu ilk sûfîleri Kâdirî idiler.51

49 Bennigsen, a.g.e., s.87.

50 Bennigsen, a.g.e.,s.87.

51 İbrahim Ateş, X Vakıf haftası Kitabı, Ankara, 1993, s.109.

24 Bu bölgede sûfî şeyhler genellikle Bulgar Hanlığı döneminde ortaya çıkmıştır.Bunlardan en az yüz kadarının Yâdigâr Han’ın saltanatı sırasında faaliyet gösterdiği kaydedilir. Kaynaklarda bu bölgeyle irtibatlandırılan en eski sûfîlerden biri, hicrî VII. yüzyılda yaşamış olan Şeyh Hasan Bulgârî’dir (ö.698/1298). Aslında Nahçıvanlı olan bu Şühreverdî şeyhi gençliğinde dokuz sene Bulgar bölgesinde (Kazan muhîti) kaldığı, Tataristan’da tasavvuf yoluna girdiği için Bulgârî nisbesiyle anılmıştır. Sonraları Buhâra, Kirmân ve Tebrîz civarında yaşayan bu zâtın, Tebrîz’ın Sürhâb nâhiyesinde vefât ettiği bilinmektedir.

Volga Ural bölgesini de kapsayan Altın orda Hanlığı’nın bazı hükümdarları, sûfîler sâyesinde müslüman olmuşlardır. Bunlardan Berke’nin (1256/1266) müslüman oluşunda Şeyh Necmeddîn Kübrâ’nın halîfelerinden olup Buhara’da yaşayan Seyfeddîn Bâharzî’nin (ö.659/1261) önemli bir rölü olmuştur. M.Murad remzi ‘’Tevfîku’l-ahbar’’ adlı eserinde İbn Batuta ‘’Seyâhatnâmesi’’nde XIV. Yüzyılda İdil-Ural bölgesinin sûfîlerinden bahsettiğini söyler.

Bir diğer Altın Orda hükümdârı Özbek Han (1313-1341) da Yesevî52 şeyhlerinden Sadr Ata vâsıtası ile müslüman olmuştur. Sadr Ata’nın diğer adı Baba Tükles’tir. Özbek Han ile birlikte 70.000 kişinin müslüman olduğu söylenir. Ayrıca Yesevî dervişlerinden Hüseyin Beg’in XIV. yüzyılda Urallar’daki geniş bir bölgede İslâmiyeti yaydığı bilinmektedir.

Tasavvufun Volga tatarları arasında yayılmasının ikinci bir dönemi de Altınordu’nun XIII. ve XIV. asırlardaki hakimiyeti dönemidir. Bu dönemde tasavvuf, ya direkt olarak Ahmed-i Yesevî’nin, mürîdi Süleyman Bakırgan gibi talebeleri vasıtasıyla, ya da mahallî mürşîd ünvanı almak için Türkistan’a giden Volga Tatarları kanalıyla girmiş.53

XV. asırda, bu defa Buhara’dan gelen Nakşbendî mensupları vasıtasıyla gelmiş olan üçüncü bir güç, tasavvufu tekrar canlandırmıştır. Nakşbendiyye’nin Volga bölgesinde mevcut olan bütün tarîkatları kendi içinde sindirdiği söylenmiştir.Volga-Ural bölgesinden Nakşbendîliğe intisâb eden ilk kişli muhtemelen Ubeydullah Ahrâr’ın mürîdlerinden Muhammed Emîn Bulgârî’dir. Tatar tarihçiler de, XIII. asırdan XIX. asrın sonuna kadar bütün Tatar edebiyatının Yesevî ve Nakşbendî tasavvufu tarafından köklü bir şekilde damgalanmış olduğunu müştereken belirtmişlerdir. XIII.asrın başında Muhammed Ali

52 Geniş biligi için bkz.Mehmed Şeker(editör), Ahmed-i Yesevî Hayatı-Eserleri-Fikirleri-Tesirleri, İstanbul, 1996.

53 Ateş, a.g.e., s.39-40.

25 Bulgarî tarafından derlenmiş dînî hikâyelerden oluşan ‘’Yûsuf ile Züleyhâ’’, 1358’de

‘’Nehcü’l-Ferâdis’’54,1439’da yazılan ‘’Tuhfe-i Merdân’’(Yiğitlere Hediye) ve 1542’de kaleme alınan ‘’Nûr-ı Sudûr’’ (Kalplerin Nûru) gibi ilk Tatar manzum eserleri bu sahada verilmiş örneklerdir.

Nakşbendîler, Tatar edebiyatına Rus işgalinden sonra da hâkim olmuşlar ve XVI.

asrın sonundan itibaren kendini gösteren entellektüel yeniden doğuş (rönesans)ta büyük bir rol oynamışlardır. Bu dönemin bütün Tatar yazarları, genellikle Buhara’da tarîkata girmiş olan Nakşbendîlerdir. XVII. asırda Mevlâ Kalî, Abdülmenih Kargalı (1782-1826), Abdurahman Otuz –Îmanî el-Buharî (1754-1815), İbâdullah Sâlih (1794-1867), Şemseddîn Zeki Sûfî (1825-1865) bunlar arasındadır.

Tasavvufun Tataristan’a yayılmasına elverişli olan son dönem, XIX. asrın ortasında ve büyük yeni reformcu hareketin başlangıcında tüccar Tatar burjuvazisinin ortaya çıktığı dönemdir. Önceki dönemden farklı olarak Türkistan artık Tatarlar için yeğâne dînî merkez değildir. Çünkü artık İstanbul, Kahire ve Arabistan’ın mukaddes şehirleri ile sınırlı münasebetler kurulmaktadır.

XIX. asrın ilk Tatar reformcularının hemen hemen hepsi Nakşbendiyye tarîkatına mensuptur. Bunlara, bugün Sovet tarihçilerinin din âlimleri aleyhtarı ‘’hür düşünürler’’

diye takdim etmeye yeltendikleri kimseler de dahildir. Bir Türkmen Nakşbendî şeyhi Niyazî Kuli İşan tarafından Buhara’da tarîkata alınmış olan Tatar yenilikçiliğinin (cedidizm) babası Ebû Nasr Kürsavî (1783-1814) ile, talebeleri ve taraftarlarının çoğu gibi bir Nakşbendî mürşidi olan en büyük yenilikçi Tatar düşünürü Şihabeddîn Mercanî (1818-1899) bunlardandır. 1783’te kurulmuş olan Orenburg Müslüman Dînî Nâzırlığı tarafından temsil edilen resmî İslâmî kuruluş bile Nakşbendîlerin elinde idi. Nakşbendiyye müntesibi en meşhur modernist ilâhiyâtçılar arasında, 1869’da Nakşbendî şeyhi Ziyâuddîn Gümüşhânevî tarafından İstanbul’da tarîkata alınan Şeyh Zeynullah Rasulî yer almaktadır.

Zeynullah Rasulî, eskiye bağlı muhâfazakârlar arasında olduğu kadar, yenilikçi modernistler arasında da sınırsız bir imtiyaza sahip olmuş ve Tatar entellektüel hareketinde büyük bir rol oynamıştır. Onun Troitsk’deki yeniden tanzim edilmiş olan ‘’Rasûlye’’ adlı medresesi, Rus yenilikçiliğinin başlıca merkezlerinden biri olmuştur. Onun Nakşbendî talebeleri arasında meşhur şahsiyetler mevcuttur. Bir tarihçi ve eğitimci olup, ilk müslüman siyasî parti İttifâku’l-Müslimin’in 1905’te kurucu üyesi, Kazan’daki yeni

54 Bu eser Yayınlandı, Yayınlayanlar: Semih Tezcan-Hamza Zülfikar, Ankara, 1995.

26

‘’Muhammediye’’ medresesinin müdürü ve 1920-1921’de Orenburg müftüsü olan Şeyh Alimcan (Galimcan) Barudî (1857-1921); Orenburg Müslüman Dînî Nâzırlığı’nda kadı olan Sabirican el-Hasanî; 1943’te Stalin ile, Sovyet hükümetiyle resmî İslam’ın temsilcileri arasındaki ilişkileri normale döndüren bir anlaşma imzalayan ve Avrupa Rusyası ile savaş sonrası Sibiryasının Müslüman Dînî Nâzırlığı’nın ilk müftüsü olan, Şeyh Zeynullah Rasulî’nin oğlu Şeyh Abdurrahman Rasulî bunlardandır. Buna mukabil, Zeynullah Rasulî bir İstanbul medresesinde tahsilini tamamlamış olan ikinci oğlu Kadir Rasulî ise bizzat kendisinin din aleyhtarı bir propagandacı haline geldiği Sovyet Rusya’ya dönmüştür. Hayli uzun olan bu Nakşbendî ulemâsı listesine, bir ilâhiyâtçı ve tarihçi olup, Orenburg Dînî Nâzırlığı’nda kadı, müftü ve 1922’den bir Sovyet hapishanesinde katledildiği tarih olan 1935’te kadar bu dînî nâzırlığın başkanı olan Rızaeddîn Fahreddinoğlu’nu (1859-1935) da ilave etmek yerinde olur. Sovyet Tatar tarihçisi Cemaleddin Validov onu ‘’muassır islâm dünyasının en büyük âlimlerinden birisi’’ olarak takdim etmek suretiyle kendisine saygı gösterir.55

XX. asrın başında Tatar Nakşbendîlerinin bir taraftan yenilikçi harekette hakim bir rol oynarken, diğer taraftan da eskiye bağlı muhafazakâr rakiplerinin saflarında büyük bir faaliyet göstermiş olmaları dikkâte değer bir husustur. Gerçekten de biliyoruz ki, özellikle

‘’gerici kafa’’ diye suçlanan muhafazakâr sûfî şeyhlere karşı yönetilen birçok ‘’anti-işan’’

hicviye (yergi), Devrim’den önce ve Sovyet döneminde Kazan’da yenilik taraftarı Nakşbendîler tarafından yayınlanmıştır. Şurası muhakkak ki, o çağda tarîkatın dahilî disiplini, artık muhafazakârlarla modernistler arasındaki politik anlaşmazlığı unutturacak derecede kuvvetli değildir.

1862’ye doğru, bir Nakşbendî şeyhi olan Bahauddîn Vâizov (Vâizî) Kazan’da,

‘’Vâizov’un Allah’ının Alayı’’ adıyla, Sosyalizm (Marksizm değil), Tolstoyizm ve Vahhâbîlik tipinde Püritanizm (kurallara aşırı bağlılık)’ın garip bir bileşimini temsil eden isyankâr bir kol kurmuştur. Bu târikatın müntesipleri (Kazanlı küçük sanatkâr ve tüccarlar)

‘’kâfirler’’in rejimini kesin olarak reddediyorlar, Rus devleti ve onun müesseselerini (bilhassa vergi ödemeyi ve askerlik hizmetini) tanımayı kabul etmiyorlar ve onu kabul eden müslümanları suçluyorlardı. Tarîkatın kurucusu bir psikiyatri hastanesinde vefat etmiş ve Vâizler tarîkatı56 kanun dışı ilân edilmiştir. Bununla beraber tarîkat varlığını

55 Jemaleddin Validov, Ocherki istorii obrazovannosti i literatury Tatar do revolutsii 1917 goda, Moskova-Leningrad, 1923, s.70.

56 Bennigsen, a.g.e., ss.124-125.

27 devam ettirmiş, kurucusunun oğlu İnan Vâizov, devrim süresince Bolşeviklerin yanında yer almış ve Şubat 1918’de bir savaşta bizzat kendi eski dindaşları tarafından öldürülmüştür. Bu sapık tarîkat Sovyet rejimi altında birkaç yıl varlığını sürdürmüş, daha sonra kaybolmuştur.

II. Dünya Savaşı’ndan bu tarafa Nakşbendiyye veya bir başka tarîkatın Tataristan’da faaliyet gösterdiğine dair hiçbir bilgi sızmamıştır. Orta Volga’da tasavvufun yaşadığına dair de hiçbir şey bilmiyoruz. Avrupa Rusyası ve Sibirya’nın müslüman Dînî Nâzırlığı (merkezi Ufa’da) tarafından kontrol edilen resmî İslâmî kuruluş ise nisbeten etkilidir. Orada ibadete açık camilerin sayısı diğer bölgelerinden biraz daha fazladır.

Orada, sûfî müslümanlık tek başına başka yerlerde olduğu kadar dînî geleneği kurtarma rolü oynayamamaktadır. Bununla beraber son zamanlarda bir Sovyet Tatar yazar A.Kalganov Orta Volga’nın köylü halklı arasında ‘’dînî ibadetlerle ilgili Sovyet kanunlarını ihlâl etmeye‘’ çalışan ‘’serseri’’ müslüman vaizlerin ortaya çıktığını zikrediyordu. Bugünün din aleyhtarı Sovyet literatüründe ‘’serseri vâiz’’deyimi, genel olarak tarîkat müntesipleri hakkında kullanılmaktadır.57

Kazan bölgesinden târih boyunca birçok islâm âlimi ve mutasavvıf yetişmiştir. Bu bölgede XIX. ve XX. asırlarda yetişen sûfîler hakkında elimizde yeterli bilgi ve kaynak olmasına rağmen, daha öncekiler hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu bölgeye ait tasavvufla ilgili başlıca kaynakları şöyle sıralamak mümkündür:

1.Hüsâmeddin Bulgarî ‘’Tevarih-i Bulgariye’’(baskı yeri ve tarihi yok).

2.Taceddin Yalceguloğlu ‘’Tarihnâme-i Bulgar’’(baskı yeri ve tarihi yok).

3.Şehâbeddin Mercâni ‘’Müstafâdü’l-ahbâr fî Ahvâl-i Kazan ve Bulgar’’ (I-II.ciltli:

I. cilt Kazan, 1897, II. сilt Kazan, 1900).

4.Şehâbeddin Mercâni ‘’Vefeyâtu’l-eslâf (7 ciltlik).

5.Rızaeddin b. Fahreddin ‘’Âsâr’’ (4 ciltli, 2’si matbu, 2’si yazma halindedir.

Ufa’da kendine âid arşivde saklanmaktadır).

6.M.Murad Remzi ‘’Telfîku’l-ahbâr ve telkihu’l-âsâr fî vakâ-i Kazan ve Bulgar ve müluki’t-Tatar (Orenburg, 1325, 2 ciltli).

7.Ebû Abdurrahman Abdullah b.Muhammed Arif b.Maazi ‘’Târihu’l-Buhârâ ve Tercümetü’l-ulema’’ (Orenburg, 1908).

57 A.Kalganov, İdeolojik İşin Önemli Görünümü, Kazan, 1983, s.72.

28 8. Ebû Abdurrahman Abdullah b.Muhammed Arif b.Maazi ‘’el-Katre minbihâri’l hakâyık fi tercemeti ahvali meşayıhı’t-tarâik (Orenburg).

Bunlardan başka son zamanlarda Alman araştırmacı Michael Kemper ‘’Sufis und Gelehrte in Tatarien und Baschkirien 1789-1889’’ (Berlin, 1998) adıyla bir araştırma yayınlanmıştır.

Benzer Belgeler