• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR VE TARTIŞMA

4.2. Tartışma

%30 su-sabun çözeltisi karışımıyla yapılan testlerde C sabunu kullanıldığında 2 dk (dakika) ve 5 dk’lık uygulama sonucunda tüm sulandırma katsayılarında sayılabilir veya sayılamaz düzeyde bakteri üremediği, sadece 25A suşunda diğer tüm sabun testlerinde olduğu gibi hiç üreme olmadığı gözlenmiştir. A sabunu ve B düzeylerinde tüm zamanlarda her sulandırma katsayısında tamamen elimine edilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm suşlarla A sabunu, B sabunu ve C sabununun

%10’luk su-sabun çözeltileri ortamında yapılan 2 dk ve 5 dk’lık etki sürelerini kapsayan testler, bu süreler ve bu konsantrasyonlar dahilinde her ne kadar çok düşük düzeyde bir bakteri düzeyi azalması fark edilse de, böyle bir uygulamadan beklenecek düzeyde bir bakteri eliminasyonunun gerçekleşmediği görülmektedir. Bu aşamada hiçbir antibakteriyel katkı maddesi içermeyen C sabunu ile elde edilen sonuçlar A sabunu ve B sabunu ile elde edilenlere eş değer görülmektedir.

%20 ve %50’lik su-sabun çözeltisi uygulamalarında %20’lik su-sabun çözeltisi uygulama sonuçları %10’luk su-sabun çözeltisi uygulama sonuçlarına yakın bulunduğu için değerlendirilmeye alınmamıştır. %50’lik su-sabun çözeltisi uygulamasında ise A sabunu ve B sabununda uygulanan suşlarda tamamen eliminasyon sağlandığı için, ayrıca C sabununda ise %30’luk su-sabun çözeltisi sonucuna yakın olduğu için değerlendirilmemiştir.

Sonuç olarak; deterjanların, sabunların antibakteriyel etkinliğini test ederken standart test bakterilerinde kabul edilebilecek S. aureus türünün farklı suşlarının farklı sonuçlar verebileceği göz önüne alınarak testlerin mümkün olan en fazla sayıda farklı suşlar karşılaştırmalı-tekrar şeklinde yapılması sağlıklı sonuçların alınmasında elzem görülmektedir.

J. G. Vass (1975) antibakteriyel sabunların insan normal florası üzerine olan etkisini araştırmış ve sonuç olarak da bu sabunların floradaki gram pozitif bakterisini sayısının azalmasıyla birlikte florada yer alan gram negatif bakteri sayısının artacağı düşüncesinin aksine gram pozitif bakteri sayısı azalırken gram negatif bakteri sayısında herhangi bir artış meydana gelmediğini gözlemlemiştir (Vass, 1975).

Raza Aly ve Haward I. Maibach (1975) chlorhexidine ile yaptıkları çalışma sonucunda koltukaltı, kasık, parmaklardan aldıkları örneklerden toplam aerobik bakteri sayısında azalma meydan geldiğini görmüş olmakla birlikte, kasık bölgesinde stafilokok bakteri sayısında azalma olduğunu fakat koltukaltında bulunan stafilokok bakteri sayısında herhangi bir değişikliğin olmadığını saptamış ve bunun nedenini açıklayamamışlardır. Bu zıtlığın araştırılması için aynı antibakteriyel ajanın farklı bölgelerde tekrar denemesi gerektiğini vurgulamışlardır (Aly ve Mainach, 1975).

Allison E. Aiello ve ark (2007) çalışmalarında içersinde triclosan bulunan antibakteriyel sabun kullanmış olup bakteri sayısında azalma meydana geldiğini gözlemlemişlerdir. Fakat bunun yanı sıra kullanılan antibakteriyel sabunlar içersinde yer alan antibakteriyel ajanların çapraz antibiyotik dirençliliği meydana getirebilecekleri üzerinde durmuşlardır (Aiello ve ark, 2007).

Meticillin antibiyotiğine karşı yalnızca bir suş hassas (duyarlı) olup kalan suşlar hassas bulunmamıştır. Kalan suşların yaklaşık olarak yarısı tam dirençli diğer yarısı ise düşük düzeyde duyarlılık göstermişlerdir. Ampicillin antibiyotiği karşısında hassas ve çok hassas karakter gösteren üç tane suş bulunurken kalan suşların tümü dirençlidir. Amoxyclav antibiyotiğinin etkisine gösterilen tepki tamamen ampicillin antibiyotiğine karşı gösterilen tepkiyle eşdeğerdir. Dolayısıyla bu iki antibiyotiğin benzer noktalara etkili olduğu ve elimizdeki suşların bu noktalarda direnç geliştirilemediği anlaşılmaktadır. Vancomycin’e duyarlılıkta diğer tüm antibiyotiklere hassas veya çok hassas düzeyde tepki veren 25A suşunun dirençli tepki vermesi enteresandır. Vancomycin’e çok hassas düzeyde tepki veren 26A suşu dışında tüm suşlar tam dirençli davranmışlardır. Penisillin birçok açıdan stafilokokların daha kolay direnç geliştirdikleri bir antibiyotik olmasına rağmen üç tane suş düşük düzeyde hassas, iki tane hassas, bir tane de çok hassas tepki görülmüştür. Diğer suşlar dirençlilik göstermişlerdir. Imipenem tüm suşların

genellikle çok hassas ve hassas düzeyde tepki verdikleri bir antibiyotik durumundadır. Ancak C suşu test edilen tüm antibiyotiklere dirençli olduğu halde burada düşük düzeyde hassastır.

Antibiyogram testlerinin sonucunda ortaya çıkan gerçek şudur ki; elimizdeki suşlardan C suşu son derece dirençli bir suştur. 25A suşu vancomycin dışında diğer tüm antibiyotiklere hassas-çok hassas tepki veren bir suş olarak ortaya çıkmaktadır.

27A suşu meticillin antibiyotiğine karşı en az duyarlı olması dışında 25A suşuna çok benzemektedir. Ama test ettiğimiz suşlar arasında kullanılan antibiyotiklere en hassas sonucu veren 26A suşudur. Dolayısıyla böyle bir çalışmanın farklı etkenlerin antibiyotik dirençliliğinde fenotipik değişikliklere yol açma düzeyleri araştırılmak istendiğinde C ve 26A suşlarının kullanılmasını tavsiye edebiliriz.

Lütfiye Öksüz ve Nezahat Gürler (2009) MRS suşlarına son yıllarda kullanıma giren antibiyotikleri uygulamış olup çalışma sonucunda linezolidin in-vitro aktivitesinin vancomycin ile benzer bulmuşlardır. Tigesikline MRSA suşlarında

%2, MRKNS suşlarında %3 oranında direnç saptanmıştır ve bunun sonucunda yakın gelecekte başka dirençli suşlara rastlanabileceğini fark edilmiştir. Telitromisinin yakın zamanda kullanıma giren bir olmasına karşın yüksek düzeyde direnç yüzdesine sahip olduğu ve metisiline dirençli suşlarda kullanımının sınırlandırılması gerektiğini gözlemlemişlerdir. Bunun yanı sıra daptomisin ve kinupristin/dalfopristinin MRSA ve MRKNS suşlarına karşı etkili olduğu ve MRS tedavisinde iyi bir tercih olacağını belirtmişlerdir (Öksüz ve Gürler, 2009).

Mehmet Ünlü ve ark (2009) çalışmalarında S. aureus suşlarına tigesiklin etkinliğine bakmışlardır. Tigesiklinin S. aureus suşlarına karşı etkili olduğu ve tedavi amaçlı kullanılabilecek alternatif bir antibiyotik olduğunu belirtmiştir (Ünlü ve ark, 2009).

Maithem A. Al-Hamdani ve Intisar G. Hamad (2012) S. aureus suşları üzerindeki antibiyotik duyarlılığına bakmış olup sonuç olarak ampicillin, carbenicillin, amoxicillin, nalidixic asit ve ceftriaxone gibi antimikrobiyal ajanlara karşı yaygın olarak direnç gelişimi olduğunu vurgulamışlardır. Fakat norfloxacin, ciprofloxacin ve clindamycin’e karşı izolatların yüksek derecede hassasiyet geliştirdiklerini gözlemlemişlerdir (Al-Hamdani ve Hamad, 2012).

Plazmid izolasyonu uygulamalarında plazmid varlığını ifade eden sonuçların ait olduğu bakterilerin antibiyotik ve sabun uygulamaları testlerindeki davranışlarına bakarak varlığı gösterilen plazmidlerin bulundukları bakterilere genel anlamda antibakteriyel sabunlara karşı fazla bir özellik kazandırmadığı yani dirençlilik fenomeni yaratmadığı görülmektedir. Sadece F suşunda plazmid varlığının %30 su-sabun çözeltisinin 5 dk’lık uygulamasına biraz dayanıklılık sağladığı fark edilmekle birlikte, imipenem dışında tüm antibiyotiklere dirençli olmasında da katkı sağlayabileceği düşüncesi akla gelmektedir. Ancak plazmid taşımadığı gözlenen C suşu plazmid taşıyan F suşuna göre bu suşun dirençli olduğu tüm antibiyotiklere dirençli olmanın yanı sıra, bu suşun çok hassas tepki verdiği, imipeneme karşı bile düşük duyarlı olduğu görülmektedir. Bu bakımdan dirençliliğin mutlaka plazmide bağlı olduğu söylenemez. Aynı zamanda plazmid taşıdığı anlaşılan 25A suşu

%30’luk su-sabun uygulamasında C sabununa karşı bile tam hassas sonuç vermiştir.

Plazmid içermediği anlaşılan 1A suşu plazmid içeren F suşuna benzer hatta daha kuvvetli bir sabun dirençliliği göstermektedir. Tüm bunların yanında D, A, TS1 ve 27A suşlarıda plazmid içermektedir.

Benzer Belgeler