• Sonuç bulunamadı

Türk tarihinde ilk kez Uygurlar döneminde çeviri kullanımının olduğuna dair bulgular vardır. Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğudur. Bu sayede Türk tarihine birçok kitabe, yazıt gibi kültürel eserler bırakmışlardır.

Hatta mani rahiplerince Akdeniz kıyılarından Orta Asya kültür çevresine taşınıp Türkçeye kazandırılmış bir Ezop roman parçası da aralarında yer almaktadır. Bu geniş çeviri eylemi sonucunda Türkçe, belli ve düzenli bir anlatım gücü kazanmıştır. Türk kültürünün daha önce tanımadığı soyut ve karışık din ve felsefe kavramlarını dile getiren birtakım sözcükler bu çevirilerde Türkçeye çevrilerek karşılanmıştır. Bir bölüm sözcükler de Türkçenin ses yapısına göre değiştirilerek yani yerlileştirilerek alınmıştır. Bu çevirilerde metni Türk diline uygulama yolunda oldukça serbest bir yol izlendiği, gerekli açıklayıcı eklemlerle ana metnin daha kolay anlaşılacak hale getirildiği görülmektedir. (Yağcı, 1999, s.411)

17

2.4.1 Osmanlı Döneminde Çeviri

“Tercüman, İmparatorluk döneminde, Bab-ı Ali’nin diğer devletlerle ve onların Bab-ı Ali ile olan siyasi ve ticari ilişkilerini sağlayan memurdur. Özellikle batı dillerinde tercüman dragoman sözcüğü kullanılmaktadır.” (Bağış, 1983, s.17)

Tercümanlık, Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını genişletmesi ile birlikte 16. Yüzyıldan itibaren büyük önem kazanmıştır.

“Dil Oğlanları ve Tercümanlar” adlı esere göre, “en önemli tercüman Osmanlı hükümetinin tercümanı olan Babıali tercümanı (baştercüman); hakkında bilgi sahibi olunan ilk tercüman da Rum asıllı Yunus Bey’dir.” (Hitzel, 1995, s..17).

Osmanlı İmparatorluğu’nda tercümanlık başlıca şu dört bölümden oluşmaktaydı. (Balcı, 2006, s.18)

1)Divan-ı Hümayun tercümanlığı 2)Eyalet tercümanlığı

3)Müessese tercümanlığı (asker ve eğitim kurumlarında çalışan tercümanlar) 4)Yabancı elçi ve konsolos tercümanlığı

Divan-ı Hümayun tercümanlığı 16. yüzyıl ile birlikte başlamıştır. Tercümanların büyük çoğunluğunu Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçen Rum asıllı kişiler oluşturmaktadır. Baştercümanlar dış siyasette son derece önemlidir. Yabancı devlet temsilcileri ile yapılan konuşmaları çevirmek ve yurtdışından gelen yazıları Türkçeye çevirmek baştercümanın görevleridir.

18. yüzyıldan itibaren bu tercümanların önemleri daha da artmıştır. Batılı devletler iletmek istedikleri mesajları bu tercümanlar aracılığıyla Osmanlı İmparatorluğu’na iletmişlerdir. Eyalet tercümanları ise Osmanlı’nın bazı eyaletlerinde, yazışmalarda, görüşmelerde çeviri yapmakla görevli, yönetim ile halkın iletişimini sağlayan tercümanlardır. Bunlar mahkemelerde de görev alırlardı.

18

Müessese tercümanları, 18. Yüzyıl sonlarında Batı usulünde askeri kurumların oluşumunda, yurda getirilen ve Türkçe bilmeyen yabancı uzmanların ve hocaların dilmaçlığını yapmaktaydılar. Osmanlı İmparatorluğu’nun Hristiyanlara verdiği ilk önemli memuriyet olmuştur. Müessese tercümanları arasında en önemlisi Derya tercümanlığıdır. Bu tercümanlığa Fenerli Rum beyleri atanmaktaydı. Ayrıca bu tercümanlar, adalardaki Müslüman olmayan halkın vergilerini verip vermediklerini kontrol ederlerdi. Bu yüzden Müslüman olmayan halk üzerinde çok etkili kişilerdir. Tanzimat döneminin ardından tercüme işlerine bakar hale gelmişlerdir.

Yabancı elçi ve konsolos tercümanları, Osmanlı İmparatorluğu’nda yurtdışından İstanbul’a gelen elçilerin Türkçeyi yeterli bilmedikleri için hükümetin elçilerle iletişim kurabilmek için görevlendirdikleri tercümanlardır. Yapılan görüşmelerde görev alırlardı. 17. Yüzyılla birlikte elçiliklerde çalışan tercümanlar haraç ve cizye vergilerinden muaf tutulmuştur. Bu sebeple, Osmanlı uyruklu Hristiyan tercümanlar Müslüman tercümanların yerini almaya başlamışlardır. Büyük devletlerde görevli Hristiyan tercümanlar, görevleri dışında ülkelerle ilişkisi tespit edilirse, görevlerine son verilirdi.

Tanzimat dönemi imparatorluğun Batı’ya döndüğü ve açıldığı bir dönemdir. Bu dönemde özellikle Fransızca eserler çevrilerek Türkçeye kazandırılmıştır. Yusuf Kamil Paşa’nın “Tercüme-i Telemak” adlı eseri Batı kaynaklı ilk çeviri eserdir. Edebiyatta yeni edebi türler oluşmuştur. Çok sayıda sözcük Türkçeye çeviriler aracılığıyla kazandırılmıştır. Yenileşme ve batılılaşma hareketlerinde çevirmenlerin rolü büyüktür.

Bu dönemdeki önemli çeviri olaylarından birisi Tercüme Odası’nın kurulmasıdır. Tercüme Odası, Osmanlı İmparatorluğu’nda diplomatik ilişkiler olmak üzere yabancı dil bilgisi gerektiren her durumda Avrupa dillerinden çevirilerin sorumluluğunu üstlenmek üzere tercümanların eğitildiği kurumdur.

Tercüme Odası Babıali’nin yabancı ülkelerle yaptığı yazışmaları yaparken zaman içinde dil öğreten bir okula dönüşmüştür. Başlangıçta üç kişiden oluşan Tercüme Odası zamanla büyüyüp önem kazanmıştır. Birçok önemli yazar ve şair bu odada yetişmiştir. Bu dönemde tercümanlık işleri genellikle Rumlara yaptırılmaktaydı. Bu tercümanlarla da devlet sırlarını yabancı ülkelerle paylaşma durumu ortaya çıkıyordu. Bu yüzden de tercümanlık işlerinin

19

Müslümanlar tarafından yapılmasına çalışılıyordu. Yahya Efendi’nin Babıali’nin tercümanlığına getirilmesiyle Tercüme Odası kuruluyordu.

Tercüme Odası’nın dışında “Encümen-i Daniş” adlı bir akademi kurulmuştur. Encümen-i Daniş’ın kuruluş amacı Batı’daki yenilikleri takip etme, Türkçeye bilimsel eserler kazandırma veya batıdan bu eserlerin tercüme edilmesi, ilimin ülkeye yayılması ve genel kültür seviyesinin yükseltilmesidir. Encümen-i Daniş 1 Haziran 1851 tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanıp 8 Temmuz 1851’de açılmıştır. Encümen için yazılan raporlarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun bilim konusunda geri kaldığı vurgulanmakta, edebi ve dini eserlerin Arapça ve Farsça yazıldığı bu yüzden de bu dilleri bilmeyenlerin bu eserlerden yararlanamadıkları belirtilmektedir. Encümen-i Daniş’in kurulmasının nedeni bilimin gelişmesini sağlama ve halkın anlayabileceği şekilde yazılmasıdır.

Encümen-i Daniş’in Nizamnamesi’ne göre encümende iki tür üye bulunmaktadır. Bunlar dâhili üyeler ve harici üyelerdir. Dâhili üyelerin sayısı kırk kişidir. Dâhili üyeler, bir yabancı dili yeterli derecede bilmelidir. Türkçe kitap yazabilecek ya da bir kitabı Türkçeye tercüme edebilecek nitelikte olmalıdır.

Harici üyelerin ise Türkçe bilmeleri zorunlu değildir. Bu kişilerin akademiye bilgi verebilmeleri yeterli sayılmıştır.

Encümen-i Daniş’te bilimsel nitelikli kitapların tercüme yoluyla Türkçe olarak yazılması hedeflenmiştir. Daha sonraları ise Darülfünunda okutulacak kitaplar hazırlanmaya başlanmıştır. Fakat Encümen-i Daniş uzun ömürlü olmamıştır. Devlet yıllıklarından yapılan tahmine göre on iki yıl sürdüğü varsayılmaktadır.

II. Abdülhamit döneminde “Mütercimin Cemiyeti” kurulmuştur. Ancak bu cemiyette uzun ömürlü olmamıştır.

Yine bu dönemde Ahmet Vefik Paşa Molière’den çeviriler yapmıştır. Tiyatroya yaptığı çevirilerle katkı sağlamıştır. Yine birçok yazar bu dönemde Fransız klasiklerini Türkçeye çevirerek edebiyat dünyasına önemli katkılar yapmışlardır.

20

Tanzimat’tan sonra Batı’yı anlamak için fikir ve politika anlamında geçerli dil olan Fransızca büyük önem kazanmıştır. Şinasi öğrenim hayatını Fransa’da bitirip ülkeye döndükten sonra Fransızcadan çeviriler yapmıştır. İlk manzum tercümesini de Şinasi yapmıştır.

Bu devrenin belli başlı simalarından biri Recaizade Mahmut Ekrem’dir. Recaizade Ekrem (1874- 1914) daha 1870’de “Mes Prisons” ile başladığı tercümeye “Atala” ile devam etmiş, bu arada yapmış olduğu bazı nesir tercüme parçalarını da Naçiz adlı bir kitapta toplamıştı. Ekrem Bey bu ara La Fontaine hikâyelerine merak sarmış ve bunlardan on kadarını dilimize çevirmiştir. Ayrıca La Fontaine’den başka Hugo ve Lamartine’den de bazı parçalar çevirmiştir. (Yağcı, 1999, s.209)

Hikâye türünün başlaması yine tercüme iledir. Türkçeye çevrilen ilk Avrupalı hikâye Yusuf Kamil Paşa’nın “Télémaque” tercümesidir.

Meşrutiyet döneminde “Maarifi Umumiye Nezareti ”’ne bağlı “Telif ve Tercüme” daireleri kurulmuştur. Bu dairelerin kuruluş amacı Batı klasiklerini Türkçeye aktarmak ve anlaşılmasını sağlamaktır. Ancak bu amaç başarıya ulaşmamıştır. Telif ve Tercüme dairesi kapatılmıştır.

2.4.2 Cumhuriyet Sonrası Çeviri

Cumhuriyetin ilanının ardından Latin harflerine geçiş ile birlikte çeviri etkinliği de bir duraklama dönemine girmiştir. Bu dönemde yeni alfabenin yerleşmesi ve özümsenmesi için belli bir süre gerekmiştir.

Çeviri etkinliği yeniden “1.Türk Neşriyat Kongresi”’nin açılmasıyla gündeme gelmiştir. Bu kongre kararları sonucunda “Tercüme Heyeti” kurulmuştur. İlk toplantı 28 Şubat 1940’da yapılmıştır.

“Tercüme Heyeti”’nin yaptığı toplantılarda, çeviri yöntemleri, daha iyi çevirilerin yapılabilmesi için sözlük hazırlanması, yapılan çevirileri kontrol edecek bir kurulun oluşturulması gibi konular değerlendirilmiş; Birinci Türk Neşriyat Kongresi’nden kısa bir süre sonra Mart 1940’da da, çeviri çalışmalarını izleyip eleştirmek, eski ve yeni klasik yapıtları bir düzen içinde Türkçeye kazandırmak amacıyla sürekli bir “Tercüme Bürosu”’nun kurulmasına karar verilmiştir. (Yağcı, 1999, s.230)

Tercüme Heyeti’ni oluşturan yazar ve tercümanlar “Tercüme” dergisini çıkarmaya başlamıştır. Tercüme dergisi faaliyetini 87 sayı olarak 1940 yılından 1966’ya kadar sürdürmüştür.

21

Bu dönem, ülkenin ekonomik ve siyasi açıdan zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemdir. Dünyada 2.Dünya Savaşı sürmektedir. Bu olumsuz koşullara rağmen, son derece önemli gelişmeler yaşanmıştır. Tercüme Bürosu’nun kurulmasının ardından “Dünya Edebiyatından Tercümeler” (Dünya Klasikleri) yayınlanmaya başlamıştır. Yücel’in kendi bakanlığı sırasındaki çeviri etkinliği hakkında bilgi verdiği Cumhuriyet gazetesi yazısında 19 yılda 965 yapıtın çevrilmiş olduğunu belirtmektedir.

Çağdaş üniversitelerin kurulmasında çeviri etkinliğinin büyük payı vardır. I. ve II. Dünya Savaşı sonrasında Nazi Almanya’sından kaçıp Türkiye’ye sığınan bilim adamlarının başlattığı çeviri sürecinin katkısı büyüktür. Alman profesörlerin İstanbul Üniversitesi’nde verdikleri dersler çeviri aracılığıyla öğrencilere ulaşmıştır.

1960’lı yıllardan itibaren ekonomik açıdan dışa açılım ile beraber çeviri etkinliği de önem kazanmıştır. 1980’li yılların ortalarından itibaren ise üniversitelerde çeviri ile ilgili bölümler açılmaya başlanmıştır. Lisans düzeyinde eğitim veren ilk Çeviribilim Bölümü Boğaziçi Üniversitesi’nde 1983 yılında açılmıştır. Günümüzde ise yirminin üstünde Mütercim- Tercümanlık anabilim dalında lisans düzeyinde çeviri eğitimi verilmektedir.

Benzer Belgeler