2. DÎVÂN
2.1. ŞEKİL HUSUSİYETLERİ
2.1.3. Vezin Hususiyetleri
2.2.2.3. Tarihi, Efsanevi ve Sembolik Şahıslar
2.2.2.3.1.
Âsaf
Doğu edebiyatında vezirin eş anlamlısı olarak kullanılan Âsaf, Süleyman peygamberin meşhur veziridir. Bu kişinin ilm-i simyâ gibi garip ilimlere hâiz olduğu söylenmiştir. Dîvân şiirinde Âsaf, fazilet, feraset, idare ve tedbir timsali olarak
anılmıştır.139 Aşağıdaki beyitte şâir, saf gönlünü zamanın şerefli Âsaf’ı yapıp hakikat
vadisinde ortaya çıkacak sözlerin edasını görmesini ister; Pür-dilüñ idüp Āṣaf-ı zīşān-ı zamāna
Vādī-i ḥaḳīḳatde edā-yı süḫanı gör (17/5)
2.2.2.3.2.
Rüstem
Dîvân edebiyatında kahramanlık, yiğitlik, yenilmezlik sembolleri için kullanılan Rüstem, İran’ın ünlü destanı Şehnâme’de övgüyle bahsedilen bir
kahramandır.140 Emnî de şiirinde övgü için bir beyitte Rüstem’i örnek göstermiştir;
Rezm-ārā-yı ᶜalı̄ -nām-ı maᶜālı̄ menḳabet
Şı̄r-i mıżmār-ı şecāᶜat Rüstem-i rūz-ı veġā (4/4)
2.2.2.3.3.
Hızır
Hızır, âb-ı hayat denilen suyu içtiği için ölümsüzlüğe erdiğine, bereketi temsil ettiğine ve kul sıkıştığında imdâdına yetiştiğine inanılan, bir görüşe göre peygamber, bir görüşe göre velî olan zattır. Efsanevi kişiliğiyle folklor, tasavvuf, halkın inanç ve
telakkilerinde geniş yer tutmuştur.141 Dîvân edebiyatında çeşitli yönleriyle karşımıza
çıkan Hızır Dîvânda aşığa yardım eden kişi olarak anılmıştır. Emnî, bir beytinde hayret vadisinde yardımcısının Hızır olduğunu ifade etmiştir;
139 İskender Pala, a.g.e., s.33. 140 İskender Pala, a.g.e., s.382. 141 İskender Pala, a.g.e., s.204.
66 Pey-mānde-gān-ı vādi-i ḥarmān-ı ḥayretüz
Ḫıżr-ı hidāyet ola meger dest-gīrimüz (30/3)
2.2.2.3.4.
Mecnûn
Bir Arap halk hikayesi olan Leyla ile Mecnûn dîvân şiirinde sıklıkla kullanılan birer mazmundur. İslam edebiyatlarında mesnevi konusu olarak kullanılan bu aşk hikayesinde Kays yani Mecnûn erkek kahraman, Leyla ise kadın
kahramandır.142 Çocuk yaşta birbirlerine aşık olurlar fakat kavuşamazlar. Leylâ ile
Mecnûn’nun bu acıklı hikayeleri Emnî’nin şiirlerinde iki yerde geçmektedir. Sevgili, Mecnun gibi deli, dîvâne olmuş âşığın aşkı karşısında kayıtsızdır;
Ol leylī-i ḥüsn şūḫ ki bîgāne revişdür Mecnūn ṣıfat ᶜāşıḳ-ı dīvāne revişdür (12/1) Bulurdı nesḫ-i ser-encām-i Ḳays ṭabᶜımdan Beyāża çıḳsa eger ᶜışḳ-hā-yı rāz ālūd (13/2)
2.2.2.3.5.
Ferhâd ile Şîrîn
Ferhat ile Şîrîn hikayesi, İran edebiyatı mesnevi konular arasında önemli yer tutar. Bu hikayede geçen kahramanlardan biri Ferhât’dır. Ferhâd, Hüsrev adlı İran padişahının sevgilisi olan Şîrîn’e âşıktır. Şîrîn için bir mimar olan Ferhat’ın Bîsütûn dağını delmesi istenir. Edebiyatımızda özellikle sevgilisine kavuşmak için zorlu,
gerçekleştirmesi güç işleri göze alan bir kahraman olarak kullanılır.143 Şîrîn
sevgilinin cilveleri, taş mizaçlı zahidleri bile aşkın Ferhâd’ı yapar denmiştir;
Zühhād-ı seng ṭıyneti Ferhād-ı ᶜışḳ ider
Şol cilveler ki şūḫuñ Şīrīn terümdedür (14/3)
142 İskender Pala, a.g.e., s.288. 143 İskender Pala, a.g.e., s.152.
67
2.2.3. Aşk
Arapça bir isim olan aşk, bir kimse veya bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık olarak tanımlanır. Maddî ve manevî olarak da adlandırabileceğimiz iki şekilde olur. Mânevi aşk dediğimiz hakîkî aşk, Allah aşkıdır. Bu aşkın temelini Cenâb-ı Hakk’ın “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi arzu ettim, âlemi yarattım.”
kudsî hadisi oluşturur. Çünkü Allah’ı bilmek, tanımak aşkla olur, denmiştir.144 Maddî
olan aşk ise karşı cinse duyulan muhabbetin sonucu ortaya çıkar. Klasik edebiyatımızda işte bu aşk, basit ve çekici bir arzudan hastalık derecesine varan bir tutkuya dönüşür. Burada platonik bir zevk ve bağlı olma düşüncesi baskındır ve genel olarak maddî ve manevî aşk söz konusu olduğunda ağırlık manevi aşka
yönelir.145 Dîvân şiirinin işlediği bütün duygu ve konuların temelinde ‘aşk’ vardır.
“Divan şiirinin teşrifatınca aşk, şair için dışında kalınamaz mutlaka benimsenmesi ve terennüm edilmesi mecburi bir duygudur. Şairin aşk duygusunu şiirine mihver yapması kendini muhakkak âşık pozisyonunda göstermesi bu edebiyatın uyulması şart olan adabındandır. Dîvân şairliğinin yolu, en başta aşıklık
rol ve hüviyetini kabullenişten geçmektedir.”146 Klasik edebiyatta âşık, aşkın verdiği
çile ve ıstırablar ile daima yaralıdır. Bu yaraya hiçbir tabib ilaç bulamaz. Zaten bulsa dahi âşık bunu kabul etmez çünkü o yaralı olduğu ölçüde sevgilisine bağlıdır;
Nā-ḳābil-i ᶜilāc-ı eṭibbā-yı dehrdür
Dāġ-ı nihān-ı ᶜışḳ devā nā-pezīrimüz (30/2)
Âşık kimseler çoğu zaman aşkı kendilerine rehber edinirler fakat Emnî aşk pirinin nasihatlarını istemez çünkü o hiçkimseyi aracı kılmadan korku vadisine girmiş çıkmıştır;
Pīr-i ᶜışḳuñ naṣḥ u pendī reh-nümūn olmaz bize Bī-tevessül vādī-yi evhāma girmiş çıḳmışuz (31/2)
144 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri, Deyimleri Sözlüğü, Anka Yayınları, İstanbul 2004, s.65. 145 İskender Pala, a.g.e., s.38.
68 Toprak anâsır-ı erbaanın en aşağısındadır. Edebiyatımızda genellikle tevazûyu belirtmek için kullanılır. Emnî, bazı beyitlerinde kendini toprak seviyesinde görmüştür. Şair, aşk yolunun tozu, toprağı olduğunu söyledikten sonra bu mütevazi duruşun kendisini derd ehli kimseler arasında mümtaz ve seçkin bir makama erdirdiğini de ifade etmiştir;
Şu deñlü ḫāk-i pāy-i rāh-ı ᶜışḳ oldum ki gerd oldum İdüp taḥṣīl-i rifᶜāt ser-firāz-ı ehl-i derd oldum (39/1)
2.2.3.1. Sevgili
Sevgili, bütün dîvân içerisinde ya doğrudan ismi ile ya da ismi yerine şu kelimeler ile ifade edilmiştir; dilber, yâr, şûh, işver-ger, sanem, cemâl, şâh, dilâ, hûb, mehveş, dilber, dildâr, dil-ârâ, cânân, mehpâre, mehveş, büt, meh, nigâr. Bu kelimelerden bazıları sıfattır. Sevgili, ya doğrudan ismiyle ya da ay, güneş gibi unsurlara teşbih edilerek anlatılmıştır.
Sevgili âşık için çoğu zaman hayaldir ve âşık çoğu zaman onunla hayalinde konuşabilir;
Nādānlıḳ itme sen berā-yı ġam tevaffuḳ it Emnī ḫayāl-i dilber ile güft ü gūdedür (22/3)
Sevgilinin güzel yüzünü düşünen şairin bin parça olmuş gönlü ayna gibi parlamaktadır;
Dā'ima fikr iderüz naḳş-ı cemāl-i yāri
Dil-i ṣad-pāre-i āyine-i nūr eylemişüz (28/4)