• Sonuç bulunamadı

Eskiçağlardan beri Anadolu ve Orta Doğu’nun geçit veren kavşak noktasında bulunan Malatya, tarih içerisinde önemli bir askeri üs, bazı devirlerde de ticari önemi olan bir şehir olmuştur.

Kuruluş ve isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan gelen Anadolu şehirlerinden birisi olan Malatya (Battalgazi Kültür Envanteri, 2008: 20) şehrinin adının Hitit çivi yazılarında ilk olarak ‘‘Maldiye/Maldiya’’ olarak geçtiği bahsedilmektedir (Göyünç, 1985: 3 – Çulcu, 1986: 76 – Şentürk, 1984: 16). İlk kez çivi yazısı uzmanı Çek bilgini B. Hrozmy, Hitit tüccarları ile Asur ticaret adamları arasındaki yazışmalarda Hititçe okunuşunu ‘‘Melit- Melid’’ olarak tespit etmiştir ve bu kelimenin Hititçe de ‘‘bal’’ anlamına geldiğini saptamıştır (Karagülle, 2007: 1).

Eski Malatya şimdikinden farklı bir yerde kurulmuştur. Şehrin ilk tespit edilen alanı olan yer, Bugünkü Malatya’nın 4 km kadar kuzeydoğusunda bulunan Orduzu adlı bir belde arazisi dâhilinde bulunan Arslantepe adı verilen höyüktür ( Göğebakan, 2003: 469 – Göyünç, 1985: 3 – Karagülle, 2007: 26). Romalıların bölgeye gelmesinden sonra İmparator Titus devrinde (M.S. 79-81) XII. Fulminata lejyonunun daimi karargâhını

Arslantepe’nin 4 km kuzeyine taşımasıyla yeniden ortaya çıkmış ve ilk yer değiştirme hadisesinin gerçekleşmesiyle bugünkü Eski Malatya ( günümüzdeki adıyla Battalgazi) şehri oluşmuştur.

Malatya’nın ikinci yer değiştirme hadisesi XIX. yy.da olmuştur. 1838’de Hafız Paşa’nın askeri karargâhını Elazığ (Mezraa)’dan Malatya’ya taşıma kararını almasıyla, Malatya ahalisi yaz aylarında Aspuzu’daki yazlık evlerinde iken, ordu buraya gelmiş ve askerler evlere yerleştirilmiştir. Kış geldiğinde askerler evlerde oturmakta olduğundan Malatyalılar, Aspuzu’daki evlerinde kalmak zorunda kalmışlar, askerlerin gidişinden sonra tahrip edilmiş olan durumdaki kışlık evlerine dönemeyip Aspuzu’yu daimi ikametgâh olarak kabul etmişlerdir. Daha önce bir köy konumunda olup, bağ ve bahçelerin güzelliği ile ünlü Aspuzu giderek büyümüş, yeni mahalleler kurulmuş, Eski Malatya’da bulunan medrese, cami gibi eserler aynı adlar verilerek yeniden burada kurulmuş, vakıfları da bunlara bağlanmıştır ( Göğebakan, 2004: XIV ).

Malatya ve çevresi ilkçağlardan itibaren çeşitli kültür ve medeniyet izlerini taşıyan yerler arasında yer alır. Yöredeki kazılar ve buluntular, Malatya’nın yerleşim tarihini M.Ö. 8000 yıllarına kadar uzatmamızı mümkün kılmaktadır. Hitit devrinde Hattuşaş’tan Urfa’ya uzanan yol üzerinde yer alan Malatya, uzun süre Hitit yönetimi altında kalmış, Hititlerin yıkılması ile M.Ö. 1200-700 arasında ortaya çıkan Geç Hitit şehir devletlerinden birisi olmuştur. Asur krallığına haraç veren Malatya şehir devleti bir süre Kargamış krallığına daha sonra da Urartu topraklarına katılmıştır. Urartuların Asurlara karşı yenilgiye uğramaları ile Melit başşehir olarak Asurlara bağlı Kommanu

eyaletinde yer alacaktır ( Göğebakan, 2004: XIV ). Pers idaresinde Malatya şehri Kapadokya Satraplığının on valiliğinden biri oldu ve sırasıyla Selevkoslar, Pontus ve Kommagene krallıklarına bağlandıktan sonra Roma İmparatorluğu’nun bir lejyonu haline gelmiştir ( Aras, 2006: 76 ).

Ardından Bizans-Sasani savaşlarına ve Bizans İmparatorluğu ile Müslüman Araplar arasındaki mücadeleye sahne olan Malatya (Yılmaz, 2007: 14 ) şehrinin durumu Anadolu’nun Türkleşmesine kadar bu şekilde devam etmiştir ( Malatya Valiliği, 2000: 85 ). Malazgirt zaferinden sonra Alparslan tarafından Anadolu fetihlerine devam etmekle görevlendirilen Türk beyleri Malatya’yı aldılarsa da şehir daha sonra tekrar Bizanslıların eline geçti. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan ile Danişmendliler arasında hakimiyet mücadelesine neden olan Malatya, 1152 yılına kadar Danişmend toprağı olarak kaldı ( Aras, 2006: 77 ). Sultan Mesud tarafından Anadolu Selçuklu devleti egemenliği altına giren Malatya, Anadolu Selçuklularının yıkılmasıyla önce Moğol valileri tarfından idare edilmiş, daha sonra Memlüklerin yönetimine geçmiştir. 1399 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından kuşatılan şehrin idaresi Beyazıt tarafından bir Türkmen beyliği olan Dulkadiroğullarının başındaki Nasreddin Bey’e verilmiştir ( Göğebakan, 2004: XV ). 1400 yılında Anadolu’ya giren Timur Malatya’yı işgal ve tahrip etmiş, Timur’un Malatya yöresinden ayrılmasından sonra tekrar Dulkadiroğulları hakimiyet sağlamıştır. 1516 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi öncesi Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir.

2. 1. İdari Yapı

Malatya ilinin idari yapısını incelerken, Malatya’nın ‘‘il (vilayet)’’ oluncaya kadar geçirdiği evrelere ilişkin olarak bakılabilecek en doğru kaynak Osmanlı dönemine ait Devlet Salnameleri (Devlet Yıllığı) dir. Osmanlı döneminde ilk Salname Hicri 1263 (Miladi 1847) yılında yayınlanmış H. 1326 (M. 1908)’ ya kadar düzenli olarak çıkmıştır. Devlet Salnameleri’nin yanı sıra Diyarbekir (Diyarbakır) ve Mamüretü’l-aziz (Elazığ) İl salnamelerinde Malatya Sancağı’ndan detaylıca bahsedilmektedir ( Malatya Valiliği, 2000: 36 ).

Malatya ve yöresi Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra 1517 tarihli olduğu tahmin edilen bir sancak listesinde Malatya, Yahya Paşaoğlu Mehmed Bey’in yönetiminde Arap Vilayeti içinde yer alan bir sancak olarak zikredilmiştir ( Göğebakan, 2003: 472 ). 1521 yılında Maraş (Dulkadiriye) eyaleti kurulduğunda bu eyalete bağlı bir sancak olan Malatya ( Malatya Valiliği, 2000: 87 ), 1522’den itibaren Rum-ı Hadis eyaletine bağlanmıştır. 1559’da Malatya ve Bozok Sancağı sefer sebebiyle Dulkadir Eyaletine bağlanmışsa da tekrar Rum Eyaletine iade edilmiştir. 1568 yılından itibaren yeniden Dulkadir’e bağlanmış, doğuya yapılan seferlerden dolayı 1578-1588 arasında bazı arşiv kayıtlarında hem Dulkadir hem de Rum Eyaleti içinde gösterilmiş, bu tarihlerden XIX. yüzyıla kadar kısa bir dönem hariç Maraş Eyaleti içerisinde yer almıştır ( Malatya Valiliği, 2000: 473 ).

Malatya Sancağında 1717-1718 yıllarında malikâne sistemine geçilmiş ve şehir bu durumunu daha sonraki yıllarda da muhafaza etmiştir. Uzun yıllar gerek mütesellim gerekse malikâne sahibi olarak Rişvanzâdeler’in yönetiminde kalmış, bunlar halkın şikâyeti sebebiyle zaman zaman görevlerinden alınmıştır.

Başbakanlık Arşivi, Maliyeden Müdevver 9590 nolu deftere göre, 1777-1787 yıllarında Malatya, Rakka (Suriye şehri) eyaletine bağlıydı. Bu tarihte Malatya Sancağının kazaları şunlardı: Kâhta, Taşabad, Şuuremaa Bucak, Gerger, Besni, Maşra, Hısnımansur, Samsat, Dostibirke’dir. Bu dönemde Arapkir, Sivas Eyaletine bağlı bir sancaktı. Darende ise Sivas Eyaletine bağlı Divriği Sancağının kazası idi ( Malatya Valiliği, 2000: 87 ).

Malatya, 1839-1845 arasında Diyarbekir Eyaletine bağlı kazalar arasında yer almıştır. 1867 yılındaki Vilayet nizamnamesi ile Malatya sancak olmaktan çıkmış (Malatya Valiliği, 2000: 87) ve Harburut Eyaletinin Harburut Sancağına bağlı bir kazaya dönüşmüştür ( Demirbağ- Fırad, 2013: 36 ).

1874 tarihli Devlet Salnamesi’nde Diyarbekir vilayetine bağlı ve Akçadağ, Behisni, Hısnımansur ve Kâhta kazalarından müteşekkil bir sancak olan Malatya, 1883’te Mamüretü’l-aziz (Elazığ) vilayetine bağlı bir sancak olmuştur.

Bu tarihten itibaren Devlet Salnameleri’nde ve sene-i maliye (Bütçe Yılı) olarak H. 1333-1334 (M. 1917-1918) yılına ait son Devlet Salnamesi’nde Malatya, Mamüretü’l-aziz vilayetine bağlı sancak durumundadır.

Cumhuriyet döneminde Anayasanın 89. Maddesi ile 20 Nisan 1924 tarihinde il olan Malatya’nın bu yıllarda sınırları daha geniş olmasına rağmen 1934 yılında Kemaliye ilçesinin, 1954 yılında ise Adıyaman, Kâhta ve Besni’nin Malatya’dan ayrılmasıyla il sınırı bugünkü durumunu almıştır ( Demirbağ - Fırad, 2013: 38 – Karagülle, 2007: 36 ).

Malatya ilinde 2004 yılı itibariyle merkez ilçe dâhil 14 İlçe, 10 Bucak, 54 Belediye, 497 Köy, 825 Mezra-Oba ve 326 Mahalle bulunmaktadır.

2. 2. Nüfus

Osmanlı idaresi altına girdikten hemen sonra yapılan bir tahrire göre (1519) Malatya’da yirmi yedisi Müslüman, dördü Gayrimüslim iskânına açık otuz bir mahalle vardı. Toplam hane sayısı 1 132 olup bunun 947’sini Müslümanlar, 185’ini Hristiyanlar oluşturuyordu. Bu rakamlara göre şehirde 6 000 – 6 500 dolayında bir nüfus bulunuyordu. Fiziki yapı ve nüfus hacmiyle Malatya, orta büyüklükteki şehirler kategorisinin alt seviyelerinde yer almaktaydı ( Göğebakan, 2003: 471 ). 1560 sayımına göre şehirde yirmi dokuz Müslüman, dört Hristiyan mahallesinde toplam 1 563 hane

vardı ve bunun 1233’ünü Müslümanlar teşkil ediyordu. Toplam nüfus ise tahminen 8 700 ( Malatya Valiliği, 2000: 87 ) dolaylarındaydı ve bunun 1 300 kadarını Ermeniler oluşturuyordu (Göyünç, 1985: 18 ).

XVI. yüzyıl boyunca şehrin fiziki yapısı ve nüfusu durgun bir seyir izlemişti. Şehrin bu dönemdeki en büyük mahalleleri Cami-i Kebir, Mescid-i Atabey, Mescid-i Hasanbey, Mescid-i Kûçek, Bâb-ı Meşak adlarını taşıyordu.

Malatya ve civarına dair en geniş bilgiyi veren Evliya Çelebi, 1655’te gördüğü Malatya’yı yedisinde Ermeniler’in ikamet ettiği otuz iki mahallesinin bulunduğunu belirtmiştir ( Göğebakan, 2003: 472 - Aras, 2006: 80 ). 1657 tarihli bir Şer’iyye Sicil defterinde yer alan bilgiler, Evliya Çelebi’nin verdiği bilgileri teyit eder şekildedir ve ilaveten nüfusun 18 000 olduğu belirtilir.

Malatya’nın XIX. yüzyıldaki durumu hakkında çok sayıda seyyah veya görevli bilgi vermektedir. 1835’te Anadolu’da yaptığı gezi sırasında Malatya’ya uğramış olan İngilizler’in Erzurum Konsolonsu J. Brant. 2 800’ü Türk, 1 123’ü Ermeni olan 3 923 hanesi bulunduğunu belirtmiştir. 1838’de Hafız Paşa ile birlikte uzun süre Malatya’da kalan Alman Mareşali Moltke, şehirde 5 000 ev bulunduğunu söylemiştir. Yine, aynı yıl şehre gelen Ainsworth, 8 000 Türk ile 3 000 Ermeni’den müteşekkil 11 000 nüfusun bulunduğunu kaydetmiştir. Poujoulat, aynı yıllarda, uçsuz bucaksız bahçelerin içerisinde gizlenmiş görünümde olan şehrin 15 000 Türk, 5 000 Ermeni nüfusu

barındırdığını ve geniş Malatya ovasının dağınık Türkmen çadırları ile dolu olduğunu ifade etmiştir. Charles Texier ise Malatya’daki nüfusun 30 000 olduğunu ve bunun da üçte bire yakınının Ermeni nüfus olduğunu yazmıştır.

XIX. yüzyıl sonlarında Vital Cuinet, 30 000 olan şehir nüfusunun 26 880’inin Müslüman, 3 000’inin Gayrimüslim olduğunu belirtir.

1871-1872 yılına ait resmi Osmanlı yıllıklarına göre ise Malatya’da 44 mahalle, 2 967 hane vardı. 1883-1884’te ise şehirde 24 771 kişi yaşıyordu. Eski Malatya’nın nüfusu 4 542 idi ( Göğebakan, 2003: 472 - Aras, 2006: 81 ).

1881-1893 yılları arasında Malatya Merkez kazasının 133 244 kişi nüfusu vardı. Cuinet, 1892 yılında Malatya sancağının toplam nüfusunun 216 280 olduğunu belirtmiştir ( Malatya Valiliği, 2000: 87 ).

Cumhuriyet döneminin başlarında il merkezi durumuna gelen Malatya şehri, hem mekânsal büyüme olarak hem de nüfus miktarı bakımından hızlı bir gelişme sürecine girmiştir. 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında Malatya şehrinin nüfusunun 20 399 ( Tuncer, 2003: 473 ) olduğu, bazı kaynaklarda ise nüfus miktarının 20 700 (Karagülle, 2007: 35 ) ve 305 785 ( Demirbağ - Fırad, 2013: 83 ) olduğu belirtilmiştir. Bundan sonra, nüfus sayısında önce yavaş, sonra gittikçe hızlanan bir artış olmuştur.

Nüfus 1935’te 27 300, 1940’ta 36 300, 1945’te 41 500, 1950’de 49 100’e ( Karagülle, 2007: 35; Tuncer, 2003: 473 göre ise 1950’de nüfus 48 621’dir ) yükselmiştir.

1955’te yapılan nüfus sayımına göre nüfus 64 880’e yükselmiştir. 1960 yılında 83 692 olan nüfus 1965’te ilk defa 100 000’i (104 428) aşmıştır.

Malatya’nın nüfusu 1985 yılında 243 138, 2000 yılında yapılan nüfus sayımına göre ise 381 081 ( Tuncer, 2003: 474 ) olarak gerçekleşmiştir. ( Demirbağ - Fırad, 2013: 83 ise 2000’deki nüfusu Malatya Merkez için 853 658 olarak vermiştir.)

2. 3. Ekonomi

Malatya şehri etki alanı itibariyle Roma döneminde Kral yolunun, Selçuklu devrinden itibaren Basra’dan Bağdat yoluyla Malatya-Sivas-Tokat üzerinden Samsun’a (kuzey-güney yolu), Malatya-Sivas-Ankara üzerinden İstanbul’a ulaşan (doğu-batı yolu) çeşitli ticari kervan yollarının Malatya’dan geçmesi, şehrin her dönemde ticari etkinliğinin fazla olmasını sağlamıştır. Ticaret yollarının merkezinde olması Malatya şehrinde bir takım ticari yapıların meydana gelmesine sebep teşkil etmiştir.

Bu yapılardan önemli olanları Alaaddin Keykubad devrinde yapılmış olan Çingene Hanı, Malatya-Arapgir yolu üzerinde bulunan bir han, Yazıhan, Kesikköprü

Han, Kızılca Han, Pirot Han, Tepehan, Şahnahan, Sarıhacı Han, Haydar Han’dır ( Göğebakan, 2002: 101 ).

Malatya şehrinin ticari-iktisadi canlılığı XVI. ve XVII. yüzyıl boyunca devam etmiştir. IV. Murad’ın silahtarı olan Mustafa Paşa’nın yaptırmış olduğu Silahtar Mustafa Paşa Han’ı o dönemlerde kervansaraylar içerisinde ticari fonksiyonunun yanı sıra askeri özelliğiyle de dikkat çekmiştir.

Selçuklu devrinde yünlü, pamuklu bez ve halı dokumacılığının belli başlı merkezlerinden biri olan Malatya, Osmanlı döneminde de bu özelliğini korumuştur.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Malatya’nın ekonomisi ve ticareti ülke genelindeki gelişmelere paralel olarak gelişme göstermiştir. Özellikle yurt çapında başlatılan kalkınma faaliyetlerinin bir örneği olarak, 15 Temmuz 1928’de Malatya’ya ilk elektrik santrali açılmıştır. 1939’da tütün, iplik ve bez, 1956’da şeker fabrikalarının açılması şehirde tarımın, sanayinin gelişmesi, iş istihdamının sağlanması açısından önemli olmuştur. 13 Şubat 1931’de Mustafa Kemal Atatürk’ün de Malatya’ya gelmesine vesile olan, Fevzipaşa - Malatya demiryolu hattının açılması Malatya ekonomisinin canlanmasını sağlamıştır. 1969’da Sürgü, 1975’de Medik barajlarının açılması, 1950’lerden itibaren özel teşebbüs faaliyetlerinin başlaması, Malatya’da meyveciliğin özellikle kayısıcılığın gelişmesini sağlamıştır ( Göğebakan, 2004: XVII ).

2. 4. Eğitim

Osmanlı Devleti’nin hemen hemen tüm köy ve kasabalarında karşılaşabilecek ilk eğitim kurumu sıbyan mektepleridir. Muallimliğini imam, müezzin veya okuma yazması olan hanımların yaptığı bu okullardaki eğitimin asıl amacı çocuklara dini ve ahlaki kuralları öğretmek olmuştur. Kuruluş döneminden Tanzimat Dönemi’ne kadar mülki ve askeri sahadaki idarecileri, uzmanları, devlet adamlarını yetiştiren kurum ise medreseler olmuştur. Buradaki eğitmen müderrisler olmuştur. Bu iki temel eğitim kurumunun üzerine, 1773’ te Askeri okullar, 1846’da Rüşdiye’ler, 1847’de Ziraat Okulu, 1848’de Darü’l-muallimin-i Rüşdi, 1859’da Mekteb-i Mülkiyye, 1870’de Darü’l-muallimat ve Darü’fünun, 1873’de İdadiler ve Darüşşafaka gibi eğitim kurumları açılmıştır. 1869’da yayınlanan ve II. Meşrutiyet’e kadar geçerli olan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile okullar, sıbyan- rüşdiyye- idadi- sultani ve yüksekokullar şeklinde beş kısma ayrılmıştır ( Uğurlu, 2013: 30 ).

Malatya’da Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalan birkaç medrese kalıntısı vardır. Bunlardan Halfetih ve Hüseyin Gazi medreselerinin yalnızca adları kalmıştır. Günümüze yalnızca yarı yıkık haldeki Şihabiye-yi Kübra Medresesi gelebilmiştir.

1905 yılı başlarında Malatya’nın bazı mahallelerinde Sıbyan ve İbtidaiye Mektepleri mevcuttur. Belediye İşhanı’nda Emirahmetoğlu Medresesi, Battalgazi ilçesinde 1906 yılında açılmış olan Kız Okulu, İzzetiye Mektebi Başmuallimliği bunlara örnektir.

1909 tarihli Arapgir Rüşdiyye Mektebi’nin diploma defterinden Arapgir’de bir rüşdiyye (ortaokul) olduğunu görüyoruz. Bu okulun diploma defterine bakıldığında Kur’an-ı Kerim, Ulum-ı Diniye (Ahlak), Sarf-ı Osmani (Osmanlıca çeviri), İmla, Arabi (Arapça), Hesap, Sarf-u Nahiv (Dilbilgisi) ve Hüsn-i Hat (Güzel yazı) derslerinin okutulduğu görülmektedir ( malatya.gov.tr ).

Cumhuriyet’ten sonra 1940’lı yıllarda Akçadağ Köy Enstitüsü açılmış ve 1953 yılında Öğretmen Lisesi’ne dönüştürülmüştür. Malatya’da 1954-1955 öğretim yılına kadar yalnızca lise olarak Malatya Lisesi eğitim ve öğretim vermiştir. 1960’da klasik lise sayısı 2’ye, 1980’de 20’ye ulaşır. İnönü Üniversitesi ise 1975’te açılmıştır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. SİCİLL-İ AHVÂL DEFTERLERİNE GÖRE MALATYA DOĞUMLU

Benzer Belgeler