• Sonuç bulunamadı

Türklerde Milli Eğitim Anlayışı

Türk milli eğitim anlayışının temellerini İslamiyet Öncesi Türk Devletlerine kadar götürmek mümkündür. Bu dönemde etkin bir milli eğitim anlayışının göstergesi;

alp insan tipinin yetiştirilmesi ve törenin eğitimde önemli bir yeri olmasıdır. Akyüz, Türk önderlerinin, bağımsızlık azmini gelecek nesillere aktarma amacını taşıdığını ve bu sebeple yüzyıllar ötesi için Türk milletine seslendiklerini ifade etmiştir. Bu durum devletin kurucularının, milli olan bir eğitsel amaç taşıdığını göstermektedir (2007:437).

İslâmiyetin kabulüyle birlikte alp insan tipi yerini gazilik anlayışına bırakmış ve bu noktada milliyetçilik anlayışı İslamiyet ile uyum sağlamıştır. Ancak özellikle Osmanlı Devleti’nin yükselme devrinden itibaren ümmet anlayışının egemen olması ve millet siyasetinin uygulanması milliyetçilik ruhunu zedelemiştir. Bu dönemde Türkler açısından milli ruhu uyandıracak herhangi bir eğitim politikası görülmemekte; daha çok din eğitimi ile Müslümanlar tek bir millet haline getirilmeye çalışılmıştır. Bu durum

41

Türkçülüğün, Osmanlı Devletini kurtaracak tek fikir olduğunun anlaşılmasıyla son bulmuştur.

Milli eğitim anlayışına dair Milli Mücadele döneminden önce en dikkate değer gelişmeler Tanzimat ve Meşrutiyet dönemine rastlamaktadır. Bu dönemde Osmanlıcanın medrese dışındaki okullarda öğretim dili olarak benimsenmesi gündeme gelmiştir. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde bu durumun gerekçesi olarak; “bir milletin eğitimde ilerleme sağlamasını, kendi dilinde eğitim- öğretim yapmasında aramak gerekir, bir topluma yabancı dille bilim ve sanatta ilerleme yolunu göstermek zordur” ifadeleri yer almaktadır (Akyüz, 2007:158). Ayrıca denetlenememesi ve faaliyet serbestliği olan azınlık ve yabancı okulların etkisini azaltmak amacıyla 1915’te bir tâlimatname çıkarılmıştır. Bu tâlimatname ile azınlık okulları, Maarif Nezareti tarafından denetlenebilecek ve okulların programlarına Türk dili, Türk Tarihi ve Coğrafyası dersi konacak, bu dersler Türk öğretmenler tarafından verilecekti (Akyüz;

2007: 277).

Ülkemize milli eğitim fikri, esas olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından yerleştirilmiştir. Atatürk, Maarif Kongresi’nin 15 Temmuz 1921 tarihli açılış konuşmasında milliyetçi bir eğitimin gerekliliğinden ve özelliğinden bahsetmiştir (Yücel,1994: 20; Kaplan, 2002:789):

“Bir Milli Eğitim programından söz ederken eski devrin hurafelerinden ve yaradılış niteliklerimizle hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelen bütün etkilerden tamamen uzak, milli ve tarihi karakterlerimizle uyumlu bir kültür kasdediyorum. Çünkü milli davamızın tam gelişmesi, ancak böyle bir kültürle sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültürü, şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür, zeminle uyum içindedir. O zemin milletin karakteridir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara bilhassa mevcudiyetiyle, hakkıyla, birliğiyle ter düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele lüzumu ve milli düşünceleri tam bir vecd içinde her karşıt fikre karşı şiddetle ve fedakârca savunma zarureti telkin edilmelidir. Yeni kuşağın bütün manevi güçlerine bu vasıf ve yeteneğin zerk edilmesi önemlidir. Sürekli ve müthiş bir mücadele şeklinde ortaya çıkan milletlerin hayat felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu vasıfları tam bir şiddetle talep etmektedir”

42

Atatürk 1924 tarihinde yaptığı bir konuşmasında da eğitim kavramının tek başına kullanılmasının net ve kesin bir görüşü ifade etmekten uzak olacağına değinmiştir. O’na göre “din eğitimi” , “beynelmilel eğitim” ve “milli eğitim” amaçları birbirinden farklıdır. Bu sebeple bu kavramın ayrıntılanması gerektiğini ve Cumhuriyet’in eğitim felsefesinin kesin olarak “milli eğitim” olacağını vurgulamıştır (Kaplan, 2002:789).

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile birlikte din temelli bir eğitim anlayışı, yerini milli bir eğitime bırakmıştır. Bu dönemde milli eğitimin temel amacı, milli birlik ve beraberlik olgusuna önem veren, milli egemenlik ve bağımsızlık ilkelerini benimsemiş bireyler yetiştirmektir (Sezer,1999; Arıbaş ve Köçer,2011:213). Eğitimin millileştirilmesi noktasında Cumhuriyet Döneminde, atılan ilk büyük adım 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu’dur. Bu bağlamda; medreseler kapatılmış ve tüm eğitim öğretim kurumları tek bir merkeze bağlanmıştır (Aydın ve Aydın,2016:332).

1 Kasım 1928’de gerçekleştirilen Harf İnkılâbı da eğitimde millileşme çabalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Latin harflerinin kabul edişinden sonra okuma yazma oranının artırılması ve yeni harflerin halka öğretilmesi amacıyla Millet Mektepleri adıyla okullar açılmış ve adeta eğitimde seferberlik başlatılmıştır (Kapluhan, 2012:190).

Eğitim ve öğretim sürecinde, etkili milliyetçilik ve yurtseverlik tutumuna sahip bireyler yetiştirmenin amaçlandığının önemli örneklerinden birini, 1933’te Dr. Reşit Galip tarafından yazılan andımız oluşturmaktadır. İlkokullarda öğrencilerin hep bir ağızdan okumaları için yazılan andımız, coşkulu bir milli ruhu yansıtmaktadır (Akyüz,2007:347):

“Türküm, doğruyum, çalışkanım,

Yasam: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir.

Ülküm: yükselmek ileri gitmektir.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”

1972 yılında andımıza eklemeler yapılmıştır:

“ Ey bugünümüzü sağlayan büyük Atatürk, Açtığın yolda, kurduğun ülküde,

43 Ne mutlu Türküm diyene”

Görüldüğü üzere; Cumhuriyet döneminde milli eğitimin esas amacı; milli kültürün genç nesillere aktarılması, halkı inkılâplar konusunda bilinçlendirmek, değişen şartlara uyumlu vatandaşlar yetiştirmek ve okuma yazma oranını artırmak olmuştur.

Ayrıca bu amaçların gerçekleştirilmesi için, kapatılan Türk Ocakları’nın görevini üstlenebilecek bir kültür kurumuna ihtiyaç duyulmuş ve Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda halk eğitiminde önemli bir rol oynayan Halkevleri kurulmuştur.

Halkevleri’nin çalışma alanları; Dil-Tarih ve Edebiyat Şubesi, Güzel Sanatlar Şubesi, Temsil Şubesi, Spor Şubesi, İçtimai Yardım Şubesi, Halk Dersaneleri ve Kurslar Şubesi, Kütüphane ve Neşriyat Şubesi, Köycüler Şubesi, Müze ve Sergi Şubesi olmak üzere 9 şubeden oluşmaktaydı (Aydın ve Aydın,2016: 345).

44

Benzer Belgeler