• Sonuç bulunamadı

2. DÜNYA VE TÜRKİYE’DE RÜZGÂR ENERJİSİ GENEL GÖRÜNÜMÜ

2.2. Türkiye’de Rüzgâr Enerjisi

Enerji üretimi ve güç kapasitesi verilerini paylaşmadan önce Türkiye’nin rüzgâr iklimini kısaca açıklamak faydalı olacaktır. Bu bağlamda, 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında

yayınlanan ilgili çalışmalara başvurmak faydalıdır (İncecik ve Erdoğmuş, 1994; Şen ve Şahin 1997, 1998; Öztopal vd, 2000; Şen 2001; Aras, 2003). Türkiye'nin Akdeniz sahil ovalarından, İstanbul da dâhil olmak üzere neredeyse kuzeybatı kesimine kadar değişen bir Akdeniz iklimi hâkimdir. Bölgenin güney kesimleri, özellikle yılın mevsimlerine bağlı olarak Azores yüksek basınç ve Basra düşük basınç merkezlerinden gelen siklonik bozuklukların neden olduğu güneybatı ve batı rüzgârlarından etkilenmektedir. Öte yandan, Türkiye'nin kuzeybatı kesimi, özellikle Kuzey Ege Denizi'nde, kuzey ve kuzeybatı rüzgârlarına neden olan İzlanda düşük basınç etkisi altındadır. Etesiyen rüzgârları, Bozcaada ve Gökçeada gibi adalar da dâhil olmak üzere en önemli rüzgâr enerjisi potansiyel alanlarını içeren Türkiye'nin Ege kıyılarında önemli bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, kıyı alanları boyunca sık görülen kara ve deniz meltemleri de rüzgâr enerjisi üretimine katkı sağlar. Karadeniz sahil hattı boyunca, Türkiye, Sibirya'dan gelen kuzey ve kuzeydoğu rüzgârlarına maruz kalmaktadır ve Orta Karadeniz menzili, rüzgâr hızının ve dolayısıyla enerjinin çoğunu almaktadır. Yer yer engebeli dağların bulunduğu Türkiye'nin iç kısmında karasal bir iklim hüküm sürmektedir ve bazı vadilerde rüzgâr hızı önemli düzeyde enerji üretebilen seviyelere ulaşabilmektedir. Türkiye'nin yükseklik değerleri genelde, batıda Ege Denizi kıyılarındaki ortalama deniz seviyesinden, doğuda İran sınırındaki Ağrı Dağı'na doğru istikrarlı bir şekilde artmaktadır. Doğuda yüksek rakım değerleri ile karakterize edilen engebeli yapı rüzgâr santrali kurulumunu güçleştirmektedir. Bir diğer düşük yükseklik değerindeki, rüzgâr enerjisi üretim potansiyelinin yüksek olduğu bölge, Türkiye'nin güneydoğu kesiminde bulunmaktadır.

Bölüm 1’de bahsedilen yenilenebilir enerji kaynaklı hedeflere ulaşılması amacı ile çeşitli teşvik mekanizmaları, yürürlüğe giren yeni yasalar çerçevesinde devreye sokulmuştur. Türkiye'de özel sektörün, enerji sektörüne girmesine ve Türkiye Elektrik İdaresi'ne elektrik satmasına 1982 yılında izin verilmiştir. Elektrik sektörü içerisine özel sektör katılımı ile ilgili 3096 numaralı ilk yasa 1984 yılında yürürlüğe girmiştir (Resmi Gazete, 1984). Bu yasa ile özel yatırımcıların yap- işlet-devret sözleşmeleri ile yeni üretim tesisleri kurmaları için yasal dayanak oluşturulmuştur. Enerji projesi finansmanı ve mülkiyeti için iki diğer yol olan yap-sahip ol-işlet ve işletme haklarının devri, 1995 yılında onaylanmıştır (Çanka-Kılıç ve Kaya, 2007). 1997 yılında yürürlüğe giren 4283 numaralı “yap-işlet modeli ile elektrik enerjisi üretim tesislerinin kurulması ve işletilmesi ile enerji satışının düzenlenmesi hakkında kanun” ile birlikte, özel sektörün enerji santrallerinin inşasına ve işletilmesine katılımı kabul edilmiştir (Resmi Gazete, 1997). Türkiye'de yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini teşvik eden ilk yasa Mart 2001'de yürürlüğe giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu olmuştur (Resmi Gazete, 2001). Bu yasa ile

yenilenebilir enerji ile ilgili politikalar ortaya konmuştur. Bu kanun ile yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminin teşvik edilmesine yönelik yasal çerçeve oluşturulmuş, tarifeler ve satın alma yükümlülükleri belirlenmiş, bağlantı önceliği, azaltılmış lisans ücretleri, küçük ölçekli üreticiler için lisans yükümlülüğünden muafiyetler, proje hazırlama ve arazi edinimi için indirimli ücretler gibi teşvik mekanizmaları uygulanmıştır. Daha sonra, 2005 yılında 5346 sayılı “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun” resmi gazetede yayınlanmıştır (Resmi Gazete, 2005). Bu yasa ile elektrik enerjisi üretmek için kullanılan yenilenebilir enerjinin kullanımını genişletmeyi ve serbest piyasa koşullarını rahatsız etmeden yenilenebilir enerji kullanımının artması amaçlanmıştır. Bu kanuna göre 2011 yılına kadar tarife garantisi verilmiş, ayrıca devlet arazileri satış bedellerine göre kiraya verilmiş veya doğrudan kullanım iznine tabi tutulmuştur. 2007 yılında 5627 numaralı “Enerji Verimliliği Kanunu” yürürlüğe girmiştir (Resmi Gazete, 2007). Bu kanunun amacı, enerji maliyetlerini azaltmak ve çevreyi korumak amacıyla enerji kaynaklarının verimli kullanımını arttırmaktır. Bu kanuna göre, yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi için 10 yıl süre ile 5 ile 5,5 EUR/kWh arasında sabit bir alım fiyatı belirlenmiştir. Bu fiyatların, 2011'in sonuna kadar kurulacak tesisler için geçerli olduğu söylenmiştir fakat iki yıl süre ile uzatılabileceği eklenmiştir. Yenilenebilir enerji üretimi için yeni teşvikler getiren yeni bir yasa 2010’da yürürlüğe girmiştir. Yasaya göre, yenilenebilir kaynaklardan elektrik üreten bireyler ve tüzel kişiler, ulusal elektrik dağıtım sistemine fazla miktarda elektrik üretilmesi durumunda, tarife garantilerinden yararlanabileceklerdir. Bu teşvik, 18 Mayıs 2005 ile 31 Aralık 2015 tarihleri arasında faaliyete geçecek olan üretim lisansı sahipleri için 10 yıl boyunca geçerli olacaktır (Resmi Gazete, 2011; Şimşek ve Şimşek, 2013).

Türkiye’nin teorik olarak ulaşılabilir rüzgâr gücü potansiyelinin 88 GW olduğu tahmin edilmektedir (Hepbaşlı ve Özgener, 2004: GWEC, 2005). Ayrıca, orta ölçekli hava tahmini modeli ve mikro ölçekli rüzgâr akış modeli kullanılması ile yerden 50 metre yükseklikte yıllık ortalama rüzgâr hızının 7,5 m/s’yi aştığı bölgelerde kurulacak 5 MW kapasiteli rüzgâr santralleri kabulü altındaki ekonomik rüzgâr gücü potansiyeli 48 GW olarak hesaplanmıştır (ETKB, 2018). Bu rüzgâr potansiyelinin büyük bir çoğunluğu ülkenin batı kısmında yer alan Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde yer almaktadır. Şekil 2.6’da yıllara göre Türkiye’nin rüzgâr enerji santrali kurulu gücünün değişimi verilmiştir. Görüldüğü üzere, 2017 sonu itibarı ile Türkiye’nin kurulu rüzgar güç kapasitesi 6872,1 MW’tır (TÜREB, 2018).

Şekil 2.7’de Danimarka Teknik Üniversitesi ve Dünya Bankası ortaklığı ile oluşturulan küresel enerji atlasının 100 metredeki ortalama rüzgâr hızı haritası üzerinde Türkiye’deki rüzgâr enerjisi santrallerinin dağılımı verilmiştir. Her bir nokta, işletim koşulu gözetmeksizin (işletmede,

inşaat halinde, lisanslı), bir rüzgâr enerjisi santralinin yaklaşık yerini temsil ederken, beyaz renk ve siyah renk sırasıyla 2011 ve 2017 yıllarının Ocak ayındaki durumu ifade etmektedir.

Şekil 2.6. Türkiye’de yıllara göre rüzgâr santrali kurulu güç değişimi (TÜREB, 2018).

Şekil 2.7. Türkiye Ocak 2011-2017 arasındaki rüzgâr santrali kurulum gelişimi (TÜREB, 2017)

(DTU Wind Energy, 2018).

Şekil 2.7’ye göre, Türkiye’nin kuzeybatı köşesinde, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz kıyılarında, güneydoğu kesiminde ve kuzeydeki Orta Karadeniz kıyılarında, diğer bölgelere kıyasla daha yüksek yıllık ortalama rüzgâr hızları gözlenmektedir. Ayrıca Türkiye'nin rüzgâr enerjisi potansiyelinin, topografik yükselti değerleri ile uyuşmadığı görülmektedir. Deniz kıyıları, özellikle Marmara ve Ege Bölgesi kıyıları, önemli rüzgâr enerjisi potansiyeli merkezleri olarak görülmektedir; buna karşılık iç bölgeler, rüzgâr enerjisi üretimi için zayıf bölgelerdir. Örneğin, Türkiye’nin doğusu, Dünya’daki en engebeli ve yüksek bölgelerinden biri olsa da, rüzgâr enerjisi

üretim potansiyeli düşüktür. Bu durum, çoğunlukla yüzey pürüzlülüğünden kaynaklanır ve sonuç olarak türbülans etkileri rüzgâr enerjisini ve etkinliğini etkiler.

2011 yılında işletme halinde olan rüzgâr enerjisi santrallerinin hepsi Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgeleri’nde yer almakta iken, günümüzde, Doğu Anadolu Bölgesi dışında her bölgede işletme halinde rüzgâr santrali yer almaktadır. Şekil 2.8, 2017 sonunda işletmedeki santrallerin bölgelere göre dağılım oranlarını göstermektedir. Yeni rüzgâr enerjisi yatırımlarının, ülkenin iç kesimlerine doğru ilerlediği görülmektedir. Gelişen rüzgâr teknolojisi ve düşen maliyetlere ek olarak, uygulamaya konulan yasal teşvikler, ülkenin iç bölgelerinde yeni yatırım fırsatlarını beraberinde getirmiştir. Rüzgâr türbinlerinin büyüyen boyutları ve düşük hızlarda daha verimli çalışan rüzgâr türbini tasarımları, yeni yatırım fırsatlarını beraberinde getirmektedir. Bu sebeple, özellikle daha karmaşık topografya etkilerinin hâkim olduğu iç bölgelerdeki rüzgâr karakteristiğinin tam olarak bilinmesi, yapılacak yeni yatırımlar öncesindeki karar verme sürecinde faydalı olacaktır.

Şekil 2.8. İşletmedeki rüzgâr enerjisi santrallerinin bölgelere göre dağılımı 2017 sonu (TÜREB,

2018).

Türkiye’de inşaat halindeki rüzgâr enerjisi santrallerinin 2017 sonu itibari ile toplam güç değeri 552,78 MW’dır. Bu santrallerin bölgelere göre dağılımı Şekil 2.9 ile verilmiştir. Şekil 2.9 incelendiğinde, inşaat halindeki rüzgâr enerjisi santral yatırımlarının %32 ile en çok İç Anadolu Bölgesi’nde yer aldığı görülmektedir.

Şekil 2.9. İnşaat halindeki rüzgâr enerjisi santrallerinin bölgelere göre dağılımı 2017 sonu

(TÜREB, 2018).

Türkiye’de lisans almış rüzgâr enerjisi santrallerinin 2017 sonu itibari ile toplam güç değeri 2696,8 MW’dır. Bu santrallerin bölgelere göre dağılımı Şekil 2.10 ile verilmiştir. Şekil 2.10 incelendiğinde, lisans almış rüzgâr enerjisi santral yatırımlarının %55 ile en çok Marmara Bölgesi’nde yer aldığı görülmektedir.

Şekil 2.10. Lisans almış rüzgâr enerjisi santrallerinin bölgelere göre dağılımı 2017 sonu (TÜREB,

Türkiye’nin işletmedeki rüzgâr enerjisi santrallerinin 2017 sonu itibari ile türbin markalarına göre dağılımı Şekil 2.11’de verilmiştir. Şekil 2.11 incelendiğinde, Nordex marka türbinlerin %26 oran ile en çok tercih edildiği görülmektedir. Nordex’i, %23 ve %19 kullanım oranları ile Vestas ve Enercon marka türbinler takip etmektedir (TÜREB, 2018).

Şekil 2.11. İşletmedeki rüzgâr enerjisi santrallerinin türbin markalarına göre dağılımları (TÜREB,

Benzer Belgeler