• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Irak Politikasında Türkmenler ve Kerkük

4. BÖLÜM: KERKÜK VE TÜRKMENLER ÜZERİNE

4.1. Türkiye’nin Irak Politikasında Türkmenler ve Kerkük

Yaklaşık 85 yıllık bir devlet geleneği olan Türkiye’nin dış politikasını incelerken, bunu bir-iki ilkeye indirmek zor gözükmektedir. Yine de Türk dış politikasının sürekli olarak iki ana ilkeye dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu iki ilke statükoculuk ve batıcılıktır. Ancak burada üzerinde durulması gereken konu statükoculuktur. Kısaca bu ilkeyi açıklayacak olursak, en genel biçimde statükoculuk mevcut durumu bozmama ve devam ettirme olarak ifade etmek mümkündür. Türkiye’nin karar alıcıları statükoculuğu, mevcut sınırların değiştirilmemesi, devam ettirilmesi, mevcut dengeleri sürdürme ve bunun bir sonucu olarak da dış azınlıklara yönelik bir biçimde onların kendi sınırlarına bitişik başka devletlerde yaşadıkları bölgeleri kendi topraklarına dâhil etmeme anlamını taşımıştır.

Bu politika en belirgin biçimde Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933’te ifade ettiği

“yurtta sulh, cihanda sulh” söylevinde kendini bulmaktadır. Ancak Türk dış politikasında statükoculuğun dışına çıkıldığı bazı eylemlerde olmuştur. Ancak bu eylemler yayılmacı olmamıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin statükocu politikanın dışında hareket ettiği eylemlere örnek olarak 1980 ve 1990’larda Irak’ın kuzeyinde yürüttüğü “sıcak takip” gösterilebilir. Yalnız buradaki amaç fethetmek olmamış, haklı bir şekilde uluslararası hukuk ve Irak’la yapılan ikili anlaşmalara dayalı olarak Türkiye’nin güvenliğin tehdit eden unsurları bertaraf etmek amacıyla yapılmıştır.347 Diğer taraftan güvenlik ekseninin dışında Türkiye’nin Irak politikasına ilişkin milli bir sorunluluğu vardır. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk 1 Mayıs 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki nutkunda, “hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan, hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz İskenderun'un cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur”, demiştir.348 Bu bağlamda Atatürk bize Türkiye’yi yadigâr bırakırken, bu sınırları bize emanet etmiştir. Bu nedenle

347 Baskın ORAN, Türk Dış Politikası; Kurtuluş Savaşından Günümüze Olgular, Belgeler, Yorumlar, (ed.Baskın Oran), c. 1, İstanbul, 2004, s.46-48.

348 ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I -III(1919 – 1938) , Ankara, 1989, s. 75.

Türkiye’nin Irak politikası değerlendirilirken bu tarihi sorumluluğun dikkate alınması gerektiği düşünülmektedir.

Bölgede ABD’nin 2003’te Irak’a müdahalesiyle tüm dengeler değişmiş, Irak’ta rejim yıkılmış ve bu olay Ortadoğu’da yaşayan ülkelerde farklı etkiler ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin 2003 sonrası Irak’a yönelik algılamaları değişmiş ve bu ülkede cereyan edecek gelişmelerin millet ve toprak bütünlüğü dâhil birçok iç dinamiği harekete geçirebilecek potansiyele sahip olduğu anlaşılmıştır. Türkiye, ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra Irak’a ilişkin politikasını üç temel üzerine oturtmuştur. Bu üç temel Irak’ın toprak bütünlüğü, Kerkük ve akrabamız olan Türkmenlerin can ve mal güvenliği ile Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığıdır. Ancak Türkiye’nin Irak’a ilişkin en temel önceliği Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması olmuştur. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, kendisine Kerkük’le ilgili yöneltilen bir soru üzerine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Irak politikasının çok net olduğunu ve bunun da Irak’ın toprak bütünlüğü olduğunu ifade etmiştir.349 Türkiye bu öncelikleri vazgeçilmez unsur olarak tanımlamış ve bu şartları dünyaya “Kırmızı Çizgiler”

olarak ilan etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın kuzeyinden Türkiye sınırlarına kapsamlı bir göç hareketinin oluşması, Irak’ın kuzeyindeki gruplardan birinin diğerine saldırması, Irak Türkmenlerine yönelik saldırı oluşması, peşmerge gruplarının Musul ve Kerkük’e girmesi durumlarından herhangi birisinin gerçekleşmesi halinde Irak’a müdahale edebileceğini açıklamıştır. Ancak bu şartlardan bazılarının gerçekleşmiş olmasına rağmen Türkiye bu olaylara karşı beklenen tepkiyi verememiş ve cılız açıklamalarla yetinmiştir.350

Aslında Türkiye’nin Kerkük ve Türkmenlere ilişkin politikasının iki temel parametreden oluştuğu söylenebilir. İlk olarak Türkiye, soydaş olduğu Türkmenlerin Irak’ta üçüncü unsur olarak kabul edilmesi yönünde çaba göstermiş ve Irak’ta yaşayan Kürt ve Araplarla eşit konumda olması gerektiğini birçok kez vurgulamıştır.

İkinci olarak ise Türkiye, Kerkük’ün herhangi bir etnik grubun denetimi altında olmasına karşı çıkmıştır. Ancak bu iki parametre de sıklıkla dile getirilmesine rağmen eylem bazında bir girişimde bulunduğu söylemek doğru olmayacaktır.351 Bu iki konu da daha önce bahsedildiği gibi ABD’nin inisiyatifine bırakılmış ve bu

349 http://www.trt.net.tr/wwwtrt/hdevam.aspx?hid=148230&k=1, Erişim: 22/02/2007.

350 Cemalettin TAŞKIRAN, “Kuzey Irak, Türkmenler ve Dış Politikamız”, Global Strateji Dergisi, Sa.

9, (İlkbahar 2007), s. 53–54.

351 Mustafa KAYAR, Türk-Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, İstanbul, 2003, s. 318.

konuda çaba göstermesi istenmiştir. Ancak 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçmemesinin cezası, âdete Türkmenlere yüklenmiştir. Türkmenlere yönelik her türlü gayri insani uygulamalara sessiz kalınmış, seçimlerde yapılan hilelere göz yumulmuş ve hatta ABD bizzat Türkmenlere baskı uygulamıştır.

Telafer’e iki kez saldırmış, Kürt peşmergelerle birlikte ABD askerleri belirli aralıklarla Türkmenlerin evleri352 ile ITC’ye baskın düzenlemiş ve keyfi tutuklamalar yapmıştır.353 Türkiye’nin bu konudaki tüm uyarılarına rağmen, Türkiye’nin hassasiyetleri ABD tarafından dikkate alınmamıştır. Örneğin ABD’nin Irak’a müdahalesi sırasında Türkiye, Kürt gruplar, ABD ve ITC arasıda varılan anlaşma sonucu Kerkük’e hiçbir grubun girmesine izin verilmeyeceği belirtilmiş; ancak Kürt gruplar anlaşmaya bağlı kalmayarak, 9 Nisan 2003’te Saddam rejimi devrilir devrilmez, soluğu Kerkük’te almışlar ve tapu ve nüfus dairesini yağmalamışlar, Kerkük’ün idaresini kontrol altına almışlardır. Bunun üzerine Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ı aramış, Kerkük’ten Kürt grupların çıkarılmasını talep etmiş ve Powell’dan bu konuda söz almıştır.354 Ancak Kürt grupların çekiliyor gibi gözükmesine ve fiili olarak çekilmediklerinin bilinmesine rağmen, Türkiye, bu konuda yeterli politika üretememiştir. Türkiye, Kerkük ve Türkmenler politikasıyla ilgili hassasiyetlerini, ABD’nin inisiyatifine bırakmış ve hemen hemen her defasında Türk karar alıcılarının “gereken yapılmazsa, biz gerekeni yaparız” yönündeki açıklamalarına rağmen, ne ABD ne de Irak tarafından bu yönde bir adım atılmamış; ancak Türkiye de gerekeni yapmamıştır.

Diğer taraftan 2004 ve 2005 yıllarında Talefer'de Türkmenlere yönelik yapılan saldırı, Ankara'da Türkiye'ye yönelik bir saldırı olarak algılanmıştır. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, “Türkiye'nin ABD ile Irak'ta her türlü iş birliğini sona erdirmek zorunda kalacağını ve yine gerektiği takdirde Türkiye’nin üzerine düşen görevi yapacağını” açıklamıştır.355 Ancak Ankara'nın Telafer'de yaptığı çıkışın arkasında duramaması üzerine Washington'un Ankara'ya yönelik baskılarında artış olmuştur.356 Türkmenler mağdur olmuş ve Türkiye ise mağdur olan halka birkaç

352 http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=13559&k_A=haberturk, Erişim: 05 Mart 2007

353 Radikal Gazetesi, “Türkmenlere ABD Baskısı”, 25 Ağustos 2003.

354 http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=71747, Erişim:22 Şubat 2007.

355 http://arsiv.sabah.com.tr/2004/09/14/gnd107.html, Erişim:22 Şubat 2007.

356 Ümit ÖZDAĞ, “Kerkük Krizi ve Türkiye’nin Irak Politikası”, 21. Yüzyıl Dergisi, Sa. 1, (Ocak-Şubat-Mart 2007), s.14.

tırlık yardım yapmakla yetinmiştir; ancak insani yardımları bile bölgeye ABD’nin izni olmadan sokamamıştır.357

Bu politika anlayışı, bölgedeki Türkiye’nin Türkmenler üzerindeki politikalarını da etkilemiştir. Bu hem Türkmenlerin Türkiye’ye olan güvenlerinin sarsılmasını hem de Türkmenlerin özgüvenlerini yitirmelerine sebep olmuştur. Bu konuda Türkmen Milliyetçi Hareketi Başkan Yardımcısı Turhan Ketene’nin söyledikleri dikkat çekicidir:358

“Türkmenler, 2003’ten beri Türkiye’deki karar alıcı mekanizmadaki yetkililerin söylemlerine bakarak, hep kurtuluş çaresi olarak Türk askerini beklediler ve Türk askeri gelecek ümidiyle yandılar. Ancak bu zamana kadar geçen süre içerisinde Türkmenlere yönelik uygulanan gayri insani uygulamalar karşısında Türkiye’nin hareketsiz kalması, Türkmenlerde infial yarattı ve zarar verdi. Türkmenler yalnızlık hissiyle daha da içlerine kapandılar. Çünkü bölgede her kesimin bir destekçisi vardı. Türkmenlerin arkasında Türkiye var gibi gözükse de söylenenler yapılmayınca Türkmenler sindiler ve başka gruplara yöneldiler. Örneğin Irak’ta Şii toplumu ön plana çıkınca birçok Şii Türkmen de Türkmen kimliklerini arka plana atıp, Şii kimliklerini öne çıkardılar.”

İşte Türkiye’nin bu tutumu Türkmenlerin ortak hareket edememesine neden olmuş, Türkmen toplumu parçalanmış, oradaki toplum da kendisine sahip çıkmasını beklediği ülkeden desteği alamayınca, kendisini koruma içgüdüsüyle hâkim unsurlara yanaşmaya çalışmıştır.359

Sonuç olarak Türkiye’nin işgal sonrası kendisi için bir beka sorunu olarak ortaya çıkan Kerkük ve Türkmen politikasında kararlılığının olmadığını söylemek mümkündür. Türkiye’nin açıklamalarının sadece sözde kaldığı, eylemden yoksun olduğu düşünülebilir. Çünkü Türkiye’nin “Kırmızı çizgileri”nde bahsedilen konuların birçoğunun gerçekleşmesine karşın eyleme geçmediği görülmektedir.

Ancak 2007 yılının son aylarında yapılması planlanan Kerkük referandumu

357 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?viewid=629025, Erişim:22 Şubat 2007.

358 Irak Türkmen Milliyetçi Hareketi Başkan Yardımcısı Turhan Ketene İle Yapılan Mülakat, 15 Temmuz 2007.

359 2023 DERGİSİ, “Global Strateji Enstitüsü Başkanı Ercüment Okcu İle Söyleşi: Kerkük Türkiye İçin Bir Beka Sorunudur”, Sa. 70, (15 Şubat 2007), s. 20.

yaklaştıkça ve Türk askerleri şehit düştükçe bölgede çalan tehlike çanlarına Türk kamuoyu tepki vermeye ve bu anlamda Türk karar alıcılarına baskı yapmaya başlamıştır. Bu baskının bir anlamda yanıt bulduğu söylenebilir. Zira Türkiye, Irak’la arasındaki güney sınırına askeri yığınak yapmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri de Türkiye’nin menfaatlerini korumak adına Irak’ın kuzeyine müdahale edilebileceğini beyan etmiştir.360