• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Đktisadi Meselesi Đç Borç-Faiz Sarmalı

II. BÖLÜM: ESERLERĐ

2.3. MAKALELERĐ

2.3.18. Türkiye’nin Đktisadi Meselesi Đç Borç-Faiz Sarmalı

Türkiye’nin Cumhuriyet dönemindeki iktisadi problemlerine değinildiği bu çalışma; genel olarak enflasyon, işsizlik, bütçe dengesizliği gibi kavramlar ekseninde neden-sonuç ilişkisi içinde bir ülke ekonomisinin tahlil edilmesi niteliğindedir.

Çalışmada vurgulanan konular kısaca şu şekildedir:

TL’deki sürekli düşüş kişi başına düşen milli gelirin uzun süre aynı kalmasına neden olmuştur. TL’nin dövizler karşısında değer kaybetmesi dış ülkelerin ihracattan yararlanmasına neden olmuş: yani ürettiğimiz mal fazla olmasına rağmen karşılığında kazanılan paranın az olmasına ve ithalat hacminin miktar olarak artmasına neden olmuştur. Bu neticede ithalat ve ihracat dengesi sağlanamadığı gibi ihracat ithalatı karşılayamamış dış ticaret dengesiyle cari ödemeler dengesi bozulmuştur. TL’nin değer kaybetmesi dış borçlarımızda yükselmeye neden olmuş, dış borçlarımız sürekli

artmıştır. Avrupa ile Ortak Pazar ilişkilerimizin zarara uğramasına rağmen Pazar ilişkilerine girmeden dış ticaret dengemiz de bozulmuştur. Dış ticaret açığını kapatmak için iktisadi kalkınma ile sağlanan ek kaynaklar dış ticaret dengesi bünyesine aktarılmıştır. Giderek artan dış borçların tekrar borçlanılarak ödenmesi sonucunda ekonomide olumsuz bir olay olan borç-faiz sarmalı ortaya çıkmıştır.

KĐT’lerin özelleştirilmesi için kurumlar özel bankalardan borçlanmaya gitmiş, borçlanma sonucunda ise açıklar büyümüştür. Yapılara özelleştirmelerden elde edilen gelirler cari harcamalara gitmiştir. Bütçe açığını kapatmak için yüksek faiz ile tahvil satarak iç borçlanmaya gidilmiş, bankalar yüksek faiz ile iş yapamaz hale gelmiştir. Devlet, bankaları bu durumdan kurtarmak ve zarara uğramasını önlemek için bankaları kendi garantisi altına almıştır.

Bütçenin verdiği açıklar hazine ve merkez bankaları tarafından karşılanamayacak duruma gelmiştir. Bu sırada Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası kurulmuştur. Borsa gelişmiş, fakat yatırımların azalması kurumu etkilememiştir. Talepler yeniye yönelik değil var olan yatırımlar üzerine olmuştur. Bu durum borsada manipülasyon ve spekülasyonların artmasına yol açmıştır. Koalisyon hükümetleri finans sektörünü canlandırmak ve bütçe açığını kapatmak için yüksek faiz hadleriyle tahvil satarak ihtiyacı karşılamaya çalışmışlardır. Bunun sonucunda sanayi ve ticaret sektörü gerilemiş bankacılık sektörü karlı hale gelmiştir. Böylece büyük holdingler banka satın almışlar bankalar menkul kıymetler borsasına aracı kurumlar kurarak katılma imkânı verdiği için bankalar devlet tahvillerinden elde ettikleri yüksek gelirleri borsada kullanmışlardır. TL’nin düşük olan değerinden dolayı dış devletler tarafından alım- satımlarda kar sağlanmış buna karşın Türkiye’ye getiriler her 100$ net 40$ karla yani 140$ olarak dışarı çıkmış sağlanan bu gelirler büyük ölçüde veya tamamen vergiden

muaf tutulmuştur. Bunun sonucunda menkul kıymetler borsasındaki varlıkların %60’dan fazlası yabancı finansörlerin kontrollerine geçmiştir. Böylece çarpık iktisadi gelişmeler medya tarafından tahvil ve tenkit edilerek milletin gözü açılır parlamento, hükümetler ve bürokrasi harekete geçilerek hataların düzeltileceği düşüncesine gidilmiştir. Fakat son 20 yıl içinde bu çarpık finansal yapıyı gören müteşebbisler radyo, gazete, tv’leri korkunç bir propaganda silahı olarak kullanmış şantaj yoluyla koalisyon hükümetlerinden kredi vergi muafiyeti almak suretiyle büyük gelirler elde etmeyi sağlamışlardır. Đktisadi güçleri arttıkça medya bu silahını siyasi sahada kullanmış seçimlerin ve hükümetlerin oluşmasını kendi menfaatlerine uygun yöne çalışmasını sağlamışlardır. Böylece medya baronları vakası ortaya çıkmıştır.

1999 yılında ilk 500 e giren büyük şirketlerin karı incelediğinde gelirlerin %85’inden fazlasını faaliyet dışı gelirlerinden elde etmişlerdir. Bunun sonucunda üretim yapmak için kurulan şirketler üretim yapmamış, bunun yerine ellerindeki gücü faiz gücü olmada kullanmışlardır. Finansal alanda emek harcamadan kullanmaya çalışmışlardır, bunun sonuncunda devletler, holdingler %100’ü aşan faizli tahvil alarak ve emek harcamayarak sömürge elde etmeye çalışmışlardır.

Böylece kutsal ittifak tamamlanmıştır. Bu durumun devam etmesi birkaç yıl sonra bütçenin tamamının faiz giderlerine tahsis edileceğini göstermektedir. Bunun sonucunda devletin milletten topladığı bütün vergiler ve diğer gelirler kutsal ittifak içinde küçük bir azınlık oluşturacaktır. Böyle bir uygulama ne vergide bir adalet, ne vergide eşitlik ne de vergide müterakkilik prensibiyle uyuşmamaktadır. Bu tahlilden çıkan sonuç şudur ki iç-borç-faiz sarmalından kurtulmak kendi işimizdir. Devlet ve millet olarak bu sorunu çözebiliriz. Ya radikal yoldan tekrar tekrar ilmikleri çözerek borç-faiz sarmalından kurtarabiliriz. Yerli yabancı çeşitli menfaatlerin harmanlandığı

bir ortamda ortaya çıkan borç-faiz sarmalının ilmik ilmik çözmek en mantıklı yoldur. Türk ekonomisi bu soruna çare bulamadıkça diğer iktisadi problemleri çözmesi olanaksızdır.

Bu tespitlerin nezaretinde Zaim;

1. Tasarrufların üretime kanalize edilmesi ve üretimin artırılması

2. Hükümetlerin faiz-borç hipotezinden kurtulmuş normal bir bütçeye kavuşturulması

3. Vergi yükünün üretim gelirinden rant ve faiz gelirine kaydırılması 4. Artırılacak olan üretimin ihracata yönetilmesi

5. Bu hedeflere varabilmek için: a. Dış ticaret açığını azaltma hedefi

b. Cari ödemeler dengesini sağlama hedefi

c. Düşük ve orta gelirlere satın alma gücünü artırmak için bozulmuş olan gelir dağılımı dengesini yeniden düzenlenmesi hedefi

d. Enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi hedefi e. TL’nin değerinin muhafazası hedefi

f. Sosyal güvenlik sisteminde ve vahdetin sağlanması ve işsizlik sigortasını ihdası hedefi

g. Đşsizliğin azalması hedefi için tam istihdam siyasetine öncelik verilmesi 6. Harici iktisat siyasetinde şahsiyetle bir politikanın takibi bunun için: a. AB ile Gümrük birliğinden doğan zararların telafi edilmesi

b. ĐSEDAK, EKO, KEĐB ile olan ilişkilerin geliştirilmesi

c. Đsrail ile yapılan Su Antlaşmasının Ortadoğu Barış Suyu Projesine dönüştürülmesi

d. GAP’ın hızlandırılması önem arz etmektedir maddeleriyle çözüm önerileri

getirmiştir (Uçma ve Murat, 2005, II. cilt, s.15).