• Sonuç bulunamadı

Türkiye-İran İlişkilerinde ABD’nin Etkisi:

BÖLÜM 1: TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

1.4. Dış Faktörler

1.4.1. Türkiye-İran İlişkilerinde ABD’nin Etkisi:

Türkiye ve İran’ın ABD ile olan ilişkileri, iki ülkenin ilişkilerine etki eden önemli bir faktörü oluşturmaktadır. Türkiye’nin İran’a yönelik siyasi bakışında, İran’ın küresel sistemdeki konumu önemli yer tutmaktadır. Bu sistem içerisinde İran, ABD ile ciddi sorunlar yaşamaktadır. ABD’nin İran’a yönelik politikası, İran’ı bölgesel ve uluslararası sistemde zayıflatmak, onun siyasal davranışlarını değiştirmek ve İslami rejimin yıkılması çerçevesinde şekillenmektedir (Keskin, 2004a:24). Ayrıca ABD, ekonomiden doğalgaza, petrolden su alanındaki projelere kadar bir çok konuda İran’ın konumunu zayıflatmak için Türkiye’nin İran’ın bölgedeki rolüne karşı denge unsuru olmasını sağlamaya çalışmakta, bu durum da zaman zaman Türkiye ve İran’ın karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır.

Türkiye ve ABD’nin İran politikalarının bazı örtüşen alanları olsa da, mahiyet itibariyle birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu farklılığın temel nedeni ise, iki ülkenin de bazı bölgesel konularda fikir birliği içinde olmamalarıdır. ABD’nin ve Türkiye’nin siyasi amaçlarının bazı alanlarda farklı olduğunun en somut örneği Kuzey Irak’taki Kürtler konusunda takınılan tavırdır. ABD, bölgede etnik temelli jeopolitik

bir değişime olumlu bakarken, Türkiye böyle bir oluşuma ciddi şekilde karşı çıkmaktadır (Keskin, 2004a:24).

Şu an işgal altında olan Irak’a ve bütün Ortadoğu'ya ABD ve müttefikleri yerleşmiş durumdadır. Türk-İsrail ekseni ile İran ve Suriye'yi hedef alan Türkiye, Irak işgalinden sonra İran ve Suriye ile ciddi bir yakınlaşmaya girmek durumunda kalmıştır. ABD, İngiltere ve İsrail'in, Irak ve bütün Ortadoğu'ya yönelik projeleri üç ülkeyi de tehdit etmektedir. Tehlikenin bu denli büyümesinde Türk-İsrail ekseninin oluşturulmasının büyük etkisi olduğunu ileri süren görüşler bulunmaktadır (Yenişafak, 27 Mayıs 2004:18). Türkiye’nin böyle bir eksenin içinde yer almasının sebepleri arasında, İsrail’in ekonomik bağlantılarından yararlanma ve İsrail bağlantısı ile ABD'deki ve Avrupa'daki imajını daha olumlu hale getirme düşüncesi sayılabilir. Ancak bu eksenin özellikle son dönemde Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin de etkisiyle Özellikle Kuzey Irak konusunda Türkiye’yi sıkıntıya soktuğu bilinmektedir.

Tabi bunun yanı sıra ABD ve Türkiye’nin İran bağlamında ortak rahatsızlıkları da bulunmaktadır. Özellikle son dönemde her iki ülke de, İran’ın kitle imha silahı geliştirmek istediğine yönelik ortak endişeler taşımaktadırlar (Keskin, 2004a:25).

Cenevre Üniversitesi Yüksek Uluslararası Etüdler Merkezi Profesörlerinden Mohammed-Reza Djalili, Türkiye-İran ilişkilerinin üzerinde sürekli ABD'nin gölgesi bulunmakla birlikte, iki ülkeyi ayıran ana sebeplerin ideolojik olduğunu belirtmektedir.

Djalili’nin Türkiye’nin laik, AB üyeliğine aday, ABD'ye yakın iken, İran’ın İslami, ABD ve İsrail karşıtı olduğunu söylemesine rağmen (TESEV, 2001) aslında ideolojinin iki ülke arasında sorun haline gelmesinin ana sebebinin iki ülke içindeki dönemsel değişimlerin ve dış etkilerin yansıması olduğunu söyleyebiliriz. İslami İdeolojinin Türkiye ve İran arasında sürekli bir sorun olarak gösterilmek istenmesine rağmen ileride de değinileceği üzere, bu durum sadece belli dönemlerde sorun olarak ortaya çıkmış, iki ülke ilişkilerini genellikle güvenlik ve ekonomik ilişkiler belirlemiştir.

Bazı konularda duyulan ortak rahatsızlıklara rağmen, ABD ve Türkiye’nin bu rahatsızlıkları giderme politikaları birbirinden farklılık arz etmektedir. ABD böyle bir İran’ı bölge ve dünya barışı için tehdit olarak görüp, köklü değişimin olmasını ve İran’a karşı sert ve radikal politikaların uygulanmasını isterken, Türkiye, ABD’nin

İran’a yönelik politikalarını onaylamamakta, rejimin iç ve dış politikada reform edilmesi esasına dayanan AB’nin İran politikası çizgisine daha yakın gözükmektedir (Keskin, 2004a:25).

ABD’nin İran’a karşı sert politikalar izlemesinin nedenlerinden biri de, İran’ın sahip olduğu petrol rezervleri, jeostratejik ve jeokültürel gücüdür. Dünyanın en önemli petrol ülkelerinden birinin, İran Devrimiyle birlikte sistemden kopmasıyla ABD petrol politikalarının aldığı yara henüz telafi edilebilmiş değildir. Bu sebepten dolayı, ABD İran’la ilişkilerin geliştirilmesini istememekte, Hazar petrollerini dışarı çıkarabilmeye yönelik bütün planlarını, boru hatlarının İran topraklarından geçmemesine dayandırmaktadır. Bu durum hatları hem daha masraflı kılmakta, hem de hatları Afganistan gibi daha az istikrarlı bölgelerden geçmeye zorlamaktadır (Cankara, 2005:200-20). Uzlaşma noktası ise, Rusya, Türkiye ve İran topraklarından geçecek birden fazla petrol boru hattının inşa edilmesiyle yakalanabilir. Çünkü Orta Asya devletlerinin petrol ve gaz potansiyeli o kadar büyüktür ki, bu maddelerin ihraç edilmesi için birden fazla boru hattı gerekecektir (Dikkaya, 1999:204).

Öte yandan, İran’ı ABD açısından Ortadoğu’da asıl sorun haline getiren konu, İran’ın nükleer silaha sahip olmak istediğine yönelik endişelerdir. Amerika ve İsrail’in iddiasına göre, İran uzun menzilli Şahab-3 füzeleri ile sahip olduğu füze gücüne nükleer başlık ilave etmeye çalışmaktadır (Cankara, 2005:200-201). İran ise bu iddiaları sürekli reddetmekte, nükleer gücü enerji üretiminde kullanmak için istediğin dile getirmektedir.

Tabi bu belirsizlik Türkiye’yi de etkilemektedir. Dünyanın en büyük konvansiyonel güce sahip ordularından biri olan İslam Devrimi Muhafızları’nı bünyesinde bulunduran İran’ın, hızla büyük bir askeri tehlikeye dönüşmesinden endişe duyulmaktadır. Bölgedeki silahlanma yarışı ve İran’ın askeri potansiyeli hakkında yapılan ve çoğu zaman gerçeklerden uzak abartılı yorumlarla birlikte, ciddi ve tehlikeli bir meseleyle karşı karşıya kalınabileceği düşüncesi Türkiye’yi ikileme düşürmektedir (Cankara, 2004:206). Bu silahlara ve taşıma sistemlerine karşı etkili bir savunmanın ancak Türkiye, ABD ve Avrupa’nın işbirliği yapmasıyla gerçekleştirilebileceği söylenmektedir (Kuloğlu, Demirtaş, 2000:86).

ABD’nin Irak’a müdahale etmesiyle birlikte Türkiye’nin, küresel aktörlerle, bölgesel aktörler arasında sıkıştığı görülmektedir. Bir yandan İran ve Suriye ile birlikte örtüşen çıkarlar için işbirliği ve temas içinde olması, bir yandan da küresel süper güç olarak ABD ile arayı iyi tutması gerekmektedir. Türkiye’nin ilişkileri iki taraflı baskı altında kalmakta, ABD’nin tehdit edip ilişkilerini gerdiği İran ve Suriye ile Türkiye’nin çok yakın bir işbirliğine girmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle Ankara, İran ve Suriye ile birlikte üçlü bir blok görüntüsü vermemeye özen göstermekte, İran ve Suriye ile temasları ikili yürütmeye çalışmaktadır. Diğer taraftan savaş sonrası şekillenmeler açısından Washington’a tam güven duymasa da, bazı olasılıklara karşı bölgesel işbirliği kapısını da tamamen kapatmak istememektedir (Bila, 2003d:19).

2004 D-8 toplantısında ise, İran Dış İşleri Bakanı Kemal Harrazi, “Türkiye, ABD-İran ilişkilerini yumuşatmak için nasıl bir rol oynayabilir?” sorusu üzerine “…ABD yönetiminin, İran hakkındaki şüphelerini ve kafasındaki yanlış imgelerini brife ederek, düzeltebilir. ABD’nin kafasında yarattığı İran imajı yanlış. İran'la ilgili doğru perspektifi yok. Bu anlamda Türkiye, ABD ile olan iyi ilişkileri sayesinde Washington'u eğitebilir.” diyerek, bu konuda Türkiye’den yardım istemiştir (Sabah,19 Şubat 2004:6).

ABD faktörü, Rıza Şah döneminde Türkiye ve İran arasında sorun teşkil etmezken, özellikle 1979 İran devrimiyle birlikte iki ülke ilişkilerini etkileyen en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir. Humeyni döneminde, Türkiye İran arasındaki ilişkilerde ABD faktörü çok daha fazla ön plana çıkabilecekken, İran’ın dikkatini savaşa yoğunlaştırması ve Türkiye’nin de o dönemde liberal politikalar takip etmeye başlaması sebebi ile çıkarları gereği tarafsız politika izlemesi, bu iki ülkenin bu dönemde ABD faktörünü göz ardı etmemekle birlikte, ikinci plana atmalarına sebep olmuştur. Fakat, daha sonraki dönemlerde, özellikle Hatemi sonrası dönemde, İran’ın, ABD ile ilişkilerini iyileştirmeye yönelik çabalar içine girmesine ve politika belirlerken ABD’yi de göz önüne almak istemesine rağmen ABD’nin İran’a yönelik önyargısı, genellikle iki ülke ilişkilerini olumsuz etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkmıştır.