• Sonuç bulunamadı

2.19. Alanla İlgili Yapılan Çalışmalar

2.19.4. Türkiye’de Tek Ebeveynli Aile ile İlgili Çalışmalar

Ülkemizde yapılan aile araştırmalarına bakıldığında ise üç temel nicel çalışma dikkate değerdir. HÜNEE (72) tarafından yapılan aile yapısı araştırması, DPT tarafından 1988’de (48) gerçekleştirilen Türk Aile Yapısı ve ASAGEM tarafından 2006’da gerçekleştirilen Türkiye’de Aile Yapısı araştırması. Yapılan bu üç araştırma birbirlerine metod, gaye ve sorular yönünden benzer durumdadır. Bu çalışmaların üçü de Türkiye’deki aile şeklini ulusa özgün biçimde anket yöntemi sayesinde değerlendirmeyi amaç edinmektedir (16).

Abduşoğlu ve Turğut’un ifade ettiği şekliyle 2006 Aile Yapısı Araştırmasında iki farklı soru sorulmuştur. Makam, yaş, cinsiyet, evlilik durumu, yapılan iş gibi nitelikler hakkında bilgi edinmeyi gaye edinen nesnel sorular ile kişilerin vakalara verdikleri tepkileri saptayan öznel sorular sorulmuştur. 2006 verileri temel alındığında Türkiye’de ortalama ev halkının büyüklüğü 3,8’dir. Hane halkının büyüklüğü kırsal yerleşim ile kentsel yerleşimde değişik olmaktadır(Kırda 4; kentte3,7). Hanelerin %6’sı tek kişilik hane iken, %80.7’ si çekirdek, %13’ü ise geniş ailedir. Yalnız ebeveynli aileler de çekirdek aile tanımı içinde yer almaktadır (16).

2.19.4.2. Niteliksel Çalışmalar

Türkiye’de konuya dair çalışmalar bu konuda durumu saptanan istatistiki çalışmalar haricinde kısıtlı olup daha ziyade yalnız ebeveynliğin, bilhassa boşanmanın çocuk ve çocuk ebeveyn ilişkisi yönünden negatif taraflarını merkeze almaktadır (Şentürk,2006; Serin ve Öztürk, 2007; Alikaşifoğlu, 2008; Yılmaz, 1998; Şirvanlı, 1999; Şirvanlı,2003; Toksoy 2005; Yıldız, 2004). (156, 146, 7, 192, 157, 165, 191).

Tek ebeveynlik olgusunu literatürde mali, sosyolojik, demografik ve hukuksal bakımdan araştıran yaklaşımların noksanlığı Türkiye’de yer alan tek ebeveynli aileler ile dünyada bulunan örneklerini detaylı bir biçimde kıyaslamayı zorlaştırmaktadır. Türkiye’de tek ebeveynli aileler ile ilgili yapılan çalışmalardan birisi Şentürk’ün (2006),ailenin dağılmasının çocukta meydana getirdiği değişiklikleri ele aldığı çalışmasıdır. Tek ebeveynliliğin çocuğun akademik yaşantısına negatif etkileri olacağını, içe dönüklük, agresiflik, suça meyil ve kendini öldürmeye teşebbüs gibi

etkileriyle beraber sosyallikten uzaklaşma tarzı hareketleri sertgilemesine sebep olacağını savunmaktadır (156).

Aynı konuyla alakalı bir araştırma da, Serin ve Öztürk’ün (2007), 17 ilköğretim okulunda 9–13 yaş grubundaki öğrencilerle yaptığı araştırmadır. Sonuçlar ele alındığında, tek ebeveynli ailede bulunan çocukların diğer çocuklara oranla daha endişeli oldukları ve öz saygı seviyesinin bu çocuklara nazaran diğer çocuklarda daha yüksek olduğu gözlenmiştir (146).

Ali Kaşifoğlu (2008) ise, gerçekleştirdiği araştırmada aile fertlerinin çocuğun cinsel kimliğinin oluşumunda tesirlerininin ne olduğunu ele almıştır. Çocuğun doğru cinsel kimlik oluşturmasında anne tarafından sergilenen kadın rolü ve baba tarafından sergilenen erkek rolünün önemi ele alınmıştır. Ebeveynlerden birinin olmayışının, çocukta riskli cinsel hareketler gözlemlenmesine sebep olacağı vurgulanmıştır (7).

Yılmaz (1998) iki ebeveynli ve boşanmış tek ebeveynli aile çocuğu olan erkek ve kız üniversite öğrencilerine dair bir araştıma yapmıştır. Dürtü kontrolü, duygu seviyesi, toplumsal ilişkiler, mesleki ve akademik gayeler ve ruhsal durum belirleme ölçütünde, iki ebeveyne sahip erkek öğrenciler ve tek ebeveyne sahip kız öğrencilerin tek ebeveyne sahip erkek öğrencilerden yüksek puana sahip oldukları saptanmıştır (192).

Şirvanlı da (2003) 53’ü evli, 53’ü boşanmış aile çocuğu olan yükseköğrenim öğrencileri arasında yaptığı araştırmada, boşanmış aile çocuğu olan öğrencilerin arasında anne ile ilgili düşünce aynı olup babalarını şefkatten daha yoksun ve kontrolü elinde tutma çabasında olarak niteledikleri neticesine varılmıştır. Farklı bir çalışmasında Şirvanlı ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim öğrencileri ile çalışma yürütmüş ve problem yaşayan, boşanmış anne babaya sahip çocuklara nazaran diğer çocukların etraflarından gördükleri sosyal desteği daha fazla buldukları düşüncesini meydana çıkartmaktadır. Bu araştırma içerisinde farklı noktalara değinmiş, kızların erkeklere; küçük yaştakilerin büyüklere oranla daha çok sosyal yardım alabildikleri kanısında olduklarını belirlemiştir (157).

Toksoy (2005), ölümden ötürü tek ebeveynli olan ergen çocukların uyum seviyelerini ele almıştır. Annesini kaybeden ergen çocukların, babasını kaybeden ergen çocuklara nazaran düşük bir uyum seviyesinde oldukları neticesinde olduğuna

erişmiştir. Elde ettiği bu sonuca rağmen, yapmış olduğu bu çalışmada, anne ya da babanın ölümünden sonra geçen zamana göre; ölümün ardından psikolojik yardımdan faydalanıp faydalanmadıklarına göre ya da ölümün ardından meydana gelen yer değişikliği, anne ya da babanın tekrar evlilik yapması gibi farklılıklara dayanarak ergen çocuklarda uyum farklılıklarının bulunmadığını ileri sürmektedir (165).

Yıldız (2004), da anne ya da babadan birinin vefatı sebebiyle çocukta meydana gelecek endişe durumunu ele almıştır. Çocuğun endişesinin sebebini, ölümden önce yaşadığı hayatla farklı olma endişesi şeklinde tarif etmiştir. Yaşayan ebeveynin yaklaşımı, çocuğun endişesini yok etmekle direk alakalandırılmıştır (191).

Şimdiye değin mevzusu yapılan araştırmaların çoğunun literatür taramasında tartışılan birinci dönem çalışmalarına yakın bir bakış biçimi kabul ettiği ve bu olguyu “toplumsal bir sapma” şeklinde nitelendirdiği söz konusu edilebilir. Bahsedilen konu tek ebeveynli bir aile içinde bulunan çocuğa negatif etkisi ile kısıtlı şekilde yaklaşılamayacak biçimde birden çok yönü ve boyutu olan yapıdadır (16).