• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Gazetecilik Eğitiminin Gelişimi

Journalism Education in Turkey: The Changes and The Trends

1. Türkiye’de Gazetecilik Eğitiminin Gelişimi

Türkiye’de bir gazetecilik okulunun kurulmasından söz edilmesi 1930 yılına gider. “Tek parti yöne-timi gazetecilerin de en az öğretmenler kadar eğitim görmesi gerektiğine inandığından, sorumlu yazıişleri müdürleri için lise ya da yüksekokul bitirme zorunluluğunu 1931 basın yasasına ekle-miştir” (Alemdar ve Erdoğan, 1998).

Bunun üzerine İstanbul Darülfünunu bir gazetecilik okulu açmak için çalışmalara başlamış, ancak yasanın ilgili hükmü, gazetecilerin girişimleriyle değiştirilince yüksekokul açılması çalışmaları da durmuştur (Alemdar, 1981:2-3). Cumhuriyet döneminin ilk basın yasası olan 1931 Matbuat Kanu-nu, gazetecilerin eğitimi konusuna yasa koyucunun nasıl yaklaştığı konusunda bir fikir vermekte-dir. Yasanın 12. maddesi, gazete ve dergi sahiplerinde bulunması gereken nitelikleri belirtirken, “yüksek mekteplerden veya lise ile buna muadil diğer mekteplerden şahadetnameli olmak” koşu-lunu getirmiştir. Matbuat Kanununun Meclis’te görüşülmesi sırasında Zonguldak Milletvekili Celal Sahir Bey, “yüksek mekteplerden veya liselerden” ifadesinin kullanılmasına karşı çıkmış, bunların

birinin yeğlenmesi gerektiğini belirtmiştir (İskit, 1939:449). Şebinkarahisar Milletvekili Vasfi Raşit Bey ise Encümen mütalaasını aktararak, “Mektebi âlî bulunan yerlerde mutlaka mektebi âlî me-zunu olmak şarttır. olmadığı takdirde lise meme-zunu olmak da kafidir” diyerek yanıt vermiştir (İskit, 1939:450).

Yasanın 15. maddesi ise, “gazete ve mecmuanın başmuharriri ile umumi neşriyatını idare eden zatın yüksek mektepten mezun ve bunlarla umumi müdür ve yazı işleri müdürünün on ikinci mad-dede yazılı vasıf ve kabiliyetleri haiz bulunması şarttır.” hükmünü getirmektedir. Dönemin ko-şulları düşünüldüğünde, yüksek okuldan mezun olma şartının aranması, gazetecilik mesleğini yapacak kişilerde yüksek bir eğitim düzeyi arandığını göstermektedir. Söz konusu yüksek öğretim şartını taşımayan, ancak yasa çıktığı sırada gazetecilik yapan kişilerin durumları ise yasanın ge-çici B maddesi ile düzenlenmiştir. B Maddesi, “Bu kanunun neşri tarihinde gazete ve mecmuaların çalışmakta olan sahip, başmuharrir ve umumi neşriyatını idare edenler kanunun tahsil derecesi noktasından koyduğu kayıtlardan kanunun neşri esnasında fiilen bulundukları vaziyetlere maksur kalmak şartıyla müstesna tutulurlar.” hükmünü getirmiştir.

Yasanın meclisteki görüşmeleri sırasında, Ordu Milletvekili Ahmet İhsan Bey, “Bugün çıkmakta olan gazetelerde çalışan tahsil görmemiş efendilerin kâffesine imtiyaz veriliyor. Bunlara ya bir müddet verelim yahut kanundan tahsil kaydını kaldıralım. (…) Ya ilmin, irfanın kıymeti vardır veya yoktur.” diyerek, geçici maddeye karşı çıkmıştır (İskit, 1939:474).

Aksaray Milletvekili Besim Atalay Bey de geçici B maddesini “kanunun ruhunu bozacak bir engel” diye niteleyerek şöyle konuşmuştur:

“Şimdiye kadar herhangi bir gazetede çalışmış olan tahsilsiz bir çocuk kıdemi yüzünden orada çalışmaya muvaffak olacaksa bu yine eskiden kalma bir kıdem idaresidir. İlimsiz, bilgisiz, seciyesiz kıdemlerin bu memleketin tarihinde açtığı yaralar hala kanamaktadır. (…) Bizi tahsil kaydını koymaya sevkeden sebep, kıdemle kalkıyor mu ve kıdem ile maksat tatmin ediliyor mu? Efendiler; sebebi asli, olduğu gibi kalıyor. Bir inkılap meclisi olan meclisimiz; herhangi bir kıdemi herhangi bir şuursuz, seciyesiz kıdemi tanıyamaz. O, ancak bilgiye hürmet eder, gayesine doğru varmak için yürür bir meclistir” (İskit, 1939:475).

Bunun üzerine, Geçici B maddesine, yasanın yayınlandığı tarihte gazetelerde çalışan sahip, başyazar ve genel yayından sorumlu kişilerin eğitim şartlarından üç yıl istisna tutulması hükmü konmuştur.

1933 Yılında Giresun Milletvekili Hakkı Tarık Bey, Matbuat Kanununun 12. maddesinin değişti-rilmesi için bir yasa teklifi vermiştir. Hakkı Tarık Bey, teklifinin gerekçesini şöyle açıklamaktadır:

“Kanun çıkalı iki yıla yaklaştı. Bir yıl daha geçince bunlara meslekten çıkmak gözüküyor. Zira bunların bu zaman içinde yüksek tahsil kağıdı almak ellerinde değildir. Darülfünuna girmek için bir kere lise tahsili şarttır; yüksek tahsil memleketin yalnız Ankara, İstanbul gibi iki yerinde edinilebilir. Kanun çıktığı zaman bu meslekte yıllanmış olanların hepsini yeniden ne Ankara’ya ne İstanbul’a getirmek mümkün olurdu. Müm-kün olsa da kendilerine yeni baştan bir lise tahsili göstermek için bu tahsil derecesine konulan mesela yaş kaydını kendilerine uydurmak ellerinden gelmezdi. Bütün bunlardan başka geçim şartlarıyla yüksek tahsilin üç dört yıllık devam mecburiyetlerini yerine getirmek hemen hemen olmayacak bir şeydi. Bunun için diyorum ki bir yıl sonra bu mesleğin şimdilik bu muvakkat maddeden istifade eden ileri gelenleri mes-leğe veda etmek vaziyetindedirler. Kanunun tatbikatında ısrar ile asıl meslekin kendi mektebi olan içinden yetişmiş, işin içinde pişmiş olan bu meslektaşlara yol vermek halinde ise yerlerini yüksek tahsil görenlerle de kolayca dolduramayız, mesleği sarsıntıdan kurtaramayız” (İskit, 1939:110).

Hakkı Tarık Bey, geçici madde yerine hem “kanunun ruhunu” hem de “mesleği korumak” için bir yöntem bulunması gerektiğinden söz etmiştir:

“Gazete ve mecmuaların en kesif bir halde bulundukları İstanbul’daki meslek mensupları bu teklif suretini kendileri ileriye sürmüşler, altı ay kadar müddetli bir gazetecilik kursundan muvaffakıyetle geçenleri kanu-nun kendilerinde aradığı tahsil kaydını yerine getirmiş sayarak meslekte alakalarının muhafaza edilmesini ve yükseltilmesini istemişlerdir. Bu kurs ve neticeleri Maarif Vekaletinin tasvibi, murakabesi altında

olacak-tır. Bu suretle kazanılmış olan yüksek tahsil görme vaziyetinin yalnız matbuat kanununun koyduğu kayıt bakımından bir kıymeti olacağı, bunun başka bir sahada yüksek tahsil görenlere tanınmış olan kayıtları istemek salahiyeti vermeyeceği de bellidir” (İskit, 1939:101).

Dahiliye Encümeni Mazbatasında ise, “Bunların kısa süreli bir kurstan geçirildikten sonra matbu-atın en yüksek ve mesuliyetleri büyük mevkilerine kanunen ehliyet kesbetmiş olmalarını tanımak matbuat kanununun istihdaf ettiği gayeye tevafuk etmeyeceği gibi her hangi bir mesleğin küçük kademelerine giren bir zatın matlup ve lazım vasıf ve şartları haiz olmadığı halde dahi o mesleğin en yüksek kademelerine çıkabilmesini bir hak olarak tanımak mecburiyeti bilhassa matbuatta umumi menfaatle telifi kabil olmayan bir keyfiyet olduğundan teklifin bu kısmının reddine” (İskit, 1939:102) karar verilmiştir.

Adliye Encümeni Mazbatasında ise, eğitim şartına uymayan gazetecilerin “ bir kurstan geçerek yazı işleri müdürü, umumi müdür, başmuharrir ve sahip gibi tahsil kaydına tabi bir vazife alabilme-lerini temin edici bir tadilin kabulü yeni başlayan Üniversite teşkilatı sırasında Maarif Vekaletince nazarı dikkate alınabileceği” (İskit, 1939:103) için maddeye bir hüküm konmasına gerek görülme-diği belirtilmiştir.

8 Haziran 1933 tarihli Matbuat Kanununun Muvakkat B maddesini Tadil Eden 2281 Numaralı Ka-nun, yasa çıkarılırken eğitim düzeyi konusunda getirilen 3 yıllık istisnayı kaldırmıştır. Söz konusu yasa ile yeni düzenleme şöyle olmuştur:

“Bu kanunun neşri tarihinde gazete ve mecmualarda çalışmakta olan başmuharrirler, umum mü-dürler, yazı işleri müdürleri ve fiilen sahipler bulundukları vaziyete maksur kalmak şartıyla bu kanunun tahsil derecesi bakımından koyduğu kayıtlara tabi değildirler”.

Gazetecilerin eğitimi konusu, 1935 yılında Ankara’da toplanan Birinci Basın Kongresinde de gün-deme gelmiştir. Basın Genel Direktörlüğü’nün, Türk basınını ilgilendiren işleri düzenlemek üzere topladığı kongrenin amaçlarından biri de “gazetecilik mesleğinin ve gazetecilerin ilerleme ve yük-selme yollarını araştırmak ve Basın Birliğini kurmak”tır (İskit, 1939:177).

Kongrede oluşturulan Meslek komisyonunda, Türk gazeteciliğinin devrim yolundaki hizmetlerini güçlendirmek için onların meslek bilgilerinin artırılması üzerinde de durulmuştur:

“Türk Basın Kurumu Türk gazeteciliğinin devrim yolundaki hizmetlerini kuvvetlendirmek için onların mes-lek bilgilerini artırma ödevi ile karşı karşıyadır. Bunun için, saptanacak gazetecilik akademisi programla-rını, bütün gazetecilerin izlemeye zorunlu kılınmalaprogramla-rını, iki veya üç yıl içinde bütün gazetecilerin bulun-dukları yerlerde yoklanarak kendilerine diploma verilmesini gerekli ve yararlı görürüz. Böylelikle savaşlar ve yaşamın bin bir güçlüğü yüzünden yüksek öğrenimlerini bitirememiş, fakat devrimin her aşamasında ve alanında gücü yettiği kadar çalışmış olan gazetecilerin kültürce yükseltilmeleri sağlanacak ve Matbuat Kanunu’nun pek dar bir alan ayırdığı kazanılmış haklar yüzünden uğradıkları zarar hafifletilecektir” (İskit, 1939:181-182).

Basın Kongresinin ve kongrede oluşturulan kurulun çalışmaları sonucu, 27 Haziran 1938’de 3511 sayılı Basın Birliği Yasası çıkarıldı. Yasanın 5. maddesinde “gazetecilik okulları veya meslek kurs-ları açmak” da Basın Birliği’nin kurulmasındaki amaçlar arasında belirtilmiştir. Demokrat Parti dö-neminin ilk basın yasası olan 15 Temmuz 1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Yasasının 5. maddesi ise, sorumlu müdürün taşıması gereken nitelikleri belirtirken “Türkçe okur-yazar” olmayı yeterli görmüştür. Yasada 27 Mayıs 1960 müdahalesinden sonra, 29 Kasım 1960 tarihli değişiklikle so-rumlu müdür için “lise tahsili görmüş olmak veya bu derecede tahsili bulunduğu resmen tevsik edilmiş olmak” koşulu getirilmiştir.

2004 yılında çıkarılan 5187 sayılı Basın Yasası ise 5. maddesinde sorumlu müdür olabilmek için “En az ortaöğretim veya dengi bir eğitim kurumundan mezun olmak” koşulunu yeterli saymıştır. Cumhuriyet döneminin ilk basın yasası ile son basın yasası arasında 73 yıl geçtiği göz önüne alındığında gelinen noktanın yasalardaki yansımasının, gazetecilik eğitiminde yüksek standartlar getirilmesi doğrultusunda olmadığı görülmektedir.

Türkiye’de ilk özel gazetecilik okulu 1948’de Müderris Fehmi Yahya tarafından açılan İstanbul Özel Gazetecilik Okulu’dur. Basın dünyasına ve iş hayatına hazırlıklı eleman yetiştirmek amacıyla kurulan okul, biri ortaokul üzerine 3 yıllık, diğeri ise lise üzerine bir yıllık eğitim veren iki devreden oluşuyordu. Okulun eğitimine 1963 yılında ara verildi (İnuğur, 1988:155-157).

1949 yılında, İstanbul Üniversitesi Senatosu İktisat Fakültesi’nde bir gazetecilik enstitüsü kurul-masına karar verdi (Abadan-Unat, 1972: 68). Bu kurum gazetecilere diploma verme işlevi gören ilk meslek eğitim kurumu oldu (Alemdar ve Erdoğan, 1998). 1950 yılı güz döneminde Gazeteci-lik Enstitüsü’ne iki yıllık eğitim için öğrenci alındı. Enstitüye hem lise mezunları hem de Enstitü Yönetmeliğinin geçici maddesi gereği olarak iki yıl fiilen gazetecilik yapmış olan kişiler, öğrenim durumlarına bakılmaksızın öğrenci olarak kabul edildi. Öğrenci Derneğinin 1960’da eğitimin üç yıla çıkarılması için istekte bulunması üzerine eğitim süresi önce üç yıla daha sonraları da dört yıla çıkarılarak Enstitünün adı İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’na dönüştürüldü.

1960 sonrası Ankara Gazeteciler Cemiyeti, lisans düzeyinde yeni bir yüksek okulun kurulmasını gündeme getirdi. İletişim alanında eğitim verecek bir okul kurulması hakkındaki istek, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne iletildi. Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1962’de “Haberleşme Enstitüsü”nün kurulmasını ilke olarak kabul etti. Okulun kuruluşu ile ilgili sorunların incelenme-si için UNESCO Genel Merkezinden Görevlendirilen Brüksel Üniverincelenme-siteincelenme-si Gazetecilik Profesörü Roger Clausse, çalışmalar yaparak bir rapor hazırladı. Raporda, okulun dar anlamda sadece gazeteciliği değil, televizyon, radyo, sinema, halkla ilişkiler kavramlarını kapsaması gerektiği, üni-versite eğitimi hedeflenirken onun yanında uygulamaya da önem verilmesi ve meslek çevreleriyle ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyordu. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Clausse’un raporu ışığında okulun kurulması için hazırladığı yönetmelik, 1964’te Ankara Üniversitesi Senatosunca kabul edildi. Bu kararla okulun adı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yük-sek Okulu oldu (Abadan-Unat, 1972:70-76; Tokgöz, 1975:117-118; Altun, 1995:107- 109). 1965 yılında eğitim vermeye başlayan okula, üniversite giriş sınavıyla lise mezunları yanında yine yapılan sınavı kazanmış 5 yıl meslekte çalışmış lise mezunları arasından öğrenci alındı. Okul, başlangıçta Basın, Halkla İlişkiler, Radyo-Televizyon olmak üzere üç bölümden oluşuyordu. 1968’de yapılan bir değişiklikle Basın ve Halkla İlişkiler bölümleri birleştirildi. Bu durum 1988 yılında Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümlerinin birbirinden ayrılmasına kadar sürdü (Tokgöz, 2003:22).

Diğer yandan 1965’te, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Türkiye’de özel yüksek okul-ların açılabilmesine olanak tanınınca, gazetecilik eğitiminde özel yüksek okullar dönemi başladı. 1966’da İstanbul Özel Gazetecilik Yüksek Okulu, 1967’de Ankara’da Başkent Özel Gazetecilik Yüksek Okulu, 1968’de İzmir’de İzmir Karataş Özel Gazetecilik Okulu açıldı (Altun, 1995:110). Bu okullar gelen şikayetler üzerine incelemeye alındı ve 1971 yılında çıkarılan bir yasa ile devletleş-tirilerek akademilere bağlandı (Tokgöz, 2003:23).

2547 sayılı yasa ile Yüksek Öğretim Kurulu’nun kurulmasıyla birlikte, tüm mevcut devlet üniversi-telerinde eğitim ve öğretim bakımından yeni düzenlemeler yapılması gündeme geldi. Bu düzen-lemelerle birlikte, yüksek öğretim kurumlarının teşkilatı 1982 yılında 41 sayılı kanun hükmündeki kararname ile tekrar düzenlendi. Bu kararname ile gazetecilik alanında eğitim veren okullar, An-kara, İstanbul, Marmara, Ege ve Gazi Üniversiteleri Basın Yayın Yüksek Okulları adı altında bu üniversitelerin rektörlüklerine bağlandı.

1992’de ise 3837 sayılı yasa ile 2908 sayılı yüksek öğretim kurumları yasasında değişiklik yapı-larak, mevcut bulunan beş Basın-Yayın Yüksek Okulu, İletişim Fakültelerine dönüştürüldü. Ayrı-ca, bu yasa ile Konya’da Selçuk Üniversitesi’ne bağlı İletişim Fakültesi ile Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’ne bağlı İletişim Bilimleri Fakültesi kuruldu.

üni-versitelerinin kurulmasının yolu açılınca, vakıf üniversiteleri içinde de iletişim fakülteleri açılmaya başlandı. Bunların yanında, devlet üniversitelerinin ya da vakıf üniversitelerinin güzel sanatlar fakülteleri içinde iletişimle ilgili lisans programları açılmaya başlandı. Bu süreçte, meslek yüksek okullarında da iletişim, halkla ilişkiler, radyo ve televizyon yayıncılığı, fotoğrafçılık gibi bölümler oluşturuldu.