• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYENİN KALKINMA PLANLARINDA ÇEVRE POLİTİKALARI

Gelişmekte olan veya azgelişmiş ülkeler, çevre ile ilgili politikalar geliştirirken çoğunlukla gelişmiş ülkelerin politikalarından etkilenebilmektedir. Bu duruma örnek olarak gelişmekte olan bir ülke konumunda olan Türkiye’de gösterilebilir. Çevre konusuna Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972)’nda yer verilmemiş olup, bu oldukça önem arz eden konu Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ancak yerini alabilmiştir.

Türkiye’de çevre ile ilgili politikalarını yürütmek, sanayileşme ve kalkınma hedeflerini planlama esası ile gerçekleştirmek için 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilat (DPT) kurulmuştur. 1960’lı yılların sonu gelişmiş ülkeler öncülüğünde çevreye olan ilginin arttığı bir dönemdir. Çevre sorunlarının artık bölgesel olmaktan çıkıp dünyayı tehdit etmesinden dolayı oluşan kamuoyunun etkisiyle gerçekleşen Stockholm İnsan Çevre Konferansı, Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı ve Kyoto Protokolü gibi çeşitli oluşumların ardından yayımlanan bildirilerle çevre sorunlarına ilişkin neler yapılması gerektiğinin önemi vurgulanarak, çevrenin korunması ve geliştirilmesi hususunda ülkelere ve insanlara yol gösterecek önemli kararlar alınmıştır.

Birleşmiş Milletler tarafından 1972’de gerçekleştirilen Stockholm İnsan Çevre Konferansı’ndan sonra Türkiye ulusal bir çevre politikası geliştirme çabası içerisine girmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan ilk iki Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevreyle ilgili bir bölüm olmamasına rağmen Stockholm İnsan Çevre Konferansı’nın ardından hazırlanan Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’na çevre konusu dahil edilmiştir. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre ile ilgili kararların alınmasında özellikle Stockholm İnsan Çevre Konferansı’nda alınan kararların etkili olduğu belirtilmiştir. Stockholm İnsan Çevre Konferansı’nın ilkelerinden biri olan sağlıklı ve insan onuruna yaraşır bir çevrede yaşama ilkesi 1982 Anayasası’nda da ele alınmıştır. 1982 Anayasası’nın 56. maddesi ile “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirliliğini önlemek devletin ve vatandaşın görevidir” şeklinde anayasaya dahil olan çevre konusu yine dışsal etkilerin fazla olduğu bir dönemde Türkiye’nin gündemine

girmiştir. Türkiye gibi sanayileşmekte olan ülkelerde çevre ile ilgili alınan kararlar ve politikalar ülkenin iç dinamikleri tarafından değil, dışsal etkiler altında belirlenmektedir.

Türkiye’de çevre sorunlarını ele alan politikalar sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde yürütülmüştür. Şehirlerin daha temiz ve sağlıklı ve yaşanabilir hale gelmesi açısından kentsel altyapı yatırımlarına öncelik verilmiş, başta içme suyu ve atık su ile katı atık hizmetleri olmak üzere, toplumun bu hizmetlere kolaylıkla ulaşmasında gerekli çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir.

Şehirlerde ekonomik gelişmeleri hızlandırmak, alt yapı ve hizmet kalitesini artırmak amacıyla yapılan yatırımlar yeni sektörlerin gelişmesine olanak vermektedir. Ticari amaçlı kar sağlamak adına hızla büyüyen gayrimenkul sektörleri sebebiyle ani artan fiyat dalgalanmaları aslında finansal krizlerin oluşmasına neden olmaktadır. Dünyada çevre kirliliği, iklim değişikliği, küresel ısınma, hızlı şehirleşme gibi nedenlerden dolayı çevre ve doğal kaynaklar üzerinde baskı her geçen gün artmaktadır. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşmak için “yeşil büyüme” ve “yeşil ekonomi” gibi kavramlardan son zamanlarda sıklıkla bahsedilmektedir. Bu kavram çevre ile iyileştirilmelerine ve sürdürülebilir çevre yönetimine olumlu yönde etkilerde bulunurken, ekonomik gelişmeye, istihdam artışına, fakirliğin azaltılmasında olumlu katkı sağlayabilmektedir. Yeşil ekonomi ile yenilebilir enerji kullanım, enerji verimliliği, tarım ve turizm sektörlerinde çevreye duyarlı düzenleme ve yatırımlarla çevre dostu şehirlerin ön plana çıkması önem kazanacaktır (Anonim 2018 a).

İklim değişikliği, tarımsal verimde azalma, enerji ve diğer girdilerdeki fiyat artışları, nüfus artışı gibi faktörler 2000’li yılların ikinci yarısında gıda sektöründe fiyatlarda artışa sebep olmuştur. Gıda fiyatlarındaki bu artış gelirinin büyük bir kısmını gıda sektörüne harcayan kesim için olumsuz etkiler gündeme getirmiştir. Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) ile fiyatlardaki artışın önlenmesi için gerekli tedbirler alınarak ve gereken tarımsal desteklerle ürün deseni ve su potansiyeli uyumu gözetilecektir. Ayrıca tarım sigortalarının içeriği genişletilerek yaygınlaştırılacaktır. 2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planı (Şekil 4.1), 2023 hedefleri yönünden toplumu kaliteli yaşam seviyesine ulaştırma konusunda önemli bir adım olacaktır.

Şekil 4.1 Onuncu Kalkınma Planı dönemi değerlendirmesi

Onuncu Plan Dönemi Değerlendirmesi;

Su Kanunu Taslağı çalışmalarına ağırlık verilecektir,

 Su Kaynaklarının Yönetiminde ilgili kurum ve kuruluşların su kaynakları yönetimindeki kapasite ve verimliliği artırılacaktır,

 Havza çalışmalarına veri altlık sağlayacak ulusal havza sınıflama sistemi geliştirilecektir.

 Havza yönetimi ile ilgili olarak alınan politik kararların uygulanması ve uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi ilgili kurum ve kuruluşların katılımlarıyla gerçekleşmesini sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır,

Yüzey sularına yönelik Çevresel Kalite Standartları (ÇKS) belirlenecektir,

 Yapılacak çalışmalarla iklim değişikliğinden etkilenecek ya da etkilenme ihtimali olan havzalar belirlenecektir,

Sulamada kullanılan enerjinin ucuzlatılması için güneş ve rüzgar enerjisinden yararlanılması imkanları sağlanacaktır,

 Yağmurlama ve damla sulama yöntemleri gibi modern sulama yöntemlerinin kullanılmasına ağırlık verilecek,

 Kentsel atık su arıtma tesislerinin çıkış suyunun tarımsal sulama, park-bahçe sulaması gibi yeniden kullanımı konusunda uygulamalar başlatılacaktır, başlatılacaktır.