• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de gönüllü çevre kuruluşları pek çok alanda, değişik yönlerde etkinliklerini sürdürüyorlar. Kuşkusuz gönüllü kuruluşların kimliklerinin oluşmasında üyelerinin toplumsal konumları, siyasal tutumları, dünya görüşleri büyük rol oynamaktadır. Yalnızca çevre koruma, doğayı sevdirme, kirliliği önleme amacıyla kurulan örgütler olduğu gibi, tüm bu sorunların aslında egemen olan sistemden kaynaklandığı düşüncesinden hareket eden, daha köktenci katılımcıların oluşturduğu topluluklar da bulunmaktadır. Bu örgütleri, yapılarına, büyüklüklerine, etkinliklerine, dünya görüşlerine göre ayırmak olanaklı. Bu çalışmada denenecek olan bölümlemeye geçmeden önce, çevre hareketinin içinde bizzat yer alan yazarların önerdikleri bölümlemelere değinmekte yarar var: Bir yazar Türkiye'de çevre konusuyla uğraşan kümeleri üçe ayırıyor: a. "Resmi sektör", b.Teknokrat bakış açısına sahip kişilerin egemen olduğu dernek, vakıf türünde örgütlerin sürdürdüğü "sivil çevreci hareket", c.Kimi zaman ikinci gruplarla ilişki kurabilen ancak birinci gruptan tamamen uzakta bulunan "küçük başıbozuklar".368 Bu değerlendirmede, çevreci kuruluşların üyelerinin

dünya görüşleri, çevreyi algılayış biçimleri ve örgütlenme türleri göz önünde bulundurulan ölçütler olmuştur. Yine bu akım içinden sayılabilecek bir başka yazar da Türkiye'de gönüllü çevre kuruluşlarını, a.Yerel çevre sorunlarının üstesinden gelmek amacıyla kurulan, yalnızca kendi yöresinde etkili olabilen, yeterli bütçeleri ve personeli olmayan küçük kuruluşlar, b.Genelde ülke ya da bölge çapında etkinliklerini sürdüren ya da seslerini duyurabilen, birincilere göre daha güçlü ve büyük olan, belirli büroları, yayın organları, gönüllü ya da profesyonel tam gün çalışanı bulunan, çeşitli bilimsel toplantılar düzenleyebilen, sorunlara dikkat çekmenin ötesinde bunlardan kimilerini gidermeye uğraşan kuruluşlar, c.Kendi yörelerinde çalışmalar yapmakla birlikte ülke çapında sesini duyurabilen kuruluşlar biçiminde bölümlemeye ayırmıştır.369 Bu bölümlemenin tamamen biçimsel ölçütlere dayanılarak yapıldığı

görülmektedir. Örgütlerin büyüklüğü ve etkililiği, etkinlik bölgeleri, etkinlik türleri kullanılan başlıca ölçütlerdir. Çevre hareketinin içinde doğrudan yer almayan, ancak

368Atauz, "Çevreci ...," op. cit. s.23.

369Engin Ural, "Çevre Gönüllü Kuruluşları", Orta Asya ve Karadeniz Çevre Konferansı (20-23

gözlemci olarak değerlendirmelerde bulunan bir yazar ise Türkiye'deki çevreci ve yeşil hareketi dört ana gruba ayırarak incelemektedir: a.Yeşiller , b.Köktenci çevreciler, c.Doğa-Çevre Korumacıları, d.Sanayi ve çevre korumacıları.370 Burada, birinci

bölümlemeye benzer bir biçimde örgütün kuruluş biçimi, etkinlik bölgesi gibi biçimsel ölçütlerden daha çok, örgütleri temsil eden üyelerin dünyaya ve çevreye bakış açılarına dayanılarak bir ayrıma gidildiği anlaşılmaktadır. Başka bir yazar da gönüllü çevre kuruluşlarını a.Dernekler, b.Vakıflar biçiminde incelemeyi yeğlemiştir.371 Bu son

bölümlemede yalnızca örgütlerin tüzel kişiliklerinin ölçüt olarak alındığı görülmektedir. Özetlemek gerekirse, birinci ve üçüncü tür bölümlemelerde, "çevreyi algılayış biçimi", "dünya görüşü", doğal olarak bu tutumların bir sonucu, yansıması olan "eylem türleri" ölçütleri alınarak bir bölümlemeye gidildiği halde ikincide yalnızca "büyüklük", "etkinlik bölgesi" gibi, biçimsel ölçütler, dördüncüde ise örgütlerin tüzel kişilik biçimleri kullanılmıştır.

Bu çalışmada ise daha çok birinci ve üçüncü bölümlemede kullanılan ölçütler temel alınarak, bir başka anlatımla, örgütlerin biçimsel yapılarından daha çok üyelerinin dünya görüşlerine, çevreye bakış açılarına, önceliklerine, siyasal eğilimlerine ve tüm bunların yansıması olarak da düşünülebilecek olan eylem türlerine göre bir değerlendirme yapılarak, a.Çevre Korumacılar, b.Çevreciler, c.Yeşil Toplumcular biçiminde bir bölümlemeye gitmenin daha doğru olacağı düşünülmüştür. Bu üç kümenin başat nitelikleri, birbirinden ayrılan özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Çevre Korumacılar: Çevre korumacı olarak nitelendirebileceğimiz örgütler çoğunlukla, çevrenin geliştirilmesini, doğanın korunmasını amaç olarak almaktadırlar. Bunların büyük bir çoğunluğu, gelecekte, çevre sorunlarının gelişen teknoloji ile üstesinden gelineceğine inanırlar. Çevreyi koruyucu çalışmaların, kimi çevre sorunlarını giderici önlemlerin ya da projelerin çoğunlukla bu tür gruplardan kaynaklanmasında bu düşüncenin de etkisi bulunduğu söylenebilir. Çevre korumacı örgütler genelde devletle, resmi organlarla iletişim kurmakta zorlanmazlar. Bunlarla birlikte kimi projelerin yürütülmesinde görev alabilirler, ya da onlara yardımda bulunabilirler. Buna benzer bir biçimde sanayicilerle, işadamlarıyla da yakın ilişkiler içerisine girebilirler; üstelik çevre sorunlarının azaltılabilmesi için bu kesimle işbirliği içinde olmada yarar görürler. Uluslararası çevreci örgütlerle bilgi alışverişinde bulunmak ya da kimi projelerin yürütülmesi amacıyla işbirliğine girebilirler. Özellikle eğitsel etkinliklere büyük önem verip, halkın çevre konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğine inanırlar. Bu yolda türlü dallarda kurslar, seminerler verirler. Gelişkin bir örgüte ve yeterli, yetişmiş çalışana sahip olabilirler. Genelde üye sayıları, diğer

370Arnd-Michael Nohl, "Türkiye'de Hükümet Dışı Örgütlerde Ekoloji Sorunsalı", Birikim, S.57-58

(Ocak-Şubat 1994), s.23-28.

örgütlere göre, çoktur. Ortaya çıkmış bulunan bir çevre sorununu gidermede daha çok yardım, imza kampanyaları açmak, yetkilileri uyarmak biçiminde etkinliklerde bulunurlar. Çevre sorunlarının gerisinde kapitalizmin amansız gelişiminin yattığı, sorunun egemen sistem ve değerlerle giderilemeyeceği düşüncelerine pek bel bağlamazlar.

Çevre korumacı olarak andığımız gönüllü çevre kuruluşlarının devlet ile olan ilişkilerinin diğerlerine oranla daha gelişmiş olduğunu söylemiştik. Bu tür örgütlerin, yönetimce alınan kararlara ya da belirlenecek politikalara diğer örgütlenmelerden daha kolaylıkla müdahale edebildiklerini eklememiz gerekir. Çevre ile ilgili birçok yasal düzenlemenin alacağı biçimde bu tür kuruluşlar etkili olmaktadır. Çevre Müsteşarlığı'nın kurulması, Anayasa'ya çevre ile ilgili bir maddenin girmesi, Çevre, Milli Parklar, Boğaziçi ve Doğa ve Kültür Varlıklarını Koruma yasalarının çıkarılmasında bunu görebiliriz.372 Bu tür gönüllü kuruluşların resmi organlarla olan

iletişimi son yıllarda, çevre hareketinin güçlenmesiyle ortaya çıkmış değildir; daha önceki yıllarda da bu tür ilişkiler, etkilemeler olmuştu. Örneğin 1960'lı yıllarda, çevre korumacı derneklerden bir bölümü, tıpkı bugünlerde olduğu gibi merkezi yönetimle sıkı bağlar kurmasını bilmiş, hatta kimi yasaların hazırlanmasına katkılar sağlamış, önerilerde bulunmuştur. Yeşiller Partisi'nin genel başkanlarından Celal Ertuğ'un önderliğindeki Hava Kirlenmesiyle Savaş Derneği, Ankara'nın hava kirliliği ile ilgili bir yasa taslağı hazırlamıştır. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği de "Çevre Sorunları ve Doğayı Koruma Yüksek Konseyi Kuruluş Kanunu" önerisi ile Başbakanlığa bağlı, çevre sorunları ile ilgili politikaları belirleyecek bir konseyi gündeme getirmiştir.373

Bugün bu türden etkileşimlerin sayısının ve etkililiğinin artmış olduğu değerlendirmesine gidilebilir.

Çevreciler: Çevre Korumacılar ile Yeşil Toplumcular arasında kalan bölümde yer alırlar. Gerçekten, birtakım özellikleri çevre korumacı örgütlenmeleri andırsa da, Yeşil Toplumcular ile pek çok benzer yönleri vardır. Onlar kadar olmasa bile, çevreden yola çıkarak siyasal-toplumsal sorunlar için düşünce üretmeye ve duyurmaya her zaman açıktırlar. İnsan hakları, demokrasi sorunlarında daha çok Yeşil Toplumcular'ı andıran çözümler peşinde koşarlar ya da onların görüşlerini kendilerine daha yakın bulurlar. Üyeleri arasında daha çok sosyal demokrat eğilimli insanların bulunması göze çarpar. Yeşil Toplumcular içinde yer alan pek çok uç düşünce bu tür örgütlerde kendine yer bulamaz. Geliştirilen düşünceler daha çok egemen ilişki türleri, değerler, dünya anlayışı içerisinde kalır. Hem Çevre Korumacılar'la hem de Yeşil Toplumcular'la yakın ilişki kurabilirler. Resmi organlarla sınırlı da olsa ilişki içerisine girebilirler. Belli bir çevre sorununun giderilmesine yönelik çalışmalara katılabilirler.

372Keleş ve Hamamcı, op. cit., s.204. 373Yavuz, op.cit., s.170-172.

Yeşil Toplumcular: Çevre Korumacılar'dan oldukça farklı bir kümeyi oluşturmaktadırlar. Çevre sorunlarını siyasal alanda odak noktası olarak alırlar. Günümüzdeki çevre sorunlarını, büyük ölçüde, kapitalizmin insan doğasına aykırı yönlerinin yansıması, bu sistemin olumsuz bir sonucu olarak değerlendirirler. Çevre sorunlarının yanı sıra savaş karşıtlığı, feminizm, insan hakları ile de yakından ilgilenirler. Sosyalistler, anarşistler, feministler, tanrıtanımazlar, savaş karşıtları, eşcinseller, toplum dışında bırakılmış kesimler bu kümedeki gönüllüleri betimlerken kullanılan sıfatlardandır. Yeşil Toplumcular'ın derin ekolojist olarak algılayamıyoruz. Çünkü onların tersine çevreyi siyasal yaşamın içinde bir savaşım alanı olarak görüyorlar. Üstelik bu grup içinde derin ekolojistleri romantiklikle, ideolojinin önemini kavrayamamakla suçlayanlar bulunmaktadır. Yeşil Toplumcular çoğunlukla topluluk halinde etkinliklerde bulunmayı yeğleyip hukuksal anlamda bir örgütlenmeye gitmemektedirler.374 Bu türde bir örgütlenmeye gitmenin ast-üst ilişkisini getirip

özgürlükleri yok edeceği kaygısını taşırlar. Ancak Yeşiller Partisi katılımcılarının bir bölümü de burada yer almaktadır. Çevre Korumacılar gibi kamuoyunu bilinçlendirmeye ya da dikkatini çekmeye yönelik etkinlikler, eylemler düzenleseler de bunun alacağı biçim birincilerinkinden farklı olur. Yurtdışındaki örgütlerle yalnızca bilgi alışverişi için değil kimi etkili eylemler gerçekleştirmek için de ilişkiler kurabilirler.

S.O.S. adı altında biraraya gelen çevreci grupların aslında diğer oluşumlardan farklı bir nitelik taşıdıklarını belirtmiştik. Kendi deyimleriyle "yeşil" olan bu gruplar diğerlerini "çevreci" olarak adlandırırlar. Zaten bu gruplar (özellikle S.O.S. Akdeniz) Yeşiller Partisi içinde yer alarak, düşüncelerini uygulamaya geçirme arayışı içine de girdiler. Gerçekten de diğer çevre korumacı örgütler yalnızca ortaya çıkan sonuçla yani çevre sorunlarıyla, kirlilikle, doğanın bozulması ile uğraşırlarken, birincileri (yani S.O.S. başlıklı dernek ve gruplar) bu tür sorunların kaynaklandığı siyasal sistem, toplumsal düzen ile de yakından ilgililer. Zaten bunu yayınlarından da anlamak olanaklı. Yeşil Toplumcular olarak adlandırabileceğimiz küme içinde yer alan S.O.S. Akdeniz grubunun ve benzerlerinin temel özellikleri şöyle sıralanabilir: Sanayileşme karşıtıdırlar; Çevreciler'den farklı olarak insan merkezli değildirler; çevreci düşüncenin bir yansıması olan "insan ve çevresi" yaklaşımını reddederler; ekolojiyi temel alırlar.

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği ve Çevre Sorunları Vakfı türünde korumacı kimliğinin ön plana çıkartıldığı örgütlenmeler için "yüksek sosyete lobileri" değerlendirmesini yapanlar da var.375

Çevreciler'le Yeşil Toplumcular birçok konuda benzer yönde düşüncelere sahip olsalar da, düzenlenen birçok kampanyada beraber hareket etseler de; bir üst

374S.O.S. Akdeniz bunun bir istisnasını oluşturuyor. 375Bora, "80'lerde...", op. cit., s.20.

örgütlenmeye (Dünya Dostları Derneği) gitseler de aslında iki ayrı dünya görüşünü dile getiriyorlar. Daha önceki sayfalarda belirtilen farklılıklardan başka kendilerine özgü kimi nitelikleri de taşıyorlar. Örneğin önceden gruplandırdığı oluşumlardan Yeşiller (Yeşiller Partisi'ne katılanlar, S.O.S. Akdeniz vb.) ve Radikal Çevrecilerin (İskenderun Çevre Koruma Derneği, Adana ÇETKO) eğitim anlayışlarını karşılaştıran bir çalışmaya göre, birinciler için öğrenme, düşünme, sorgulama, tartışma eğitim ile eşanlamlıdır; öğreten ile öğrenen arasında ast-üst ilişkisi yoktur. Oysa ikinciler, nesnel doğrulardan yola çıkıp, bildik yöntemlerle, bilimselliği de gözardı etmeyerek eğitim faaliyetlerini sürdürebilmektedirler.376 Birinci grup olarak nitelendirdiğimiz yeşiller,

radikal çevreciler'den farklı olarak, eğitim amaçlı etkinliklerin çalışma programlarında oransal olarak büyük bir yer işgal etmesine izin vermiyorlar. Zaten, bu kümedekilerin çoğunlukla günümüz anlamındaki eğitime karşı olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugünkü eğitim sisteminin, öğrenim süresince özgürlükleri kısıtlayıcı, bireysel yetenekleri köreltici bir etkiye sahip; üstelik egemen dünya görüşünü ve yaşam biçimini zihinlere yerleştirmesi açısından da sınırlandırıcı ve yönlendirici olduğunu düşünüyorlar. Bu amaçla kampanya, sergi, yayım türü etkinliklerde yukarıda anılan yönde bir eğitim vermekten çok, kamuoyunun dikkatini söz konusu olay ya da olgulara çekmeyi amaçladıklarını belirtiyorlar377 Ancak her ne kadar kendileri toplumu

eğitme hedefini taşımadıklarını öne sürseler de, en azından bilinçlendirme gibi bir eğitsel yönlerinin bulunduğunu da belirtmek gerekir. "Radikal Yeşiller", etkinliklerinin içinde eğitimin önemli bir yer tuttuğunu; devletin, basının vb. kendilerine bu konuda destek olmalarını istiyorlar. Yalnız "Yeşiller"den farklı olarak eğitim vermeyi temel hedeflerinden biri olarak belirtiyorlar. Üstelik eğitimi sorgulamıyorlar. Sistemde varolan eğitim düzeni içerisinde görüşlerini dile getiriyorlar.378 Yazar, her iki grubun

eğitim konusundaki bu tutumlarından yola çıkıp birincilerin bu sistem içinde ekolojik krizin çözümsüz olduğu düşüncesini taşıdıklarını, ikincilerin ise bu konuda daha iyimser olduklarını da ekliyor.379

Anılan bu iki grubun (radikal çevreciler-yeşiller), birçok konuda ortak hareket etmelerine karşın ideolojik farklılıklarının yitirilmemesine, 1 Eylül 1994'deki barış gününde, çevrecileri, ekolojistleri ve yeşilleri biraraya getirecek olan "Barış Ağacı Platformu" örnek olarak verilebilir. Barış gününde Platform, türlü grupların işbirliği yaparak etkinliklerin sürdürülmesinde bir araç olarak kullanılır. Ancak, bu birlikteliğin sürekli olması yönündeki arzular gerçekleşmez; siyasal görüş farklılıklarının da

376Arnd-Michael Nohl, "Türk Ekoloji Hareketinde Eğitim ve Öğrenme", Ağaçkakan, S.21-22 (Ocak

1995), s.48-49.

377Ibid., s.40-41. 378Ibid., s.46. 379Ibid., s.48-49.

etkisiyle kısa süre sonra Platform dağılır. Platforma, İzmir, İstanbul, Ankara S.O.S grupları ile Adana, Osmaniye ve Antalya'dan çevreci gruplar katılmıştı.380

Sözünü ettiğimiz gönüllü kuruluşların dünya görüşlerindeki ayrımlar, örgütlerin işleyiş biçiminlerine ve yürüttükleri etkinliklere de yansıyor kuşkusuz. Örneğin, Ağaçkakan, Karga dergilerinde ya da S.O.S. İstanbul Bülteni'nde reklam alınmasına bile karşı çıkılırken, T.Ç.V. Bülteni'nde bir şirketler grubunun başkanının tam sayfalık bir yazısına yer verilebilmektedir.381 Bu türden ayrımların ortak bir taban buluşup kimi

konularda beraberce karar alıp uygulamayı önleyen bir etmen olduğu söylenebilir.382

Çevreci hareketin gelişimindeki rollerine daha önceki sayfalarda yer verdiğimiz; katılımcılarının toplumsal konumlarını, etkinlik alanlarını, dünya görüşlerini, çevreyi algılayış biçimlerini ise daha sonraki sayfalarda göreceğimiz Türkiye'deki gönüllü çevre kuruluşlarının başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Çevre Korumacılar -AQUA Kültür Derneği

1988 yılında kurulmuştur. Su ürünleri yetiştiriciliğini temel çalışma konusu olarak alan bir gönüllü kuruluştur. Bu alanda üyelere bilgi akışını sağlamak, eğitsel etkinliklerde bulunmak, üyelerinin mesleki sorunlarına çözüm bulmaya çalışmak, üyeler arası iletişimi ve mesleksel dayanışmayı sağlamak kuruluşun amaçlarına ulaşmak üzere gerçekleştirdiği etkinliklerdir. İzmir-Urla yöresinde çalışmalarda bulunmaktadır. Derneğin "Aquakültür" adında bir dergisi bulunmaktadır. Üyelerinin önemli bir bölümünü üniversite öğretim elemanlarının oluşturduğu dernek daha çok bir mesleki dayanışma örgütü izlenimi vermektedir.

-Doğa Savaşçıları Grubu

Gazeteci yazar Zafer Murat Çetintaş'ın gençleri etrafına toplayarak oluşturduğu grup ilk kez 5 Haziran 1994'de kamuoyuna tanıtılmıştır.383 Göze çarpan ilk etkinliği 10 380Timur, op. cit., s.51-52.

381Çevre-Türkiye Çevre Vakfı Haber Bülteni, S.61 (Aralık 1993), s.2.

382Yalnızca örgütler arasında değil, bir örgüt içindeki siyasal görüş birliliğinin bulunmaması da kimi

sorunları beraberinde getirmektedir. Örneğin, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği başkanlığına seçilecek gibi gözüken bir adayın, diğer adayın, bir günde Orman Bakanlığı'ndan 130 görevliyi derneğe üye yaptırmasıyla seçimi yitirdiği söylentileri bu dernek içinde kimi rahatsızlıklar doğurmuştur.(Bk.Timur, op. cit., s.55. Bunlardan birincisi, S.O.S. Akdeniz gruplarıyla her zaman çatışma içinde olduğu halde, ikincisi, bu grupların da katılımıyla oluşturulan Dünya Dostları Derneği'nin kurucu üyelerindendir.

Aralık 1994'de, İstanbul'un, insan sağlığını önemli ölçüde olumsuz yönde etkileyen hava kirliliğine karşı yetkililerin önlem almamasını protesto etmek için, valiye, belediye başkanına ve çevrede bulunan yurttaşlara maske dağıtması oldu.384 Kent

içinde bisiklet turu türünde basında ses getirin etkinlikler de gerçekleştiren topluluk,385

doğanın bozulması ve çevre kirliliği sorunları ile uğraşmaktadır.

-Doğal Hayatı Koruma Derneği

Doğal Hayatı Koruma Derneği, 1975'de, İstanbul'da, Belkıs ve Salih Acar çiftinin avcı arkadaşlarıyla beraber kurdukları bir dernektir.386 1990'da kamu yararına

çalışan dernek statüsü kazanmıştır. Üye sayısı 5500'den fazladır. Gönüllü olarak katkıda bulunan katılımcıların dışında 22 kişilik bir profesyonel çalışma kadrosu vardır.387 Derneğin amacı, "Türkiye'de doğal ekosistemleri ve yaban hayatını korumak.

Türkiye'nin doğal kaynaklarının korunması konusunda kamuoyu bilgi ve bilincini artırmak." biçiminde belirlenmiştir. Derneğe bağlı uzmanlar Türkiye'deki sulakalanların, kıyıların, ormanların bitki ve hayvan çeşitliliğinin korunmasını hedef alan projeler hazırlamaktadırlar. Bu çalışmalar sürdürülebilir kalkınma anlayışına bağlı olarak yürütülmektedir.388 Derneğin partilerüstü bir politika izlediği, hiçbir grup ya da

örgüte bağlı olmadığı tanıtım kağıdında özellikle belirtilmektedir. "Kelaynak'tan Haberler" adında, üç ayda bir çıkan dergisi bulunmaktadır.

DHKD, ulusal ve uluslararası alanda pek çok kuruluşla işbirliği içerisindedir. Aşağıda belirtilen projelerde yer alanlardan başka, ilişkide bulunduğu diğer örgütler şöyle sıralanabilir: Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, çeşitli üniversiteler ve yerel yönetimler, Uluslararası Sukuşları ve Sulakalanlar Araştırma Bürosu (IWRB), Ramsar Bürosu, İngiliz Kraliyet Kuşları Koruma Derneği (RSPB), Sukuşları ve Sulakalanlar Birliği (WWT), Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN).389

Dernek, aynı zamanda, dünyanın en büyük kuş koruma kurumu olan Birdlife International'ın (eski adı Uluslararası Kuşları Koruma Konseyi-ICBP)390, Dünya

Doğayı Koruma Vakfı (WWF), Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN), Uluslararası

384Cumhuriyet, 11 Aralık 1994. 385Ibid., 30 Nisan 1995.

386Şahika Ertan, "Bir Duman Doğamızı Sarmadan", Şehir, S.11 (Ocak 1988), s.84. 387Doğal Hayatı Koruma Derneği Tanıtım Bülteni, 1994, s.1

388Ibid. 389Ibid., s.3.

390Murat Yarar, "Dünyanın En Büyük Kuş Konferansı Sona Erdi", Kelaynak'tan Haberler, S.55

Su Kuşları ve Sulakalanlar Araştırma Bürosu (IWRB) Türkiye temsilciliğini yürütmektedir.391

DHKD, benzeri koruma örgütlerinden farklı bir yapıdadır. Öncelikle, gönüllü olarak katılanların dışında sürekli olarak örgüt işleri ile ilgilenmek üzere tüm gün çalışana sahip olan ender kuruluşlardan birisidir. İkinci olarak derneğin, diğer gönüllü örgütlenmelerden farklı olarak, uzmanların çalışmasını gerektiren üç ayrı çalışma bölümü vardır. Doğal yaşamın korunması ile ilgili projeleri yürütmek üzere kurulmuş olan bu bölümler ve çalışmalarından kimileri şöyle sıralanabilir:392

*Kıyı Yönetimi Bölümü:

-Kıyı Yönetimi Projesi: Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın (WWF- International) desteklediği proje 1986'da başlatılmıştır. Akdeniz'deki deniz kaplumbağası üreme alanlarının korunmasını amaçlamaktadır.

-Kıyı Yönetimi Eğitim Projesi: Dalyan-Köyceğiz yöresinin doğal niteliklerinin korunmasını hedefleyen, yöre halkını bilinçlendirmeye yönelik bir projedir.

*Kuş ve Sulakalan Bölümü:

-Önemli Kuş Alanları Projesi: Birdlife International'ın işbirliği ile yürütülmekte olan projeye, 1994 yılında, Garanti Bankası da, destek vermek üzere katılmıştır. Özellikle uluslararası önemi bulunan kuş alanlarının saptanması, ve ekonomik etkinliklerin bunlar üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmeyi amaçlayan bir çalışmadır.

-Menderes Deltası ve Bafa Gölü Koruma Projesi: 1991 yılından bu yana Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF-International) tarafından desteklenmektedir. Çalışmada, sözü edilen bölgelerin korunması ve buraların milli park ilan edilmesini sağlamak amaçlanmaktadır.

-Göksu Deltası Çevresel Kalkınma Projesi: Fransız Tour du Valat Biyoloji İstasyonu ile Hollanda Tarım, Çevre Yönetimi ve Balıkçılık Bakanlığı'nca desteklenmektedir. Son olarak bu destekçilere Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) eklenmiştir. Türkiye'nin ilk bütüncül sulakalan yönetim planının hazırlanıp uygulanmasını amaçlayan bir çalışmadır.

-Kızılırmak Deltası Koruma Projesi: Çevre Bakanlığı ile işbirliği içerisinde sürdürülen, bir özel firmanın da desteklediği projedir. Karadeniz kıyısındaki Kızılırmak Deltası'nın korunmasını amaçlamaktadır.

*Bitki Bölümü:

391Kelaynak'tan Haberler, S.57 (Ocak-Mart 1995), s.2.

-Türkiye'nin Soğanlı Bitkilerinin Yerli Üretim Projesi: WWF-International tarafından desteklenmektedir. 1992 yılından bu yana İngiliz Fauna ve Flora Koruma Derneği (FFPS) ile birlikte sürdürülmekte olan bir çalışmadır. Yabani çiçek soğanlarının korunmasını amaçlamaktadır.

-Doğu Karadeniz Entegre Koruma Projesi: WWF-International tarafından desteklenmektedir. Bölgedeki Kolşik ormanlarını koruma amaçlı bir projedir.

-İstanbul Yeşilalan Projesi: Hollanda Başkonsolosluğu ve Kemer Country tarafından desteklenmektedir. İstanbul'un içindeki ve dışındaki yeşil alanların korunmasını hedefleyen bir projedir.

-Türkiye'nin Önemli Bitki Alanları Projesi: Henüz birinci aşamada olan

Benzer Belgeler