• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME ve HUKUKİ ÇERÇEVESİ

Türkiye’de özelleştirmenin gündeme girdiği 1980’li yıllarda ekonomi politikasının, ithal ikamesi modelinin terk edildiği, devlet kontrollerinin azaldığı, kaynak dağılımında piyasa ekonomisinin üstünlüğünün kabul edildiği, dış ticaretin ve uluslar arası sermaye akımlarının serbestleştirildiği bir siyasi ve ekonomik konjonktürü yansıttığı görülmektedir (Atiyas ve Oder 2008, 2)

Bu bağlamda özelleştirme sürecinin stratejik olarak planlanması ihtiyacına yönelik olarak Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından 1985 yılında yayımlanan Özelleştirme Ana Planı kapsamında, Türkiye şartlarında özelleştirmenin amaçları öncelik sırasına göre, pazar güçlerinin ekonomiyi harekete geçirmesine imkan verilmesi, verimliliğin ve randımanın artırılması, malların ve hizmetlerin kalite, miktar ve çeşitliliğinin artırılması, halka açık şirketlerin teşvik edilmesi, sermaye piyasalarının geliştirilmesinin hızlandırılması, Hazinenin KİT’lere sağladığı mali desteğin asgariye indirilmesi, KİT’ler tarafından uygulanan tekelci fiyatlandırma ve dolaylı vergilendirmenin azaltılması, kamu görevlilerinin politika ve yönetmelik konularında çalışmalarına izin verilmesi, modern teknoloji ve yönetim tekniklerinin cezbedilmesi, çalışanlara hisse senedi vermek suretiyle iş verimliliğinin artırılması, kamu ve özel sektör kuruluşları arasındaki dengenin değiştirilmesi, yabancı yatırımlarla uluslararası ekonomik ve politik bağların kuvvetlendirilmesi, mevcut sermaye yatırımlarındaki iç karlılığın artırılması ve devlete gelir sağlanması olarak belirlenmiştir (Kilci 1994, 2).

1985 yılından itibaren 270 kuruluştaki kamu hisseleri, 22 yarım kalmış tesis, 857 taşınmaz, 8 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 114 Tesis, 6 Liman, şans oyunları

lisans hakkı ile Araç Muayene İstasyonları özelleştirme kapsamına alındığı ve gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam tutarının 42 milyar Amerikan Doları düzeyinde gerçekleştiği bildirilmektedir (ÖİB 2011, 10).

Türkiye’de özelleştirmenin ortaya çıkışı ve hukuksal temeline bakıldığında, özelleştirme politikalarının uygulanmasına ilk olarak, 1984 yılında kamuya ait yarım kalmış tesislerin bitirilmesi ya da yerine yeni bir tesis kurulması amacı ile özel sektöre devrini öngören bir uygulama ile başlandığı görülmektedir (Özbek 2007,4). Söz konusu uygulamayı düzenleyen ve özelleştirmenin ilk yasal dayanağı sayılan 29.2.1984 tarih ve 2983 sayılı Kanun ile gelir ortaklığı senedi, hisse senedi ve işletme hakkı devrinden oluşan özelleştirme yöntemleri tanımlanmış ve Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi ve Kamu Ortaklığı Fonu kurulmuştur.

Sırasıyla yapılan Kanun değişikliklerine rağmen 2983 sayılı Kanun, 233 sayılı KHK ve 3291 sayılı Kanun’daki dağınık ve yetersiz düzenlemeler özelleştirme ile ilgili yasal boşlukların zaman içerisinde belirginleşmesine neden olmuş ve genel yetki kanunu olan 3987 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesi ile Özelleştirme Sonucunda Doğabilecek İstihdamla İlgili Sorunların Çözümlenmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnameler Çıkarılması Amacıyla Yetki Verilmesine Dair Kanun ve Kanun’a dayanılarak çıkarılan KHK’lar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kararında özelleştirme esas ve usullerinin kanunla düzenlenmesi zorunluluğunun gerekçelerini ve bu kanunda düzenlenmesi gereken konuların neler olduğunu detaylı biçimde ortaya koymuştur. Bu bağlamda özelleştirme ile ilgili düzenlemeleri kapsayan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçelerini dikkate alan bir düzenleme olarak (ÖİB 2011, 2) 24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı “Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” çıkarılmış 27 Kasım 1994 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun özelleştirme ile ilgili ilk genel nitelikte Kanun olma özelliğini taşımaktadır. 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la 4046 sayılı Kanun’un adı “Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir. Bu Kanun ile getirilen yeni

düzenlemeler çerçevesinde Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK), Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) ve Özelleştirme Fonu kurulmuştur. Diğer taraftan, bu Kanun çerçevesinde özelleştirmenin kapsamı genişletilmiş ve bu bağlamda özelleştirilecek “kuruluş”lar ile özelleştirme uygulamalarına ilişkin usul ve esaslar ayrıntılı olarak belirlenmiştir.

Bunun dışında özelleştirme 13.8.1999 tarih ve 4446 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle Anayasa’daki yerini bulmuştur. Bu Kanun’la başlığı “Devletleştirme ve özelleştirme” olarak değiştirilen 47. maddeye

Devletin, kamu iktisadî teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin

mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir.

Devlet, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından

yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceği kanunla belirlenir.

şeklinde 2. ve 3. fıkralar eklenmiştir.

4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 1. maddesinde Kanun’un amacının belirtilen teşebbüslerin ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak için özelleştirilmelerine ilişkin

esasları düzenlemek olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda özelleştirme öncesinde kâr getiren veya yapılan yatırımlarla etkin hale getirilen teşebbüslerde olduğu gibi bu iki amacın birlikte başarılmasının mümkün olamadığı durumlarda idarelere esneklik kazandırılması için bu iki amacın “veya” bağlacı ile bağlanmasının yerinde olacağı belirtilmektedir (Atiyas ve Oder 2008, XII)

4046 sayılı Kanun ile 233 sayılı “Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”de yaptığı değişiklik neticesinde 233 sayılı KHK’de “kamu iktisadi teşebbüsü (KİT)” ifadesinin “iktisadi devlet teşekkülü

(İDT)” ve “kamu iktisadi kuruluşu (KİK)” nun ortak adı olup iktisadi devlet teşekkülü; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre

faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsünü; kamu iktisadi kuruluşu ise; sermayesinin tamamı devlete ait olup tekel niteliğindeki mal ve

hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsünü ifade etmektedir.

4046 sayılı Kanun’da göze çarpan önemli bir nokta ise iktisadi devlet teşekkülleri (İDT) nin, kamu iktisadi kuruluşları (KİK) nın, kamu bankalarının ve kamu hizmetlerinin gördürülmesinin özelleştirilmelerine ilişkin ayrı ayrı düzenlemelerin yapılmış olmasıdır. Şöyle ki 4046 sayılı Kanun 1. ve 15. maddelerinde, KİK’lerin (ayrıca genel ve katma bütçeli idarelerle bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşların mal ve hizmet üretim birimleri ve varlıklarının da baraj, gölet, otoyol, yataklı tedavi kurumları, limanlar gibi) mülkiyetin devri dışında kalan yöntemlerle özelleştirilmesi halinde 4046 sayılı Yasa hükümlerine tabi olacağını, mülkiyetin devrine ilişkin hususların ise, bu kuruluşların gördükleri kamu hizmetinin esaslarına ve özelliklerine göre ayrı kanunlarla düzenleneceğini hükme bağlamıştır.

Atiyas ve Oder (2008, 6-7), 4046 sayılı Kanun’un kamu hizmeti gören kuruluşların ve kamu hizmeti gören tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri üreten teşebbüslerin işletme haklarının verilmesi veya kiralanması gibi sadece mülkiyetin devri dışındaki yöntemlerle özelleştirilmelerinin bu Kanun’un kapsamına alınmasına ve teşebbüslerin sadece tekel niteliğindeki veya KİK’lerin temel kuruluş amaçlarına uygun mal ve hizmet üretim faaliyetinin imtiyaz sayılmasına ilişkin ifadelerden yola çıkarak kamu hizmeti, imtiyaz ve tekel niteliği taşıyan teşebbüslerin özelleştirilmesine ayrı bir önem verildiğinin ve bunlar için ayrı bir düzenleme rejiminin öngörülmesi nedeniyle bir özelleştirmenin hukuka uygunluğu incelenirken kamu hizmeti, tekel ve imtiyaz kavramlarına gerek duyulacağının altını çizmektedir.

Ayrı hukuki rejimler öngörülen söz konusu hizmetlerde ve teşebbüslerde göze çarpan nokta tekel özellikler taşımalarıdır. Bu bağlamda Kanun koyucunun piyasa aksaklıklarının en önemlisi olan tekel niteliğindeki teşebbüslere ilişkin özelleştirmelerle kamu yararının en iyi şekilde sağlanabilmesini teminen ayrı usulleri öngörmesinin rekabetçi endişelerden kaynakladığını ve toplumsal refahı amaçlayan rekabet politikası ile uyumlu olduğunu belirtmek gerekir.

4.2. TÜRKİYE’DE REKABET POLİTİKASI ve

Benzer Belgeler