• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3.2. Türk ve Yunan Edebiyatında Mübadele

Türkiye ve Yunanistan’ın yakın tarihinin en önemli olaylarından biri olan nüfus mübadelesinin taraf ülkelerin edebiyat yazınlarına yansıması, bu ülkeler için taşıdığı anlamlara bağlı olarak farklılıklar göstermiştir. 1923 tarihi, Türk edebiyatında ve genel olarak Türk tarih yazıcılığında İstiklal Savaşı’nın sonu ve yeni bir başlangıcın işaretidir. Yeni bir milli devletin kuruluşuyla ve bağımsızlığının uluslararası olarak tanınmasıyla ilişkilidir.364 Türkler için bu siyasi değişiklik yeni, umutlu bir geleceği ifade ederken Yunanlılar için ‘felaket’in yaşandığı acılı, belirsizliklerle dolu, kaygılı bir dönemi ifade ediyordu. Yunanistan’da 1922 ve göçmenlik, ortak hafızanın bir ürünü olurken Türkiye’de toplumsal bellek kendini bu dönemleri unutmaya kurgulamış, konuyla ilgili araştırmalar oldukça geç bir dönemde başlamıştır. Erken dönemde Mihri Belli ve Safiye Bilge Turan’ın konuyla ilgili yurtdışında sundukları yüksek lisans tezleri ise uzun yıllar sonra keşfedilmişti.365 Araştırmaların ve bilimsel bilgilerin eksikliği edebiyatla uğraşanları, konuyla ilgili faydalanacakları metinlerden yoksun bırakmıştı. Oysa mübadele süreci, kendine özgü yönleri, tarihsel anlamı, insanlar üzerindeki derin etkileri nedeniyle edebiyatçılar için edebi metinler yaratmada büyük bir zenginliğe sahipti. Ancak bu zenginliğe rağmen 1980’li yıllara kadar Türkiye’de mübadele ne öykü ve romanlarda ne de sinema ve tiyatroda hak ettiği ilgiyi görmedi. 1980’den sonra ise sadece keşfedilen bir konu olmadı aynı zamanda resmi milli anlatıma karşı karşıtlığın bir ifade aracı oldu.366

Mübadele’nin Türkiye karşısındaki ortağı Yunanistan’da durum farklıydı. Çağdaş Yunan tarihinin en önemli konularından birini oluşturan 1922 tarihi ve mübadele, sadece tarihi çalışmalarda sınırlı kalmadı, edebiyatta da önemli bir yer

364Herkül Milas, “Türk Yunan Edebiyatında…, s. 128, Damla Demirözü, “Το 1922 και η Προσφυγία Στην Ελληνική και Την Τουρκική Αφηγηση” [Türk ve Yunan Anlatısında 1922 ve Göçmenlik], s. 131.

365 Mihri Belli’nin “Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi/Ekonomik Açıdan Bir Bakış” (1940) ve Safiye Bilge Temel’in “Türk Yunan Nüfus Mübadelesi: Mübadeleye Yol Açan İhtilafların Analizi”(1949) isimli yüksek lisans tezleri konuyla ilgili Türk araştırmacılar tarafından hazırlanan ilk yüksek lisans tezleridir.

edindi. Tarihsel içeriği olan yapıtlarda olduğu gibi edebiyat alanında da mübadele konusu çok erken dönemde üzerinde durulan bir konu oldu. İlk kayıtlar, Anadolu’da yaşayan Yunanlıların yenilgiden sonra yaşadıkları dramla ilgiliydi. Mülteciler, neredeyse Yunanistan’a varır varmaz yaşadıklarını, yurdundan koparılmayı, mülteciliği, savaşı, amele taburlarını anlatmaya başladılar. Bu nedenle eserleri aynı zamanda bir anı, görgü tanıklığı ve sözlü tarih değeri de taşımaktadır. Yunanlı yazar, şair ve edebiyat eleştirmeni olan Ioannis Mihail Panagiotopoulos mültecilerin Yunan edebiyatına olan olumlu etkisini ‘felaketten’ yirmi yıl sonra şu sözlerle ifade etmekteydi: “(…) Gerçek şu ki, yeni Yunan düz yazımı Yunanistan’ın yazarlarının ellerinden, Küçük Asyalıların, İstanbulluların, Adalıların ellerine geçti. İstanbul, İyonya’nın kıyıları, Ege Adaları ve Girit, edebiyatımızın damarlarına yeni kan vermeye geldi. Büyük göç, yurdundan koparılma, Yunanlı bu nüfusun anavatanlarına katılımı, sadece toplumsal sentezi değiştirmedi, sadece günlük yaşama zengin, gösterişli canlı bir renk vermedi, söz sanatında ifadesini bulan ruhsal ve manevi bir dönüşüm oluşturdu.”367 Sonuçta bu tarihi süreci sadece Anadolu’nun, Batı Trakya’nın ve Karadeniz’in Rumları yaşamamıştı. 1912-1922 yılları arasında bu bölgede askerlik yapan Rumlar ve büyük mülteci akınını karşılayan, ekonomik ve siyasi zor bir süreç geçiren Yunanistan’da yaşayan Rumlar da yaşamışlardı. Eserlerin yazarları ve kahramanları bu insanlar arasından gelmişti.368 Bu yazarların başında İlias Venezis, Stratis Dukas ve Stratis Mirivilis gelmektedir. Ayvalık doğumlu İlias Venezis’in 31328 Numara adlı eseri ve Stratis Dukas’ın Bir Esirin Anıları yaşanmış gerçek olayları yansıtmaktadır.369 Her iki kitapta da esir düşen Anadolu Rumlarının yaşadıkları serüvenleri, toplu katliamdan ve infazlardan nasıl kurtuldukları anlatılır. Bu anlatılarda dikkat çeken özellik, olayın politik yorumundan kaçınılması, milliyetçi ve Türk karşıtı duygulara yer verilmemesidir. Yunanlı edebiyatçı ve Ta Nea gazetesinde edebiyat eleştirmenliği yapmış Dimosthenes Kourtovik bu iki tutumun nedeninin bütün Yunanlıların bilincinde yer etmiş henüz çok taze bir anı olan 1922 felaketinden sonraki

367Eri Stavropoulou, “Η παρουσία της Μικρασιατικής Καταστροφης στη Νεοελληνική Πεζογραφία” [Yeni Yunan Düzyazısında Küçük Asya Felaketinin Sunumu],

www.eens.org/EENS_congresses/2014/stavropoulou_eri.pdf; Bkz. İoannis Mihail

Panagiotopulos, Τα Πρόσωπα Και Τα Κείμενα. Β’Ανήσυχα Χρονιά.[Kişiler ve Metinler 2.Kaygılı

Yıllar] Atina, 1990, s. 23.

368 Eri Stavropoulou, “Η παρουσία της…, s. 1.

369 İlias Venezis, Numero 31328, Amele Taburu, Belge Yayınları, İstanbul, 2015; Stratis Dukas,

uyuşuklukla açıklanabileceğini yorumlamaktadır.370 Bu eserlerde dikkat çeken diğer bir noktada felakete kadar Türklerle Yunanlıların barış içinde yaşadıkları vurgusudur. Hatta Stratis Dukas, kitabını ‘halkların ortak acılarına’ ithaf etmiştir.371 Sonraki yazarların, olaylara birebir tanık olmadıkları için daha soyut, dolaylı, zaman zaman sembolik, masalımsı ve nostaljik anlatım sergilediklerini söyleyebiliriz. İkinci ve üçüncü kuşak yazarlarda bu özellikler daha belirgindir. Bu tür anlatımlarda genellikle mübadele öncesi Türkiye’de ve daha az oranda da mübadele sonrası Yunanistan’daki yaşam anlatılmaktadır.372 Bu belki de hafızanın kaybolan güzellikleri kaydetmesiyle ilgilidir.

1922 sonrası Yunan toplumu ve edebiyatında yaşanan çalkantıyı elen alan ilk kitap, dönemine yönelttiği eleştirel bakış nedeniyle daha sonraları manifesto olarak adlandırılan, bugün Yunanistan’ın en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Yorgos Theotokas’ın ‘Özgür Düşünce’ (Elefthero Pneuvma) (1929) adlı kitabıdır. Theotokas’ın kitabında 1922 sonrası Yunan toplumu için söyledikleri, bu tarihin neden Yunan tarafı için bir felaketi simgelediğini açık şekilde ifade etmektedir:

“…. Yenilginin moral değerlerimiz üzerindeki etkisi çok ağır olmuştur. Toplumun önde gelen kişileri, İzmir Limanında yalnızca güçlerini değil aynı zamanda ideallerini ve kendilerine olan öz güvenlerini de yitirmiştir. Yunanistan’a duyulan güven 1922 yılında yok oldu. 1922’den sonra toplumumuz güçlü duygulardan, kendini aşma emelinden ve heyecan hissinden yoksun olarak yaşadı. Felaket, idealizme dair her şeyi boğdu. Gerçek şu ki, savaş sonrasında bütün Avrupa değerlerini yeniden gözden geçirirken biz hiçbir şey yapmadık. Çünkü felaket, bütün gücümüzü boğmuştu.”373

1922 sonrası Yunanistan’a hakim olan bu havanın Yunan düz yazınına yansıması ile ilgili olarak ise “(…) Bu düzyazını tek bir cümle ile tanımlamam gerekirse kansızlıktan muzdarip derdim” ifadesini kullanmaktadır. Devamında, felaketi tecrübe

370 Domesthenes Kourtovik, “Anadolu’nun Sonelere İlham Kaynağı Olmak Çıktığı Zamanlar: Küçük Asya Felaketinin Yunan Edebiyatındaki Yankıları” Yeniden Kurulan Yaşamlar, 1923

Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, Derleyen Müfide Pekin, İstanbul Bilgi Üniversitesi

Yayınları, 1.Baskı İstanbul, Ekim 2005, s. 205. 371 A.g.m., s. 206.

372 Herkül Milas, “Türk Yunan Edebiyatında…, s. 127; Kemal Arı, “Türk Roman ve Öyküsünde…, s. 12; Domesthenes Kourtovik, “Anadolu’nun Sonelere…, s. 208.

373 Damla Demirözü, “Yunan Düzyazınında 1922 ve Zorunlu Göç” Yeniden Kurulan Yaşamlar,

1923 Türk-Yunan zorunlu Nüfus Mübadelesi, Derleyen Müfide Pekin, İstanbul Bilgi

Üniversitesi Yayınları, 1.Baskı İstanbul, Ekim 2005, s. 160; Damla Demirözü, Το 1922 και η

etmiş yeni bir kuşağın geldiğini de haber verir. Bu kuşak kendisinin de içinde bulunduğu 30 Kuşağı’dır.374 Çağdaş Yunan Edebiyatının Tarihi (Ιστορία της Νεοελληνικής Λογοτεχνίας ) adlı eserin yazarı Ligos Politis de, ‘Küçük Asya Felaketi’, sonrasındaki nüfus mübadelesini ve 1930 Kuşağını şöyle değerlendirmektedir:

“Bir olay, bu kuşağın edebiyatında büyük bir etki gösterdi. Bu olay,

bütün edebi üretime, bütün manevi ve toplumsal düzene ağır gölgesini koydu: Küçük Asya Felaketi ve sonrasında nüfusların mübadelesi. Bizans Devleti’nin önceki sınırlarında Helenizmin yeniden inşasına dair önceki kuşakları besleyen idealler ve düşler, 1922 Eylülünde birden bire yıkıldı. Trajiklik ve ciddiyet önceki ütopik romantizmin yerini aldı. 30 Kuşağı, edebiyatta bu yeni olgunluğu ifade etmektedir.”375

Yazarın da belirttiği gibi, 1922 yılının Yunan edebiyatına nasıl yansıdığını, 1922 ‘Felaketi’nden en çok etkilenen ve bu dönem hakkında yazan ilk kuşak olan 30 kuşağı yazarlarının roman ve hikayelerinde incelemek mümkündür. On bir yazar bu kuşağın yazarları arasında kabul edilmektedir. Bu yazarlar : Ambot, Venezis, Theotokas, Karagatsis, Kastanakis, Mirivilis, Naku, Petsalis, Politis, Prevelakis, Terzakis’dir. Eserleri 1910-1980 yılları arasında yayınlanmıştır. Bu kuşak, Yunan edebiyatına toplam yüz dört roman ve elli yedi hikaye kitabı kazandırmıştır. Bu yazarlar arasından dördü, Venezis, Theotokas, Mirivilis ve Politis, 1922 sürecini yaşayan yazarlardır.376

1930 kuşağı yazarlarını iki grupta toplamak mümkündür. Birinci grupta bulunan Ambot, Karagatsis, Kastanakis, Petsalis, Prevelakis, Terzakis ve Naku 1922 “Felaketini” birebir yaşamamış yazarlardır. Göç, birinci grup yazarlar için dışarıdan gözlemledikleri bir duygudur. Bu gruba dahil olan yazarların romanlarında 1922’ye pek fazla değinilmez. Olaylar, Yunan halkının ‘Turkokratia’ yönetimi altında yaşadığı zor ve acı dolu yıllardan başlar, bu kötü düzene ayaklanmayla devam eder ve son aşamada ‘Turkokratia’ sonrasında Yunan halkının nasıl hızla kalkındığından ve mutlu olduğundan bahseder. Bu romanlarda geçen ‘öteki’ bir karakterden çok genel olarak ‘Turkokratia’nın kötü üst düzey yönetici karakterleridir. Bu gruptaki yazarlar 1922’nin

374 Damla Demirözü, “Yunan Düzyazınında…, s. 161.

375 Eri Stavropoulou, “Η παρουσία της…, s. 2; Bkz.Linos Politis, Ιστορία της Νεοελληνικής

Λογοτεχνίας [Çağdaş Yunan Edebiyat Tarihi], M.İ.E.T, Atina, 1978.

376 Damla Demirözü, Yunan Düzyazınında…, s. 164; Ayrıca bkz. 30 Kuşağı yazarları ve eserleri için Herkül Milas, Türk Romanı ve “Öteki”, Ulusal Kimlikte Yunan İmajı, Sabancı Üniversitesi, İstanbul, 2000, s. 304-317.

göçmenleri nasıl etkilediğinden çok Yunanlılığı ve Yunan toplumunu nasıl etkilediği konusuna yoğunlaşmışlardır.377

İkinci grup, Venezis, Mirivilis, Theotokas ve Politis gibi mübadeleyi birebir yaşayan yazarlardan oluşmaktadır. Mirivilis, 1919-1922 arasında Anadolu’da çarpışmış, Venezis ise bu süreç içinde esir alınmış, Çalışma Kamplarında tutulmuştur.378 Bu gruptaki yazarların temel ilham konusu 1922 yılıdır. Kaybettikleri geçmişlerini, memleketlerini kaydetmek ve ölümsüzleştirmek istemişler, roman ve hikayelerinde tanık oldukları tarihi olayları, göçü ve savaşı anlatmışlardır. Diğer bir özellikleri de yaşananların nedenlerini keşfetme ve trajedinin suçlularını bulma istekleridir.379 1922’nin Yunan toplumu üzerindeki etkilerinden çok 1922’yi yaşayan karakterlerin bu olaylardan sonra hayatının nasıl değiştiğini anlatmışlardır. Theotokas ve Venezis’in eserlerinde de 1922 sonrası Yunan toplumunun içine düştüğü mutsuzluk ve umutsuzluk işlenmiştir. Dinginlik adlı romanında Venezis şöyle söylemektedir: “Hristiyanların Anadolu’dan kovulmaları, daha sonra ise felaket onlara yalnızca maddi zarar vermemişti. Onları daha derinden etkilemişti. İçlerinde bir boşluk yaratmış, onları çıplak ve zavallı insanlar yapmıştı.”380

Bu gruptaki yazarlar, Yunan edebiyatında büyük bir ‘felaket’ sonucu kaybedilen çocukluk yılları ile memleketin özdeşleştiği romanları kurgulayan ilk yazarlardır.381 Yorgos Theotokas’ın “Leonis” (1940), Kosmas Politis’in “Hacıfrangou” (1963), İlias Venezis’in “Eoliki Gi” (1943) isimli romanları Yunan edebiyatında bu türün ilk örnekleridir.382 Eserlerinde, Anadolu’da sürülen mutlu bir yaşamın savaşın gelmesiyle nasıl sona erdiğini anlatırlar. Sırasıyla savaşın getirdiği ölüm, acı, ayrılıklar ve en son göç anlatılır. Bu gruptaki yazarların diğer bir özelliği de, ‘öteki’ den nefretle bahsetmemeleridir. Oradaki yaşama duyulan bir özlem vardır ancak Anadolu gidilmemesi gereken tehlikeli bir yerdir. Bir başka özellikleri de karşı taraf ile ‘emphaty’ kurabilmeleridir. Kendileri göçü yaşamış bu yazarlar, Türklerin de göçten duyduğu acıyı anlamaktadır. Anlatılarında mutlak ‘iyi’ ile ‘kötüler’ yoktur. Olaylar öncesi ve sonrasıyla anlatılmaktadır. Yazarlar tanıklık ettikleri yakın geçmişi anlattıkları için olaylar daha inandırıcı, karakterler daha gerçekçi bir duruş sergilemektedir. Türk

377 Damla Demirözü, Yunan Düzyazınında…, s. 164-168. 378 A.g.m., s. 164.

379 Eri Stavropoulou, “Η παρουσία της…, s. 3. 380 Damla Demirözü, Yunan Düzyazınında…, s. 176. 381 A.g.m., s. 170.

motifi Yunan tarih tezinin yaratmış olduğu ‘Öteki’ den farklıdır. Gerçekte de olduğu gibi mutlak iyi ya da kötü yoktur. ‘Öteki’ sadece kötü olarak resmedilmez. Her iki grubun içinde de hem iyiler hem kötüler vardır. Davranışlarını belirleyen faktör ırksal özelliklerine bağlanmaz, asıl faktör kendilerini çevreleyen koşullar ve içinde bulundukları psikolojik durumdur.383

1922’yi yaşamış ve Anadolu’dan göçe birebir tanık olmuş yazarlardan Politis’in Yitik Kentin Kırk Yılı adlı romanında Yunanlıların İzmir’i işgaline duyulan öfkeye tanık olunmaktadır. Romanda, 1922 sonrasında Anadolu’dan Yunanistan’a göç etmiş ve kendini Yunanistan’da yabancı gibi hisseden roman kahramanı, felaketten kırk yıl sonra “İzmir Felaketi” ile ilgili şunları söylemektedir: “Ruhum bizi oradan kovanlara karşı duyduğum düşmanlıktan temizlendi. Yalnız kovanlara karşı duyduğum düşmanlıktan değil gelenlere karşı duyduğum düşmanlıktan da”.384 Politis, Yunanlılar’ın Küçük Asya’nın Yunanlı sakinlerine saygı göstermediklerini, acımadıklarını ve sonunda onları kaderleriyle baş başa bırakıp kaçtıklarını belirtir.385 Hacı Frangua adlı romanının başında “kendimi memleketimde kul hissetmemi sağladılar” atfında bulunur. Kendisinden bu atfın açıklanması istediğinde şunları söylemektedir:

“Öncelikle İzmir’de yaşarken hissettiğimiz özgürlük hakkında bir şeyler

söyleyeyim. En azından 1914 yılına kadar Türkler bize hiçbir rahatsızlık vermedi. Kapitülasyonlar vardı ve bolluk içinde iyi bir yaşam sürüyorduk. Küçük Asya’nın içinde de Yunanlılar ile Türkler arasında bir tür anlaşma, barış vardı. Söz konusu İzmir olduğunda ise Türk unsurunu hissetmeden yaşadığımızı söyleyebilirim. Ama Yunan yönetimi İzmir’e yerleştikten sonra biz yerliler bazı zamanlar kendimizi yabancı-düşman demiyorum- bir yönetim altında hissettik. Memleketimde hissettiğim kul hissi olgusunu ise ne kadar göçmenin paylaştığını bilmiyorum ama bildiğim pek çok yerlinin bunu böyle olduğu, hissettiği”.386

Politis’in bu cümleleri aslında bizlere bazı ipuçları vermektedir. Şöyle ki, 1922 öncesi Anadolu’da yaşayan Rumlar arasında, yaşadığı hayattan memnun olan ve bu düzenin bozulmasını istemeyen Rumlar da vardı. Yunan işgali, savaş, göç onların tüm hayatını alt üst eden beklemedikleri ve aslında hiç istemedikleri bir durumdu.

383 Damla Demirözü, Yunan Düzyazınında…, s. 171.

384 Kosmas Politis, Yitik Kentin Kırk Yılı, çev.Osman Bleda, Belge Yayınları, İstanbul, 1994, s. 180.

385 Domesthenes Kourtovik, “Anadolu’nun Sonelere…, s. 207. 386 Damla Demirözü, Yunan Düzyazınında…, s. 172-173.

Hayatlarını alt üst eden ve onca acının yaşanmasına neden olan olaylardan dolayı Yunana kızgın olan bir kesim de vardı. Üstelik bu insanlar Yunanistan’a gittiklerinde Anadolu’da yaşadıkları hayatı bulamadılar ve uzun yıllar mutsuzluk ve umutsuzluk içinde yaşadılar. Dolayısıyla aslında Anadolu’daki tüm Rumların Türk egemenliğinden kurtulmayı bekleyen Rumlar olduğunu ve dolayısıyla işgali ve Megali İdea’yı savunduklarını söylemek ya da işgal sırasında Yunana ve yabancı güçlere destek verdiklerini söylemek doğru bir yaklaşım değildir.

Genel olarak Yunan Edebiyatında, Anadolu’da yaşadıkları ev, mahalle, komşuluk ilişkileri, sosyal yaşamları gibi motifler sıkça ele alınmaktadır. Doğup büyüdükleri memleketlerinin, mal varlıklarının, sevilen insanların yokluğu ve Yunanistan’a yerleştikten sonraki yıllarda karşı karşıya kaldıkları dayanılmaz yaşam koşulları, edebiyatta önceki yaşamlarına daha çok yer verilmesini, eski yerlerin idealize bir anlatımla sunulmasını getirmiştir. Yaşanan ‘felaket’ neticesinde bu yerlerden ve ilişkilerden kopuş da daha çok bireylerin yaşadıkları acılarla, dramlarla anlatılırken ulusal çerçevede, işin siyasi ve askeri boyutuyla anlatımına pek yer verilmemiştir. Yunan romanlarında öyküler kişilerin öyküleridir; özellikle görgü şahidi yazarların yapıtlarında daha çok görülmektedir. Türk romanlarında olduğu üzere olaylar genel bir ulusal çerçeve içinde yer almaz. Genel bir çerçeve varsa da bu, Venezis, Doukas, Mirivilis, ve Sotiriou’nun eserlerinde olduğu gibi dolaylı olarak görülür. Kazantzakis’in yaklaşımı, temel öge olarak biz-onlar çatışmasını aldığından Türk romanlarındaki yaklaşıma daha çok benzemektedir.387

Mübadeleyle ilgili Yunan romanının bir özelliği de Yunanistan’ı terk eden Müslümanlara fazla yer vermemesidir. Bunu yapan az sayıda roman vardır: Loudemis’in ve Nenedakis’in birer romanı ve Venezis’in bir iki öyküsü gibi.388 En çarpıcı örnek ise Pandelis Prevelakis’in Girit’te Bir Şehrin Hikayesi (1938) adlı eseridir. Yazar bu kitapta, Giritli Türklerin adadan ayrılışını, Hristiyan ve Müslüman halkın anlaşmaya tepkisini dokunaklı bir şekilde tasvir eder.389 Çok daha sonraları Yorgos İoannu, Yegane Miras adlı öykü kitabında Kemal’in Evinde isimli öyküsünde ailesi Yunanistan’dan göç etmiş Türk bir kadından bahsetmektedir. Yine, 1994 yılında eski Dış İşleri Bakanı Mihalis Papakonstandinu’nun Rusa Ninem adlı anı kitabında Rum bir kadının mübadele zamanında göç etmek zorunda kalan Türklere acıdığını, bunun

387 Herkül Milas, “Türk Yunan Edebiyatında…, s. 128. 388 A.g.m., s. 132.

haksızlık olduğunu düşündüğünü ve göçmenlere ihtiyaçları konusunda yardım ettiğini anlatmaktadır.390Yakın zamanda ise, Rea Galanaki’nin Labirentlerin Yüzyılı (2002) adlı kitabı örnek verilebilir.391

Mübadele romanlarının yazıldığı ilk dönem, milliyetçi ideolojinin yanında Marksizm’den de etkilenmiştir. Yunanlı yazarların çoğu sınıfsal ya da ‘enternasyonal’ bir yaklaşım da dile getirmişlerdir. Bu yaklaşımı sunan yazarlara Mirivilis, Kazantzakis ve Dido Sotiriu örnek gösterilebilir. ‘Emperyalist’ güçler sık sık öteki olarak gösterilirken kimi zaman Batılı güçler de ‘felaketin’ sorumlusu olarak sergilenirler.392 Türkiye’de yankı uyandırmış ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya393’ adlı eserin sahibi Dido Sotiriyu’ya göre felaketin sebebi Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’na yanlarında sokan Almanlar ve Venizelos’u askeri harekata iten İngilizler ve Fransızlardır. Bu açıklama tarzı Yunan solunun yaşanan felakete dair yabancı güçlerin etkisiyle ilgili geleneksel görüşünü oluşturmaktadır.394

Yunan romanlarında çok fazla üzerinde durulan bir konu olmasa da yer verilen diğer bir konu da Küçük Asya’dan göç ettirilen Anadolu Rumlarının kendi vatanlarında dostça karşılanmamasıdır. Göçmenlerin bazılarının Yunancayı hiç bilmemesi ya da az biliyor oluşu, onların daha az Yunanlı sayılmasının, onlara karşı geliştirilen tepkilerin ya da dışlanmalarının önemli bir nedenini oluşturmuştu. Venezis’in Dinginlik” (1939) adlı romanı bu konuya yer veren romanlar arasındadır.395 Bu romanında, mültecilerin kaderle, konuk sever olmayan yeni yerleriyle, onlara düşmanca davranan ve onları kovmaya çalışan yerlilerle ve yeni vatana uyumda kendi psikolojik, toplumsal, ekonomik problemleriyle olan mücadelelerini anlatır.396 Tatiana Stavros’un “Oı Protes Rikses” (İlk Kökler) (1936) adlı romanı diğerlerinden farklı bir yere sahiptir. Çünkü mültecilerin özellikle kadınların yeni vatanlarına kök salmalarıyla ilgili yazan ilk kadın yazardır.397

Bugün, 1922 ve mübadele konusu Yunan toplumu ve Yunan anlatısı için önemli bir konu olmaya ve ikinci ve üçüncü kuşak göçmenler tarafından yazılmaya

390 Domesthenes Kourtovik, “Anadolu’nun Sonelere…, s. 209. 391 Eri Stavropoulou, “Η παρουσία της…, s. 8.

392 Herkül Milas, “Türk Yunan Edebiyatında …, s. 129.

393 Dido Sotiriu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, çev.Atilla Tokatlı, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1997.

394 Domesthenes Kourtovik, “Anadolu’nun Sonelere…, s. 207. 395 A.g.m., s. 208.

396 Eri Stavropoulou, “Η παρουσία της…, s. 9. 397 A.g.m., s. 12.

devam etmektedir. Katerinas Zarokostas’ın Ενα Κομματάκι Ουρανος (2000) [Bir Parça Gökyüzü], Kostas Akrivos’un Καιρός για Θαύματα (2005)(Mucizeler İçin Zaman) adlı kitapları etnik ve dini farklara yer vermeyen, barışçıl duygularla yazılmış kitaplardır. Evangelos Mavridis’in Επιστροφή στη Σμύρνη (2010, 2011)(İzmir’e dönüş) adlı kitabı Anadolu’da yaşananlara sadece Yunan tarafının açısından değil Türklerin açısından da yaklaşan bir anlatıma sahiptir. Nikos Themelis’in Η Αναζήτηση (Araştırma) (1998), Η Αναλαμπή (Parıltı) (2003), Οι Αλήθειες των άλλων (Diğerlerinin Gerçekleri)(2008) ve Thanasis Valtinos’un Στο Συναξάρι του Αντρεα Κορδοπάτη. Βιβλίο Δεύτερο Βαλκανικοί-22 (Andrea Kordopatis’in Yaşam Öyküsü. İkinci Kitap, Balkanlar-22) (2000) kitapları olayların daha tarihsel çerçeve içinde anlatıldığı yakın zamanda Yunanistan’da yayınlanan kitaplardan bir kaçıdır.398

Türk edebiyatında mübadele konusuna gelince, edebiyat ve özellikle romanlar alanında büyük atılım 1990’lardan sonra görüldü. 1980’lere kadar mübadele ve göç doğrudan konu olarak alınmadı. Bunda, 1922’nin ve mübadelenin Türkiye için taşıdığı anlam, dönemin siyasi ideolojileri, siyasi iklimin yazarlar ve araştırmacılar üzerindeki etkisi, yazarlar tarafından toplumsal yapının irdelenmesinin geç dönemde başlaması, mültecilerin kendilerini ifade edebilecekleri ve örgütlenebilecekleri mülteci derneklerinin çok geç dönemde oluşması, mültecilerin çoğunluğunun eğitim seviyelerinin düşük olmasından dolayı kendilerini yazılı olarak ifade etmede yetersizlikleri gibi nedenler etkili olmuştu. Ayrıca, mültecilerin Türkiye’ye varışı ve

Benzer Belgeler