• Sonuç bulunamadı

L- İHAM Kararlarında Tazminat Hakkı

IV- Türk Hukuku’nda Tutuklama

Öncelikle Türk müelliflerin yapmış oldukları tutuklama tanımlarından bahsetmek gerekirse, tutukluluk; “zorunlu hallerde hakimin verdiği karara

dayanılarak henüz bir yargı ile hürriyeti kaldırıcı cezaya mahkum olmadan bir sanığın kişi hürriyetinin kaldırılması, bir diğer söyleyişle tutuk durumuna sokulmasıdır”313 şeklinde tanımlanabileceği gibi “kuvvetli suç şüphesinin

varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,

şüpheli veya sanığın özgürlüğünün hakim kararı ile sınırlandırılarak tutukevi

denilen yere konmasına tutuklama denir”314 şeklinde de tanımlanabilir. Bir başka tutuklama tanımı; “bir yargıç kararıyla anayasada ve yasada belirtilen koşulların

gerçekleşmesi ile, bir kişinin henüz suçluluğu hakkında kesin karar verilmeden önce, özgürlüğün kaldırılmasıdır”315 şeklindedir. Yargıtay’ımız ise tutukluluğu şu şeklide tanımlamaktadır; “tutuklama, ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve

amaca erişmesini sağlamaya yönelik, yargılama hukuku açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara dayanan bir önlemdir. Ancak, tutuklama, bir

313 Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Kazancı Hukuk

Yayınları, 7. Baskı, 1981, İstanbul, s: 521.

314 Veli Özer Özbek, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006, s: 271. 315 Veysel Gültaş, Tutuklama ve Kanun Yolları, Bilge Yayınevi, 2. Baskı, 2008, Ankara, s:5.

önlem olduğu kadar kişi özgürlüğünün kısıtlayan bir mahiyet de taşımaktadır”316. Tanımların çok benzer olduğu görülmektedir. Ancak belirtilmelidir ki, tutukluluk; ağır bir tedbir olması nedeni ile istisnai bir yöntemdir ve ancak adli kontrol uygulamalarının yetersiz kaldığı durumlarda uygulama alanı bulabilir. Doktrinde belirtildiği gibi; “tutuklama son çare (ultima ratio) olarak uygulanması

gereken”317 bir tedbirdir.318

A- 1982 Anayasası Uyarınca Tutuklama

Mevcut anayasamız olan 1982 Anayasası’nın “kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığını taşıyan 19. maddesi, kişi özgürlüğü ve bu özgürlüğün gereksiz ihlallerinin önlenmesi hakkında anayasal güvenceleri içermektedir. Madde, bu güvencenin sağlanabilmesi açısından; kişi özgürlüğünün en tipik ihlali olabilecek bir durum olan, “tutuklama” uygulaması hakkında da hükümler içermektedir. Öncelikle belirtilmelidir ki, tutuklama hakkındaki en temel, ihlal edilmesi mümkün olmayan sınırları çizen Anayasamız’ın 19. maddesi, İHAS’ın 5. maddesi ile neredeyse aynı özellikleri taşıdığından ve aynı hakları korumayı amaçladığından ve İHAS’ın 5. maddesi daha önce incelendiğinden, bu bölüm ayrıntılı olarak incelenmeyecek, sadece genel bir bilgi vermekle yetinilecektir.

1982 Anayasası’nın 19. maddesi; aynı kişi özgürlüğünü güvence altına alan İHAS’ın 5. maddesi gibi; herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliğine sahip olduğuna hükmederek başlar (Özgürlük karinesi) ve aynı şekilde bu özgürlüğün hangi şartlar halinde askıya alınabileceğini düzenleyerek devam eder. Bu düzenleme şekli de ortaya koymaktadır ki, özgürlük asıl kural, özgürlüğün ihlal

316 Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2006/1-4 Esas, 2006/7 Karar Sayılı ve 31.01.2006 tarihli

kararı.

317 Mustafa Tarık Şentuna, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Tutuklama ve Adli Kontrol,

Adalet Yayınevi, 2. Baskı, 2007, Ankara, s: 34.

318 Tez içerisinde daha önce belirtildiği üzere tutuklama ve tutma kavramları birbirleri ile aynı

değildir. Yukarıda tanımı verilen tutuklama, şüpheli ya da sanığın özgürlüğünün yargıç kararı olmaksızın sınırlandırılması anlamına gelen yakalama ve şüpheli ya da sanığın Cumhuriyet Savcısının emri ile nezarethaneye konması anlamına gelen gözaltı kavramlarının dışında kalan diğer tüm kişiyi özgürlüğünden mahrum kılan eylemler tutma olarak isimlendirilecek ve tez içerisinde kullanılacaktır.

edilmesi ise istisnadır319. Anayasaya uygunluk açısından bu kuralın katı bir şekilde takip edilmesi gerekir.

Belirtildiği gibi, 19. madde, İHAS’ın 5. maddesi ile karşılaştırıldığında oldukça büyük benzerlikler görülecektir. Özellikle de kişi özgürlüğünün kısıtlanması hallerinin sayıldığı 2. fıkradaki istisnalar neredeyse aynıdır. Hatta, 19. maddenin özgürlükleri daha koruyucu bir tavır takındığı kabul edilmelidir. Örneğin, 19. madde; bir akıl hastasının, alkol bağımlısının ve madde içerisinde sayılan diğer unsurları taşıyan kişilerin ancak toplum açısından tehlike arzetmesi halinde tutulabileceğini belirtirken, İHAS’ın 5. maddesi böyle bir sınırlamaya gitmemiş; yukarıda incelendiği üzere, sadece “usulüne uygun olarak” diyerek bir sınırlama getirmiştir. Kaldı ki, Anayasamız’ın 19. maddesi; sayılan kişilerin ancak bir müessesede tedavi, eğitim ve ıslah amacı ile tutulabileceğini açıkça belirtmesine karşın, İHAS içerisinde böyle bir sınırlama da yoktur.

19. maddenin 3. fıkrası, tutuklamanın ancak yargıç kararı ile uygulanabileceğini ve tutuklamanın ancak zorunlu olunması durumunda, kanunla düzenlenen şartlar altında gerçekleştirilebileceğini hüküm altına almıştır. Anayasal bir düzenleme olan bu durumun istisnası bulunmamaktadır. Ancak burada belirtilmelidir ki, Anayasamız; tutuklama yapılabilmesi için, diğer nedenlerin yanında, suçluluk hakkında kuvvetli “belirti” bulunmasını yeterli görmektedir. Buna karşın, ileride açıklanacağı üzere; CMK, belirtiye dayalı olarak tutuklama yapılabilmesine olanak vermemektedir. Anayasa’nın 19. maddesi, “kanunda gösterilen diğer hallerde” dediğinden, artık “belirtiye” dayalı olarak tutuklama yapmak anayasaya da aykırılık teşkil edecektir. Zira, anayasanın aradığı kanunilik şartı, CMK tarafından düzenlenmeyen bir durumda tutukluluk gerçekleştirilmesi karşısında korunmaz.

19. maddenin 4. fıkrası da, İHAS’ın 5/2. fıkrası ile paraleldir ve “bilgilendirilme hakkını” düzenlemektedir. Uygulamada, basitçe geçilen ve isnat edilen suç hakkında matbu formların doldurulmasından ibaret olan durum, aslında anayasal bir hakkın uygulamadaki yansımalarıdır. Bu nedenle, bilgilendirme

319 Bu konuda ayrıntılı yorum için Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre

hakkının uygulamasındaki sorunlar giderilmeli ve anayasaya uygun hal ve açıklığa getirilmelidir.

19. maddenin 5. fıkrası ise 2001 değişikliği ile, ciddi şekilde kısıtlayıcı bir düzenleme getirmektedir. Türkiye geçmişindeki kötü hatıraların tekrarının önlenmesi amacı ile 19. madde metninin içerisine; yargıç önüne çıkarılma için “en kısa”, “derhal” gibi soyut zaman süreçleri yerine, saat gibi somut zaman süreçleri konmuştur. Bu süreler, gönderilme, yani yolda geçecek süre hariç, 48 saat ve toplu olarak işlenen suçlarda 4 gündür. Anayasal bir güvence olarak en uzun sürelerin hüküm altına alınmış olması olumlu ve kişi özgürlüğüne verilen önemi yansıtan bir düzenlemedir. Zira tutulanların en çok bu süreler içinde yargıç önüne çıkarılması zorunlu iken, görevliler, tutulanları daha önce de yargıç önüne çıkarabilirler. Fıkranın son cümlesi ile fıkranın getirdiği kişi özgürlüğünü koruyucu yanı zarar görmektedir. Zira bu cümle ile olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde yukarıda sayılan sürelerin uzatılabileceği belirtilmektedir. Buna karşın bir süre sınırı getirilmemesi, bu gibi durumlarda kişi özgürlüğünün belirsiz süreli olarak askıya alınmasına yol açabilecektir. Tutulanlar açısından hayati bir hak olan yargıç önüne çıkarılma hakkının, belirsiz bir süreye bağlanması çok ciddi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, fıkranın sonundaki sınırsız genişletici hüküm yerine, daha kısıtlı bir hüküm getirilmesi daha isabetli olabilirdi.

19. maddenin 6. fıkrasındaki sınırlamalar, 2001 değişikliği ile kaldırılarak, kişinin yakalandığının veya tutuklandığının yakınlarına derhal bildirileceği hüküm altına alınmıştır.

19. maddenin 7. fıkrası, İHAS’ın 5/3. fıkrası ile aynı doğrultudadır ve “yargıç önüne çıkarılma hakkı” ile “makul bir süre içinde yargılanma hakkını” düzenlemektedir. Ayrıca, serbest bırakılmanın güvenceye bağlanabilmesi kabul edilmiş, bu da hukukumuzda güvence miktarı (kefalet) sisteminin anayasamızda yerini bulmasını sağlamıştır. Uygulamamızda nadiren rastlanan bu hakkın da anayasaya dayandığı böylece ortaya çıkmaktadır.

19. maddenin 8. fıkrası da İHAS’ın 5/4. fıkrası ile aynı hakkı; “mahkemeye ulaşma” hakkını koruma altına almaktadır. Böylece tutulan,

anayasal bir hakka dayanarak, tutukluluğunun incelenmesini yargı mercilerinden talep edebilir.

19. maddenin son fıkrası ise, İHAS’ın 5/5. yani son fıkrası gibi, tutulanların uğradıkları zararların devletçe tazmin edilmesi yükümlülüğünü getirmektedir.

19. madde genel yapısı itibarı ile, ancak en son çare olarak tutuklamaya başvurulmasını, tutukluluk süresince tutulanın haklarına saygı gösterilmesini ve bu önlemlere karşın bir zarar oluşursa, bunun devlet tarafından tazmin edilmesini hüküm altına almaktadır.

Son olarak belirtilmelidir ki 1982 Anayasası’nın 90. maddesi; “usulüne

uygun yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun

hükmündedir…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” demektedir. Bu madde uyarınca uluslararası bir anlaşma olan ve kişi özgürlüğüne ilişkin temel düzenlemeler getiren İHAS iç hukukumuzun bir parçası durumundadır.320. Ayrıca altında Türkiye’nin de imzasının bulunduğu ve “hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve

sürgün edilemez” diyen BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de konu hakkında düzenleme içermektedir.

Benzer Belgeler