• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.3 DURAĞANLAġAN ĠLĠġKĠLER VE KRĠZLER DÖNEMĠ (1999-2010)

2.3.2 Türk DıĢ Politikasında DönüĢüm ve Ġsrail ĠliĢkilerine Yansımaları

stratejisi 2002‘de BaĢbakanlık BaĢdanıĢmanı, 2009‘da DıĢiĢleri Bakanı ve 2014-2016 yılları arası BaĢbakanlık görevini yürüten Ahmet Davutoğlu‘nun ―Stratejik Derinlik‖

doktrinin etkisinde geliĢtirilmiĢtir.

Yeni dıĢ politikanın unsurları Ģunlar olmuĢtur:

- Türkiye coğrafi ve tarihi açıdan bölgesinin merkez ülkesidir ve buna göre hareket etmelidir.

- Türkiye‘nin komĢu ülkelerin tümü ile sıfır sorunu olmalıdır.

- Türkiye merkezi bir ülke olması nedeniyle dıĢ politikası çok boyutlu ve çok kulvarlı olmalıdır.

- Statik diplomasi anlayıĢından ritmik diplomasi anlayıĢına geçilmelidir (Davutoğlu, 2004).

Yeni dıĢ politika stratejisi ile birlikte bölgesel ve küresel geliĢmeler Türkiye‘nin Ortadoğu bölgesindeki rolünü ve tehdit algısını değiĢtirmiĢtir. Irak, Filistin ve Lübnan‘da yaĢanan krizler, Türkiye‘ye yeni dıĢ politika stratejisi için uygun zemin oluĢturmuĢ ve hem söylem hem de eylem düzeyinde hareket etme

40 imkânı vermiĢtir. Türkiye özellikle Ġsrail-Filistin anlaĢmazlığı olmak üzere bölgede anlaĢmazlıkların çözümü için arabuluculuk rolü üstlenme eğilimi göstermiĢtir (Alsaftawi, 2016: 4). Türkiye, Ġsrail-Suriye ve Suriye-Mısır arasında arabuluculuk yapmaya istekli tek ülke olurken ayrıca bölgede Suriye, Ġran ve Hamas‘ın izole edilmesi yerine görüĢülmesi gerektiği fikrinde olan tek ülke olmuĢtur (Bengio, 2009b: 44;50).

Türk dıĢ politikasındaki yeni dönemde de Ankara‘nın, Ġsrail‘in izlediği Filistin politikalarına yönelik sert eleĢtirileri devam etmiĢtir. BaĢbakan Erdoğan, 2002‘de Ġsrail‘in operasyonları esnasında Filistinli masum sivillerin öldürülmesinin kabul edilemeyeceğini açıklamıĢ ve Ġsrail‘in eylemlerini devlet terörizmi olarak tanımlamıĢtır (Aytürk, 2011: 676). 2003‘de ABD‘nin Irak iĢgaline karĢı Türkiye ve Ġsrail farklı duruĢ sergilemiĢlerdir. Türkiye, Irak‘ın toprak bütünlüğü ve bölgede istikrarı desteklemiĢtir. Bu yıllarda Ġsrail‘in Filistin politikasına yönelik sert eleĢtirilere ve çatıĢan çıkarlara rağmen birçok Yahudi lobisiyle ABD kongresinde desteklerini alabilmek amacıyla irtibat sürdürülmüĢtür (Yılmaz, 2010: 19-20)

Nisan 2003‘de Ortadoğu dörtlüsü (ABD, AB, Rusya, BM) tarafından açıklanan ―Ortadoğu BarıĢı için Yol Haritası‖ ile beraber Ġsrail-Filistin barıĢ sürecinde kısa süreli de olsa bir hareketlenme yaĢanmıĢtır. Ancak 2004 yılında Ġsrail ve Filistin arasında artan çatıĢmalar hareketlenmeye baĢlayan barıĢ sürecini zora sokmuĢtur. Bu dönemde Ġsrail tarafından mülteci kamplarına düzenlenen operasyonlar ve Hamas liderlerine yönelik suikast giriĢimleri nedeniyle Ġsrail-Türkiye arasında krizler çıkmaya baĢlamıĢtır. Ġsrail-Türkiye, Ġsrail‘in eylemlerine sert bir dille tepki göstermiĢtir. 2004 yılında FKÖ lideri Arafat‘ın ölümü sonrası Filistin‘de yeni bir yapılanma içerisine girilmesiyle Ġsrail-Filistin çatıĢmalarında durgunluk yaĢanmıĢ ve bu durgunluk Türkiye-Ġsrail iliĢkileri üzerinde olumlu etki oluĢturmuĢtur. 2005 yılında Ariel ġeron‘un Gazze‘den çekilme kararı da iliĢkileri olumlu yönde etkilemiĢtir. Bu dönemde BaĢbakan Erdoğan ve DıĢiĢleri Bakanı Abdullah Gül tarafından Ġsrail‘e üst düzey ziyaretler gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġsrail ise Türkiye‘nin BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığını desteklemiĢtir (YeĢilyurt, 2013: 440-442).

2006‘da Hamas‘ın Filistin seçimlerindeki baĢarısı Türkiye-Ġsrail arasında yeni bir krizin oluĢmasına neden olmuĢtur. Türkiye, birçok ülke tarafından terörist

41 organizasyon olarak tanımlanan Hamas‘ı Filistin halkının seçtiği meĢru bir hükümet olarak tanımlamıĢtır. Ankara‘nın daveti sonucu ġubat 2006‘da Hamas‘ın siyasi lideri Halid MeĢal liderliğinde bir grubun Ankara‘yı ziyaret etmesi Ġsrail tarafından tepki ile karĢılanmıĢtır (Bengio, 2009b: 44).Türk yetkililer ise Ġsrail‘in tepkilerine sert bir Ģekilde cevap vermiĢlerdir. 2006 yazında Ġsrail‘in Gazze ve Lübnan operasyonları siyasi iliĢkilerdeki krizi tırmandırmıĢtır. Özellikle Ġsrail‘in Filistin politikası nedeniyle iliĢkilerde gerginlik yaĢanmasına rağmen iki ülke arası diyalog dıĢiĢleri bakanları seviyesinde sürdürülmüĢtür.

AK Parti dönemi öncesi Suriye‘yle geliĢtirilen iliĢkiler yeni dıĢ politika stratejisi çerçevesinde devam ettirilmiĢtir. GeçmiĢte Suriye ile yaĢanan olumsuz iliĢkilerin aksine bu dönemde askeri iliĢkilerde geliĢme yaĢanmıĢ ve stratejik iĢbirliği toplantıları düzenlenmeye baĢlanmıĢtır. Türkiye-Suriye askeri iliĢkilerine ek olarak ekonomik iliĢkilerde de geliĢim yaĢanmıĢ ve vize serbestliği konusunda protokol anlaĢması imzalanmıĢtır (Eligür, 2012: 429; 439; 442). Bu dönemde Ankara ve Tel Aviv arası siyasi ve ekonomik iliĢkiler kesintisiz bir biçimde devam etmesine rağmen iki ülkeyi 1990‘lı yılların ortalarında stratejik ortaklık düzeyinde bir araya getiren dıĢsal unsurlardan Suriye tehdidin Türkiye için ortadan kalkması iliĢkiler üzerinde hissedilmiĢtir.

1990‘lı yıllarda rejimi nedeniyle dıĢ tehdit unsurlarından birisi olarak tanımlanan Ġran ile iyi komĢuluk iliĢkileri geliĢtirme yönünde çabalar sarf edilmiĢtir.

Türkiye, 2008 yılında Ġran CumhurbaĢkanı Mahmud Ahmedinejad‘ı ağırlamıĢ ve 2009‘da yeniden seçilmesinin ardından BaĢbakan Erdoğan tarafından tebrik edilmiĢtir. Aynı yıl Türkiye çeĢitli alanlarda iĢbirliğini geniĢletmeyi planladığı Ġran‘a yönelik nükleer programı kaynaklı herhangi bir yaptırıma katılmayacağı açıklamalarında bulunmuĢtur. ABD‘nin Ġran‘a sert bir ambargo uygulamaya hazırlandığı dönemde Ankara ve Tahran arasında ortak doğalgaz arama ve iĢletme, ortak santral inĢası, serbest ticaret bölgesi oluĢturulması, Ġran ve Türk bankalarının her iki ülkede açılmasını içeren bir dizi ekonomik anlaĢma imzalanmıĢtır (Inbar, 2010: 29). Sonuç olarak Türkiye komĢu ülkeleri ile iliĢkilerini dostluk üzerine geliĢtirmeye odaklanmıĢtır. Bu geliĢmeler nedeniyle Türkiye güvenlik endiĢeleri kaynaklı Ġsrail‘in askeri dengeleyici iĢlevine gereksinimi kalmamıĢtır (YeĢilyurt, 2013: 438).

42 Türkiye-Ġsrail stratejik ortaklığının sona ermesinde ortadan kalkarak etkili olan diğer ortak paydalar ise Ģunlardır:

-Türkiye‘nin askeri teknoloji gereksinimlerinde baĢka seçeneklere yönlenmesi ve yerli savunma sanayi endüstrisini geliĢtirmesi Ġsrail‘e savunma sanayi endüstrisi alanındaki ihtiyacını azaltmıĢtır (Inbar, 2005: 599).

- 1990‘lı yıllarda Türkiye-Ġsrail stratejik ortaklığının lokomotifi konumundaki ordunun Avrupa Birliği (AB) uyum süreci ile birlikte Türkiye siyaseti ve dıĢ politika yapım sürecindeki rolü azalmıĢtır (Bengio, 2009b: 45).