• Sonuç bulunamadı

Türkü kelimesinin aslı “Türki’den” gelmektedir. Arapça da nispet eki olarak kullanılan ‘î’nin Türk sözcüğünün sonuna eklenmesiyle meydana gelen Türkî, Türk’e has anlamındadır. Bu kelimenin sonundaki ünlü, ağızlarda zamanla yuvarlaklaşmış ve türkü şeklini almıştır (Çetindağ, 2005). Türkü, bugüne kadar birçok araştırmacı tarafından tarif edilmeye ve açıklanmaya çalışılmıştır. Türkü, düzenleyicisi bilinmeyen, halkın sözlü geleneğinde oluşup gelişen, çağdan çağa ve yerden yere içeriğinde olsun, biçiminde olsun değişikliklere (zenginleşmelere, bozulmalara, kırpılmalara) uğrayabilen ve her zaman bir ezgiye koşulmuş olarak söylenen şiirlerdir (Boratav, 1969). Türk halk edebiyatında en yaygın kullanılan şiir türlerinden biri olan

türküde, Türk halkının acıları, sevinçleri, kahramanlıkları, ümitsizliklerini, yaşantıları, değerleri, kültürel birikimleri, anlatılmıştır. İnsana dair ne varsa, türkülerin konusu olabilme özelliğini göstermiştir.

Kaya (1999) türküyü; “Halkın ruh halini, derdini, neşesini, zevkini, dünya görüşünü, inancını, karşılattığı hadiseleri yansıtan; hece ölçüsüyle ve bir veya dört mısralı bentlerce çoğu defa bağlantıların giderilmesiyle, söylenen; manzum ve ezgili anonim ürünleri” türkü olarak tanımlamaktadır. Özbek (1998) türkü terimini, “Hece ölçüsüyle yazılmış, çok defa kavuştaklı olan bir halk şiiri biçimi; bu biçimdeki şiirle özel ezgisinin oluşturduğu bir bütün” olarak tanımlamaktadır. Bekki (2004) türküyü

13 şu şekilde tanımlamaktadır. “Diğer halk şiiri türlerinden ezgisi ile ayrılan, milli nazım ölçüsü hece ile vücuda getirilen, bentlerdeki dize sayısı iki ile dört arasında, bağlantılardaki dize sayısı genellikle bir ila beş arasında ve daha çok sayıda olabilen, halkın durum, fikir ve hissiyatını tüm yönleriyle işleyen Türklere mahsus anonim ürünlere denir.” Çetindağ (2005), “Türk halk şiirinin en eski türlerinden biri olarak kabul edilen, insanların duygu, düşünce, his ve hayallerine tercüman olan, gelenek, görenek, örf, âdet, töre gibi değerlerle insan hayatına yön veren ve insanları derinden etkileyen; savaş, göç, kıtlık, sel, deprem gibi toplum hayatını sarsan, genel hâdiselerle birlikte sevda, yiğitlik, ayrılık, gurbet sıkıntısı, hasret, tabiat, doğum, evlilik, ölüm gibi şahsi konuları işleyen ve belirli bir ezgiyle söylenen ürünlere” türkü demektedir.

Son olarak, Yakıcı (2007), türkü için şu tanımı yapmaktadır: “Duygu, düşünce hayal ve birey ya da toplum olarak doğumdan ölüme kadar yaşanan, insan ve toplumda iz bırakan bütün olayları dile getiren, sevinçli ya da üzüntülü zamanlardaki coşku ve heyecanı yansıtan, kaynakları genellikle ozan, türkü yakıcı ve söyleyicisi kişilerden oluşan, hangi edebiyat şubesine ait ya da hangi biçim ve türde ortaya çıkmış olursa olsun halka mal edilerek anonimleşen, şölende, düğünde toplantıda ve her türlü icra ortamında dillerden düşürülmeyen, icrası, icra ortamı ve konusuna göre kendine has bir ezgiyle söylenen manzum ürünlere türkü denir”.

Millete ait kültürel birikimin, gelecek kuşaklara aktarılmasında en kıymetli hazinelerden biri de türkülerdir. Türküler bir milletin tarih boyunca görüp geçirdiği olayları, kültürel değerleri yansıtan edebi ürünlerdir. Kültür ürünleri milletin tarihiyle eş zamanda ortaya çıktığına göre türkülerin doğuşunu da Türk milletinin varlığıyla ilişkilendirebilmek mümkündür. (Çetindağ, 2005) Belki de türkülerin en önemli özelliği genel bir ifadeyle hayatın kendisi olmalarıdır.

İnsan yaşantısını tıpkı bir ayna gibi yansıtan türküler, hayat kadar anlamlı ve içtendir. İnsan hayatı da tekrar tekrar dinlemek isteğimiz türkülere benzemektedir. Türkülerimiz, dinlendikçe haz duyduğumuz, zevk aldığımız ürünlerdir. Ahmet Hamdi Tanpınar türkü üzerine duygularını şu sözlerle dile getirmektedir. “Türküler, hayatın sürekliliği içinde bir yığın değişmeye rağmen daimî kalan aslî yanımızı ifade etmektedir” (Kurnaz, 1997).

14 Türküler Türk milletinin heyecanını, duygu ve dileklerini, umutlarını, fikirlerini, hayata bakış açısını, acı ve tatlı hatıralarını, geçmişten günümüze yaşadıklarını, bununla birlikte tarihini, coğrafyasını, halka mal olmuş şahsiyetlerini, folklorunu kısaca maddi ve manevi bütün değerlerini yansıtır (Çetindağ, 2005). Doğumdan ölüme kadar bütün hayatımızı sade ve samimi ve lirik bir şekilde çevreleyen türkülerimizde, engin Türk ruhunun, düşünce ve yaşayış biçiminin, hayat felsefesinin billurlaşmış numunelerini görmemiz mümkündür (Bekki, 2004). Bu bağlamda Türk kültürünü ve tarihini bu kadar derinden ve gerçekçi yansıtan edebi bir ürün olan türkülerimiz özellikle ilköğretim ve ortaöğretim çağında çocukların kişisel gelişimi açısından önem arz etmektedir. Türküler ait oldukları yöre halkının geçmişteki yaşam biçimlerini gösterebilmek adına bireyler arasında kültürel açıdan da bir köprü görevi üstlenmektedir.

Türkülerin içerik, yaşayış biçimi ve görevleri bakımından oldukça zengin olması çocuklara verilmesi gereken birey ve kazanımlarda önemli ölçütte katkı

sağlayacaktır. Halk ozanlarının yaşadıkları dönemlerde; türkülerini

havalandırmalarını sağlayan olay ve olgularda varlık gösteren sosyolojik, kültürel, çevresel yaşantılar gibi unsurların bireylerin dünü, bugünü, geleceği bir bütün olarak görebilmesi ve muhakeme edebilmesi adına tarifi imkânsız bir anlam bütünlemesidir. Sosyal bilgiler dersindeki “etkili vatandaş yetiştirme” kavramı türküler aracılığı ile de toplumsal düzene, bireysel yetkinliğe katkı sağlayacaktır.

Programlarda kazandırılması gereken değer ve kazanımlar, türküler aracılığıyla kişilere geçmişlerinin birikimini sunması açısından, toplumsal farkındalık ve sosyolojik yapıların belirgin bir şekilde vücut bulması ile bu unsurların kişinin benliğinde yeşermesi açısından; sosyal bilgiler, değer, türkü kavramları çok kıymetlidir.

1.4. NEŞET ERTAŞ

Benzer Belgeler