• Sonuç bulunamadı

4. TÜRKİYE’DE KREDİLER VE ÖZEL TÜKETİM HARCAMALARI

4.5. Tüketici Kredilerinin Artışı

Türkiye’de 1990’lı yıllara kadar ticari amaçlı kullandırılan krediler, daha sonrasında hanehalkına yönelik olarak da kullanılmıştır. 1990’lı yıllardan önce tüketimin finansmanında satıcılar vadeli ya da senetle satış gibi opsiyonlar sunarak finansman sağlamaktaydı. İlk gelişme aşamasında bankalar tüketicileri otomobil

0 5 10 15 20 25 30 35 40

Tarım, Avcılık ve Ormancılık İmalat Sanayi

İnşaat Perakende Ticaret ve Kişisel Ürünler

Finansal Aracılık Ferdi Kredi

7676

alımı gibi belirli sektör mallarının alımında finanse etmişler, daha sonra beyaz eşya ve mobilya harcamaları; takiben sağlık, eğitim ve tatil gibi hizmet harcamaları krediler aracılığıyla yapılır hale gelmiştir (Aydın, 1991:95).

1989 yılında Türkiye’de ilk kez kullandırılan tüketici kredileri 1990’lı yılların ortalarında ivme kazanmıştır (Arslan ve Karan, 2009:2-35). Bankaları tüketici kredisine yönelten etmenler arasında, 1980’li yıllarda mevduat faiz oranlarının serbest bırakılmasıyla bankalarda biriken yüksek mevduatlar, bankacılıkta artan rekabet koşullarıyla düşen kâr marjlarının körüklediği ürün çeşitlendirme gereksinimi, bankaların riski dağıtma ve tabana yayma politikası sayılabilir. Bankalar, rekabetle birlikte daha öncesinde senet gibi araçlarla satıcıların finanse ettiği bireysel finansman alanını bir fırsat olarak görmüştür. Böylece, müşteri nüfuzu oldukça düşük olan bankacılık sektörü, gelişme potansiyeli yüksek olan tüketici kredilerine yönelmiştir. Üstelik belirsizliğin artmasıyla birlikte işletmelerin yatırım talepleri azaldığı ve sermaye piyasalarının gelişmesiyle de halka açılan şirketlere kullandırılacak krediler elde kaldığı için bankalar, ellerinde bulunan fonları tüketici kredilerine yönlendirmiştir. Uygulanan yüksek faiz politikası da büyük işletmeleri kendi özkaynaklarına yönlendirmiş, riskliliği yüksek olan küçük işletmeler yerine de faiz pazarlık gücü olmayan tüketiciler bankalar için daha cazip hale gelmiştir. Öte yandan, tüketici kredileri, bankaların mevduat kaynaklarının büyük çoğunluğu bireysel mevduattan kaynaklandığı için mevduat kaynağı ile fonları kullanan kesim arasında denge sağlama işlevini de görmüştür (Aydın, 1991:95-99). Tüketici kredilerinin ticari kredilere göre daha küçük meblağlarda olması, tüketici kredilerinin riskliliğini azaltmakta, durgunluk dönemlerinde talebi daha az etkilemekte ve değişen koşullara uyumu kolaylaştırmaktadır. Kredi değerlendirme açısından tüketici kredileri daha az teknik nitelik gerektirmekte ve nakde çevrilmesi daha kolay olmaktadır (Arslan ve Karan, 2009:13-14).

Türkiye’de tüketici kredilerine olan talebin artmasında ise 2001 krizi öncesi kişisel gelirlerin enflasyonist ortamda reel olarak gerilemiş olmasıyla mal ve hizmetlerin peşin alım olanağının azalması, 2000’li yıllarda yaşanan istikrarlı büyüme, krediler karşısında teminat gösterilen varlıkların değerinin artması, ekonomide oluşan iyimser hava (Başçı, 2006) ve tasarruflarda görülen azalışlar

7777

(Yükseler ve Türkan, 2008) da etken olmuştur (Aydın, 1991:111; Arslan ve Karan, 2009:2-52-53). Ayrıca, hanehalkının başka bir kaynaktan borçlanamaması da tüketici kredisi artışında etkendir (Aydıner-Boylu vd., 2007:Arslan ve Karan’dan, 2009:36).

2001 krizinden sonra tüketici kredilerinde görülen artış ticari kredilerin çok daha ötesinde olmuştur. 2002 yılı sonunda kredi hacmi içerisinde tüketici kredilerinin payı yüzde 13,8 iken 2014 yılı ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 30 seviyesine yükselmiştir. Söz konusu dönemde ticari kredilerde yıllık reel artış yüzde 17,1 iken, tüketici kredilerinde bu oran yüzde 26,6 olmuştur. Bu dönemde konut kredileri yüzde 43,8, ihtiyaç ve diğer tüketici kredileri yüzde 34,6, kredi kartları yüzde 16,3 ve taşıt kredileri yüzde 14 düzeyinde yıllık reel büyüme göstermiştir. Toplam tüketici kredilerinin yıllık reel artışı 2004 yılı ilk yarısında yüzde 127’ye kadar ulaşmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, 2002 yılı sonunda yüzde 86,2 olan ticari kredilerin payı, 2014 yılı ilk çeyreğinde yüzde 69,4’e kadar gerilerken konut kredileri ile ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinin payındaki artış dikkat çekicidir (Bkz. Grafik 4.11).

Tüketici kredilerine türleri itibarıyla bakıldığında taşıt kredileri dışındaki türlerde hızlı artış görülmektedir. Taşıt kredileri diğer kredilerden farklı olarak 2002- 2005 döneminde hızlı bir artış göstermiş, ancak daha sonraki dönemde negatif büyüme oranları da görülmüştür. Taşıt kredileri, ekonominin genel durumu kadar yakıt fiyatları, kur, taşıtlara yönelik vergi düzenlemeleri gibi hususlardan daha fazla etkilendiği için diğer türlerden farklı bir seyir izlemiştir. Öte yandan, 2004 yılında taşıt kredilerinin hızlı artışında yeni taşıt alımlarında uygulanan verginin indirilmesi de rol oynamıştır (Başçı, 2006:Arslan ve Karan’dan, 2009:23).

7878 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 20 02: 4 20 03: 3 20 04: 2 20 05: 1 20 05: 4 20 06: 3 20 07: 2 20 08: 1 20 08: 4 20 09: 3 20 10: 2 20 11: 1 20 11: 4 20 12: 3 20 13: 2 20 14: 1 Konut Kredileri Taşıt Kredileri Bireysel Kredi Kartları İhtiyaç +Diğer Tüketici Kredileri

-40 0 40 80 120 160 200 240 280 320 360 400 440 480 Konut Kredileri Taşıt Kredileri

İhtiyaç+Diğer Tüketici Kredileri Bireysel Kredi Kartları

Grafik 4.11. Reel Tüketici Kredileri ve Artış Oranları

a. Reel Tüketici Kredileri (Milyar TL) b. Tüketici Kredileri Yıllık Reel Artış Oranları (Yüzde)

c. Türleri İtibarıyla Kredilerin Yüzdesel Dağılımı

Kaynak: BDDK, TÜİK, Yazar Hesaplamaları

Konut kredileri de 2002-2006 döneminde yüksek oranda artarken sonraki dönemde diğer kredilere paralel hareket etmiştir. Konut kredilerinin hızlı artışında neden olarak, göçle birlikte konut talebinin hızlı artması ve gayrimenkulün

86,2 1,0 1,1 9,1 2,7 2002:4 69,4 10,4 0,7 7,3 12,2 2014:1

7979

Türkiye’de yatırım aracı olarak görülmesi gösterilebilir (Arslan ve Karan, 2009:65-

66).52

Konut kredileri ve taşıt kredilerindeki bu artışta, 1990’lı yıllarda yüksek enflasyon ve yüksek faiz ortamında, belirsizlik ve kriz ekonomisinin var olduğu durumda tüketicilerin temkinli davranmasının ve belli ölçüde tüketimlerini ertelemesinin rol oynadığı düşünülmektedir. Bankaların borçlanma araçlarının kâr marjının düşmesiyle birlikte rekabet edecek yeni sektör olarak tüketici kredilerini seçmesi sonucu teminata bağlı olan taşıt ve konut kredileri baz etkisinin ve ertelenmiş tüketim ihtiyaçlarının karşılanmasıyla artış göstermiştir. Konut ve taşıt kredilerinin belli bir doygunluğa ulaşmasıyla yeni rekabet alanı olarak ihtiyaç ve diğer tüketici kredileri ile bireysel kredi kartları ön plana çıkmıştır. Zira tüketici güveninin istikrarlı ekonomiyle birlikte artması, bireylerin taksitli nakit avans kullanımında, hizmet, sigorta ve telekom gibi bazı sektörlerde kredili ödemelerin daha yoğun kullanılmaya başlamasında rol oynamıştır (BDDK, 2012:6). Üstelik teminat gerektirmeyen, bankalar için daha fazla kâr marjı sağlayan ve daha kısa vadede tahsil edilen, tüketiciler için de teminat gerektirmemesi nedeniyle daha kolay erişim sağlanan bu kredi türleri 2000’li yılların ikinci yarısında önem kazanmıştır. Buna ilave olarak, konut kredilerinde yüzde 75 kredi/değer oranının uygulanmaya başlaması konut kredilerindeki artışı sınırlandırmıştır.

2006 yılından itibaren tüketici kredileri, ticari kredilerle paralel artış oranları göstermiştir. 2008 krizinde artış oranı düşen tüketici kredileri, zorunlu karşılık ve genel karşılık oranlarındaki artışla kontrol altına alınmış ancak 2012 yılından itibaren yeni bir ivme yakalamıştır. 2013 yılında Fed’in parasal genişlemeyi azaltması sonrasında GOÜ ile birlikte Türkiye piyasalarında gözlenen döviz kurları ve faiz artışı ile hızlı kredi büyümesi ve tasarruf oranlarındaki düşüklüğün oluşturacağı uzun vadeli risklerin bertaraf edilmesi amacıyla alınan önlemler sonucunda 2014 yılında tüketici kredileri, artış bakımından ticari kredilerin gerisinde kalmıştır (Bkz. Grafik 5.1).

52 Yine de gelişmekte olan ülkelerde faiz oranlarının yüksek ve daha dalgalı olması ve yasal düzenlemelerin yetersiz olması nedeniyle konut kredilerinin payı düşüktür (Arslan ve Karan, 2009:64).

8080

Tüketici kredilerinde yaşanan hızlı artışa rağmen Türkiye’nin halen diğer ülkelere kıyasla hanehalkı borçluluğunda yüksek bir orana sahip olmaması risklilik açısından olumlu bir göstergedir. Buna göre, 2013 yılı üçüncü çeyreği itibarıyla Türkiye’de hanehalkı borçluluğunun GSYH’ya oranı yüzde 19,9 ile seçilmiş ülkeler arasında en düşük oranlardan birisidir (Bkz. Grafik 4.12). Türkiye’de ipotekli konut finansmanının henüz gelişmemiş olması ve tüketici kredilerinin diğer ülkelere nazaran daha geç gelişmesi bu düşük oranda etkendir.

Grafik 4.12. 2013 Yılı III. Çeyreği İtibarıyla Seçilmiş Ülkelerde Hanehalkı Borçluluğunun GSYH’ya Oranı (Yüzde)

Kaynak: IMF, Finansal Sağlamlık Göstergeleri

Benzer Belgeler