• Sonuç bulunamadı

Sufiler ve Alimlerin Öğretilerinin Anado- Anado-lu’nun İslamlaşmasına Etkileri

Belgede 10. SINIF DERS NOTLARI (sayfa 37-40)

Ahmet Yesevî

Piri Türkistan olarak anılan Hoca Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet adlı eseriyle İslamiyet öğretisinde söz sahibi oldu. O, İslam medeniyetine girmeye başlayan Türk boylarına İslami bilgileri öğretti. Birçok derviş yetiştirerek onları manevi fetihler için Anadolu’ya gönderdi, Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük rol oynadı.

2

Öğretisinin özü, ahlaki hürriyettir.

Ahlaki hürriyete, “Hakkı bilmek için ilk önce kendini bilmek” ve “Ölmeden önce ölmek”

anlayışıyla ulaşılır.

Bu öğretinin temeli hikmet, sohbet ve ahlak esaslarına dayanır.

Ahmet Yesevî, bunu kâmil insan öğretisiyle sistemleştirir.

Bu üç esas insanı, nefsin esaretinden ve kendine yabancılaşmaktan kurtararak ahlaki olgunluğa kavuşturur.

Eserlerine kaynak olarak Kur’an ve hadisi esas almış ve onların özünü dile getirmeye çalışmıştır.

Ahmet Yesevî: Sözü didar isteyen herkes için söyleyip, “Canı, cana bağlayarak damarları ekleyip, Garip, fakir, yetimlerin gönlünü avlayıp, Gönlü bütün kimselerden eyledim” dizeleri ile insanları eğitme, onlara erdemli davranışlar kazandırma yanında yardımlaşma ve dayanışma duygularını yaymayı ilke edindi.

Hacı Bektâş–ı Velî

Hoca Ahmet Yesevi’nin kurmuş olduğu Yesevilik Tarikatı’nın Anadolu’daki en büyük uygulayıcılarından olan Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’da bir zaviye kurarak halkı aydınlatmaya çalıştı. Fikirlerini “Makâlât” adlı eserinde topladı.

Halifelerini Balkanlara, Rumeli’ye göndererek, buradaki halkın İslamlaşmasına katkı sağladı. Bu dervişler geçtikleri yollar üzerinde rastladıkları dağlara, nehirlere Orta Asya’da bıraktıkları coğrafi yer isimlerini vererek bu toprak parçalarına Türk damgasını vurdu.

Hacı Bektaş-ı Veli;

Abdal, Hak’ka hayran olandır.

Adalet her işte, Hakk’ı bilmektir.

Âdem suretinde olan herkes, Âdem değildir.

Adem’in Ademliği; akıl, haya ve ilim iledir.

Alimlere ve kendini bilenlere, alçak gönüllülük yaraşır.

Allah ile gönül arasında perde yoktur.

Dizeleri ile Allah’a yakın olmaya, güzel ahlaka ve ilmin önemine vurgu yaptı.

Mevlâna Celaleddin-i Rumi

12. yüzyıldan itibaren Anadolu şehirlerinde Müslümanlarla Hristiyanlar bir arada yaşamaya başladı. Mevlâna Celaleddin-i Rumi ise öğretileri ile tüm insanlığa kucak açmıştır. Nitekim Mevlâna, vefat ettiği zaman, Konya’nın yalnız Müslümanları değil Hristiyan, Yahudileri de cenaze merasimine iştirak etti. Zira Mevlana’nın: “Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel. İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel. Bizim bu dergahımız ümitsiz dergâhı değildir Yüz defa tövbeni bozmuş olsun da yine gel.” Sözleri onun her kesim tarafından sevilmesine, kendisine saygı duyulmasına vesile oldu.

Öğretisinde insanlara iyiliği, alçak gönüllüğü, cömertliği, merhametli ve doğru olmayı öğütlemiştir.

Mevlânâ’ya göre insan, kendi kendini eğiterek hayvani ve şeytani yönlerinden sıyrılır.

Mevlânâ öğretilerinde, dinî-tasavvufi düşüncesinin kaynağının Kur’an ve sünnet olduğunu vurgulamıştır.

3

Ahî Evran

Ahiliğin kurucusu ve aynı zamanda esnaf ve sanatkarın lideri olan Ahi Evran Türk ve İslam dünyasının önemli sofilerindendir.

Türkiye Selçuklu Devleti’nden de destek gören Ahi Evran, Kayseri’de Fütüvvet teşkilatından esinlenerek ilk Ahi teşkilatını burada kurdu.

13.yüzyıldan itibaren Ankara ve Kırşehir’de toplanan Ahiler, kısa sürede Selçuklu şehirlerine yayıldılar. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda etkili oldular. Nitekim Osman Bey, dönemin Ahi teşkilatı lideri Şeyh Edebali’nin kızıyla evlenerek, Ahilik teşkilatının desteğini almıştı. Yine Bursa’nın fethi sırasında Şeyh Edebali’nin yeğeni Ahi Hüseyin’i yanına alan Orhan Gazi, Ahi teşkilatıyla irtibatını geliştirmiştir.

Dolayısıyla ahiler, Osmanlı Devleti’ne hem askeri hem de manevi açıdan büyük destek vermişlerdir.

Toplumun mutluluk ve refahı için bütün sanat dallarının gerekliliğini savunmuş, sanat erbaplarının belli işyerlerinde toplanarak oralarda sanatlarını icra etmelerini yani bir araya gelmelerini tavsiye etmiştir.

Ahi teşkilatının kurucusu olan Ahî Evran kişinin, kötü huylardan arınıp iyi huylar kazanmasını hedeflemiştir.

Ahilik; dürüstlüğün, sevginin, dostluğun, yar-dımlaşmanın, hoşgörünün, bilginin ve dayanış-manın sanat ile birleşimidir.

Bu anlamda Ahilik, işçinin, çalışanın, üretenin, namuslu kazancın, namuslu ticaretin ve adaletli yönetimin simgesi oldu. Ahilik geleneğine göre bir ahinin; eli açık, cömert, yardımsever olmalı, dilini yalandan, gıybetten, iftiradan bağlamalı, gözünü ayıp aramaktan, elini haramdan bağlamalıydı.

Yunus Emre

Anadolu’da yetişen ve engin hoşgörülülüğü ile bulunduğu bölgede insanlara etki eden Yunus Emre, 13. yüzyılın ikinci yarısında, Türkiye Selçuklularının son dönemlerinde yaşamış bir sufi idi.

Farsça ve Arapçanın genel kabul gördüğü bir dönemde, duygu ve düşüncelerini sade bir Türkçe ile yazan Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim Yaratan’dan ötürü” düşüncesi, “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” öğretisi, insanlar arasında çok sevilip kabul gördü.

Yunus Emre’nin;

“Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeye geldim. Bezirganım malım çok, alana satmaya geldim. Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim” dizeleri, iyilik ve dostluğa yönelik temel öğretilerinden bazılarıdır. Bu öğretiler, Yunus Emre’nin halk arasında “Bizim Yunus” olarak tanınmasına neden oldu. Öyle ki halkın, birçok şehirde ona ait mezar olduğunu iddia ederek Yunus Emre’nin kendi şehirlerinden olduğunu söylemeleri, Yunus’un ne kadar sevilip sahiplenildiğinin en büyük kanıtıdır.

Irk, din ve dil ayrımı yapmadan tüm insanlığa yönelik öğretiler geliştirmiştir.

İnsan her yerde aynı değeri taşıyan yüce bir varlıktır.

İlimden asıl amaç, insanın kendini tanıması ve olgunlaşmasıdır.

Yunus, öğretilerinde bütün insanlığı ilahi aşka, kardeşliğe, merhamet ve şefkate davet etmiş;

insan olmanın, kendini

bilmenin, Allah’a ulaşmanın şartlarını ve yollarını anlatmıştır.

4

Sevgi temeli üzerine kurulu düşünce dünyasında insanı sevme noktasında kalmayıp, Allah sevgisine uzanır.

Hacı Bayram-ı Veli

Anadolu’nun İslamlaşmasında rol oynayan sofilerden biri de Hacı Bayram-ı Veli’dir. O, bilim ve tasavvufu birleştirmeyi başardı.

İslamiyet’i iyice anlayarak, önce müderris oldu, medreselerde birçok öğrenci yetiştirdi.

Sonra da tasavvuf yolunda ilerledi. O, sevenlerini el emeği ile geçinmeye ve el sanatlarını öğrenmeye yönlendirdi. Herkese çalışma tavsiyesinde bulundu. İnsanları birlik ve beraberlik yolunda eğiterek, dayanışma ve yardımlaşma duygularının yeşermesi için büyük çaba harcadı.

Anadolu’ya gelen konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerine büyük katkı sağladığı gibi; fikirleriyle Anadolu’da Türk ve İslam birliğinin sağlanmasında büyük rol oynadı.

Nefsin olgunluğunu önemli saymış, olgunluğa erişmek ve kendini tanımak gibi öğretileri dile getirmiştir.

Hacı Bayrâm-ı Velî’ye göre insan ancak kendini tanıyarak ve bu düzenin asıl sahibinin emrine kendini adayarak gerçek varlığının şuuruna erer.

Hacı Bayrâm-ı Velî’nin öğretisi, önce Allah’a sonra canlı cansız tüm varlıklara derin bir sevgi duymanın yanı sıra onların hizmetine kendini adamak şeklindedir.

2. OSMANLI DEVLET İDARESİ

OSMANLI DEVLET İDARESİNİ OLUŞTURAN

Belgede 10. SINIF DERS NOTLARI (sayfa 37-40)

Benzer Belgeler