• Sonuç bulunamadı

5. Alfred Hitchcock Filmlerinde Zaman ve Mekanın Kullanımı

6.2. Suç ve Masumiyet

Alfred Hitchcock sinemasının gözde teması, kendini zor bir durumda bulan ve bu durumdan kurtulmaya çalıştıkça işleri karıştıran kişi temasıdır. Bu tema, daha da özel biçimde, Hitchcock’da “başkasının işlediği bir cinayetle suçlanan bir adam” öyküsüne dönüşür. Bu tür öykülerin en belirgin teması da “kuşku” temasıdır. Kuşku, Hitchcock’un özellikle ünlü İngiliz döneminin (sesli ve sessiz filmleri kapsayan 1922 – 1939 yılları arası) ve Amerikan döneminin ilk yıllarının (1940’lar) gözde temasıdır. ‘39. Basamak’ta polis tarafından işlenmediği bir cinayetle izlenen bir adamın öyküsü anlatılır. ‘Jamaica Oteli’nde bir sürü yasadışı işi yöneten, film boyunca kimsenin şüphelenmediği sorgu yargıcından başkası değildir. ‘Rebecca’da genç bir kadın (Joan Fontaine) film boyunca yeni evlendiği zengin ve soylu adamın (Laurence Olivier) daha önceki karısının katili olduğu kuşkusunu taşır. Aynı Fontaine, ‘Şüphe’de bu kez kocasının (Cary Grant) bir katil olduğu kuşkusuyla yaşar. ‘Öldüren Hatıralar’da kadın doktor Constance (Ingrıd Bergman) doktor Edwardes’in (Gregory Peck) karışık zihnini aydınlatmaya ve bir katil olduğu kuşkusunu gidermeye çalışır. ‘Aşktan da Üstün’de (1946) ana gerilim, casusluk amacıyla girdiği evde Nazi ajanı Sebastian’ın (Claude Rains) sevgisini kazanarak görev için onunla evlenen Alicia’nın (Ingrid Bergman) gerçek kişiliği üstüne Sebastian’ın kuşkularının yoğunlaşmasıyla sağlanır. ‘Celse Açılıyor’da güzel bayan Paradine’in (Alida Vali) suçlu olup olmadığı, avukatı (Gregory Peck) için olduğu denli, seyirci içinde baş sorudur. ‘Sahne Korkusu’nda (1950) gerçek suçlu film boyunca egoist tiyatro artisti (Marlene Dietrich) midir? yoksa “masum” görünüşlü genç adam (Richard Todd) mu? (Dorsay 1997 114).

Suç ve suçluluk psikolojisinin odak noktasını oluşturduğu Alfred Hitchcock filmleri, genellikle işlemediği bir suç nedeniyle suçlanan masum karakterlerin psikolojik çatışmalarından doğan gerilime dayanmaktadır; ‘Kiracı’ filminde ev sahibi kadın, yeni kiracısının ‘Jack the Ripper’ isimli bir suçlu olduğu konusunda şüphe duyar. Hitchcock film boyunca şüphenilen kiracının (Ivor Novello) aslında gerçektende ‘Jack the Ripper’ olduğunu açıklayan bir sonla filmi bitirmesi durumunda gerçek kuşkuyu doğrulayacağı için filmin dramatik yapısının bozulacağını düşünür. Filmin sonunda, gerçekten masum olduğu halde film boyunca suçlanan kahramanının masumluğunu kanıtlar.

Suç ve masumiyete Alfred Hitchcock’un bakışı şöyledir; “Masum bir insanın suçlanması teması izleyicinin büyük bir tehlike hissine kapılmasına yol açar. Onlar için, böyle bir kişiyle özdeşleşmek, suçlu bir kişiyle özdeşleşmekten daha kolaydır” (Truffuat 1987 47).

‘Genç ve Masum’10 filmi, olayları bir cinayete karışan masum bir küçük kızın bakış açısıyla aktarır, Filmde erkek oyuncu suçsuzluğunu kimseye açıklayamaz. Polis şefinin kızı adama inanan tek kişidir. Filmin sonunda suçsuzluğu ispatlanana kadar ona yardım edecektir.

Belki de Alfred Hitchcock’un mesleğindeki en kasvetli filmi, kendisini, kendisinin yapmadığı bir soyguna bağlayan şaşırtıcı bir dizi rastlantının kurbanı olan bir müzisyenin (Henry Fonda) yarı belgesel açıklamalarından oluşan ‘Lekeli Adam’dır. Kahramanın maruz kaldığı uzun yasal süreç boyunca, karısı (Vera Miles) sinir bozukluğu geçirir. Akıl hastanesine yatırılır. Çıktığı kısa bir sahnede, karısının psikiyatrisi (Werner Klemperer) yetkin ve ilgi gözükür. Fakat, filmin derin kötümserliği terapinin sunduğu umuda karşı işler. Filmin sonunda, kahraman suçsuz bulunsa da, karısı son derece rahatsızdır ve “görev gibi” ıstıraplarının karşılığı olacakmışa benzememektedir (Gabbard - Gabbard 2001 171).

‘Lekeli Adam’ da Alfred Hitchcock, masum karakterin suçlanma öyküsünü çok ciddi ve karamsar sahnelerle verir. Diğer filmlerinde olduğu gibi gerilimi komedi unsurlarıyla süsleme alışkanlığını bu filmde göremeyiz. Çünkü olay filmin başında da seyirciye belirtildiği gibi gerçekten yaşanmış bir olaydır. Bu bakımdan diğer Hitchcock filmlerinden ayrılır. Hitchcock diğer filmlerinde sunduğu kendi fantezik öykülerini komediyle süslerken, bu film baştan sona ailenin yaşadığı dramı kasvetli bir yapıyla sunar. Hitchcock yine masum olan suçluyla seyirciyi özdeşleştirir. Örneğin; adamın, mahkemede yargılandığı sahnede, onun trajedisi ile ilgisi olmayan mahkeme üyelerinin umursamaz mahkeme üyelerinin görüntüsünü kahramanın bakış açısıyla verir. Böylelikle kahramanın yaşadığı psikolojik gerilimi bizde yaşarız. Kahramanla özdeşleşiriz. Hitchcock seyirciye, ‘bu duruma siz de düşebilirsiniz’ mesajını verir.

10 Bu film Amerika’da ‘Girl was Young (Kız Gençti)’ ismiyle gösterilir. Hitchcock Traffuat ile söyleşisinde bu ismi tercih etmektedir.

Alfred Hitchcock, masum karakterlerinin suçlanmadan önce ne kadar sıradan yaşamları olduğunu vurgular. ‘Lekeli Adam’da, kontrbas sanatçısı adam, hergün düzenli olarak işine gitmekte, karısını sevmekte, mütevazi yaşamında karısı ve çocuklarıyla birlikte, ortalama bir ailenin geleceğe dönük planlarını yapmaktadır. ‘Lekeli Adam’ filminde yaşlı kadın, oğlunun hırsızlıktan tutklandığını duyduğunda, adeta ‘nasıl olsa bu bir Hitchcock filmi’ anlamına gelen şu sözleri söyleyerek, seyirciyi rahatlatır: “Nasıl olsa masum olduğu anlaşılacak”

‘Yokuş Aşağı’ filminde okulunda hırsızlıkla suçlanan bir çocuk, okuldan kovulur. Ailesi çocuğu istemez. Çocuk tek başına kalmıştır. Film boyunca çocuk bir trajedi yaşar. Aslında en baştan beri seyircinin masum olduğunu bildiği çocuk, ancak filmin sonunda, ailesini masum olduğu konusunda ikna edebilir.

‘Cinayet’ filminde bir arkadaşını öldürmekle suçlanan genç kadın, mahkeme sonucunda ölüme mahkum edilir. Kadının suçsuz olduğuna inanan jüri üyesi suçlu mahkumun, masumluğunu filmin sonunda kanıtlar.

‘Cinayet Var’ da Grace Kelly cinayeti planlamamıştır. Tüm planları gerçekleştiren kocasının suçluluğu filmin sonundaki dahi dedektif tarafından ortaya çıkarılır.

Masum karakterler ve suç ilişkisinin bir başka ortaya çıkış noktası da; sıradan günlük yaşamlarında birdenbire olağandışı bir suça şahit olan masum karakterlerin içsel çatışmasıdır. Bu duruma düşen masum Alfred Hitchcock kahramanları, olayları seyirci gibi gözetlemektedir. Bu gizlice gözetlemenin verdiği suça ortak olma duygusu, kahramanların sıradan yaşamlarına gerilim, korku, heyecan ve macera katmaktadır.

Sözgelimi, ‘Çok Şey Bilen Adam’ filminde kızlarıyla birlikte İsviçre’ye yolculuk eden bir İngiliz çiftinin yolda bir Fransız’ın öldürülmesine tanık olmaları anlatılır. Fransız ölmeden önce onlara, Londra’daki yabancı bir diplomatın öldürüleceği haberini verir. Sıradan yolculukları bir anda müthiş bir maceraya dönüşen aile, film boyunca sıra dışı olayların gizeminden kurtulamayacaklarıdır.

Benzer Belgeler