• Sonuç bulunamadı

3.3. Sosyalist Yugoslavya Dönemi

3.3.4. Sosyalist Yugoslavya dönemi mimari akımlar

Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nda Kral Karacorcevic kültürel farklılıkları kabullenmiş ve birleştirme çabası içinde olmuştur. Mimaride ise Sırp-Bizans mimari üslubu kullanılmakla birlikte Avrupa’dan modernizm de ülkeye yavaş yavaş girmeye başlamıştır. Krallık kurulur kurulmaz bu etnik birleşmeye temel olabilecek ortak kültürel algı oluşturacak araçlar için kazı çalışmaları başlatılmıştır. Bu dönemde mimaride kullanılan üsluplar ise çoğunlukla tarihselcilik ve eklektisizmdir. (Kerkezi, 2018)

Yugoslavya sosyalist bir ülke olma yolunda ilerlerken yakınlık duyduğu devlet Sovyet Rusya’dır. 1930’lara kadar Hükümetin mimarlığı etkisi altında tutmasının sebebi özel bir

mimari dil kullanmaktan ziyade etkili yapılar inşa edilmesini sağlamaktır. Fakat 1930’dan sonra bu niyet değişmiştir. 1920-1930’lu yıllarda Rusya’da sanat ve mimarlık alanında sosyalist modernizm akımı doğmuştur. Recep Kerkezi’ye göre sosyalist modernizm Sovyetler Birliği ve Balkan ülkelerinde sosyalist rejimin mimarlık alanında izlediği politikaları ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Yugoslavya Krallığı 1945 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti olana kadarki süreçte Rusya’nın sosyalist modernizminden etkilenmiştir.

1945’te kurulan Yugoslavya’nın devlet başkanı Tito ile Rus devlet başkanı Stalin arasındaki dostane ilişki üç seneden fazla sürmemiştir. 1948 yılında Yugoslavya’ da sanat ve mimarlığın dönüm noktası Tito ve Stalin arasındaki iplerin kopmasıdır. Kopuş sonrasında Yugoslavya politikası değişmiştir. Ülkede kendi kendini yöneten bir sistem kurulmuştur. İlk etapta sadece yüzeysel anlamda cereyan eden bu durum sonrasında iç işleri yönetiminde değişiklik olana kadar ilerlemiştir. Amaç Sovyet Rusya yönetiminin gittiği yolun çok uzağından gitmek, onu takip etmemektir. Bu da vatandaşlara belli özgürlükler vererek ve günlük yaşamlarını etkileyerek yapılmıştır. Komünist parti ve Tito sosyalist Yugoslavya toplumunu tanımlamak gibi bir misyon geliştirmiştir. Yugoslavya Hükümeti Stalin ile olan bu kopuştan sonra batı ülkeleri ile yakınlaşmaya başlamıştır. Politika ve ekonomide olan bu değişiklikler elbette ki mimarinin izlediği yolu da değiştirmiştir. 1950’ lere gelindiğinde bu yakınlaşma neticesinde modernist üslup artık devlet desteğiyle uygulanmaktadır. Ayrıca Avrupa’da eğitim görmüş yerel mimarlar da modernizmi uygulama konusunda bilgili ve isteklidirler. (Roth, 1993) Sonuç olarak ortaya çıkan ürünlerde modernist etkiler kendini göstermeye başlamıştır. Ek olarak mimarlar tarafından geleneksel olan ile modern olanı birleştirme çabasına girildi. Bu çabanın neticesinde yeni ve biricik bir söylem ortaya çıkmıştır.

Tito ve Komünist Parti sanatta soyut yaklaşıma sıcak bakmamış somut sanatı benimsemiş ve destek vermiştir. Hükümet ilk kurulduğu sırada Rusya’da hâkim olan akım olan kübizmden etkilenilmesine rağmen zaman içinde somut kahraman figürleri Tito tarafından daha çok desteklenmiştir. Fakat buna rağmen Tito soyut sanat ürünlerine kısıtlama getirmemiştir. Sadece Tito’nun kişiliğine yönelik eleştirel sanat çalışmaları sansürlenmiştir.

1962 yılında Tito Sırbistan’nın Zeleznik isimli kasabasında bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmada mimari ile ilgili fikirlerinden de bahsetmiştir. Gerileme ve ultramodernizme karşı

olduğunu söylemiştir. Modern mimariye dair sadece çelik ve camın beraber kullanımını sevmiş olduğunu söylemiştir. Tito’nun bu tutumu dış politikayla ilişkilidir. Sovyet Rusya ile dostane ilişkilerine son veren Tito batı ile yakınlaşmış ve dolayısıyla modernizme ilgi duymuştur. (Roth, 1993)

Resim sanatında iktidarın da etkisiyle somut sanat anlayışı oldukça fazladır. Ressamlar halkın, işçinin, çiftçinin günlük yaşamlarını tuvale aktarmışlardır. Yapılan eserlerde çalışma ortamı çoğunlukla barajlar, köprüler ve yüksek yapı inşaatlarıdır. Bunun dışında Tito savaşların halk üzerinde etkilerinin ve halkın kahramanlıklarının resmedilmesine de önem vermiştir. Mesela ünlü ressam Boža Ilić Vjezma isimli tablosunda (Şekil 3.8) bir mağarada düşman saldırısına uğrayan çocuğu ve onu kurtaran partizanların kahramanlıklarını anlatmadır. (Kerkezi, 2018)

Şekil 3.8 Vjezma Tablosu (Kerkezi, 2018)

Kerkezi’ ye göre (2018), grafik tasarımında durum biraz daha farklıdır. Soğuk savaş döneminde EXAT 51 isimli bir topluluk modern tasarımı ve soyut sanat çalışmalarını korumak amacıyla kurulsa da gücü sadece grafik tasarıma, film afişlerine yetmiş diğer sanat dallarında etkinlik gösterememiş. EXAT 51 bünyesindeki tasarımcılar Bauhaus, De Stijl ve Sovyet Avant-Garde’ den etkilenmiştir. EXAT 51 sanayileşmeyi desteklemiş, toplumda sanatın temsilcisi olmuş ve yeni bir söylem üretmiştir. Şekil 3.9 ‘deki modernist dergi kapakları buna örnektir.

Şekil 3.9 Modernist Dergi Kapakları (Kerkezi, 2018)

Sinema sektöründe ise Tito II. Dünya Savaşı ve halk kahramanlarının hayatlarına dair çekilen filmleri desteklemiş, hatta işi bir adım öteye taşıyıp kendisi bizzat senaryo yazarlığı bile yapmıştır. Yine II. Dünya Savaşı’nı anlatan ‘Sutjeska’ isimli filmde kendi rolünü oynayacak oyuncuyu kendisinin önerdiği bilinmektedir. (Şekil 3.10) (Kerkezi, 2018)

Şekil 3.10 Sutjeska Film Afişi

Sosyalist Yugoslavya heykel sanatına önem vermiş ve bunu bir adım ileriye taşıyarak bir yere odaklanmak için anıtları kullanmışlardır. Bu anıtlarda halkın hafızasındaki olayları anlatmış kahramanlık hikâyeleri, sosyalist zafer hatıraları gibi konular işlenmesine önem verilmiş ve böylece ideoloji halkın ne olması ve nasıl düşünmesi gerektiğini mimari ve heykel aracılığıyla hatırlatma yoluna gitmiştir. Heykel sanatçıları, mimarlar bu heykellerde minimalist, moderist bazen de kübist tavır sergilemişlerdir. (Blagojević, 2003)

Mimar Milan Zlokovićt 1928 yılında krallığın başkenti Belgrad’da kendine bir ev inşa etmiş (Şekil 3.11) ve bu ev krallığın ilk modernist konutu olarak kabul edilmiştir. Aynı mimar beş sene sonra tasarlayacağı çocuk kliniğinde çocuk kliniği için Avrupa’ya inceleme gezilerinde bulunacaktır. Fakat bu modernist eğilimin yanında Sırp-Ortaçağ mimari üslubu da mimarlara önerildiği bilinmektedir. 1920’lerde ise Art Deco üslubu sosyalist Yugoslavya’da uygulanmış ve onu uluslararası alanda temsil etmiştir. 1929 senesinde düzenlenen Uluslarası Barselona Sergisinde Mimar Dragişa Braşovan tarafından tasarlanan Sırp Hırvat Sloven Pavyonu’nda (Şekil 3.12) çoğunlukla bu üslubu kullanmış ve Adolf Loos’tan da etkilenmiştir.

Yapıda zemin kat planı düzensiz ve yapının cephesi modernist çizgilerle tasarlanmıştır.

(Blagojević, 2003)

Şekil 3.11 Milan Zlokovict Evi (Blagojević, 2003)

Şekil 3.12 Sırp Hırvat Sloven Pavyonu (Blagojević, 2003)

Bir diğer uluslarası yapı da 1937’de Paris’teki Dünya Sergisi için Mimar Josip Siesel tarafından tasarlanan Yugoslavya Krallığı Pavyonu’dur. (Şekil 3.13) (Blagojević, 2003) Bu yapıda yine modernist etkiler görülmektedir. Düzensiz giriş kat planlı yapı dışardan bakıldığında bir küpü andırmaktadır. İç mekânında her ne kadar bezemeden kaçınılsa da cephede geleneksel kıyafetler giymiş üç hanım figürünü içeren mozaik taşlar kullanılmıştır.

Yapıdaki üç giriş üç ayrı etnik kökene gönderme yapmaktadır. Bu yapı geleneksel mimari figürler ile modern dili uluslararası bir sahnede birleştirmeyi amaçlaması bakımından oldukça önemlidir.

Şekil 3.13 Yugoslavya Krallığı Pavyonu (Kerkezi, 2018)

Yugoslavya’ nın mimari tercihlerini en iyi anlatan örnek 1958 senesinde düzenlenen EXPO 58 için Vjenceslav Richter tarafından tasarlanan Yugoslavya Pavilyonu’ dur (Şekil 3.14). Cam ve çelik kullanılarak yapılan bu yapıda bariz bir modernizm vurgusu algılanmaktadır. (Blagojević, 2003) Bu yapının amaçlarından biri de Yugoslavya’daki Sosyalist Realizmin aşıldığını, reddedildiğini uluslararası sahnede sergilemektir. Bu yapıyla hükümet artık yeni bir sosyalizmin mevcut olduğunu Sovyet Rusya kopyası bir üslup kullanılmayacağını ifade etmeyi amaçlamıştır.

Şekil 3.14 Yugoslavya Pavilyonu

Sosyalist Hükümetin etkinliği boyunca Makedonya, Karadağ ve Bosna daha az gelişmiş ve yavaş gelişmekte olduğundan tüm sanatın etkileri oraya daha az intiba etmiştir.

Benzer Belgeler