• Sonuç bulunamadı

3.2. MEDYADA ÇOCUK TEMSİLLERİ

3.2.2. Sosyal Medyada Çocuk Temsilleri

İnternetin ve internete olan erişimin hızlı ilerleyişi ile birlikte medya, bünyesine katılan farklı kanallar ve mecralar aracılığıyla radikal değişimler geçirmiştir.

47

Geleneksel medya kendi yayınlarının çevrimiçi sürümlerini çıkarırken, sosyal medya olarak adlandırılan sosyal ağların kullanımının giderek yaygınlaşmasıyla bireyler, sosyal ağlarda kişisel görüşlerini belirterek, blog yazarak, fotoğraf ya da video içerikleri üretip Instagram, Youtube gibi platformlarda yayınlayarak, kamusal iletişimin hem öğesi hem de bir aracı haline gelmiştir (Stevanovic, 2018, ss. 108-109). Sosyal medya öncesinde ailelerin ve çocuklarının hayatları büyük oranda özeldir ancak sosyal ağların hayatlarımıza girmesiyle birlikte “paylaşma” kavramının sosyolojisi değişmiştir (Sorensen, 2016, s. 157). Kameralı telefonların kullanımının artması sosyal ağlarda fotoğraf paylaşımını teşvik etmiş, fotoğraf yükleme/paylaşma sosyal medyada en çok kullanılan özellik haline gelmiştir ve her dakika Facebook’a yaklaşık 136 bin fotoğrafın yüklendiği bilinmektedir (Brosch, 2016, s. 226).

Günümüzde medya, yeni teknolojiler aracılığıyla çocukların hayatlarına da ciddi anlamda sirayet etmiş durumdadır (Pavlovic vd., 2018, s. 10). Common Sense Medya’nın raporuna göre 8 yaş ve altındaki çocukların %75’inin akıllı telefona erişimi bulunmaktadır ve 2 yaşın altındaki çocukların %38'i ise medyaya ulaşmak için bir mobil cihaz kullanmıştır (Yiseul Choi ve Lewallen, 2018, s. 141). Ebeveynlerin de çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşma alışkanlığı giderek yaygınlaşmaktadır. Özellikle fotoğraf paylaşım ağı olan Instagram’da Ocak 2017’de yapılan bir araştırmaya göre “children” etiketiyle paylaşılan fotoğraf sayısının yaklaşık 13 milyon olduğu saptanmıştır (Yiseul Choi ve Lewallen, 2018, s. 140).

Brosch (2016), Michigan Üniversitesi bünyesindeki bir çocuk hastanesinin 2014’te, 0-4 yaş arası çocuğu olan ebeveynlerle yaptığı bir araştırmaya göre; annelerin %56’sı, babaların da %34’ünün sosyal medyada ebeveynlikleriyle ilgili bilgi paylaştığını aktarmaktadır (s. 226). Aynı araştırmada sosyal medya kullanan ebeveynlerin %70’ten fazlası, tanıdıkları başka bir ebeveynin sosyal medyada bir çocuğu utandırabilecek bilgi verdiğini, bir çocuğun yaşadığı yerin anlaşılabileceği şekilde kişisel bilgilerini veya bir çocuğun uygunsuz olan fotoğraflarını paylaştığını belirtmektedir (Brosch, 2016, s. 226). Polonyalı ebeveynlerin Facebook’ta

48

paylaştıkları çocuk fotoğrafları ile ilgili yapılan başka bir çalışmada, seçilen ebeveynlerin paylaştıkları tüm fotoğrafların %76’sının içerisinde yaşı 0 ile 8 arasında değişen bir çocuk olduğu görülmektedir (Brosch, 2016, s. 229). Ayrıca, bu paylaşımları yapan hesapların %91’i paylaşılan çocuğun ismini, %84’ü ise doğum tarihini bu paylaşımlarda belirtmiştir (Brosch, 2016, s. 229).

Ebeveynlerin çocukları ile ilgili sosyal medya paylaşımları çocuk hakları perspektifinden bakıldığında giderek ciddi bir sorun haline gelirken, ebeveynlerin bu davranışları için farklı terimler geliştirilmiştir. Paylaşmak anlamına gelen “share” ile ebeveynlik anlamına gelen “parenting” kelimelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan “sharenting” kavramı; bir ebeveynin, çocuklarıyla ilgili birçok ayrıntılı bilgiyi iletmek için sosyal medyayı düzenli olarak kullanması olarak açıklanmaktadır (Brosch, 2016, s. 226). Medyanın bireylerin ve çocukların hayatlarıyla bu kadar iç içe geçmiş olması ve ebeveynlerin çocukları ile ilgili yaptıkları sosyal medya paylaşımları, BM ÇHS’nin “çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yüksek yararının gözetilmesi” ilkesi ve “çocukların özel yaşamının, onur ve itibarlarının korunması” hakkı ile çelişmektedir (UNICEF, 2004). Sharenting olgusu, ayrıca “dijital çocuk kaçırma3”, çocukların yabancılar tarafından çevrimiçi platformlarda alay konusu olması gibi sorunlara da yol açmaktadır. Bu durumun gelecekte çocuklarda ciddi utanç ve kaygıya neden olabileceği ve üçüncü tarafların paylaşılan içerikle ilgili yaptığı yorumların çocuğun özsaygısını olumsuz etkileyebileceği iddia edilmektedir (Lievens ve Vander Maelen, 2018, s. 71).

Hak ihlallerinin dışında çocukların gizli bilgilerinin ve fotoğraflarının internette herkesin erişimine açık olmasının başka sakıncaları da bulunmaktadır. Çocukların ve gençlerin internet erişimlerinin artması, kendileri ile ilgili paylaşılan içerikleri görüp, etkilenmelerine sebep olabilmektedir (Yiseul Choi ve Lewallen, 2018, s. 141). Dijital teknolojiler çocukları, herkese açık konumdaki sosyal medya profilleri

3 “Dijital çocuk kaçırma”, paylaşılan bir bebek ya da çocuk görselinin üçüncü bir kişi tarafından alınıp, çevrimiçi dünyada ona farklı bir isim ve hikâye oluşturup, tamamen farklı bir kimlikle temsil edilmesi anlamına gelmektedir (Brosch, 2016, s. 227).

49

ve çevrimiçi oyun forumları gibi platformlar aracılığıyla, onlara zarar veren zorbalar, cinsel suçlular, insan tacirleri gibi kişilere karşı oldukça savunmasız bir konuma yerleştirmektedir. Öte yandan suçlular, tespit edilip yakalanmalarını zorlaştıracak şekilde aynı platformlarda anonim şekilde var olabilmektedir (Pavlovic vd., 2018, s. 13).

Ebeveynlerin birçoğu internete ne kadar çok kişisel veri sağladığının farkında değildir (Pavlovic vd., 2018, s. 13). İnternete fotoğraf, video, yorum vb. bir içerik yüklemek çok kolayken, benzer bir içeriği web sitelerinden silmek oldukça zordur ve bazen de imkansızdır. Dolayısıyla yüklenen herhangi bir içeriğin kalıcı bir etkisinin olması mümkündür (Pavlovic vd., 2018, s. 9). David Lindsay’in “dijital sonsuzluk” olarak adlandırdığı bu durum, internette paylaşılan herhangi bir içeriğin ileride bir gün bize sorun yaratacak hale gelebileceğini vurgulamaktadır (aktaran: Pavlovic vd., 2018, s. 9). Bilgi teknolojilerinin ve medyanın gelişimi ile önem kazanan özel hayatın gizliliği konusu, her bireyin kendi özel hayatı, alışkanlıkları, ilişkileri ile ilgili bilgileri diğerleriyle paylaşma ya da paylaşmamayı seçme hakkı anlamına gelmektedir (Pavlovic vd., 2018, ss. 8-10).

Çocuklar açısından değerlendirildiğinde, internette kendileri ile ilgili yapılan paylaşımlarda, onlara bu seçme hakkı tanınmamakta ve paylaşımlar yapılmadan önce rızaları alınmamaktadır. Bu noktada esasen geleceğin yetişkinlerinin gizlilik hakkının da tehlikeye atıldığı söylenebilir. Bir çocuk yetişkin olduğunda, sosyal medyada var olan bir bilgi onun; okuldaki, çalıştığı yerlerdeki ve eğer önemli bir figür haline gelirse medyadaki itibarını ve onurunu zedeleyici bir noktaya gelebilir (Pavlovic vd., 2018, s. 11). Bu noktada çok sayıda çocuğun yetişkin olduklarında, web sitelerinin yöneticileri ile içerikleri kaldırtmak için iletişime geçeceği ya da unutulma hakkını4 kullanmak için yasal mercilere başvuracakları öngörülmektedir

(Pavlovic vd., 2018, s. 16). Hatta gelecekte çocukların, özel hayatlarını ve kişisel

4 Unutulma hakkı, bir veri sahibinin "zararlı veya çıkarlarına aykırı olduğunu düşündüğü kişisel verilerinin dağıtımının kısıtlanmasını veya sonlandırılmasını" talep etmesi demektir (Lievens ve Vander Maelen, 2018, s. 63). Unutulma hakkı, Türk hukuku içerisinde henüz yasal bir hak olarak yer almamakla birlikte, özel hayatın gizliliği kapsamında ele alınmaktadır (“Dijital Dünyada Çocukların Unutulma Hakkı, 2016).

50

verilerini kendi rızaları olmadan paylaştıkları için ebeveynlerini dava ettiği durumların yaşanması da mümkündür (Pavlovic vd., 2018, s. 16).