• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

2.2 Konut Türleri

2.2.6 Sosyal konut

Her ülkenin sahip olduğu tarihsel, kültürel, ekonomik ve politik koşulları çerçevesinde oluşturmuş olduğu bir konut sistemi ve bu doğrultuda benimsemiş olduğu bir konut politikası bulunmaktadır. Ülkeler bakımından konut sistemi dinamik bir yapıya sahiptir ve sürekli değişim veya gelişim göstermektedir. Bu kapsamda sosyal konut olgusu ülkeden ülkeye farklı yorumlanmakta, ülkelerin terminolojik farklılıklarından dolayı değişik şekillerde ifade edilmekte ve sosyal konut kavramı ile gözetilen temel öncelikler ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Ancak genel anlamıyla, her ülke için hane halkının barınma ihtiyacını tatmin edilir düzeyde giderebilecek standartlara sahip konutu ifade etmekte ve sosyal konutta, genel konut piyasasına oranla daha düşük fiyatlar söz konusu olmaktadır. Bu çerçevede devlet tarafından bireylere sağlanacak olan mali desteklemeler uygulamaya konulmaktadır (Anonymous 2017b).

Kavramsal anlamda ise “sosyal konut” teriminin ülkeler itibariyle farklı şekillerde ifade edilmekte olduğu görülmektedir. Örneğin; Fransa’da “kira bedeli ılımlı konut”, Danimarka’da “sıradan/olağan konut” ya da “kâr amacı gütmeyen konut”, Almanya’da

“promosyon konut”, Avusturya’da “kârı sınırlı konut” ya da “halk konutu”, İspanya’da

“kamusal olarak korunan konut”, İsveç’te “kamu yararına konut” deyimleri kullanılmaktadır. Diğer taraftan İsveç ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde olduğu üzere

“belediye konutu” ya da “toplu konut” ibarelerinin “sosyal konut” deyimine karşılık geldiği de görülebilmektedir (Laino ve Pittini 2012).

Türkiye’de ise doğrudan “sosyal konut” deyimi kullanılmaktadır. 2487 Sayılı Toplu Konut Kanunu’nda5 sosyal konutun tanımı; toplumun yaşam şartlarına, sosyal yapısına, örf ve adetlerine uygun, düşük maliyetli ve brüt inşaat alanı yüz metrekareyi geçmeyen konut olarak ifade edilmektedir.

Toplum içindeki alt ve orta gelir düzeyine sahip olan kesimlerin ihtiyaç duydukları konutları piyasa koşullarında karşılanması mümkün olmamaktadır. Bu koşullarda devletin sosyal konut üretiminde aktif politika izlemesi zorunlu olmaktadır. Devlet sosyal konut üretimini merkezi yönetim ya da yerel yönetimler aracılığı ile doğrudan gerçekleştirebileceği gibi bu alandaki faaliyetleri konut kooperatifleri ya da özel üreticilere teşvikler sağlayarak dolaylı yollardan da gerçekleştirebilmektedir. Burada devletin sosyal konut üretim faaliyetlerinden, bu konutların mülkiyetinin mutlak olarak hedef gelir grubunda bulunan bireylere devredilmesi gerekeceği yönünde bir anlam çıkarmak doğru olmamaktadır. Nitekim üretilen sosyal konutların mülkiyet devri yapılabileceği gibi kira yoluyla idare edilmesi de yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

Toplumun alt gelir grubunda bulunan kişiler en düşük standartlı hatta kötü koşullardaki konutları dahi kabullenmek durumunda kalmaktadırlar. Burada insani yaşamın gerektirdiği en düşük standartların çerçevesinin belirlenmesi bakımından sosyal konut tanımı önem taşımaktadır. Bu kabullenmeye rağmen kişilerin yine de bu konutlarda

5 T.C. Resmi Gazete, Tarih: 17.03.1984, Sayı:18344.

yaşama imkânını, sahip oldukları ekonomik kaynaklarla sağlayamamaları halinde devletin kamusal müdahale sorumluluğu ve zorunluluğu doğmaktadır. Bu bakımdan sosyal konut politikası; bir ülkede mevcut olan gelir seviyesinin, yaşanabilecek ortalama konut standartlarının, devletin öncelikli ve mutlak himayesine ihtiyaç duyan sosyal grupların göz önünde bulundurulduğu, şehir, bölge veya kalkınma planları içerisinde yer alan ilke ve tedbirler bütünü olarak tanımlanmaktadır (Demirel 1993).

Sosyal konut üretiminde devletin yerini belirleyen etkenler ve konut politikaları: Sosyal konut politikalarının içeriği ve uygulama şekilleri bakımından ülkelerin uyguladığı politikalarda birçok etken doğrultusunda önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar, ülkede yaratılan gelirin kişiler arasındaki dağılımı, toplumsal ihtiyaçların değişimi, hükümet politikalarındaki öncelikler ve piyasa eğilimleri gibi etkenlerin taşıdığı önemden kaynaklanmaktadır. Örneğin, Avrupa ülkeleri arasında sosyal konut politikaları açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılığın en önemli nedeni, bu bölgelerdeki ülkelerin kentleşme düzeylerinin ve hızının birbirinden farklı olmasından kaynağını alan kırsal yerleşim ağırlığıdır (Anonymous 2017c).

Diğer yandan sosyal konut politikaları aynı ülke açısından zaman periyotları içinde dahi farklılık göstermektedir. Batı Avrupa’da 20. yy. başlarından İkinci Dünya Savaşına kadar geçen sürede piyasa güçleri belirleyici rol oynamış, devletlerin sosyal konut politikaları zayıf ve geçici olmuştur. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan tahribatın giderilmesi noktasında devletlerin sübvanse ve de finansman anlamında sosyal konut politikalarına ağırlık verdiği görülmektedir. İlerleyen zamanlarda, özellikle 1970’li yılların sonlarında, ekonomik durgunluğun sebep olduğu yüksek enflasyon nedeni ile hükümetler tarafından bütçe harcamalarında kısıtlayıcı tedbirler alınmış, buna bağlı olarak sosyal konut politikalarında düşme eğilimi göstermiş ve piyasa odaklı bir anlayışa geçilmeye başlanmıştır (Anonymous 2017d).

Sosyal konut politikasının, devletin vatandaşlarının barınma ihtiyacını iktisadi koşullara ve sosyal adalet ilkelerine uygun şekilde düzenlemek amacıyla aldığı tedbirlerin bütününü olarak ifade etmek mümkündür. İnsanların beslenme, giyinme ve barınma gibi üç temel ihtiyacından biri ile ilgili olan mesken politikası, özellikle Birinci Dünya

Savaşı’ndan sonra bütün dünyada önem kazanmış, birçok ülkede hükümetlerin vatandaşları ucuz fakat sıhhi konutlara kavuşturmak için çeşitli tedbirler alınmıştır.

Nüfusun hızla arttığı, köylerden şehirlere doğru yoğun bir işgücü akımının olduğu gelişme halindeki ülkelerde ise konut sorunu daha ciddi bir nitelik kazanmakta ve çok yönlü tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir. Nitekim ülkemizde son çeyrek asırda meydana gelen hızlı şehirleşme hareketi, sanayileşme seviyesinin yetersizliği nedeniyle, büyük şehirlerde gecekondu sorununu ortaya çıkarmıştır. Bunların çoğalmasına engel olmak ve mevcut olanları zamanla tasfiye etmek önceden planlanmış bir konut politikasını zorunlu kılmaktadır. Örneğin, 2. BYKP’de açıklandığına göre 1968 yılında şehirlerdeki mevcut gecekonduların otuz yılda tasfiyesi için yılda en az 15.000 konut yapılması gerekmektedir. Öte yandan konut politikası sadece bir gecekondu sorunundan ibaret algılanmamakta ve vatandaşları özellikle yoksul ve az gelirli aileleri “sağlık şartlarına uygun” (Anayasa 49. md) meskenlere kavuştururken, milli iktisadi gücümüzün lüks konut inşaatına yönelmesini önlemek de konut politikasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bütün bunlar bir bütün olarak düşünüldüğünde, iktisadi ve sosyal içerikli bir konut politikası izlenmesi gerekmektedir.