• Sonuç bulunamadı

I - SORUNLARI DOĞURAN ANA NEDENLERE

Belgede EĞİTİMDE LAİKLİK (sayfa 81-86)

Panel Üyeleri: Fuat CEZAYİRLİ *

I - SORUNLARI DOĞURAN ANA NEDENLERE

Bunlar, dönemin özelliği, yaklaşım biçimleri, başvurulan kaynaklar ve belgeler, yöntem eksikliği ya da tutarsızlığı, A ta tü rk İlkelerinin sayısı ve içerikleri ve eğitim - öğretim ek­ sikliği diye ’B' maddede toplanabilir.

1- Dönemin Özelliği: Laikliğin uygulamaya konulduğu A ta tü rk dönemi, herkesin kolaylıkla kabul edebileceği gibi b ir devrim dön e m id ir. D evrim de, bazı k u ru m la rın , değerlerin, alışkanlıkların-yıkıldığı, bırakıldığı, onların yerini yenilerinin aldığı eylem ve süreç dem ektir. Yeryüzündeki h e r devrimde olduğu gibi A ta tü rk döneminde de Türk ka­ muoyu, genel bir ayırımla devrimden yana olanlarla karşı olanlar diye ikiye ayrılmıştır. Üstelik yakından incelendiğinde sö z konusu ta ra fla rd a n her ikisinin de kendi içlerinde ik iş e r kesime ayrılabilecekleri görülür. D evrim e öncülük edenler dışında ona yandaş olanlar, "inanarak katılanlar"

ve "zoraki kabullenenler" olarak ikiye ayrılabileceği gibi, karşı olanlar da "inançları, düşünceleri yüzünden yenilikleri kabul etm eyenler" ile "çıkarları nedeniyle devrime karşı du­ ranlar" diye iki ayrı sınıfta ele alınabilir.

1 9 3 8 'e değin, devrim e karşı olanların oranı giderek azalırken, devrim ciler arasında "devrimin hızı" konusunda b ir ayrılığın doğduğu ve A ta tü rk 'te n s o n ra g ö rü ş a yrılıkla rının daha da a rttığ ı g ö rü lm e k te d ir. Hızlı d e ğ iş m e d e n y a k ın a n la r, O sm anlı İm p a r a to rlu ğ u döneminde de örnekleri görülen klasik düzenleme [ıslahat] hareketlerinde geçerli olabilecek bir evrim yöntem ini sa­ vunmaya başlamışlardır. Devrimi kabullenemeyenler, şu ya da bu nedenle ona karşı olanlar ise, çok partili siyasal yaşama geçtikten sonra seslerini yükselterek etkinliklerini a rtırm ışla rd ır.

2- Yaklaşım Biçimleri: Ülkemizde yakın zamanlara değin yaygın olan bir kanıya göre, yaşanmakta olan dönemin ya da yakın geçmişin gerçek bir tarihinin yazılmasına olanak görülm üyordu. Tarih öğretim ine de yansımış olan bu inanış, A ta tü rk devriminin bilimsel yöntemlerle incelenme­ sini e rteled iğ i gibi, konuyu önyargılı yaklaşım lara açık bırakarak küçüksenemiyecek bir sorun da yaratm ıştır. Bu önyargılı yaklaşım lar, çıkış am açlarına göre "övgü" ve "yergi" diye iki kola ayrılabilir. Kökeni duygusal olduğu için bunlar doğal olarak abartmalıdır. Yine duyguları belirtm ek için gelişigüzel kullanılan deyim ve te rim le r, Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri olan kavram kargaşasına yol açm ıştır.

ûvgücülerin karşısında yer alan yergiciler birkaç kesime ayrılmaktadır. Küçük bir kesim, toplumda her türlü yenilik­ lere ve değişikliklere karşı çıkan gerçek anlamdaki tutucu­

lardır. Buna karşın, devrimden değil de evrim den yana olanlar siyasal dalgalanmalardan da yararlanarak sayılarını a rtırm a kta d ırla r. Batılılaşma ya da çağdaşlaşmayı, - bu a rada da laikliği - Hıristiyan kültürüne b ir dönüş bir "gâvurlaşm a" diye dam galayanlar da A ta tü rkçü devrim i, Islâmiyeti küçülten, onu gözardı eden ve ahlak bozukluğuna yol açan bir girişim olarak nitelemektedir. Devrimi halktan kaynaklanmayan, yukarıdan zorla getirilen b ir ü st yapı değişikliği olarak yeren kesimi de bu sırada anmak gerek­ m ektedir.

3 - Başvurulan Kaynak ve Belgeler : Tarihe malolmuş bir devrim in ve dönem in h er yönüyle aydınlatılm asında başvurulacak kaynakların başında olaylar sırasında tu tu l­ muş ve her türlü resmi ve özel belgeler gelir. Oysa Türkiye arşivlerinin dağınıklığı, sistemli kataloglarının bulunmayışı ve b u ra la rd a çalışm ak isteyenlere çıkartılan yö ne tim se l güçlükler, söz konusu belgelerden yararlanm a olanağını büyük ölçüde kısıtlamaktadır. Cumhuriyet'in 67. yılı* geride kaldığı halde, K urtuluş Savaşı ve C um huriyet dönem ini içeren bir belgelik ve bir kitaplık oluşturulam am ıştır. Bun­ dan ötürü, araştırm acılar kimi kez bulabildikleri az sayıdaki belgelerle yetinmekte, ya da kendi eğilimlerine göre kaynak­ ların bir kısmını ele alıp ötekileri yok saym aktadırlar. Ûte yandan, gününde tutulm uş notlara ve belgelere dayan­ mayan, emeklilik yıllarında hatırda kalanlara göre yazılan ve çoğu kez kişisel bir savunma ya da övünme niteliğini taşıyan "Anı" türündeki yayınlar ise, araştırıcıları tuzağa düşürüp büyük bir karmaşa yaratm aktadır.

4 - Yöntem Eksikliği ya da Tutarsızlığı : Türk Devriminin en büyük özelliklerinden biri düşünce, söz ile uygulamanın birlikte yürütülm üş olmasıdır. Bu nedenle devrime ilişkin

herhangi bir konuyu ele alırken A tatü rk'ü n onunla ilgili sözlerinden biri ile yetinmeyip uygulama süreci boyunca yaptığı açıklam aları tüm üyle göz önüne almak gerekir. Örneğin, Din derslerinin okul program larına konulmasında g e n e llik le A ta tü r k ’ün şu s ö z le ri dayanak o la ra k gösterilm ektedir: " H er kişi, dinini, diyanetini öğrenm ek için b ir yere m u h ta ç tır. Orası da o ku ld u r (m e k te p tir)". G erçekten de bu sözler A tatürk'ündür. Ancak Ö ğretim B irliğ i Y asasının kabul e dilm esinden, M e d re s e le rin kapatılm asından önce söylenm iştir. 31 Ocak 1 9 2 3 'te İzmir'de ’M edreseler'e ilişkin olarak sorulan bir soruya karşılıktır. Bundan 1 ,5 ay kadar sonra 1 6 M a rt 1 9 2 3 'te A dana’daki konuşmasında ise din öğretim i konusunda şunları söylemiştir:

"A rtık tfizim dinin g ereksinm elerini ö ğrenm ek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile, bize dinimizin esaslarını anlatmağa yeterlidir!"

Bu ikinci konuşmayı görmezlikten, bilmezlikten gelmek ve hele hele uygulam ada M e d re se le rin kapatıldığını, Öğretim Birliği Yasasından sonra Din derslerinin program ­ lardan çıkartıldığını göz önüne almamak, kuşkusuz büyük bir yöntem tutarsızlığıdır.

5 - A tatü rk İlkeleri : 1960'lı yıllara kadar A ta tü rk llkeleri'nin ’6 Ok'la birlenen kavram lar olduğu üzerinde görüş birliği vardı, ancak bunların içeriği ve uygulamaları üzerinde de ta rtış m a la r başlamıştı. Ne var ki son yılarda bu ilkelerin sayıları hakkında da farklı ve çelişkili görüşler öne sü rü lü r olm uştur. Serbest tica re te paralel olarak ilke sayısı açık artırm a ya da eksiltmeye çıkarılmış gibidir! Kimi araştırıcılar bunları üçe indirirken, kim ileri de değişik ad­ larla 1 8'e kadar çıkarmaktadır.

Bundan başka ilkelerin tanım ları üzerinde bile görüş ayrılıkları giderek artmaktadır. Denilebilir ki Cumhuriyetçilik dışındaki öteki beş ilke tümüyle tartışm a konusudur. Son yıllarda bu tartışm alar. Laiklik üzerinde yoğunlaşm ıştır. Kuşkusuz ki laiklik bir dünya görüşü, bir yaşam biçimi ve hukuk devletinin tem eli olarak A tatürkçülüğün eksenini oluşturm aktadır. Böyle olmasına karşın bir yandan "dine yaklaşım biçimi" olarak ele alınmakta, öte yandan Islâm Ta­ rihi boyunca geçerli bir kural olduğu, Kur'an'ın bile laik olduğu öne sürülm ekte, dahası Osmanlı İm paratorluğu döneminde de laik bir düzenin egemen olduğu savunulmak istenm ektedir. Tarihsel gerçeklerle bağdaştırılmasına ola­ nak bulunmayan bu tü r görüş ya da varsayımların zihinleri b ulan d ırarak sorunu daha da karm aşık hale getirdiğ i görülm ekte d ir.

6 - Eğitim - Öğretim Eksikliği : Her devrimde olduğu gibi Türk Devriminin ve onun tem el dayanaklarından biri olan laikliğin halka mal edilmesinde en etkin yolun eğitim - ö ğretim olduğu kolaylıkla kabul edilir. Ancak gerek örgün, gerek yaygın eğitimde bu konuda pek başarılı olamadığımızı kabullenm ek zorundayız. İlkokullardan başlayarak yüksek öğretim de son sınıflara kadar sürdürülen "İnkılap Tarihi ve A ta tü r k İlkeleri" d e rs le ri, aynı konuların yinelenm esi biçim inde uygulandığından bekleneni verm em ekte, aksine bilinç altında bir isteksizlik, bir ilgisizlik yaratm aktadır. Ez­ berciliğe dayanan bu öğretimde belleğinin gücüyle ilkokulda b irç o k şeyi öğrenen çocuğun o rta ö ğ re tim d e ilgisinin azaldığı, yükseköğretimde ise bilgi düzeyinde bile büyük b oşlukla r oluştuğu gözlenm ektedir. Bunun nedeni, öyle sanıyorum ki ortaöğretim de bu dersin sınıflara bölünerek bölük - pörçük okutulması, yükseköğretimde ise sorunların ta rtışılm a sı gerekirken daha önce okutulm uş konuların

tekrarlanm asıyla yetinilm esidir. Hele bu derslerin konu­ ların uzmanlarınca değil, kendilerini yetiştirm eleri gereken devşirm e elem anlarla verilm esi başlıbaşına b ir so ru n o lu ştu rm a kta d ır.

Geniş halk topluluklarının bilgilendirilm esi, bilinçlen­ dirilm esi sorununa gelince, A ta tü rk döneminin örnek b ir uygulam ası olan H alkevleri'nin kapatılm ası, d uraksa - maksızın itira f etmeliyiz ki Türk eğitim ve kültürüne indirilen büyük bir darbe o lm uştur. İllerden başlayarak köylere değin yaygınlaştırılan Halkevi ve Halkodalarının sayısı, 1 9 5 0 yılında 4 7 7 's i Halkevi, 4 .3 3 2 's i de Halkodası olmak üzere 4 .8 0 9 'u bulm uştu. Ve yurtdışında, Londra'da bile bir Hal­ kevi açılmıştı. Okuma - yazma kurslarından başlayarak her tü rlü kültürel, sosyal ve sanatsal etkinliklerin yapıldığı bu ku­ ruluşların çoğunda b ire r kitaplık bulunuyordu. 1 9 5 1 ‘de kapatılan bu güzelim kuruluşlardaki k ita p la r ve öteki eşyalar bile korunam am ış, yok olup g itm iş tir. Aynı adla, H alkevlerini canlandırm a g iriş im le ri ç e ş itli engellerle karşılaşm ıştır. A radan 3 9 yıl geçtiği halde K ü ltü r Ba­ kanlığına ya da öteki kuruluşlara bağlı kitaplık sayısının Hal­ k e v le ri s a y ıs ın a u la ş a m a d ığ ı, y a y g ın la ş a m a d ığ ı düşünülürse, yaygın eğitim deki yetersizliğin nedeni daha kolay anlaşılır.

Belgede EĞİTİMDE LAİKLİK (sayfa 81-86)

Benzer Belgeler