• Sonuç bulunamadı

Sophie Şatodan Aynı Anda Birkaç Yöne Gidiyor

E

rtesi sabah Calcifer neşeyle, gürül gürül yanmaya başlayınca Sophie

rahatladı.

Yaptıkları canına tak etmiş olmasa , Howl'un Calcifcr'i görünce duyduğu memnuni­

yet yüreğini

sızlatacaktı.

Manşetlerinin küle bulanmasına aldırmadan

ocağın

başına diz çökerek, "Sophie'nin senin işini bitirdiğini

sandım,

seni eski gaz torbası," dedi Howl .

"Sadece

yorulmuştum,"

dedi Calcifer. "Bir şey şatoyu çekiyordu sanki. Üstelik hiç bu kadar hızlı yürütmemiştim."

"Bir daha sana bunu yapmasına izin verme," dedi Howl. Gri-kırmızı takımının kollarındaki külü zarifçe sil­

keleyerek ayağa kalktı. "Şu büyüyü bugün bitir Michael.

Kral birini gönderirse, özel ve acil bir iş için yarına ka­

dar dışarıdayım. · Lettie'yi görmeye gideceğim, ama bunu ona söylemene gerek yok." Gitarını alıp kapıya yöneldi, tokmağı çevirdi ve yeşili

alta

getirdi, sonra da engin, bu­

lutlu tepelere

doğru

kapıyı

açtı.

Korkuluk yine oradaydı. Howl kapıyı açınca yan ta­

raftan içeri daldı ve turp suratıyla onu göğsünden itti. Gi­

tard�ın feci bir

tangırtı çıktı.

Sophie cılız bir çığlık atarak koltuğa korkuyla sıkı sıkı tutundu. Korkuluğun kolların­

dan biri daire çizerek kapıyı yakalamaya çalıştı. Howl'un bacakları

titriyordu,

anlaşılan epeyce sert bir darbe

ye-mişti. Bu şeyin şatodan içeri girmeye kararlı olduğuna hiç şüphe yoktu.

Calcifer'in mavi yüzü ızgaradan dışarı uzandı. Micha­

el olduğu yere mıhlanmış gibi kıpırtısız duruyordu. "Ger­

çekten de bir korkuluk var!" dedi ikisi birden.

"Öyle mi? Yok canım!" dedi Howl nefes nefese. Bir ayağını kapının pervazına dayayarak onu itti. Korkuluk hantalca geriye doğru uçup birkaç metre ileride otların üstüne düşünce hafif bir hışırtı oldu. Hemen ayağa fırla­

yıp zıplaya zıplaya tekrar şatoya yaklaştı . Howl aceleyle gitarını kapıya dayayıp aşağı atlayarak önüne geçti. "Ha­

yır, içeri girmiyorsun dostum," dedi elini kaldırarak. "Ne­

reden geldiysen oraya geri git.'' Elini indirmeden ağır ağır ilerlemeye başladı. Korkuluk ürkmüş gibi yavaş ya­

vaş geriye doğru hopluyordu. Howl durunca korkuluk da durdu. Ayağını otların arasına sağlamca yerleştirmiş, bir açık ararmış gibi paçavraya sarılı kollarını oraya bu­

raya savuruyordu. Rüzgarda dalgalanan paçavralar Howl'un manşetlerinin çılgın bir taklidi gibi dunıyordu .

"Demek gitmeyeceksin?" dedi Howl. Turptan surat yavaşça iki yana sallandı. Hayır. "Korkarım gitmek zo­

runda kalacaksın," ded i Howl. "Sophie'yi korkuttun ve korktuğu zaman ne yapacağı hiç belli olmuyor. Aslında biraz düşününce, heni de korkuttun." Howl kollarını ağır bir yük kaldırıyormuşçasına yavaş yavaş başının üstüne kaldırdı. Gürlemelere karışan tek bir kelime söyledi . Korkuluk uçarak uzaklaştı. Hüzgarda çırpınan paçavra­

ların içindeki kolları itiraz edercesine döne döne gidiyor­

du . Korkuluk gökyüzünde yükselen bir benek oluncaya kadar uçtu , bulutların arasında minik bir nokta oldu ve ardından tamamen gözden kayboldu.

Howl kollarını indirip kapıdan içeri girdi ve elinin ter­

siyle yüzünü sildi. "Sana söylediğim sözleri geri alıyorum Sophie," dedi nefes nefese. "Gerçekten korkutucu bir şeydi. Dün de akşama kadar şatoyu çekmiş olmalı. Bu­

güne dek gördüğüm en güçlü büyünün etkisi altındaydı.

Neydi acaba .. . temizlikçilik yaptığın son kişinin kalıntıla­

rı olmasın?''

Sophie cılız bir kahkahayla karşılık verdi. Kalbi yine hızla çarpmaya başlamıştı .

Howl onun durumunun kötü olduğunu fark etti. Gi­

tarının üstünden atlayıp içeri girdi, onu dirseğinden ya­

kalayıp koltuğa oturttu. "Biraz rahatla!" O anda Howl ile Calcifer arasında bir şey oldu . Sophie bunu hissetti, çün­

kü Howl onu tutuyordu ve Calcifer hala ızgaradan dışa­

rı uzanmış durumdaydı . Yaptıkları her neyse, bir anda kalbinin atışı normale döndü. Howl dönüp Calcifer'e ba­

karak omuz silkti ve günün geri kalanında Sophie'yi ra­

hat ettirmesi için Michael'a bir sürü talimat verdi. Sonra da gitarını alıp şatodan ayrıldı.

Sophie oturduğu yerde, olduğundan en az iki kat da­

ha hastaymış gibi görünmeye çalıştı. Howl'un tamamen gözden kaybolmasını beklemek zorundaydı. Aksi gibi onun da Yukarı Kıvrım'a gideceği tutmuştu, ama Sophie çok daha yavaş yürüyeceği için, Howl geriye dönerken oraya ancak ulaşabilirdi. Asıl önemli mesele yolda ona rastlamamaktı. Önündeki büyüye başını kaşıyarak bakan Michael'ı kurnazca gözetliyordu. Michael raflardan deri kaplı kocaman kitaplar indirip, morali bozuk bir şekilde deli gibi notlar almaya başlayana kadar bekledi. Micha­

el'ı yeterince işe gömülmüş görünce Sophie birkac; kez,

"Burada daraldım," diye mırıldandı.

Michael farkına bile varmadı. Sophie, "Ay, çok fena daraldım," diyerek kalktı ve ayaklarını sürüyerek kapıya doğnı yürüdü. "Temiz hava." Kapıyı açıp dışarı çıktı. O bunu yaparken Calcifer şatoyu yardımsever bir şekilde durdurmuştu. Sophie otların üzerine indi ve nerede ol­

duğunu anlamak için · etrafa bakındı. Yukarı Kıvrım'a gi­

den tepelerin üzerindeki yol , şatonun hemen aşağısında kumlu bir çizgi gibi görünüyordu. Tabii ya . Calcifer Howl'un işini kolaylaştırmak için duracağı yere özen göstermişti. Sophie yola doğru ilerlemeye başladı. Biraz hüzünlenmişti . Michael ve Calcifer'i özleyecekti.

Tam yola inmişti ki, arkasından biri seslendi. Michael bayırdan aşağı koşarak ona doğnı geliyordu ve yüksek, kara şato da dört bacasından birden kapkara, endişeli dumanlar saçarak onu takip ediyordu.

"Ne yapıyorsun böyle?" dedi Michael ona yetişince.

Yüzündeki ifadeye bakılırsa Sophie'nin korkuluk yüzün­

den aklını kaçırdığını zannetmişti.

"Gayet iyiyim," dedi Sophie hiddetle. "Sadece diğer kız kardeşimin tonınunu görmeye gidiyorum. Onun adı da Lettie Hatter. Anladın mı şimdi beni?"

"Nerede oturuyor?" diye sordu Michael . Sophie'nin bunu bilemeyeceğini sanıyor gibiydi.

"Yukarı Kıvrım'da , " dedi Sophie.

"İyi ama orası on beş kilometre uzakta!" dedi Micha­

el. "Howl'a seni rahat ettireceğime süz verdim. Gitmene izin veremem. Seni gözümün önünden ayırınayacağımı söyledim ona . "

Sophie bunun ardındaki niyetin pek d e iyi olmadığı­

nı düşündü . Howl artık onun faydalı olduğunu düşünü­

yordu, çünkü Kral'ı görmeye gitmesini istiyordu. Şatoyu

terk etmesini istemeyecekti elbette. "Pöh!" dedi.

"Üstelik," dedi yavaş yavaş dunımu kavramaya başla­

yan Michael, "Howl da Yukarı Kıvrım'a gitmiş olmalı."

"Ona ne şüphe," dedi Sophie.

"O hald� yeğeninin kızı olan Lettie için endişeleniyor­

sun," dedi Michael en sonunda meseleyi anlayarak.

"Şimdi anladım! Ama gitmene izin veremem."

"Gidiyorum," dedi Sophie.

"Fakat Howl seni orada görürse öfkeden deliye dö­

ner, " dedi Michael endişeyle. "Ben de ona söz verdiğim için ikimize de çok kızar. Dinlenmen gerek." Sonra, Sop­

hie tam ona bir tane patlatmaya niyetlenmişken bağırdı:

"Dur! Süpürge dolabında bir çift yedi fersahlık çizme var!"

Sophie'yi yaşlı sıska bileğinden tutup yukarıya, onla­

rı bekleyen şatoya doğru koştu . Sophie otlara takılma­

mak için hoplaya zıplaya onu takip etmek zorunda kal­

dı. "Ama," dedi nefes nefese, "yedi fersah otuz kilomet­

re eder! Bir kerede kendimi Porthaven yolunun yarısın­

da bulurum!"

"Hayır, bir adım on beş kilometre," dedi Michael. "Bi­

zi tam olarak Yukarı Kıvrım'a götürür. Birer çizme giyip beraber gideriz. Böylece ben seni gözümün önünden ayırmamış olurum, sen de gereğinden fazla yorulmamış olursun. Üstelik oraya Howl'dan önce varırız ve gidip gel­

diğimizin farkına bile varmaz. Böylece tüm sonınlarımız gayet güzel bir şekilde çözülmüş olur!"

Michael bulduğu bu çözümden o kadar memnundu ki, Sophie ona karşı çıkacak cesareti bulamadı. Yapacak bir şey yoktu. İki Lettie görünüşlerini tekrar değiştirme­

den önce Michael'ın onlar hakkındaki gerçekleri

öğren-mesinin iyi olacağını düşündü. Böylesi daha doğru ola­

caktı. Ama Michael süpürge dolabındaki çizmeleri geti­

rince Sophie bu işi başaracaklarından şüphe etmeye baş­

ladı. O ana kadar bunların kulpları kopmuş ve biraz ezil­

miş, deri kovalar olduğunu sanıyordu.

Michael iki ağır, kova biçimli şeyi kapıya doğru taşır­

ken, "Ayağını bunların içine koyman gerekiyor, ayakka­

bınla birlikte," diye açıkladı. "Howl'un Kral'ın ordusu için yaptığı çizmelerin ilk örnekleri bunlar. Diğerlerini daha hafif ve çizmeye benzer şekilde yapmayı becerdik."

Sophie'yle birlikte kapının eşiğine oturdular ve ayakları­

na birer çizme geçirdiler. "Çizmeyle yere basmadan ön­

ce yönünü Yukarı Kıvrım'a çevir," diye uyardı Michael.

Normal ayakkabılarını giydikleri ayakları üzerinde doğ­

ruldular ve dikkatle Yukarı Kıvrım'a doğru döndüler.

"Şimdi bas," dedi Michael.

Vın! Manzara bir anda çevrelerinde öyle hızlı ilerle­

meye başladı ki, etraftaki her şey bulanıklaştı; toprak gri­

yeşil bir bulanıklık, gökyüzü ise mavi-gri bir bulanıklık gibi görünüyordu . O kadar hızlanmışlardı ki, Sophie'nin saçları çekiliyor, yiizündeki her kırışıklık geriye doğru gidiyordu, yanakları adeta kulaklarının ardında kalmıştı . Yolculuk başladığı gibi bitiverdi. Her :;;ey sakin ve ha­

va güneşliydi. Yukarı Kıvrım köyünün kırlarında, dizleri­

ne kadar di.iğünçiçckleri içindeydiler. Yakındaki bir inek onlara baktı . İneğin ilerisindeki ağaçların altında saman damlı kulübeler görülüyordu. Kovaya benzer çizme o ka­

dar ağırdı ki, Sophic sendeledi.

"O ayağını sakın yere basma!" diye bağırdı Michael.

Ama çok geç kalmıştı.

Yeni bir vınlama, bula n ıklık ve şiddetli rüzgar.

Dur-duğunda Sophie kendisini Kıvrımlı Vadi'nin aşağısında, neredeyse Bataklık Kıvrıını'nda buldu . "Hay Allah'ın ce­

zası!" dedi ve dikkatle ters yöne dönüp tekrar denedi.

Vın! Bulanıklık. Tekrar Yukarı Kıvrım yeşilliklerindey­

di ve çizmenin ağırlığıyla öne doğru sendeliyordu. M ic­

hael'ın onu yakalamak için atıldığını görür gibi oldu . . . Vın! Bulanıklık. "Hay lanet!" diye bağırdı Sophie. Yi­

ne tepelerdeydi. Şatonun çarpık, kara şekli ileride sakin­

ce ilerliyordu. Calcifer bacalardan birinden kara duman halkaları çıkararak eğleniyordu. Sophie bunları gördük­

ten sonra otlara takıldı ve yine öne doğru sendeledi.

Vın! Vın! Bu kez Sophie art arda çabucak Pazar Kasa­

bası'nın Pazar Meydanı'nı ve büyük bir malikanenin ön bahçesini ziyaret etti . "Hay senin!" dedi. "Allah'ın ceza­

sı!" Her vınlam�ıda birer lanet okudu. Sonra hızını ala­

madı ve bir vınlama daha. Vadinin sonuna kadar ulaş­

mış, bu kez kendini bir tarlada bulmuştu . Kocaman, kı­

zıl bir boğa halkalı burnunu otlardan kaldırdı ve endi­

şeyle boynuzlarını indirdi.

"Gidiyorum sevgili hayvan!" diye bağıran Sophie bü­

tün gayretiyle ters yöne döndü.

Vın! Tekrar malikane. Vın! Pazar Meydanı. Vın! İşte yi­

ne şato. Bu kez kendini toplamaya başlamıştı galiba. Vın!

Yukarı Kıvrım'a gelmişti . . . ama nasıl duracaktı? Vın!

"Aaa, yeter artık!" diye bağırdı Sophie. Yine Bataklık Kıvrımı'nın yakınına gelmişti.

Bu kez büyük bir dikkatle ters yöne döndü ve ihtiyatla adım attı. Vın! Neyse ki bu sefer çizme bir inek pisliğine bastığından Sophie geriye düştü ve daha pannağını kıpır­

datamadan Michael yetişip çizmeyi ayağından çıkardı.

"Çok sağal!" dedi Sophie nefes nefese. "Durmanın

imkan-sız olduğunu düşünmeye başlamıştım!"

Bayan Fairfax'ın evine doğru yürürlerken Sophie'nin kalbi hızla çarpmaya devam etti, ama bu sadece bir şey­

leri çok hızlı yaptığınızda olan bir kalp çarpıntısıydı.

Howl ile Calcifer her ne yaptıysa Sophie minnettar ol­

muştu.

Çizmeleri Bayan Fairfax'ın çalı çitinin altına saklar­

ken, "Güzel yermiş," dedi Michael.

Sophie de aynı fikirdeydi. Burası köyün en büyük eviydi. Çatısı samandandı, kara direkler arasında beyaz duvarlar vardı. Sophie'nin çocukken geldiği zamanlar­

dan hatırladığı kadarıyla, çiçeklerle ve vızıldayan arılarla dolu bir bahçeden geçilerek verandaya çıkılıyordu. Ve­

randanın üstünde bir hanımeli ile beyaz sarmaşık gülü arıları en çok kim besleyecek diye yarışıyorlardı. Yukarı Kıvrırn'da mükemmel, sıcak bir yaz sabahıydı.

Kapıya Bayan Fairfax çıktı. Tombul ve huzur dolu bir kadındı . Tereyağı rengi saçlarını örüp kafasına tokalamış bu kadına bakmak bile insanı hayatla barışık hale

g

etiri­

yordu. Sophie birazcık da olsa Lettie'yi kıskandı. Bayan Fairfax önce Sophie'ye sonra Michael'a baktı.

Sophie'yi geçen sene on yedi yaşındaki genç bir kız olarak görmüştü ve şimdi doksan yaşında bir kadınken onu tanımasına imkan yoktu . "İkinize de günaydın," de­

di kibarca.

Sophie içini çekti. "Bu Lettie Hatter'ın büyük teyzesi,"

dedi M ichael. "Lettie'yi görmesi için getirdim. "

"Hah, ben d e yüzü neden tanıdık geliyor diyordum!"

dedi Bayan Fairfax hayretle. "Kesinlikle bir benzerlik var. İçeri gelin. Lettie şu anda biraz meşgul, ama bekler­

ken biraz sütlü börek ve bal yiyebilirsiniz."

Kapıyı ardına kadar açtı. Aniden uzun tüylü, koca­

man bir çoban köpeği Bayan Fairfax'ın eteğinin altından fırlayıp Sophie ile Michael'ın arasından geçti ve en yakın tarhtaki çiçekleri paraladıktan sonra kaçtı.

Hemen köpeğin peşine takılan Bayan Fairfax, "Ay, durdurun onu!" dedi telaşla . "Şu anda dışarı çıkmasını is­

temiyonım!"

Huzursuzca inleyerek sağa sola koşturan köpeği ko­

valayan Bayan Fairfax ve Sophie tarhların üzerinden atlı­

yor, birbirlerine çarpıyorlardı. Michael da, "Dur! Yoksa daha beter hasta olacaksın!" diye bağırarak Sophie'nin peşinden koşuyordu. Bu kovalamaca bir dakika kadar sürdü. Sonra köpek evin öbür tarafına doğru koşmaya başladı. Michael artık Sophie'yi durdurmanın tek yolunun köpeği durdurmak olduğunu anlamıştı. Tarhların üzerin­

den atlayarak köpeğin peşinden evin öbür tarafına doğ­

ru atıldı. Köpek tam arkadaki meyve bahçesine ulaşmak üzereyken uzun tüylerini iki eliyle birden yakaladı.

Sophie oraya vardığında, M ichael'ın köpeği geriye doğnı çekerken kendisine tuhaf kaş göz işaretleri yaptı­

ğını görünce onun hasta olduğunu sandı. Ama M ichael başını sık sık meyve bahçesine doğru salladığından ken­

disine bir şey söylemeye çalıştığını anladı. Koca bir arı sürüsü görme beklentisiyle başını köşeden çıkardı.

Howl bahçede Lettie'yle birlikteydi. Gövdeleri yosun kaplı, çiçek açmış elma ağaçlarının arasındaydılar, az ile­

ride de bir dizi arı kovanı görünüyordu. Lettie beyaz bir bahçe sırasına oturmuş, Howl da onun ayaklarının dibin­

de, çimlerin üzerine diz çökmüştü. Lettie elini tutmuştu , gayet soylu ve tutkulu görünüyordu. Lettie ona sevgiyle gülümsüyordu. Ama en kötüsü de Lettie'nin hiç de

Mart-ha'ya benzemiyor olmasıydı. Olağanüstü güzelliğiyle Lettie'nin ta kendisiydi orada oturan. Tepelerindeki elma çiçekleriyle aynı tonlarda olan pembe-beyaz bir elbise giymişti. Kıvır kıvır, parlak siyah saçları omzundan aşağı dökülüyordu ve Howl'a duyduğu bağlılık gözlerindeki ışıltıdan anlaşılıyordu .

Sophie başını geri çekti ve inleyen çoban köpeğini tu­

tan Michael'a dehşetle baktı. "Herhalde yanında bir hız büyüsü vardı, " diye fısıldadı aynı ölçüde dehşete kapıl­

mış olan Michael.

Nefes nefese kalmış olan ve tereyağı rengi saçının çö­

zülmüş bir örgüsünü başına tokalamaya çalışan Bayan Fairfax onlara yetişti. Sesini alçaltarak, "Kötü köpek!" de­

di hiddetle. "Bir daha böyle kaçarsan sana büyü yapa­

rım!" Köpek gözlerini kırpıştırarak sindi. Bayan Fairfax parmağını köpeğe doğru sert sert salladı. "Eve gir baka­

lıın! İçeride kal!" Köpek kendini Michael'ın ellerinden kurtardı ve evin ön tarafına doğru sine sine ilerledi. Hep beraber köpeğin peşinden ilerlerlerken Bayan Fairfax ,

"Çok teşekkürler, " dedi Michael'a. "Lettie'nin ziyaretçisi­

ni ısırmaya çalışmaktan hiç vazgeçmiyor. " Ön tarafa gel­

diklerinde, köpeğin evin öbür tarafından dönüp tekrar meyve bahçesine dalmaya niyetlendiğini fark edince,

"içeri dedim!"

diye sertçe emretti. Köpek dönüp ona acıklı acıklı baktıktan sonra verandaya çıkıp gönülsüzce içeri girdi.

"Köpek haksız olmayabilir," dedi Sophie. "Bayan Fa­

irfax, Lettie'nin şu ziyaretçisinin kim olduğunu biliyor musunuz?"

Bayan Fairfax kıkırdadı. "Büyücü Pendragon, Howl, ya da artık kendine ne ad veriyorsa o," dedi. "Ama

Let-tie ve ben gerçeği bildiğimizi hissettirmiyoruz. İlk kez or­

taya çıkıp da kendisini Sylvester Oak diye tanıtınca çok eğlendim, çünkü beni unutmuş olduğunu anlamıştım.

Halbuki öğrencilik yıllarında saçı siyah olmasına rağmen ben onu hatırlıyordum." Bayan Fairfax artık kollarını ka­

vuşturmuş, dimdik duruyordu . Sophie'nin daha önce pek çok kez şahit olduğu üzere, bütün gün konuşmaya hazırdı. "Eski hocamın emekli olmadan önceki son öğ­

rencisiydi. Bay Fairfax hayattayken bazen gösterileri iz­

lemek için kendisini Kingsbuıy'ye götürmemi isterdi.

Eğer bütün dikkatimi verirsem iki kişiyi rahatça götüre­

biliyorum. Oraya gittiğimde muhakkak bizim Bayan Pentstemmon'a da uğrardım. Eski öğrencilerinin arayıp sormasından çok hoşlanır. Bir keresinde şu genç Howl'u bizimle tanıştırmıştı. Ah, onunla gurur duyuyordu. Büyü­

cü Suliman'ı da eğitmişti ve Howl'un en az iki kat daha iyi olduğunu söylüyordu . . . "

" Howl 'un ününden haberiniz yok mu?" diye sözünü kesti Michael.

Bayan Fairfax'a bir şey söylemek tıpkı ip atlama oyu­

nunda ipe girmek gibi bir şeydi. Doğru anı seçmeniz ge­

rekiyordu , ama bir girdiniz mi de artık içeride kalıyordu­

nuz. Bayan Fairfax hafifçe Michael'a doğru döndü.

"Büyük bir çoğunluğu dedikodudan ibaret, bana so­

rarsan," dedi. Michael bunun doğnı olmadığını söylemek için ağzını açacak oldu, ama artık ipe girmişti ve ip çev­

rilmeye devam ediyordu. "Ayrıca Lettie'ye, 'İşte sana bü­

yük bir fırsat tatlım,' dedim. Howl'un ona benim öğrete­

ceğimden yirmi kat daha fazla şey öğretebileceğini bili­

yordum . . . çünkü . . . size söylememde sakınca yok, Let­

tie'nin zekası beni aşıyor ve günün birinde Çöl Cadısı'yla

aynı kulvarda yarışabilir, tabii

iyilerin sa:flannda.

Lettie iyi bir kız ve onu çok seviyorum. Bayan Pentstemmon hala hocalık yapıyor olsaydı, Lettie'yi hemen ona gönde­

rirdim. Ama söylediğim gibi, artık emekliye ayrıldı . Bu yüzden, 'Lettie, bak Büyücü Howl sana kur yapıyor ve sen de ona aşık olmaktan daha beterini yapıp hocan ol­

masın ı sağlayabilirsin. İkiniz büyük işler başarabilirsiniz, ' dedim. Lettie'nin ilk başta bu fikre sıcak baktığını sanmı­

yorum, ama son zamanlarda yumuşamaya başladı ve bu­

gün de işler gayet iyi gidiyor gibi."

Bayan Fairfax bunu söyledikten sonra durup, Micha­

el'a sevecenlikle gülümsedi. Sophie bunu fırsat bilip he­

men ipe girdi. "Ama birileri bana Lettie'nin başkasından hoşlandığını söyledi," dedi.

"Haşlanmak değil, acımak," dedi Bayan Fairfax. Sesi­

ni alçalttı. "Bu işte korkunç bir sakatlı k var, " diye fısılda­

dı. "Üstelik bir kızdan o kadar çok şey istenemez. Bunu ona söyledim. Ben de onun için üzülüyorum . . . "

Sophie'nin ağzından hayret dolu bir, '·Ha?" çıktı.

" . . . ama korkunç derecede güçlü bir büyü . Çok üzü­

cü ," diye ipi çevirmeye devam etti Bayan Fairfax. ''Çöl Cadısı tarafından yapılan bir büyüyü bozmaya benim ye­

teneklerimin yetmeyeceğini söylemek zorunda kaldım ona. Howl bozabilir belki, ama ondan bunu isteyemez, öyle değil mi?"

Howl bir anda ortaya çıkıp onları görebilir diye endi­

şeyle evin köşesine bakan Michael, çevrilen ipin üstüne atlayıp, "Artık gitsek iyi olacak," diyerek onu durdurma­

yı başardı.

"Kalıp biraz bal yemek istemediğin izden emin misi­

niz?" dedi Bayan Fairfax. " Hemen hemen bütün

büyüle-rimde bal kullanırım." İpi yine çevirmeye başladı ve bu kez balın sihirli özelliklerini sıralamaya koyuldu . Micha­

el ve Sophie kapıya doğru yüıiirken Bayan Fairfax peş­

lerinden geliyor, hem konuşuyor hem de köpeğin boz­

duğu bitkileri kederle düzeltiyordu . Bu arada Sophie Bayan Fairfax'ın nasıl olup da Lettie'nin Lettie okluğunu anladığını Michael'ı üzmeden sormanın bir yolunu arı­

yordu. Bayan Fairfax koca bir acıbaklayı düzeltmek için

yordu. Bayan Fairfax koca bir acıbaklayı düzeltmek için