• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

6. SONUÇ

Ludwig Wittgenstein‟ın Felsefi SoruĢturmalar‟ında incelediği konuların ve sorduğu soruların dilin öneminin anlaĢılmasında önemi büyük olmuĢtur. O, dilin yapısında hep bir değiĢkenliğin mevcut olduğunu, dilin sınırlarının olmadığını ve bireyi ulaĢtırabileceği noktaların sınırsız olduğunu göstermiĢtir. Wittgenstein SoruĢturmalar‟da dili kurallarla belirlenemeyen ve belirli bir sisteme dâhil olmayan öznel bir yapı olarak sunmuĢtur. Dili, bünyesinde çeĢitliliği barındıran oyun kavramıyla özdeĢlik kurarak vermiĢ ve dil oyunlarının çokluğunu göstermek istemiĢtir. YaĢamdaki gerçeklik ve anlam dil oyunlarında gizlidir; bireyin kendisini, diğerlerini ve tüm dünyayı anlaması belki de bu oyunları anlamasıyla mümkün olmaktadır.

YaĢam ve dil iki ayrı ortamdır. Hem aynıdır, hem ayrıdır. Ġnsan dil ile anlatmak istediklerini anlatır, çevresindekilerle belirli ölçüde anlaĢır. Fakat diğer yandan, tam manasıyla anlatılamayan, dilin yetersiz kaldığı durumlar vardır. Dil, bir taraftan anlaĢma aracıdır, diğer yandan anlaĢamamaya yol açan bir bariyer gibidir. Bu da aslında dilin bir ironisidir. Ancak dil, bu canlı yapısını, yaratıcılığını ve içinde barındırdığı anlam zenginliğini bir taraftan tam da bu ironiye borçludur. Kullanılan sözcüklerle farklı Ģeyler anlatılabildiği için dil böylesine canlıdır ve belki de anlam üretmek dilin bu çeliĢkili ve ironik yapısıyla mümkün olmaktadır.

Wittgenstein, “yaĢama biçimleri” kavramıyla, bireyin yetiĢtiği ve temel insan doğasının oluĢtuğu coğrafyayı kastetmiĢtir. Coğrafyanın büyük ölçüde insanın kaderini belirlediğini, zihin yapısını Ģekillendirdiğini söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Belli bir coğrafya üzerinde, belli durumları yaĢamanın, belli bir kadere sahip olmanın, bireyi diğer insan topluluklarından bir bakıma ayırdığı doğrudur. Toplumların benliği ve zihin yapıları bu Ģekilde olgunlaĢır. Bu zihin yapısı, doğal olarak dilde de kendini gösterir. Ortak yaĢama biçimleri, paylaĢılan ortak değerler, dile de yön verir. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, Türkiye‟nin Karadeniz, Anadolu, Doğu ve Batı bölümlerinde yaĢayan insanların paylaĢtığı Ģeyler birbirinden farklılık gösterir. Aynı bölgede yaĢayanlar birbirlerini daha iyi anlamaya meyillidirler. Çünkü onlar ortak bir paydayı paylaĢırlar ve bu durum dillerini de

etkiler. Dil bu yönüyle bir kesir gibidir; payı birey ve içinde yetiĢtiği toplum, paydayı ise diğer tüm insanların katıldığı evrensel düzlem oluĢturur.

Belirli bir toplumda yaĢamak, ortak bir özü paylaĢmayı gerektirir. Ve anlam, ancak ortak insani bir durumu paylaĢmak halinde mümkün olabilir. KiĢi, hem kendi toplumunu, hem de diğer toplumları algılayabilmek için, kendi kültürel ve bireysel tabularını ve sınırlarını aĢıp, kültürlerarası bir düzlemde yürürse; nesneleri, olayları ve olguları bu bağlamda yorumlarsa, iĢte o zaman gerçek manada anlama yetisini kazanmıĢ olur. Kısaca insanlar, kendi toplumsal dünya anlayıĢlarından bağımsız bir toplum yapısının varlığını da kabul ettikleri sürece iletiĢim sağlayabilirler. Dolayısıyla, farklı düĢüncelere hemen karĢı çıkmak, görmeden bakmak veya saldırmak çözüm değildir. Her düĢünceye saygı duymak gerekir. Çünkü o düĢüncelere sahip bireyin, yaĢamının arka planında neler yaĢadığı bilinmemektedir.

ÇalıĢmanın baĢında da belirtildiği gibi, her insanın kendi gerçeği vardır; ancak buna dikkat edilmeden yaĢanır. Ġnsanlar nasıl değiĢiyorsa, dilin kiĢiliği de buna bağlı olarak değiĢir. Politik, kültürel ve sosyo-ekonomik çıkar çatıĢmalarının ön planda olduğu bir çağda yaĢamaktayız. Bu çıkarlar uğruna, sorunlarını çözemeyen bir insan modeli ve toplum yapısı oluĢmuĢtur. Böyle bir postmodern dünyada, her birey ve her toplum kendi oyununu oynama amacındadır. Böyle bir yapı içerisinde neyin doğru, neyin yanlıĢ olduğu belirsizleĢmiĢtir. Bazı söylemlerle tek tip imaj ve algı yaratılmaya çalıĢılmaktadır. Örneğin yabancı ve Müslüman olmayan ülkelerde Türkler ve Ġslam‟a karĢı olan ön yargılar, çoğunlukla bilgisizlikten kaynaklanan bir durumdur. Bu bilgisizlik; Türkiye ve Ġslamiyet hakkında tam olarak bilgi sahibi olunmadan, kulaktan dolma söylentilerle veya birkaç kiĢinin eylemlerine bakılarak, bu din ve insanları hakkında hüküm vermekten kaynaklanmaktadır. ġöyle ki, yabancı ülkelerin Ġslam ile ilgili gazete, dergi, TV vb. medya araçlarıyla yayınladığı haberler, genellikle tek tip Türk ve Müslüman imajı üzerinedir. Bilinçli veya bilinçsiz bir Ģekilde yapılan bu haberler, çeĢitli resim ve dil oyunları kullanılarak, insanların algısı üzerinde bir etki yaratmaktadır. Çoğunlukla da olumsuz bir izlenim yaratan bu haberler, birçok kez tekrarlanarak, insanların bunlara inanması kolaylaĢtırılmaktadır. Sonuç olarak, dil alıĢkanlıklarının ve dil oyunlarının belirlenmesinde medyanın ve

popüler kültürün etkili olduğunu açıkça görmek mümkündür. ÇalıĢmada incelenilen gazete haberleri, medyanın ideolojik bir dili kullandığını ve dil oyunlarına baĢvurduğunu ispat etmiĢtir. Birey bu durumda, bir takım dil oyunlarıyla süslenmiĢ bu tarz haberleri kendi süzgecinden geçirmelidir. Bu da insanın bilgi ve vicdan süzgecidir. Ġnsanlar ve durumlar hakkında hemen karara varmak doğru değildir. Kör ve cahil bilgi insanı yanıltır. Bunun yerine okuyarak, bilinçlenerek, dil ile kurgulanmıĢ olanların arkasındaki gerçekleri görüp algılayarak ve düĢünerek yaĢamak gerekir. Bireyin kendini geliĢtirmemesi ve tek yanlı beslenmesi bu tür olumsuzluklara ve yanlıĢ anlamlara neden olmaktadır.

Wittgenstein‟ı kendini sürekli yenileyen sorunların çözülmesi ve farklı bakıĢ açılarının kazanılması hususunda doğru anlamak gerekir. Bu baĢarıldığında, günümüzde de yaĢanılan ve toplumu olumsuz yönde etkileyen yanlıĢ anlamaları önlemiĢ oluruz. Dilin tek baĢına değiĢmediği bir gerçektir. O sadece içinde yer aldığı sisteme ve kültüre ayak uydurur. Dil oyunlarına neden olan faktörler ve bu oyunların toplum yapısında meydana getirdiği etkilerin incelendiği bu çalıĢmada varılan sonuçlar Ģu Ģekilde özetlenebilir: Toplum yapısındaki değiĢimler ve birtakım bozukluklar dille oynamayı ve dil oyunlarına baĢvurmayı gerekli kılmıĢtır. Milletler arasındaki çatıĢma, savaĢ ve ekonomik iliĢkiler, yoksulluk, zenginlik, üretim iliĢkilerinin bozulması, adalet sistemi ve anlayıĢındaki değiĢim ve tutarsızlıklar vb. olgulara karĢı çıkmak, dil oyunlarını ve dil ile oynamayı kaçınılmaz kılmıĢtır. Bugünün dünyası çok hızlı bir değiĢim ve geliĢim içerisindedir. Bireyler ve kurumlar ayakta kalmalarını, bu hıza ayak uydurmaya ve çatıĢan çıkarları karĢısında dil oyunları oynamaya borçlu hale gelmiĢtir. BaĢka bir ifade ile sistem insanlara oyun oynamakta ve buna karĢılık insanlar da dil oyunları oynamaktadır.

Wittgenstein‟ın 1929 yılında kaleme aldığı SoruĢturmalar‟da ortaya koyduğu dil olgusunun, günümüz postmodern dünyasının değiĢken ve çeliĢkili dil yapısıyla da benzerlikler gösterdiği tespit edilmiĢ ve bu durum örnekler yardımıyla da gösterilmiĢtir. Bunun yanında kullanım ve bağlamla birlikte belirlenen ve yaĢam biçimleri içerisinde değiĢerek çeĢitlilik gösteren dil oyunları vardır. Önemli olan günlük dil içerisinde ortaya çıkan anlam akıĢlarıdır. Ġnsan anlamın oluĢmasında en

temel etkendir. Ve anlam kullanım ile belirlenen süreçler içerisinde ortaya çıkmaktadır. Dil oyunlarının pratikteki ve gerçek hayattaki rolleri birbirinden farklı olabilir. Bir dil oyununun görevi kandırmak veya inandırmak ta olabilir. Özetle dili değiĢtiren insanlardır ve bu bağlamda tüm insanlar farklı farklı dil oyuncularıdır. Ortada çok fazla hayat tarzı ve bunlara bağlı olarak geliĢen dil oyunları olduğunu unutmamak gerekir. Sonuç olarak dil ve anlamı, derin bir hayat temelinden gelir.

Benzer Belgeler