• Sonuç bulunamadı

B. Karayolları Trafik Kanunu’nun 110 Maddesinin Anlamı 28 1 Yorum Kavramı

4. Ara Sonuç

Karayolları Trafik Kanunu’nda, 106. maddesinden kaynaklanan uyuş- mazlıklarda hangi mahkemenin görevli olduğu konusunda bir hüküm bulun- madığından, davaların adlî yargı da mı yoksa idarî yargıda mı çözümlenmesi gerektiği hususunda görüş ayrılıkları yaşanmakta ve Uyuşmazlık Mahkemesi

60 İmre, s. 176; Tekinay, s. 64; Oğuzman/Barlas, s. 102-103; Zevkliler/Acabey/

Gökyayla, s. 110; Kırca, Çiğdem; Örtülü (Gizli) Boşluk ve Bu Boşluğun Doldurulması

Yöntemi Olarak Amaca Uygun Sınırlama, AÜHFD 2001/1, s. 96. Burada gerçek olma- yan boşluktan da söz edilebilmesi mümkündür. Gerçek olmayan boşlukta da, örtülü boşlukta olduğu gibi bir hüküm bulunmaktadır. Fakat bu hüküm olaya sadece sözü itibariyle uymaktadır; kanunun koyduğu bu hüküm olaya uygulanacak olursa, kanunun amacına aykırı ve kabulü imkânsız bir sonuçla karşılaşılmaktadır. Bu tür boşluk kanunkoyucunun bir hatasından kaynaklanmaktadır. Bu gibi hâllerde hükmü düzeltmek kanunkoyucunun işi olup, hâkim tarafından hukuk yaratılarak boşluk doldurulamaz; zira ortada bir kanun hükmü vardır. Hâkim ancak, Medenî Kanun’un 2. maddesinin ikinci fıkrasına göre normun kötüye kullanılmasına dayanarak hükmü uygulamaktan kaçına- bilir (Köprülü, s. 105; Dural/Sarı, s. 138; Kırca, s. 95-96).

de genellikle idarî yargıyı görevli kabul etmekteydi. Fakat konunun özel hukuka dâhil sayılan Karayolları Trafik Kanunu’ndan kaynaklandığı kabul edilerek, kamu tüzel kişilerine ait araçların sebep olduğu kazalarda da adlî yargının görevli olması gerektiği ileri sürülmekteydi.

Bu sorunu gidermek amacıyla, Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinde bir değişikliğe gidilmesi ihtiyacı hissedilmiş ve sadece yetkili mahkemeyi düzenleyen hüküm, görevli mahkemeyi de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Fakat bu genişletme yapılırken kullanılan ifade, maddenin uygulama alanını kanunkoyucunun öngörmediği bir şekle dönüştürmüştür.

Öncelikle, kamu tüzel kişilerine ait araçlar dışında, Kanunun önceki düzenlemesinde bir görev kuralına yer verilmesinin gerekli olmadığı belir- tilmelidir; çünkü bir özel hukuk sorunu olan bu tür durumlarda, adlî yargının görevli olduğundan şüphe duyulmamalıdır. Kanaatimizce, kamu tüzel kişi- lerine ait olan araçlarla ilgili görev kuralı belirtilirken, zaten adlî yargıya tâbi olanlara ilişkin de bir açıklama yapılması ihtiyacı sebebiyle maddede “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebe-

biyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorum- luluk davaları” ifadesi kullanılmıştır; böylece, sadece kamu tüzel kişileri

bakımından değil, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri bakımından da görevli mahkeme konusu düzenlenmek; böylece kanunda niçin sadece kamu tüzel kişileri bakımından görev düzenlemesi yapıldığına ilişkin eleştiriler cevaplanmak istenmiştir.

Bunun dışında, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55. maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesi gibi, 6099 sayılı Kanunla da, benzer olaylarda farklı yargı yollarının görevli olmasından kaynaklanan farklı hukuk uygulamalarını önlemek amacının güdüldüğünü söylemek mümkündür61.

61 “Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan karayolu şeridi üzerindeki araç trafi-

ğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanıl- ması söz konusu olmadığı gibi aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur.” (AYM 16.2.2012, 2011/68, 2012/23 (RG., 19.5.2012,

Ayrıca, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından 110. maddenin anlamı tespit edilirken farklı bir sonuca ulaşılabilmesi de mümkün olmasına rağmen, bazı düşüncelerle bunun gerçekleşmediği de söylenebilir. Adalet Komisyonu raporunda geçen “Mevzuatta değişiklik olmamasına rağmen, bu tür dava-

larda adlî yargının görevli olduğu içtihadından neden dönüldüğü sorusunu Uyuşmazlık Mahkemesi temsilcisi, Mahkemenin üye yapısında Danıştay çoğunluğuna geçilmiş olmasıyla izah etmiştir.” ifadeleri, muhtemelen işyükü

sebebiyle62 bu tür davaları idarî yargının görev alanından çıkartmak isteyen ve Uyuşmazlık Mahkemesinin üye sayısında üstünlüğe sahip olan Danıştay’ın etkili olduğunu göstermektedir. Başka bir ifadeyle, hükmün aslında başka türlü anlamlandırılmasının da mümkün olduğu, fakat bunun yapılmadığı; daha sonra bu konuda pekala bir içtihat değişikliğinin mümkün olabileceği belirtilmelidir.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin, kamu tüzel kişilerinin işleten sıfatıyla sorumluluğunun adlî yargının görev alanına ilişkin olacağını daha doğru belirtmesi bakımından şu şekilde ifadesi daha uygun olurdu:

“Kamu tüzel kişisi olması önem taşımaksızın, işletenin hukukî sorumlulu- ğuna ilişkin davalar adlî yargıda görülür.”

Burada 106. maddenin içeriğinin, Karayolları Trafik Kanunu’nun işle- tenin sorumluluğuna ilişkin düzenlemelerinden daha dar olduğu da belirtil- melidir. Çünkü 106. maddede, sadece kamu tüzel kişilerine “ait” motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı bu Kanunun işletenin hukukî sorumluluğuna ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Kanaati- mizce bu düzenlemenin, yapılacak bir kanun değişikliğiyle, sadece mülkiyeti değil, Kanunun işleten sıfatını kabul ettiği diğer durumlarda da uygulana-

62 Otoyol, Devlet ve il yolları ağına giren karayolları güzergâhları ile bunların değişik- liklerine ilişkin planları hazırlamak veya hazırlatmak, hazırlayacağı programlar uyarınca karayollarını yapmak, yaptırmak, emniyetle kullanılmalarını sağlayacak şekilde sürekli bakım altında bulundurmak, bakımını yaptırmak, onarmak, onarımını yaptırtmak, işlet- mek, işlettirmek Karayolları Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri arasındadır. Kara- yolları Genel Müdürlüğü yanında belediyeler ve diğer kamu tüzel kişilerinin de kara- yollarına ilişkin görevlerinin yürütülmesi sırasında meydana gelen olayların sayısı ve bunların sebep olduğu zararların miktarı göz önünde bulundurulursa, Uyuşmazlık Mah- kemesi kararıyla idarî yargının işyükünün bir hayli azaldığını söylemek mümkündür.

bilecek şekilde genişletilmesi yerinde olur63. Çünkü Kanun’un 3. madde- sinde işleten sıfatı tanımlanmış olup “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muha-

faza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde ifade edilmiştir.

Görüldüğü gibi Kanun anlamında işleten sadece aracın sahibi olan kişi değildir; fakat 106. madde, kamu tüzel kişilerinin sadece mülkiyet hakkına dayalı işletenlik sıfatları sebebiyle sorumluluğunu düzenlemektedir.

Buna karşılık 110. maddede “işleteni veya sahibi” kamu tüzel kişiler olan araçların sebebiyet verdiği zararlardan söz edildiğinden, kamu tüzel kişilerinin Kanun’un 3. maddesi anlamında işleten sayıldığı her durumda Karayolları Trafik Kanunu’na dayalı sorumluluklarının bulunması gerekir. Aslında işletenlik sıfatı, mülkiyet hakkına dayalı olarak araç üzerinde hâki- miyeti de kapsadığından, 110. maddeye ilişkin değişiklikte “veya sahibi” ifadesinin maddeye ilave edilmesi gerekli değildi; zaten bu ifade Adalet Komisyonu tarafından ilave edilmiş64 olup, kanun tasarısında isabetli olarak bu ifade yer almamaktaydı.

63 “Genel bütçeye dâhil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve bele-

diyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukukî sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır. Bu kuruluşlar, 85 inci maddenin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere 101 inci maddedeki şartları haiz milli sigorta şirketlerine mali sorumluluk sigortası yaptırmakla yükümlüdürler.” yerine, bir

kanun değişikliği yapılarak şu şekilde;

“Kamu tüzel kişileri hakkında da, bu Kanunun işletenin hukukî sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır. Kamu tüzel kişileri, 85 inci maddenin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere 101 inci maddedeki şartları haiz milli sigorta şirketlerine mali sorumluluk sigortası yaptırmakla yükümlüdürler.” ifadesi 110.

maddenin birinci fıkrasıyla daha uyumludur.

64 Adalet Komisyonu raporuna göre “Ayrıca Karayolları Trafik Kanunu’nun sorumluluk

hukuku yönünden benimsediği “işleten” terimi ile (m. 85) yine aynı Kanunda kamuya ait araçlar yönünden benimsenen “aidiyet” terimi (m.106) arasında sorumluluk bağı yönünden bir ayrıma gidilemeyeceği hususunun Kanun düzeyinde açıklığa kavuştu- rulması ve kamuya aidiyetin kategorik farklılığı (mülkiyet, sınırlı ayni hak, sözleşmeye

Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler çerçevesinde, kanunkoyucunun Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinde yaptığı değişiklikle kanu- nun uygulanma alanını genişletmek amacının bulunmadığı tespit edildiğin- den, maddenin ifade ediliş şeklinden (sözünden) hareket edilerek böyle bir sonuca ulaşılması gerektiği kabul edilemez; hüküm, kanunkoyucunun amacı doğrultusunda uygulanmalıdır65. Kanun metninin açık anlamının uygulan- ması durumunda, metnin gerçek anlamına uygun olmayan bir sonuca ulaşı- lıyorsa, hâkim metnin açık anlamını değil, onun ruhunda yer alan gerçek anlamını bularak uygulamalıdır66.

Kanunun özüne rağmen, sadece sözünü dikkate alarak uygulamak doğru değildir; çünkü bu durumda, kanunun sözü ve özüyle birlikte uygu- lanacağı yönündeki Medenî Kanun’un 1. maddesi ihlal edilmektedir.

dayalı kullanım vb.) işleten kavramıyla bağdaştığı sürece ayrı bir sonuç doğurmayacağı hususları göz önünde bulundurulmuş ve mülkiyetin yanında diğer tiplerin de kapsan- ması amacıyla Karayolları Trafik Kanunu’nun değiştirilmesi öngörülen 110 uncu mad- desinin birinci fıkrasında geçen “İşleteni” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya sahibi” ibaresi eklenmiştir.”

65 Açık bir kanun metni karşısında, ortada gerçek, açık veya tam bir kanun boşluğu bulunduğundan veya takdir yetkisinin varlığından söz edilemez. Fakat bu hükmün ihmâl edilmesi, bu şekilde fiilen bertaraf edilmesi mümkündür. Örneğin, önceki Medenî Kanunumuzun 730. maddesinin birinci fıkrasında “Zata mahsus olmayan intifa hakkı

bir başkasına ferağ edilebilir.” hükmü yer almaktaydı. Oysa kişiye bağlı olmayan intifa

hakkının kendisi değil, sadece kullanılması devredilebilir; zira intifa hakkı, kişiye bağlı bir ayni hak olduğundan, bu hakkın başkasına devri mümkün değildir. Medenî Kanu- numuz çevrilirken “kullanılması” kelimesi, yanlışlıkla bu hakkın devri mümkünmüş gibi ifade edilmiştir. Bu kural istisnasız uygulandığı takdirde hâkim, kanunkoyucunun yaptığı açık hata sonucu bu kurumun niteliğiyle bağdaşmayan hatalı ve isabetsiz bir çözüme gidecektir. Fakat hâkimin, kaynak kanundaki hükmü göz önünde bulundurarak karar vermesi gerekir. Çünkü hâkim, kanunu veya onun bir maddesini, hukukî düzenin bütünlüğü içerisinde yorumlamalıdır. Aksine bir davranış, Medenî Hukukun temel düzenini esaslı şekilde ihlal eder (Köprülü, s. 101-102; Akyol, s. 200). Bir İçtihadı Birleştirme Kararında da, resmî vasiyetnamenin ikinci ve istisnai şeklini düzenleyen önceki Medenî Kanun’un 482. maddesi metni, İsviçre Medenî Kanunu’nun aynı konuyu düzenleyen maddesinden farklı olmasına rağmen, İsviçre Medenî Kanunu’ndaki hükme göre yorumlanmıştır (YİBK., 26.3.1962, 1958/23, 1962/3 - Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).

Kanaatimizce, Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinin birinci fıkrasında değişiklik yapılarak, hüküm kanunkoyucunun iradesine uygun hale getirilmelidir. Böyle bir değişiklik yapılıncaya kadar, madde metninin farklı bir anlam da verilebilecek ifadesine rağmen özüne uygun şekilde uygulanması isabetli olacaktır.

III. KAMU TÜZEL KİŞİLERİNİN KARAYOLLARI TRAFİK

Benzer Belgeler