• Sonuç bulunamadı

Gülenist paralel yapı, başlangıçta Nurcu geleneğe dayanmakla birlikte, süreç içeri- sinde “güç”ü eksen alan stratejisiyle dilini, metinlerini ve taktiklerini değiştirerek müstakil bir hareket haline gelmiştir. Hareket zaman içerisinde dinî bir gruptan ziyade sivil, sosyal ve ekonomik boyutlarda geliştirdiği kurumsallaşma ile daha çok sosyal bir hareket formunda yapılanmış, ancak kapalı, sivil ve şeffaf olmayan boyu- tunda ise iç halkalarını kritik devlet kurumlarına sızma amaçlı yönlendirmiştir. Pa- ralel yapının sosyal, eğitimsel ve finansal kurumlarda gerçekleştirdiği yayılma stra- tejisi, sınırların dışına taşarak dünyanın dört bir yanına yayılan okullar aracılığıyla küresel bir düzeye ulaşmıştır. Yapının özellikle eğitim, finans ve medya alanındaki ilişki ve görevlerinin belirsiz küresel ağ sistemi haline gelmesiyle, dinî ve ideolojik söylemi de liberal diyalogcu bir dile dönüşmüş, ulusal ve uluslararası siyaset bağla- mında ortaya çıkan ihtilaflarda ise millî hedeflere bağlılığı daima şüphe içermiştir. Öte yandan, kamusal alandaki hegemonyasının dışında resmî alanda da emniyet, yargı ve ordu gibi devletin güvenlik kurumlarına sızarak devşirdiği örtülü gücünü demokratik süreçlerde iktidar olmuş bir hükûmete karşı kullanmaya tevessül etti. Bu çerçevede örgütün kamusal alanda kendisini kültürel, eğitimsel, finansal alan- larda faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu gibi göstermesine rağmen, siyaset dışı araçlarla meşru bir yönetimi alt etmeye çalışması, özgürlükçü liberal kavram- larla maskelediği sivil toplum hareketi olma iddiasını da geçersizleştirmiştir.

Gülenist yapı, kültürel ve sosyal alanda dernekleşme ve vakıflaşma gibi araçlar- la yaygınlaşmasına karşın, iç yapısında ya da teşkilatlanma biçiminde bir şeffaflaş- ma, kontrol ve denetime açık olmaması nedeniyle resmî topluma ve diğer dinî ce- maatlere güven telkin etmemiştir. Hareketin faaliyet alanında “himmet ve hizmet” adı altında toplanan bağış ve yardımlar şeffaf ve denetime açık bir şekilde yapılma- dığı gibi, yardımlar, bağış ya da himmetin harcanma yerleri konusu hep belirsizlik ve güvensizlik pozisyonuyla dikkat çekmiştir. Diğer yandan, bir sivil hareketin ya da cemaatin kapasitesini aşacak biçimde çok büyük bir finansal kaynağın informel yollarla harekete geçirilmesi, yapının küresel finans sistemi içinde dâhil olduğu ağ ilişkilerini ciddi biçimde tartışmaya açmıştır. Paralel yapının en önemli desteğini iş adamlarının özellikle “himmet toplantıları”nda bağışlarla sağladığı kaynağı ve harcama odağı belirsiz büyük ölçekli sermayenin uluslararası dolaşımda kimlere ve neye hizmet için kullanıldığı sorusu daima açık kalmıştır.

9 Bu metin, 2014 Kasım’ında bildiri olarak sunuldu. Ancak bu süreçte Türkiye, paralel yapının darbe- ci terör örgütüne evrildiği bir süreci yaşadı. Metin kitap yayınına verilmeden önce, örgütün bu son durumunu bir ek olarak kısaca değerlendirmeyi uygun bulduk. Esasen FETÖ’nün 15 Temmuz Darbe Girişimi ve akabindeki gelişmeler, ayrı bir çalışma konusu olacak kadar önemlidir.

Gülenist yapı, kendini en çok eğitim alanında yaptığı faaliyetlerle, uluslararası düzeyde açtığı okullarla temsil etme yolunu seçmiş, bu bağlamda bir eğitim hare- keti imajına sarılmıştır. Ancak eğitim sektöründe yer alan hazırlık kursları ve ders- haneler, özel okullar, kolejler ve özel üniversiteleriyle toplumun geniş kesimleriyle irtibat kuran örgüt, bu okulları öncelikle karşı-kamusallığın inşasında araçsallaştır- mıştır. Diğer yandan, aynı kurslar ve okulları illegal örgütlenmede güvenlik ve em- niyet kurumlarına sızarak ele geçirme stratejisi için de kaynak olarak kullanmıştır. Uluslararası düzeyde faaliyet alanı olan yurt dışı okullarının misyonu ve bu okul- larda verilen eğitimin niteliği hakkındaki belirsizlikler ve şüpheler hiçbir zaman cevabını bulmamıştır. Bu okulları adeta uluslararası ticari ve kültürel faaliyetler için bir açılım kaynağı gibi göstermeye çalışan örgüt, adanmışlık düşüncesiyle cemaat mensubu öğretmenlerin istihdam edildiği ve dünyaya yayıldığı merkezler olarak tanımlamıştır. Bulundukları ülkelerdeki elit çevrelerin çocuklarını çeken okullarda eğitim dilinin İngilizce olması, bazı ABD pasaportlu yabancı öğretmenlerin çalış- ması ve eğitimin seküler karakteri, ne cemaat mensuplarınca ne de okulları destek- leyen muhafazakâr kesimlerce pek önemsenmemiştir.

Örgütlü dinî yapının din anlayışı ve refleksleri, süreç içerisinde daima Gülen’in söylemleriyle yön değiştirmiş, ancak bu söylemin zaman içerisinde gösterdiği zik- zaklar tartışmalardan hâlî kalmamıştır. Bu bağlamda cemaatin özellikle küresel bir aktör olarak rol aldığı diyalog faaliyetlerinde İslam’ın tevhid ve hakikat iddialarını geri plana atacak bir politika izlemesi, yapının İslami itikat sistemine yönelik bir inanç darbesi olarak okunmuştur. Öte yandan, Gülen’in inşa ettiği din dilindeki ezoterik, batıni nosyonla birlikte, karizmatik liderliğin mehdilik beklentisini işle- yen gelecek zaman tasavvuruyla ilgili temsiller, diğer İslami grupların dikkatini çek- miş, bu durum Sünni kelami doktrinden köklü bir inhiraf olarak damgalanmıştır. Gülenci yapı, teorik bağlamda siyasete negatif bir dille yaklaşmasına karşın, örtülü ilişkilerde daima güçlü olanın yanında ve siyasi görüşü ne olursa olsun ikti- darlara bitişik bir politika izlemiştir. Bu çerçevede sürekli olarak siyasi konjonktüre uygun pozisyonlar almış, hatta bu bakımdan muhafazakâr-dindar geleneğe ters dü- şen kesimlerle geçici ya da daimi ittifaklara bile girebilmiş bir siyasal oportünizm örneği olarak şekillenmiştir. Örgütsel yapı, stratejik hamlelerini hep bir “tedbir ve takiyye” anlayışı içerisinde içselleştirmiştir. Ancak paralel yapı dinî bir grup görün- tüsüne rağmen siyasetle paradoksal ve tahakkümcü ilişkisine yönelik sorgulama- lara ikna edici cevaplar vermek yerine, bir sivil örgüt ya da siyasal bir oluşum gibi davranarak karşılık vermeye çalışmıştır. Bununla birlikte dinî nosyonu, toplumun bazı alt kesimlerine ya da statü arayışındaki muhafazakâr çevrelere cazip gelmiş ve ilgi çekmiştir.

Gülenci yapının sosyal aktör olarak, toplumsal kamusal alanda kurumlara ya- yılan etkili bir aktör olma isteği, zamanla kendisine hayatiyet veren dinî nosyo- nun ikincil hale gelmesine yol açmış, bu bakımdan Hareket, kendisi içsel bir se- külerleşme yaşamıştır. Gülenist paralel yapının sivil hareket tanımına uygunluğu tartışmasına benzer şekilde, dinî bir grup olup olmadığı sorusu da hep sorgulama konusu yapılmıştır. Kamuoyunda bilinen ve öne çıkan dinsel grup imajına rağmen, hareketin belli bir dönemden sonra hem kendi tanımlarında hem de faaliyetlerin- de bilinen dinî grup tanımlarının dışında örgütsel bir yapıya dönüştüğü açıktır. Bu durumun en önemli sebebi, öncelikle kendi içsel yapısında kapalı masonik bir yapılanma göstermekle birlikte, diğer yandan sivil ve resmî alanda gösterdiği ör- gütlenme pratiği ile devletin kritik kurumlarını içeriden ele geçirmeye çalışması olmuştur. Gülenist yapı, daha henüz ikinci aşamasında, bir başka deyişle 1980’li yıllarla birlikte dinî bir grup olmaktan çıkmıştır. Sosyal kamusal alanda yapısal güç arayışı, siyasal alanla girift ilişkilere girilmesi, devlet kadrolarında mevki kazanma stratejisi, hareketi bir güç odağı olarak paralel bir devlet ve toplum oluşturmaya teşvik etmiştir. Devlet yapısı içinde illegal örgütlenmesine yönelik yapılan suçlama- lara, soruşturma ve araştırmalara karşı grup medyasının ve yazarlarının şüpheleri haklılaştıracak şekilde yapılanları savunmaya geçmesi bu konudaki kanaatleri de- rinleştirmiş, örgütsel yapı tespitini doğrulamıştır.

Gülenist yapının medya ve sivil toplum alanında toplumun farklı inanç, görüş ve düşünce gruplarına karşı açık ve uzlaşmacı, hoşgörü eksenli bir politika izlerken açık siyaset yapan diğer İslami grup ve cemaatleri dışlaması, bir bakıma kendi hoş- görü ve diyalog söylemiyle çelişse de, genel stratejisi açısından oportünist karak- terine uygundur. Bu eğilim, aynı zamanda, yapının uluslararası düzeyde hareketi “Ilımlı İslam”ın temsilcisi olarak gösterme gayretiyle de ilgilidir. Paralel yapı, meş- ruiyet kazanmak için diğer İslami hareketleri radikal siyasal İslamcılığın örnekle- ri olarak ötekileştirerek, kendi örgütsel yapısında hiyerarşik, ezoterik mehdici bir anlayışı ikame etmeye çalışmıştır. Yapıyı elinde tutan çekirdek kadro, söz konusu stratejilerle küresel dünyanın yeni güç odaklarına, eğer iş birliği yapılacak ve görev verilecekse gerçek adresin kendileri olduğunu işaret ederek İslam dünyasına yöne- lik İslamofobik değerlendirmeleri destekler görünmüştür.

Bütün bu özellikleri altında yola önce Said-i Nursi’nin metinlerini esas alarak çıkan Gülenizm, örgütlenme ve kurumsallaşma gücü arttıkça hem müstakil bir ha- reket haline gelir hem de söylemini, metinlerini ve stratejisini günün şartlarına ve gücün yönüne göre değiştirir. Bir yandan sivil sosyal alanda dernekler, vakıflar, şir- ketler, okullar ve dershanelerle, diğer yandan bürokratik kritik kurumlarda illegal örgütlenmeyle hegemonik bir güç olma hedefini takip eder. Gücü kutsayan Güle-

nist yapı, sosyal, kültürel, siyasal ve kurumsal tüm alanlarda iktidarı ve sermayeyi tekelinde tutmak ve kazanımlarını korumak için, inanç ve prensipler yerine takiy- ye stratejisini izlemiştir. Neticede, masonik örgütlenme tarzıyla ezoterik, batıni, mehdici sapkın bir hareket olarak şekillenen Gülenist paralel yapının, süreç içinde kurduğu hegemonya ile, meşru iktidara karşı darbeye girişen bir örgütlü yapı olarak tarihteki yerini aldığı söylenebilir. Bununla birlikte, yapının etki alanında kalan, bir şekilde çeşitli etkinlik ve faaliyetlerine ilgi duymuş çok sayıda insan, darbe girişimi sonrası, hareketi mahkûm etmiştir.

Benzer Belgeler