• Sonuç bulunamadı

Soğuk Savaş Sonrası Dünyanın Yeniden Şekillenmesi

Geleneksel söylemde Soğuk Savaş, komünizm ve kapitalizm ya da bazılarına göre, komünizm ile demokrasi arasında Avrupa sınırlarında yoğunlaşan ve dehşet dengeleri militarizmine dayanan global bir mücadele olarak tanıtılmıştır. Doğu Avrupa, 1990 başlarından itibaren bir Sovyet nüfuz bölgesi olmaktan çıkmıştır. Kızıl Ordunun eski rejimin yeniden tesisi için Gorbaçov’u hedef alan ayaklanması, hem hedefini hem de kurtarmak istediği rejimi devirmiştir.1951990’ların başından itibaren, zamanın ABD başkanı George Bush’un “Yeni Dünya Düzeni” olarak adlandırdığı bir döneme girildi.196

190 Makovskya.g.m., s.339

191 İdris Bal, “Türkiye Kabuğuna Çekilerek Çevresindeki Sorunlardan Uzak Duramaz ” , Mülakatlarla

Türk Dış Politikası, Cilt.3 (Ed) H. Özdal, O. Bahadır Dinçer, M. Yegin, Ankara: USAK Yayınları, 2010, s.60

192 Erhan, a.g.m., s.67

193 Müftüler- Baç, a.g.m., s.206 194 Akgün, a.g.m , s.302 195 Bostanoğlu, a.g.e., s.202-258 196 Erhan, a.g.m., s.63

44

“Yeni Dünya Düzeni” kavramında “yeni” olanı belirleyen, SSCB’siz bir

dünya politikası arenasıdır.197 Tam soğuk savaş sonunda yok olmuş gözükürken

dünyanın nihayet barış içinde olacağına, ya da birleşmiş milletler sözleşmesine uygun bir düzenin kurulacağına inanmak istedik.198

Politikada karar vericilerin ve uygulayıcıların yanında “yeni dünya düzeni”, toplumsal bilimcilerce de farklı yorumlanmaktadır. Fukuyama’ya (1991) göre, dünya sadece Soğuk Savaşın bitmesinde ya da savaş sonrasında, tarihin özel bir evresine geçişine değil, bizzat “tarihin sonuna” tanıklık etmektedir. Tarihin sonu, batılı liberal demokrasinin evrenselleşmesidir199 demektedir.

ABD’nin değişen öncelikleri ile Türkiye’nin çeşitlenen seçenekleri bu sürecin yönlendiricileriydi. Fakat ortaya çıkan yeni duruma rağmen Türk –Amerikan ilişkilerinin ana yapısı değişmedi.200

1990’ların ortalarından itibaren “küreselleşme” sürecinin devamının ABD’nin dış politika ve güvenlik öncelikleri arasına girdiği görülmüştür. Kuruluşundan bugüne dış politikasını, ticaret politikasıyla ayrılmaz bir biçimde ilişkilendiren ABD,1997’den başlayarak ulusal strateji belgelerinde küreselleşmenin tanımını yapmaya ve bu süreci “Amerikan ulusunun” çıkarlarını sağlamaya yönelik bir araç olarak görmeye başlamıştır.201

Günümüzde savaşların hepsi, liberal devletlerin “terörizm”i bastırma savaşları olarak görülmektedir, ama bu geçici bir görünümdür. Bu görünüm ABD’nin medyatik çabasının sonucudur.202

Reagan’ın BM temsilcisi Büyükelçi Jeane Kirkpatrick ise “ yeni dünya düzeni” diye bir şey olduğuna inanmamaktadır. Kendiliğinden beliren ve Amerika dışında güçlerden oluşup, Amerika’nın uyum sağlamasını, katılmasını gerektiren bir dünya düzeni söz konusu olamaz.203

197 Bostanoğlu, a.g.e., s.305

198 Alaın Joxe, Kaos İmparatorluğu, Işık Ergüden (çev), İstanbul: İletişim Yayınları, 2003, s.23 199 Hıdır Göktaş, Metin Gülbay, Soğuk Savaştan Sıcak Barışa, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye, İstanbul: Alan Yayıncılık, 1994, s.45-46

200 Erhan, a.g.m , s.140

201 Çağrı Erhan, “ Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, (Ed) Refet Yinaç-Hakan Taşdemir, Uluslar Arası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara: Seçkin Yayıncılık,Nisan 2002, s.72- 73

202 Joxe, a.g.e., s.18

45

Yeni dönemde Arap dünyasına demokrasi ve açıklık getireceğiz diyoruz ancak bizim hükümetimiz inatla bu yöndeki eğilimlere karşı çıkıyor. Biz çağdaş Ortadoğu’nun kendi müdahalemizin ürünü olduğundan habersiz görünüyoruz.204

Körfez Savaşı sonrasında, Türkiye uçuşa yasak bölge uygulamasında bir üs olarak hizmet etmesi yanında; İran’a karşı ideolojik bir denge, Balkan barışı koruma çabalarının bir katılımcısı, Sovyetler Birliğinden ayrılan Türk Devletler ve Gürcistan açısından Rus olmayan ve batı yanlısı bir iletişim hattı. Hazar Denizindeki enerji kaynakları için Rusya ve İran’a alternatif bir çıkış kapısı, Türk Boğazları ve Ortadoğu’ya yönelik potansiyel Rus saldırganlığına karşı bir tampon, İslam dünyasında İsrail’le ilişkilerin normalleşmesinde örnek bir ülke, İsrail-Filistin barış görüşmelerinin, her iki tarafında güvenini kazanmış güçlü bir destekçi ve İslam dünyasında demokrasinin nadir örneği olarak önemli bir rol oynamaya başladı.205

2000 yılını Eylül ayında “Amerika’nın Savunmasını Yeniden Kurmak: Yeni yüzyıl için strateji, Kuvvetler ve Kaynaklar” başlığıyla bir rapor hazırlandı.” Reagan döneminin askeri güç politikasının canlandırılması” ilkesine dayalı bir stratejik yönelimi savunan rapor, yazarların zihniyeti iktidara gelince, W.Bush yönetiminin eylem kılavuzu oldu.206

Amerika 11 Eylül saldırılarından sonra dünya ülkelerini tehlikeli ve dost ülkeler olmak üzere iki kategoride değerlendirmeye başlamış ve bu doğrultuda 2002 Eylülünde ilan ettiği Yeni Güvenlik Stratejisiyle, Amerika’nın kendisini tehdit altında hissettiği her durumda saldırıya geçme hakkı olduğunu savunuyordu.207

11 Eylül olayları Bush’un ve ekibinin agresif ve saldırgan politikalarına meşruluk kazandırdı. Başkan teröre karşı savaş ilan etti. ABD silahlı kuvvetleri topyekun Usame bin Ladin’in peşine düştü. Bu bahaneyle Afganistan toprakları bombalanmaya başlandı. ABD terörle mücadele görüntüsü altında hedef seçtiği noktalara uluslararası meşruiyet şartı da aramadan saldırmaya başladı.

204 Hussein Ibish, “What Went Wrong in the Arab World? Ask Yourself”,

http://articles.latimes.com/2001/nov/25/opinion/op-8094 (23.03.2012)

205 Makovskya.g.m., s.327

206 Haluk Gerger, ABD Ortadoğu Türkiye, İstanbul: Ceylan Yayınları, 2007, s.479-481

207Tayyar Arı, “Türkiye Irak ve ABD: Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Basra Körfezinde Yeni Parametreler”, İdris Bal (ed), 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2004, s.715

46

11 Eylül olayları ve ardından 2008’de başlayan ve halen derinleşerek devam eden küresel ekonomik krizin yarattığı sarsıntılar, batının birkaç asırdır süren dokunulmazlık büyüsünü bozdu.208