• Sonuç bulunamadı

Bilindiği üzere, siyaset felsefesi, terimin kendisinden anlaşılacağı gibi, felsefi düşüncenin bir ürünüdür. Aklı referans alarak hakikate ulaşmaya çalışan bir disiplin olarak karakterize edilen felsefenin ve bu alanla ilgilenen düşünürlerin, başlangıçtan bu zamana çözmeyi kendilerine amaç edindikleri en önemli sorun, insan problemidir. Bu problem, ahlâk felsefesinden epistemolojiye, siyaset felsefesinden hukuk felsefesine kadar felsefenin tüm alt disiplinleri açısından öncelikli bir konu olagelmiştir. Bunun en önemli sebebi, her şeyden evvel felsefenin bir insan ürünü olması ve bu anlamda da insanı merkeze almasıdır. Ancak bunun da ötesinde felsefe, insanla ilişkili olan her türlü olgunun en ideal biçimini bulmayı kendisine öncelikli bir ödev ve hedef olarak belirlediği için, insan problemini bu hedefe ulaşma yolunda bir mihenk taşı olarak görmüş ve bu hedefe ulaşmaya ve yüklendiği ödevi ifa etmeye çalışmıştır. İnsan doğasının neliğiyle başlatılabilecek olan sorular, en ideal ahlâkî standardın ne olduğu, ahlâkî kabulün hangi parametlere dayanması gerektiği gibi konuları içermesinin yanı sıra, en ideal toplumsal hayatın nasıl olması gerektiği gibi konuları da kapsamına dâhil etmiştir. Toplumsal hayatın nasıl olması gerektiğine ilişkin soruların temelinde ise, insanın sosyal bir varlık olması, yani bir toplum içerisinde hemcinsleriyle bir arada yaşama arzusu yatmaktadır. İnsanın sosyal bir varlık olmasından doğan toplumun en ideal biçiminin ne olduğu sorgulaması, aynı zamanda siyasal hayata ilişkin bir takım soruların da ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Zira toplum halinde yaşayan insanlar için “Üst otorite anlamında devlet gerekli midir? ” sorusundan, “Eğer gerekliyse nasıl bir forma sahip olmalıdır?” sorusuna kadar birçok problem, toplum olgusundan doğmuştur. Siyasal olana ilişkin bu tartışmalar ise, özetle siyasal hayatın en ideal formunun ne olduğu sorusuyla dile getirilmiştir. Bu ise, genel anlamda siyaset felsefesi olarak adlandırılan felsefi alt disiplinin oluşumuna kaynaklık etmiştir.

Siyaset felsefesi, insanların, iyi yaşam ve iyi toplumun bilgisini elde etme hedefinin bir uzantısıdır. Bu, siyaset felsefesinin, felsefenin bir parçası olduğunun, yani onun bir alt dalı olduğunun ifadesidir.149 Dolayısıyla siyaset felsefesi, toplumsal ve

149 Leo Strauss, Politika Felsefesi Nedir?, Paradigma, İstanbul, 2000, s. 33

siyasal hayata dair bir takım sorunların çözümlenmesi uğraşına adanan bir felsefî alt disiplindir. Bu çerçevede siyaset felsefesinin ulaşmaya çalıştığı amaç, insanî-toplumsal düzenin nasıl olması gerektiğini belirlemektir.150 Bu anlamda siyaset felsefesi, var olan birçok siyasal organizasyonun eleştirilmesi ve haklılaştırılmasına yönelik bir çaba olduğu için, normatif bir karaktere sahiptir. Bu normatif karakterin gereği olarak siyaset felsefesi, özellikle doğru, adil vb. kavramları rasyonel temellere oturtmaya çalışır.151 Siyaset felsefesinin bu türden problemlere cevap bulma çabası, felsefenin problem alanıyla ilişkilidir. Çünkü siyaset felsefesi, felsefenin aklı referans alarak çözmeye çalıştığı problemlerden siyasal ve toplumsal hayatla ilgili kısmını ele almaktadır.

Bundan dolayı da siyaset felsefesi, siyasal ve toplumsal hayatla ilgili problemlere çözüm bulma girişimi şeklinde tanımlanmaktadır. Siyaset felsefesinin hedefi kabul edilen insanî ve toplumsal düzenin nasıl olması gerektiğine yönelik çaba ise, felsefenin olması gerekene yönelmesiyle ilgilidir. Bu bağlamda siyaset felsefesi, toplumsal ve siyasal yapılanmaların analiz edilmesinden hareketle, bunların ideal formuna ulaşma gayretindedir.

Dolayısıyla denilebilir ki; rasyonel ve sosyal bir varlık olarak insanın ortaya çıktığı günden bu zamana, insanî bir nitelik şeklinde değerlendirilen bir arada yaşama eğilimi ve bunun doğal bir sonucu kabul edilen siyasal sistem sorunu, felsefenin temel problem alanlarından birisidir. Başka bir ifadeyle insanın rasyonel doğasından kaynaklanan felsefenin hakikat temelli arayışı, epistemolojik, ontolojik ve etik tartışmalara paralel, kurumsal otorite anlamında devletin kazanması gereken ideal forma yönelik kurgulanan tartışmaları da kapsamına dâhil eder. Bu bağlamda, felsefenin, Antik Yunan’da ortaya çıktığı andan itibaren, siyasal oluşumların mahiyetine yönelik teşekkül eden spekülatif tartışmaların ve yöneten-yönetilen ayrımı çerçevesinde ideal devlet tipolojilerinin, siyaset felsefesinin problem alanına girdiğinden söz edilebilir.

Günümüz siyaset felsefesinin siyasal oluşumların mahiyetine ilişkin spekülatif tartışmalarına verilebilecek en önemli örneklerden birisi de birçok varsayımsal senaryolarla mevcut ve mümkün siyasal ve toplumsal sistem alternatiflerini çürütmeye çalışan ve mantıksal argümanlarla kendini meşrulaştırmaya çalışan Dworkin’in teorisidir.

150 Toku, John Locke ve Siyaset Felsefesi, s. 1

151 Nevzat Can, Siyaset Felsefesi Problemleri, ElisYayınları, Ankara, 2005, s. 10

Siyaset felsefesinin, siyasal alanla ilgili gerçek bilgiyi, en ideal siyasal formun bilgisini elde etmeye çalışan Sokrates’le başladığı kabul edilmektedir. Sokrates’in ardından Platon ve Aristoteles’in felsefeleriyle gelişerek Ortaçağ düşünce tarihinde Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi filozoflarca sürdürülen siyaset felsefesi geleneği, Machiavelli ile birlikte modernleşme dalgasının etkisine girmiştir. Böylece klasik siyaset felsefesi, yerini, Machiavelli, Hobbes, Locke, Rousseau, Hegel ve Nietzsche gibi filozofların içinde yer aldığı dönemle modern siyaset felsefesine bırakmıştır.152 Siyaset felsefesinin bu gelişim süreci, farklı niteliklerdeki siyasal formların da ortaya çıkışının tarihi olarak görülebilir. Felsefe tarihi içerisinde kendine yer bulan bu farklı siyasal formlar ve bu siyasal formların taşıdığı nitelikler, siyaset felsefesinin de kendi içerisinde iki döneme ayrılmasını beraberinde getirmiştir. Bu dönemleri, yukarıdaki ayrım çerçevesinde klasik ve modern siyaset felsefesi adı altında ifade etmek mümkündür.

Modern siyaset felsefesi, siyasal alanla ilgili gerçek bilgiye ve en ideal siyasal formun bilgisine ulaşma gayretiyle Sokrates’in öncülüğünü yaptığı yaklaşıma bağlı kalmış, ancak siyaset felsefesinin özü ve yöntemi sorununun çözümüne yönelik düşünceleriyle klâsik siyaset felsefesinden farklılaşmıştır. Bu farkları, temelde dört başlık altında ele almak mümkündür:

1- Klâsik siyaset felsefesinin öngördüğü kanaatlerin yerine bilgiyi geçirme girişimi, modern siyaset felsefesi tarafından da benimsenmiştir. Buna karşın klâsik siyaset felsefesinin doğaya bağımlı kıldığı insan, modern siyaset felsefesiyle birlikte bilgiyi araç edinmiş ve doğaya egemen bir varlık hâline gelmiştir.

2- Modern siyaset felsefesi, klâsik siyaset felsefesi çizgisinin kabul ettiği ve insanlar arasında niteliksel farklılıkların bulunduğu düşüncesini değiştirme amacına yönelmiştir.

3- Klâsik siyaset felsefesinin problem alanlarından birini oluşturan en ideal yönetim biçimi sorununu benimseyen modern siyaset felsefesi, bu amaca ulaşma metodunda klâsik siyaset felsefesinden farklılaşır. Dolayısıyla modern siyaset felsefesi, en ideal siyasal forma ulaşma amacını, insanlar arasında var olduğu öngörülen niteliksel farklılıklara indirgemekten uzaktır.

152 Toku, John Locke ve Siyaset Felsefesi, s. 4-5

4- En iyi toplum idealine ulaşma amacına sahip klâsik siyaset felsefesinden farklı olarak modern siyaset felsefesi, bu türden modelleri analiz etmeye yönelir.153

Benzer Belgeler