• Sonuç bulunamadı

Siyasal Alanda Kadına Şiddet

Toplumda kadının en önemli rollerinden biri çalışma hayatında ki konumudur. Kadınların çalışma hayatında yer alması pek çok ülkede farklı zamanlara rastlar. Ayrıca kadınların çalışma hayatına girmeleri bütün dünyada aynı zamanda da olmamıştır.

Kadınların siyasal, sosyal, kültürel vb. yönleri üzerine birçok çalışma bulunmaktadır. Kadın konusu üzerindeki bu çalışmaların yoğunluğu kadının modern sanayi toplumunda önemli bir yer oluşturduğunu göstermektedir. Kadın üzerinde yapılan çalışmaların yoğunluğu öncelikle kadın sorunundan kaynaklanmaktadır. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların birçok noktada erkeklerle siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan eşit olmadığı tartışması bu yoğun çalışmaların büyük bir kısmını oluşturmaktadır.

Bu tartışmalar kadının özellikle kamusal alanda yer almasını sağlamıştır. Kadınlar kamusal alanda yer almakla siyasi, ekonomik, sosyal sıkıntıların şartlarını dile getirme fırsatı bulmuşlardır. Bu fırsatları değerlendiren kadınlar, bulundukları ülkelerinin var olan şartlarını eleştirerek yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini vurgulamaya başladılar. Kadın hareketlerinin ve feminist hareketlerin başlangıcını oluşturan bu eleştirel yaklaşımlarla birlikte kadın sorunu artık ciddi bir sorun olarak gündeme ağırlığını koymuş oldu.

Toplumsal alanda kadın erkek eşitsizliğini ele alan ve eşitsizliğin giderilmesine çalışan bir hareket olan feminizm ile kadına pek çok alanda imkanlar sağlanmıştır. Feminizm hareketi özellikle demokratikleşme sürecine yol açan “eşitlik” arayışlarının “kadın-erkek eşitliğini” ihmal ettiğini ve bunu sürekli hale getirdiğini belirtir. (Yılmaz, 2001: 383)

Feminizm hareketi ile kadına oy hakkı verme imkanı sağlanarak demokratikleşme yani siyasal alanda kadın erkek eşitliği bir nevi sağlanmıştır diyebiliriz. Bununla beraber artık kadın siyasal alanda yerini almaya başlamıştır.

Kadınlar için oy vermek hemen her yerde uzun sürmüştür. Oy hakkının elde edilmesi için verdikleri savaşımla birlikte düşünüldüğünde özel bir anlam taşımaktadır. ilk kadın hareketlerşne katılanlar oy vermeyi politik özgürlük ve daha fazla ekonomik ve toplumsal eşitliğe ulaşmak için önemli bir yol olarak görmüşlerdir. (Giddens, 2000:372) Böylece kadınlar da siyasal hayata oy verme ile katılmaya başlamışlardır.

Aile içerisinde olduğu gibi çalışma hayatında da siyasal ortamda da kadın pek çok açıdan şiddete maruz kalmıştır. Bu durum hemen hemen bütün toplumlarda yaygın olarak görülmektedir. Bu konuda bilinçlenen kadınlar da çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır.

19. yüzyılın son yılları içerisinde batı Avrupa’da kadınlar erkeklerin aile içerisinde kadınlara karşı uyguladıkları şiddete kaba kuvvete ve cinsel baskıya karşı çeşitli kampanya girişimlerinde bulundular. Bu kadınların birey olarak kendilerini savunuş biçimleri idi. Çünkü aynı yüzyılda kadınlar bu ülkede hukuksal açıdan da tam birey olarak görülmüyorlardı.

Erkekler kadınların işledikleri bazı suçlardan kadınlar ergin kabul edilmedikleri için yargılanabiliyorlardı. Ergin olmayanlar ve kadınlar 1870 li yıllara dek idam edilmiyordu. Bu yıllardan sonra kadınlar hukukta bireysel ve tüzel kişiler olarak kabul edilmeye ve işledikleri suçlardan kendileri sorumlu tutulmaya başlandı. Fransa da

1879’da cumhuriyetin kuruluşuyla kadınların devrindeki emeklerine karşılık seçim hakkı başta reddedildi (Sevim, 2005:39).

Fakat seçim hakkı her ülkede farklı zamanlarda kadınlara verilmiştir. Özellikle yukarıda ifade ettiğimiz gibi feminizmm hareketi kadına siyasi anlamda çok faydası olmuştur. Bu hareketle kadınlar oy verme hakkını elde etmişlerdir.

Kadına, yönelik şiddet, bir cinsin yaşam hakkının, güvenlik, özgürlük, onur, bedensel bütünlük hakkının ihlalidir. Bu anlamda da demokrasiye aykırıdır. Demokratik geleneğin gelişmesini engelleyici bir insani hakları ihlalidir. Özellikle siyasetin demokratikleşmesi süreci kadının siyasal katılım yolunu açmıştır.

Kadınların siyasi hayata katılımı farklı zamanlara rastlamaktadır. Yani her ülkede kadınlar farklı zamanlarda oy hakkı kullanmaya başlamışlardır. Örneğin Avrupa’da siyasi çatışmanın az olduğu ve siyasi katılımın fazla olduğu ülkelerde kadınlar siyasi hayata daha erken katılmışlardır. bunun nedene ise Avrupnın tarihsel yapısının farklı olmasıydı. Burada kadınların oy hakkı mücadelesi erkeklere getirilen kısıtlamanın kaldırılması için verilen şiddetli mücadele ile neredeyse eş zamanlıydı. Ülkelerin kadınlara oy hakkını verme zamanlarının farklı olması erkeklerin kendi seçme ve seçilme haklarına öncelik vermelerinden kaynaklanıyordu. O dönemde demokratikleşmeden anlaşılan şey kadınların değil erkeklerin oy hakkının genişletilmesiydi. 20 yüzyılın başlarında İngiltere’de kadına oy hakkı tanınması aktif bir biçimde ve genellikle kişisel çabalarla destekleyen liberallerin sayısı ile gittikçe artıyor. (Bock, 2004:170–174).

Siyasi alanda kadınlar her zaman dışlanmışlardı. Kadınlar ise şimdiki siyasi tartışmalarda bunu gündeme getirmektedirler. Ayrıca modern demokrasiyi ilgiyle izlemektedirler.

Toplumların politika görüşlerine baktığımızda “cinsel politika” düşünceleri görülmekte bu konuda çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır. Kate Millett politikayı “iktidar yapısına bağlı ilişkiler, belirli kişilerden oluşan bir grubun başka bier grup tarafından

yönetildiği düzenlemeler” olarak niteleyip bu görüşü erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkilere uyarlayarak “cinsel politika”yı tanımladığında, politika terimi birçok insanı ürkütmüştü. Fakat Millett’in düşünce çizgisi iyi belirlenmiş bir yol izliyordu.

Geçtiğimiz yirmi yıllık dönem boyunca, biyolojik ve toplumsal cinsiyete ilişkin açık toplumsal çatışmaların genişliği göz önüne alındığında Millett’in tanımı artık fazla dar görünüyordu. Çünkü bu çatışmaları bir an önce düzene sokmak iyi olacaktır. Kadınlar için eşitlik garantisi verdirme girişimleri görülmüştür. Örneğin ABD Anayasası’nın Eşit Haklar Ek Maddesi ve Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Kadın On Yılı bildirgesi. Bu çalışmalar zamanla çatışmaya neden olmakta ve bu çalışmalar bazı ülkelerce bastırılmaktadır. (Connell, 1998: 339)

Bu şekilde bakıldığında kadının siyasal hayatta kalması da bazı tartışmalara sebeb olduğu görülmektedir. Kimi ülkelerde erkekler siyaset hayatında kendilerine öncelik tanımışlardır. Böylece kadınlar siyaset alanda hep bu tartışmalara maruz kalmışlardır. Bu nedenle kadınlar, aile içinde olduğu gibi kadınlar siyaset alanında da erkeklerin baskısına hedef olmuşlardır.