• Sonuç bulunamadı

Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti ve Millî Mücadele’ye Etkis

MİLLÎ MÜCADELE’NİN HAZIRLIK SAFHAS

ANADOLU’YA GEÇİŞİ

1.3. ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİNİN KAMUOYU OLUŞTURMAYA ETKİSİ

1.3.2. Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti ve Millî Mücadele’ye Etkis

Türk mitolojisine göre kadın, bir esin kaynağıdır (Tevfik, 1936: 11). Türklerde kadın, eski devirlerde hiçbir zaman geri planda tutulmadı. Kadına büyük saygı duyulurdu. Ne eski Yahudilerde, Hıristiyanlarda veya İslamiyet’ten önceki Araplarda olduğu gibi dar bir çerçeve içinde değildi. Çocuk emziren ya da hamile bir kadının ava gitmesi vb. doğal durumlar dışında, mücadeleden geri

27

kalan bir yanı yoktu (Celâsun, 1946: 45). Meşrutiyet ile Tanzimat’ta ise kadının yeri daha çok evinin içi idi (Özgü, 1976: 2031).

19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl Osmanlı toplumunun olduğu kadar, kadınlar için de değişimin başladığı yıllar oldu. Savaşlar neticesinde her alanda azalan erkek nüfusunun yerini kadınlar doldurmak zorundaydı. Bu nedenle kamusal alanlara girmeye başladılar. Çeşitli memuriyetler edindiler. Bu gelişmeler mecburi bir durumdan kaynaklansa da; kadının toplumdaki yeri giderek değişiyordu (Berktay, 1994: 19).

Demokrasi anlayışının oluşmasını sağlayan kadındır (Ege, 1946: 125). Yeni bir düzene doğru gidilen bu evrede; Millî Mücadele verilirken, Türk kadını da kendine düşen görevleri yerine getirmekten geri durmadı (İnan, 1977: 38). Memleket için tam bir ölüm kalım savaşı olan süreçte, destek veren bütün vatan evlatları gibi, Türk kadını ve özellikle de Anadolu kadını elinden geleni yaptı (Taşkıran, 1973: 67). Millî hareketin başından, Cumhuriyet’in ilanına kadar Türk kadını, her alanda insan gücüne ihtiyaç duyulan bir evrede, millet işlerinde, erkeğe yardım etme gücünü ve yeteneğini göstererek, varlığını ispat etti. Yüzyıllardır süregelen görünmezlik perdesini araladı (Muhittin, 1931: 61; Sarıçoban, 2017: 1344). Türk kadınlarının, ulus genelinde Millî Mücadele’ye büyük inançla katılışını gösteren en önemli olay, merkezi Sivas’ta olmak üzere kurulan “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”dir (Baykal, 1996: 1).

Mustafa Kemal’in 28 Mayıs 1919 Havza Genelgesi ile talimatı üzerine millî örgütler kurulması gerekiyordu fakat Türk kadını bu dönemde aynı cemiyette erkeklerle beraber çalışamazdı (İnan, 1977: 39). Bu sebeple kadınlar boş durmadı ve kendi cemiyetlerini kurma yoluna giriştiler. Millî Mücadele dönemindeki kadın cemiyetlerinin asıl amacı, vatanın kurtarılmasına hizmet etmenin yanında; yardım toplama, mitingler düzenleme ve diğer kadınları da bu konuda bilinçlendirmeye yönelikti (Kurnaz, 1996: 263).

Sivas Kongresi’nden bir süre sonra, 5 Kasım 1919’da Sivas Numune Okulunda düzenlenen toplantıda, Sivaslı hanımlar vatanın kurtuluşu adına mücadele edecek bir dernek kurma kararı aldılar. Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Hanım öncülüğünde, Sivas’ın ileri gelen ailelerinin kadınları ve burada

28

görev yapan memur aileleri kadınlarıyla beraber, Sivas’ta Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. 26 Kasım 1919’da cemiyetin kuruluş dilekçesi Sivas Valiliği’ne verildi ve 7 Aralık 1919’da hazırlanan cemiyet yönetmeliği de valiliğe ulaştırıldı. 9 Aralık 1919’da ise Sivas Valiliği yazısıyla, cemiyetin kuruluşu resmen tamamlandı (Baykal, 1996: 1; Kaplan, 1998: 87).

7 Aralık’ta verilen yazıda cemiyetin merkezi olarak Melek Hanım’ın evi gösterildi. Yazı; Başkan Melek Reşit, İkinci Başkan Samiye, Yazman Şefika Kemal ve Veznedar Emine imzalarını taşıyordu (Sarıhan, 2007: 134).

İrâde-i Milliye Gazetesi, 8 Aralık 1919 tarihli 15 numaralı sayısında, Sivas hanımlarının memleketin bütünlüğü ve istiklâlin müdafaası uğrunda bir cemiyet kurduklarından ve hanımların memleket endişesi ile erkeklerle, kardeşleriyle el ele, sonuna dek çalışmaya azmettiklerinden bahsederek, cemiyeti övgü dolu sözlerle anlattı (Enginün ve diğerleri, 1983: 36; Tarakçı, 2008: 85; Engin ve Memiş, 2018: 354).

Cemiyet resmen onaylanmadan önce, 28 Kasım’da kurucuları tarafından valilik izniyle Sivaslı hanımların katılımıyla, Sivas Numune mektebinde bir toplantı düzenlendi ve cemiyet halka duyuruldu. Bu toplantı neticesinde hükümete cemiyetin kuruluşu ve amacı açıklandı. Aynı zamanda hanımlar, milletimize karşı yapılan haksızlıkların da düzeltilmesini istediler. Yine aynı gün İstanbul’da bulunan Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcilerine de protesto niteliğinde birer telgraf gönderdiler (Baykal, 1996: 1; Gökbilgin, 2011: 239).

Cemiyet 18 Aralık 1919’da yayımladığı genelgeyle diğer Anadolu kadınlarını kendilerine katılmaya davet etti. Türk kadınları bu davete uydu ve Anadolu’nun birçok yerinde cemiyetin şubeleri açılmaya başladı (Baykal, 1996: 41-42; Uyanıker, 2009: 39). Cemiyet aynı zamanda Mustafa Kemal’e 12 Aralık 1919 tarihli bir yazıyla, derneğin kurulduğunu bildirdi ve hizmetleri esnasında da sürekli Heyet-i Temsiliye ve Ankara Hükümeti ile ilişkilerini sürdürmeye devam etti (Baykal, 1996: 1-3).

Cemiyetin tüzüğü 11 maddeden oluşuyordu. Birinci maddesiyle merkezi Sivas olmak üzere, Anadolu’da imkan dahilinde olan bölgelerde cemiyetin şubeleri kurulacak, ikinci maddede Erzurum ve Sivas Kongresi’nin kabul ettiği ve Misak-ı Millî’de temel olacak siyasi sınırlar belirtiliyordu. Üçüncü maddeyle her

29

türlü işgale karşı konulacağı, dördüncü maddeyle ise amaca ulaşmak adına tüm İslam kadınlarıyla beraber çalışacaklarını anlatıyordu. Diğer maddelerde çalışma biçiminden bahseden dernek; yönetim kurulunun 16 kişi olacağı, gizli oyla seçilecekleri, kurulun on beş günde bir toplanacağı ve üç kez özürsüz toplantıya katılmayanın istifa etmiş sayılacağı, bütün yazışmalarda resmi mühür, başkan ve başkan vekili ile yazmanın imzası bulunacağı gibi idari konulara değiniyordu (İnan, 1975: 122; Çaka, 1948: 45-47; Kaplan, 1998: 88-89; Kurnaz, 1991: 162; Sarıhan, 2007:136).

Heyet-i Temsiliye ile sürekli irtibat halinde olan dernek yöneticilerine Mustafa Kemal, 9 Mart 1920’de gönderdiği yazı ile vatan yolunda yaptıkları hizmetlerden dolayı teşekkür ettiğini bildiriyordu (Uyanıker, 2009: 41).

Derneğin diğer illerde de şubeleri açılmaya başladı. Amasya, Niğde, Kayseri, Erzincan, Eskişehir, Yozgat, Konya, Aydın, Pınarhisar, Kangal ve Kastamonu’da derneğin diğer şubeleri açıldı (İnan, 1983: 1998; Baykal, 1996: 78).

Cemiyet yardım faaliyetlerinde önemli rol oynadı. Para yardımından, çocuk esirgeme kurumundaki çocukların yemesi adına et yardımına, kurban derilerinden toplatılması ve askere çorap yaptırılmasına, derilerden elde edilen paranın yine askerin ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar birçok ince fikirle yardımlarını sürdürdüler. Melek Reşit Hanım, eşinin görev itibariyle Kastamonu’ya gönderilmesine değin görevine devam etti (Baykal, 1996: 77; Uyanıker, 2009: 43).

Türk kadınlarının Millî Mücadele adına yardım toplama ve destek verme faaliyetleri sadece bu cemiyet ile sınırlı kalmadı. Anadolu’nun her yerinde, insan gücüne ihtiyaç duyulan her alanda, Türk kadını bunu vazifesi bildi ve yardıma koştu.

30

İKİNCİ BÖLÜM

MİLLÎ MÜCADELE’DE KASTAMONU ve KASTAMONULU