• Sonuç bulunamadı

4.1 Ödüllü Çocuk Romanlarındaki Temalar

4.1.1 Bireyle İlgili Temalar

4.1.1.1 Sevgi

Sevgi teması altında; romanlarda geçen hayvan, doğa, kardeş, torun, evlat, ebeveyn, aile, köy, yaşam sevgisi ele alınmıştır. Millet, vatan, Atatürk sevgisi gibi temalara millî ve tarihî temalar kısmında Atatürk, millet, vatan adı altında yer verilmiştir.

69

Genel olarak sevgi teması 66 çocuk romanının 57’sinde yer almaktadır. Bu temayla sevginin en güzel ifadesinin, sevgiyi en etkili gösterme biçiminin dokunmak olduğu Parktaki Gergedanlar ve Kesekâğıdı Ustaları romanlarından alınan örneklerde belirtilmiştir:

“‘Bir kişide parmak izinin çok olması iyi bir şey ona göre. Üzerinde parmak izi çok olanın başka insanlarla iç içe olduğunu, sevip sevildiğini, başkalarına dokunabildiğini ve başkalarının da ona dokunduğunu iddia ediyor.’” (Atilla, 2015: 127).

“Aysel Abla elini başıma koyup saçlarımı karıştırdı. Tıpkı annemin ellerine benziyordu elleri. Parmaklarından sevgi akıyordu.” (Güler, 2015: 76).

Sevginin yani dokunmanın büyük bir güç oluşu romanlarda ifadesini bulmuştur. Atla romanında “‘Sanırım dokunmanın sırrı burada Kaf. Biz zaten o kadar güçlüyüz. Yani anlasana, bizim bedenlerimizdeki umut ve mutluluk onları yok ediyor….’” (Aytuna, 2014: 94) örneğinde ifade edildiği gibi dokunmakla umut ve mutluluğun ortaya çıkışı ve dokunmanın bütün kötülükleri yok edişi anlatılmıştır.

Uçtu Uçtu Pelin Uçtu romanındaki “Sonra elinden tuttu Pelin’i ve bir şarkı mırıldanarak yürümeye başladı. Pelin de şimdi kendini eskisinden daha güçlü duyumsuyordu. Yüreğinde kıvılcımlanan sevgi, birden içini ısıtmış, biryerlerinde sakladığı gizli bir güce ulaştırmıştı onu. Bu güçle sonsuza dek yürüyebilirdi artık.” (Hepçilingirler, 1986: 83-84) ifadesinde sevginin yani dokunmanın insana verdiği güçten bahsedilmiştir.

İlk Arkadaş romanındaki “Erdoğan kardeşinin karnına bir yumruk salladı. Bu, onun bütün sevdiği insanlara yaptığı bir hareketti.” (Balı, 1956: 49) örnekte görülen yumruk sallamanın da sevgiyi gösterdiği belirtilmiştir. Şiddet hükmünde sayılabilecek bazı beden dili işaretlerinin de insanlar tarafından sevgiyi gösterme davranışı olarak kullanıldığı görülmektedir.

Sevgiyi göstermek için beden dili dışında çeşitli yollar vardır. Teneke Kaplı İvan “ ‘Sen bizim kızımız sayılırsın. Hepimiz seni çok seviyoruz. Bir çocuğumuz olsa onu senden daha çok sevemezdik. Duran gitmene izin vermiyorsa bunu seni korumak için yapıyor…’ ”

(Tok ve Çadırcı, 2008: 21) ve Almarpa’nın Gizemi “Birilerinin benim için endişelendiğini bilmek aslında güzel şey. Sevildiğimi gösterir bu, değil mi?’ dedi, o içten gülümsemesiyle.” (Avcı Çakman, 2016: 115) romanlarında görüldüğü gibi sevginin ifade ediliş şekilleri farklılaşmaktadır. Bu örneklerde başkasını koruma ve başkası için endişelenmenin sevginin bir belirtisi olduğu ifade edilmiştir.

Sevginin manevi yaraları sağaltıcı yanı “Teyze, eniştenin bizi çok sevdiğini, bizim yanımızda olduğu zaman memleketin dağlarını, taşlarını, akar sularını görüyor gibi olduğunu, hayatının bu ışıksız günlerinde bizim neşemizin ona yaşama sevgisi verdiğini söyledi.” (Balı, 1956: 61) örneğinde görüldüğü üzere İlk Arkadaş romanında ifadesini bulmuştur.

İncelenen eserlerde, içinde sevgi barındırmayan bir iyiliğin fayda etmeyeceği aksine zarar vereceği anlatılmaya çalışılmıştır.

70

Bir Gün Büyüyeceksin romanında “˗ Sen bu çocuğa iyilik yerine kötülük ediyorsun anne. Kendine göre onu korumaya, ona bakmaya çalışıyorsun, bir şey diyemem, ama itiraf et ki, onu sevmiyorsun. Bu, çok önemli bir boşluk ve çocukcağız bunu çoktan sezip anlamış durumda. Anladığı içindir ki, sen başta, hepimizden bucak bucak kaçıyor….” (Seyda, 2013: 203) örneğiyle sevgisiz yapılan iyiliklerin karşı tarafa zarar vereceğine dikkat çekilmektedir.

Sevgi dolu olmanın insanları mutluluğa ulaştırma, barış içinde yaşamayı sağlama, anlaşma ve iletişimi sürdürmedeki öneminden Tombul Sarı Balık ve Sevgi Sitesi Çocukları romanlarında bahsedilmiştir:

“O, kendisini, arkadaşlarını, balık kardeşlerini ve tüm deniz canlılarını seven bir balıktı. Sevgiyi dopdolu yaşayan bu balık, her zaman olduğu gibi bu gün de çok ama çok mutlu görünüyordu.” (Korkut, 2010: 6).

“Sevgi Sitesi çocukları sevgiyi paylaşmayı iyi biliyorlardı. Ayrım gözetmeden herkes birbirini seviyordu. Asla kavga, küskünlük olmuyordu aralarında.Değişik kentlerde okuyan gençler kışın ayrılsalar da iletişimleri sürüyordu. Onlar da Sevgi Sitesi’ne kavuşmanın özlemini, duyuyordu.” (Akçagüner, 1997: 6).

Pitan romanında “‘Ortada hiçbir sebep yokken birbirinizi sevmiyordunuz. Hâlbuki birini sevmek için sebep gerekmez. Sevmemek içinse gerçekten çok önemli bir sebebiniz olmalı. Barış ve mutluluğun yolu sevgiden geçer çocuklar, bunu hiç unutmamalısınız.’” (Kurtuluş, 2004: 202)’a dikkat çekilerek sevginin barış ve mutluluk getirdiğinin altı çizilmiştir. “O yalnızca kendisini seven bir balıktı ve bu nedenle başkalarını da sevebiliyordu.” (Korkut, 2010: 7) örneğiyle Tombul Sarı Balık romanında başkalarını sevmek için öncelikle insanın kendini sevmesi gerektiğinin üzerinde durulmuştur.

Yeşil Ada’nın Çocukları romanında “O kadınlar, o erkekler ve o çocuklar, savaşın izlerini hep taşıdılar. Birbirlerini bir daha hiç görmediler ama birbirlerini hep andılar ve anlattılar. Bu sevgiydi. Karşı konulmaz ve ulus tanımaz” (Tekin, 2017: 160) belirtildiği gibi sevginin ulus, inanç farkı gözetmeyişi vurgulanmıştır.

Tombul Sarı Balık ve Hayalet Köy romanlarından alınan aşağıdaki örneklerde ise sevginin insan hayatındaki maddi değerlerle ilgili bir duygu olmadığı aksine bunlardan bağımsız başlı başına bir değer olduğu vurgulanmıştır:

“Sevginin, para kazanma hırsından önce geldiğini anlamıştı ama ne yazık ki geç kalmıştı.” (Korkut, 2010: 48).

“Yaşadıkları ona sevmek ve sevilmek için süslü ve pahalı giysilere, oyuncaklara, paraya ya da mala mülke gerek olmadığını öğretmişti. İnsanın sadece yüreğini ortaya koyması yetiyordu” (Şeker, 2014: 116).

Sevgi dolu bir insanın hayatta mucizelerle, iyiliklerle ödüllendirileceği İncili Kavak romanında “Bu, senin sevgi dolu yüreğine bir ödül!” (Çekiç Yamaç, 2011: 16) şeklinde ifade edilmiştir:

71

Kibele’nin Gölgesinde adlı romandaki “…. Oysa şimdi düşünüyordu ki, gerçek sevgi insanın doğasında vardı. ‘Biz dünyanın hızına yetişmeye çalışırken, içimizde zaten var olan sevgiyi görmezlikten geliyoruz belki de,’ diye geçirdi içinden.” (Yücesoy Gündoğan, 2014: 114-115) örneğinde de belirtildiği gibi aslında her insanın doğasında bu duygunun olduğu belirtilmiştir.

“Onu evlerinde gören insanlar hemen süpürgelerine davranıp dışarıya atarken o insan öyle yapmamıştı. Toz Zerreciği’ni eline alıp ‘Aman da aman, Allah ne de güzel yaratmış seni.’ demişti.” (Sevim, 2014: 97) örneğinde görüldüğü gibi Güneşe Yolculuk romanında yaratılan her varlığa karşı koşulsuz sevgi beslemek gerektiğine değinilmiştir.

Seven insanın naz yapabileceği Çiçekler Solmasın’da “Sevdiklerime naz yapmayı çok severim. En çok da dedeme. Sevginin olduğu yerde naz olmaz mı hiç?” (Güneş, 2001: 106) örneğiyle gösterilmiştir:

İnsandaki olumsuz davranışların kaynağı sevgisizlik olarak gösterilmiştir. Anahtar romanındaki “İnsan, kimsenin sevmediği eğreti bir şey olunca başkalarına sataşmak onun tek çözümü oluyor.” (Avgören, 2011: 22) ifadeleriyle; insandaki olumsuz tutum ve davranışlar, sevgiden mahrum olmasına bağlanmıştır. Böylelikle sevgi ne kadar büyük ve yapıcı bir güçse sevgisizlik de yıkıcı bir güç olmaktadır.

Sevgi teması 66 çocuk romanındaki bireyle ilgili temalar içinde en fazla ele alınan temadır. Bu temayı örneklendiren ifadelerde sevginin gücünden, içinde sevgi barındırmayan en ufak bir iyilikten bile kaçınılması gerektiğinden bahsedilmiştir. Sevginin davranış yoluyla karşı tarafa hissettirilmesi gereken bir duygu olduğunun altı çizilerek romanlarda sevgi nedir, ne değildir, sevginin davranışa yansıması nasıl olur ve en önemlisi sevgisizlik hangi yıkıcı durumlara sebebiyet verir sorularının cevapları aranmıştır. Sevgi temasının genellikle yüceltilerek ele alındığını ve işleniş biçimleriyle de bu duygunun etraflıca açıklandığını görmekteyiz.

4.1.1.1.1 Aile Sevgisi

Bu tema, 66 romandan 38’inde geçmektedir. Aile sevgisindeki içinde de alt temalar oluşturulmuştur. Bunlar; sıklığa en fazla sahip olanlardan aza doğru olmak üzere kardeş, anne, evlat, baba, torun ve dede-nine sevgisi olarak belirlenmiştir.

Şeftali Dede romanındaki “Oysa ailesini seviyordu. Dilinden düşürmezdi. Sık sık mektup yazardı. Onlara para gönderirdi” (Çiçek, 2016: 8) örnekte, aileye karşı yapılan görevlere değinilmiştir.

Aile için her fedakârlığın yapılabileceği Tarihte Olmayan Gizemli Uygarlık romanında “Doktor Murat, ailesine oldukça bağlıydı. Onların üzülmesini kesinlikle istemezdi. Hele tehlikede olabilecekleri bir durum varsa onlar için her fedakârlığı göze alırdı.” (Avgören, 2014: 27) örneğiyle vurgulanmıştır.

72

Dünyanın En Güzel Çocukluğu romanında “Abim içini çekti:

˗Ne kadar şanslı bir çocuksun Kaptan.

˗Şanslı mı?

Şanslı ya. Annenin, babanın, büyükbabanın yanında, sıcak yuvandasın. Ya ben?

˗Sen?

˗Ben… Ben sizlerden uzakta, şehirdeki yatılı okulda bir başımayım. İçimde bir şeyler kırılıp döküldü!

˗Hiç arkadaşın yok mu?

˗Olmaz olur mu? Çook. Ama arkadaş başka, aile başka. Bazan öyle çok özlüyorum ki sizleri…” (Tunaboylu, 2004: 19) örneğiyle aile sevgisinin eksikliğini başka hiçbir şeyin dolduramayacağı belirtilmiştir.

“Onu her gün yuvaya bırakmak zorunda olsalar da anne ve babasını çok sevdiğini ve onlarsız yapamayacağını biliyordu.” (Hepçilingirler, 1986: 6) örneğiyle Uçtu Uçtu Pelin Uçtu romanında hem anne hem baba sevgisi dolu ifadeye rastlanmıştır.

Aile sevgisi romanlarda aile ile ilişkiler, aileye bağlılık, her fedakârlığa katlanma, yuva sevgisi olarak işlenmiştir. Aileden uzakta yaşamanın ne kadar çok arkadaşa sahip olunsa bile zor bir durum olduğu, temanın romanlarda ele alınan diğer bir yönü olarak ortaya çıkmaktadır.

a) Kardeş Sevgisi: 66 romandan 16’sında geçmektedir.

Ankaralı romanındaki “Kardeşim olmadığı için, kardeşliğin nasıl bir bağ olduğunu, ancak gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim. Bana göre kardeşlik, damarın içinde akan kandaki akyuvarlarla alyuvarlar gibi. Farklı özellikleri olsa da, ayrılıkları düşünülemez. Yine gözlemlerime dayanıyorum. Öfkeyle parmağınızı gözüne uzattığınız kişinin size, ‘Canım! Kıymık mı battı?’ diye sormasıdır kardeşlik” (Cemali, 2011: 89) örneğinde kardeş olmanın tanımı yapılmıştır. Buna göre kardeşlik çok güçlü, ayrılmaz bir bağdır. Kardeş sevgisinin Toprağa Basınca romanında nasıl geçtiği aşağıda verilen alıntılamada örneklendirilmiştir:

“˗…. Kardeşim yanımda olduktan sonra ben giderim.” (Apaydın, 1966: 4).

Yukarıdaki alıntılamalarda kardeşlerin birbirlerinin varlığından büyük bir güç alması anlatılmıştır.

Kardeş sevgisi Yaralı Keklik romanındaki “Öğretmen ders anlatırken bile o, kızkardeşi ile geçirdiği günleri hayal ediyor, gözleri dalıp dalıp gidiyordu.” (Öztürk, 1995: 20) örnekte kardeşe duyulan özlem olarak işlenmiştir.

Kardeşlerin birbirlerinin başarılarından gurur duyduklarını Orman Kardeşin Mektubu romanında“Ormancığım, Özlem bugün yaptığı resimleri size göndermek istiyor…. Bu kız, müthiş bir şey doğrusu. Babam haklı, böyle bir kardeşim olduğu için gurur duymalıyım.” (Korkut, 2011: 62-63) örneğiyle görmekteyiz.

İçimdeki Ses “Küçük kardeşim utanmış mıydı, üzülmüş müydü bilemedim. Sessizce, dudakları bükülü önüne bakıyordu. Ne zaman Onat böyle dudaklarını bükse, benim de içim

73

burkulurdu.” (Akçagüner, 1998: 55) ve Elveda Kumru romanlarındaki “Bense okul yollarında, derste, her yerde onu düşünüyordum. Onun biraz canlandığını duyabilmek, görebilmek için can atıyordum.” (Tuncel, 2011: 35) alıntılamalarda kardeşlerin birbirlerinin üzüntülerini ve dertlerini derinden hissettikleri görülürken; Pitan “Murat yanına çömelmiş sessizce ağlayan Zeynep’e baktı. Hiçbir yanıt biricik kız kardeşinden daha değerli olamazdı.” (Kurtuluş, 2004: 186) ve Tapınağın Sırrı romanlarındaki “Ona karşı son derece sabırlı olmalıydı, yoksa biricik kardeşinin hastalanması işten bile değildi. İncitmekten korkarcasına yavaşça omzuna dokundu.” (Tapunç, 2014: 19) alıntılamalarda kardeşlerin birbirlerini üzmemek için ellerinden gelen her şeyi yaptıkları, bu konuda özverili davrandıkları ortaya konulmuştur.

Yeşil Ada’nın Çocukları romanında “˗…. Kardeşin olacağı için seviniyor musun?

˗Evet, seviniyorum. Ben bebekleri seviyorum. Hem belki bizimki çok ağlamaz, bazı bebekler uslu olurmuş….” (Tekin, 2017: 62) çocukların kardeşi olacağı için sevinmeleri örneklendirilmiştir.

Çiçekler Solmasın “Bir de kardeşim olsun istiyordum. Evde birlikte oynayacağım, sokakta birlikte elele dolaşacağım bir kardeşim… Annemin, babamın kucağına birlikte atılacağım, kimi zaman kıskanacağım, kimi zaman kavga edeceğim bir kardeşim… Ama daha çok sevgiyi paylaşacağım bir kardeşim… Kardeşli arkadaşlarımı gördükçe öyle imreniyorum ki. Kavga edişlerine, birbirine tekme tokat girişlerine bile. Erkek olsun, kız olsun farketmezdi. Böyle diyorum ama, erkek olsa daha iyi olurdu.” (Güneş, 2001: 11-12) ve Sonsuzluk Sirki romanlarındaki “….belki yüzüncü kez ‘Keşke bir kardeşim olsaydı…’ diye söylendi. Kız veya erkek, büyük veya küçük fark etmezdi, sadece bir kardeş… O zaman hiç olmazsa bütün gün yanında konuşacak, oynayacak biri olurdu. Ama Murat Bey ve Zeynep Hanımın, Deniz’e bile ayıracak vakitleri yoktu, bir de bebek olsa onunla kim ilgilenecekti?”

(Barutçuoğlu, 2014: 20) örneklerde çocukların ısrarla kardeş sahibi olmak istemeleri ele alınmıştır. Çünkü bir kardeşe sahip olmamak; İlk Arkadaş romanında “…. Suna

ağabeyisinin boynuna sarıldı. İkisi sarmaş dolaş bahçeye gittiler. Onların böyle birbirlerini severek sarılmaları yemek odasında yün ören teyzenin gözlerini yaşarttı. Beni böyle seven güzel bir kardeşim olmadığı için içimde bir acı duydum” (Balı, 1956: 51-52) verilen örnekte belirtildiği gibi istenmeyen, acı verici bir durumdur.

Bu açılardan farklı olarak romanlarda kardeş sahibi olmayı istememe durumu da örneklendirilmiştir. İçimdeki Ses romanında “O zaman iki kardeş aralarında yeni oyunlar uydurur, beni de oyuncakları da unuturlardı. Köşemden küskünce onları izlerken, ‘Keşke benim de bir kardeşim olsa.’ diye düşünürdüm. Hemen arkasından, kardeşim de bunlar gibi oyuncaklarımı elimden alırsa; odama, anneme, babama ortak olursa kaygısıyla kafamdan kovardım bu düşüncemi. Doğrusu, asla böyle bir şeyi istemezdim. Annemi, babamı, sahip olduğum her şeyi, başkasıyla paylaşmaya hiç mi hiç niyetim yoktu” (Akçagüner,1998: 8) görüldüğü üzere çocuğun oyuncağını dahası anne ve babasını paylaşmak istememe düşüncesinden hareketle kardeş fikrinden vazgeçtiği görülür. Kıskançlık duygusu kardeş isteme düşüncesine üstün gelmiştir.

Tıpkı anne, baba sevgisinde ve diğer sevgilerde olduğu gibi kardeş sevgi ve ilgisi de çocuklar için şifa verici, iyileştirici ve mutluluk vericidir. Bu duruma Anahtar romanında “Özgün’ün saçlarını eli ile karıştırdıktan sonra sarılan ablası kardeşine okulunu gezdirmeye başladı….Özgün günlerdir üzerinde dolaşan karabulutların gölgesinden kurtulmuştu.” (Avgören, 2011: 36) örneğiyle rastlanırken; kardeşlerin birbirleri için yaptığı fedakârlıkları İçimdeki Ses romanında “En büyük mutluluğum, Onat’ın beni yalnız bırakmamasıydı. Bunu yaparken gösterdiği çaba, özveri, yakınlık görülmeye değerdi. Arkadaşlarıyla koşup oynamak varken yanımda kalıyor, beni oyalamak için türlü oyunlar buluyordu.” (Akçagüner,1998: 80) şeklinde görülür.

74

Kardeşler arasındaki sorunlar ne kadar büyük olursa olsun bu sevginin, problemlerin üstünden geleceği Bilmecenin İzinde Maceranın Peşinde “Kardeş olmak galiba böyle bir şey, ona olan kızgınlığım uçup gitti. Çantamı sırtıma geçirip ‘Tamam yürüyelim,’ dedim.” (Göçmen, 2015: 70-71) ve Amber’in Zaman Kapsülü romanlarında “Bülent’le aranızda ne sorun varsa çözersiniz. Siz kardeşsiniz.” (Gülü, 2015: 162) belirtilmiştir.

Ablamı Nereye Kaçırdılar romanındaki “Tam üç gün olmuştu ablamı görmeyeli, onunla sohbet etmeyeli. Yok, pek öyle değil, dedim kendi kendime. Doğrusu, onunla kavga etmeyeli, olurdu. Keşke şimdi burada olsaydı. Burada olsaydı, bilgisayarı ona verir, odasını hiç dağıtmaz, hatta çizgi film yerine televizyondaki o ‘çıs tak çıs tak’ müzik programlarını bile seyrederdim” (Kıral, 2010: 61-62) örnekte görüldüğü gibi kardeşler arasında yaşanan geçimsizliklerin kardeşlerin birbirine duyduğu sevgiyi azaltmadığı ifade edilmiştir. Romanlarda bu temanın; kardeş ve kardeşliğin tanımı, kardeş özlemi, kardeş isteme ve nedenleri, kardeş istememe ve nedenleri olarak etraflıca ele alındığı görülmektedir. Kardeş sevgisi romanlarda genellikle olumlu duygu ve ifadelerle işlenmiştir. Romanlardan çocukların genellikle kardeşe sahip olmayı istedikleri anlaşılır. Çocukların kardeşleriyle birlikte vakit geçirmekten hoşlandıkları, üzüntülerini, acılarını birbirlerinin varlığından destek alarak giderdikleri, kardeşler arasındaki kavga ve küslüklerin geçici olduğu, bu sevginin yaşanan problemlerin üstesinden gelmede büyük bir güç olduğu anlatılmıştır.

b) Anne Sevgisi: 66 romandan 13’ünde geçmektedir.

Romanlardan alınan doğrudan alıntılamalarda anne sevgisinin çok derin ve kuvvetli bir sevgi olduğu anlaşılmaktadır:

Henüz doğar doğmaz bu sevginin bebekte ve annede hâli hazırda mevcut oluşu “Annenin gözleriyle ilk karşılaşma. Nasıl da sevgi doluydu her ikisinin bakışları, nasıl da özlem… ‘Küçüğüm.’ demişti annesi. ‘demek geldin aramıza. Demek geldin ve ben senin gelişini göremedim. Hoş geldin, yavrucuğum! Dünyamıza hoş geldin! Dur seni bir koklayayım.’” (Korkut, 2010: 14) örneğiyle Çınar Dede’nin Doğum Günü romanında işlenmiştir.

Evladın taşıdığı bu sevginin tarif edilemeyecek ve layıkıyla hissettirilemeyecek kadar fazla oluşu “Ardından pencere açıldı ve annemin, kenarları yeşil oyalı beyaz tülbentli başı göründü. Yanık yüzlü, tatlı dilli annem… Onu nasıl sevdiğimi biliyor muydu acaba?”

(Salgut, 2005: 25) alıntılamasıyla Leyleklerin Gitme Zamanı romanında ifadesini bulmuştur.

Ankaralı romanındaki “Dönerken, daha bir sıkı sarıldı. İşte o an…o an unutamadığım, için için özlediğim süt kokusunu duyumsadım. O koku ciğerlerime işlerken, ancak o zamna . ‘Evet, bu kadın benim annem,’ diyebildim’” (Cemali, 2011: 169-170) ifadelerde de, roman kişisinin neredeyse gerçek dışı sayılabilecek bir yaşantıya -annesinin süt kokusunu duyumsaması, hatırlaması- dikkat çekmesi, bu sevginin çok kuvvetli ve derin bir sevgi olduğunu göstermektedir.

Tapınağın Sırrı romanındaki “‘….Örneğin, benim annemi hatırlamam olanaksız, öyle değil mi?’ ‘Evet, on dört aylıktın.’

Yutkunmuştu Kares. Annemiz öldüğünde demekten son anda vazgeçmişti.

‘Tamam işte. Hatırlamam mümkün değil. Ama gel de sen bunu benim bilinçaltıma anlat. Hayatım boyunca her akşam yatmaya hazırlandığımda, yanağıma kondurulan o sıcacık öpücüğü ve o ebruli renkteki elbiseyi nereden uyduruyorum o zaman?’” (Tapunç, 2014:

75

14) ifadelerinden anlaşıldığı gibi bilimsel açıdan mümkün olmayan bir olayın -bir bebeğin annesinin giydiği elbiseyi ve öpücüğünü hatırlaması- işlenmesi bu sevginin gücünü anlatmak içindir.

Anne sevgisinin ve ilgisinin yerini hiçbir şeyin dolduramayacağı, Elveda Kumru

“Gerçekten, onları sonunda bir ana, bizim evin anası susturabilmişti. Civcivleri giysilerinin altına koymuş, göğsünde saklamıştı bir süre. Ana kucağı kime iyi gelmez ki… Civcivler bir iki dakika içinde susmuşlardı. Çözümü bulmuştuk. Meğer istedikleri beden sıcaklığıymış. Meğer bunlar uyuyacakları zaman analarının tüylerine sarınırmış.” (Tuncel, 2011: 9) ve Çiçekler Solmasın romanlarında “Anne, yüce bir dağ, yemyeşil bir ormandı. Anne, sıcacık bir yürek, yumuşacık bir sesti. Anne, sevgiydi, sevecenlikti. Anne her şeydi.Annenin yerini hiçbir şey tutmazdı.” (Güneş, 2001: 95) şeklinde belirtilirken İçimdeki Ses romanında da “Anneannemin, babaannemin, dedemin ilgilerinden hoşnuttum ama annemin ilgisini istiyordum ben. Onun kucaklayışlarını, sevgiyle öpücüklere boğuşlarını, beni şımartışlarını arıyordum.” (Akçagüner, 1998: 16) aile büyüklerinden hiçbirinin sevgisiyle annenin yerinin doldurulamayacağı vurgulanmıştır. Ancak bu durumun tam tersi bir bakışla ele alındığı da görülmektedir. Gelincik Arkadaş Arıyor romanındaki “Nasıl keyifli olmasın? Karnı tok, sırtı pek, giriş çıkış serbest… Ama en önemlisi Çiçek’in ilgisi. Anne sevecenliğiyle davranıyordu ona.” (Tankut, 2011: 60) örnekte anne sevgisine benzeyen yakınlıklar makbul görülmüştür.

Annelerin çocukların sevgi ve ilgiye muhtaç anlarını çocukları söylemeseler bile ruh hâllerinden anladıkları ve ona uygun davrandıkları Ablamı Nereye Kaçırdılar romanında “Sonra annem geldi, bana sarıldı ve saçlarımı uzun uzun öptü. Yapılması gerekeni anneler daha iyi biliyordu galiba.” (Kıral, 2010: 42) örneğiyle işlenmiştir. Annenin sevgi dolu davranışlarının çocuğa şifa verdiğinden Aynalı Geyik “Yavru bir yekindi, iki yekindi olmadı. Ön ayakları tutmuyordu. Ana geyik anlamıştı. Kırılan yeri yalamaya başladı. Bize göre öpüyordu. Bir yerimiz acıyınca annelerimiz de öperdi. Acısı geçerdi hemencecik.” (Köseoğlu, 1997: 36) ve Kuş Olsam Evime Uçsam romanlarında “Annem sarılınca güneş seni ısıtmış gibi olur. Ağaç kokusu gelir burnuma. O zaman susarım ben ağlamam.” (Öztürk, 2016: 16) bahsedilmiştir. Örneklerde görüldüğü gibi

Benzer Belgeler