• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1.1. Sesbilgisi (Fonoloji) ve Gelişim

Sesbilgisinin konusu “konuşma” dır. Çünkü sesler olmayınca konuşmadan söz edilemez. Konuşma, dilin dışa çevrilmiş yönüdür. Dilin dışa çevrilmiş yönü ya yazıyla yani harflerle, ya da sesle olur. Harfler hiçbir zaman seslerin yerini tutamazlar; bugün dünyada sayısız insan sesi bulunduğu halde, harf sayısı birkaç yüzü geçmez. Konuşma, anlamlı bir biçim verilmiş havadır. Biçimlenmiş hava denilince akla fonem (sesbirim), yani dilde kelimeyi oluşturan ses öğesi gelir (Ediskun, 2007: 65).

Sesbilgisi, herhangi bir dilde, konuşma içindeki seslerin kurallarını ve sözcükleri oluşturan sesbirimleri incelemektedir. “Sesbilgisi” sözcüklerdeki, hem ses örüntülerini hem de bu ses örüntülerinin zihinsel temsillerini ifade etmektedir (Moats, 2010: 48) .

Türkçe’de sesler iki türlüdür. a) Ünlüler, b) Ünsüzler. Ünlüler, büyük dilin, altçenenin ve dudakların aldıkları duruma göre biçimlenip çıkan seslerdir. Ses yolunda hiçbir engele uğramadan ses organlarının ortaklaşa işlemeleriyle oluşurlar. Bu bakımdan onlara “özgür fonemler (sesbirimler) denilir. Ünsüzler ise belirli birer - kimisinde ikişer – boğumlanma noktası (çıkak) bulunan seslerdir. Ünsüzler, ses yolunda

engele uğradıkları için, bunlara engelli fonemler (sesbirimler) denilir (Ediskun, 2007: 65-85).

Geleneksel yaklaşımda ünsüzler artikülasyon yerine, şekline ve titreşim özelliğine göre sınıflandırılmaktadır. Ünlüler ise dudakların büzülmesi, dilin ön-arka, yüksek- alçak boyutlarına göre incelenmektedir. Seslerin sınıflandırılması Tablo 1’de gösterilmiştir (Acarlar, 1995; Owens, 1994).

Tablo 1 Seslerin Sınıflandırılması Ses lerin Ç ıkı ş B içi mi ( Art ik üla sy on Şekli )

Seslerin Çıkış Yeri (Artikülasyon Yeri) Çift dudaksıl Dişsil dudaksıl

Diş yuvasıl Diş yuvasıl damaksıl Damaksıl Art damaksıl Gırtlaksıl Patlamalı (kapantılı) Titreşimsiz p t k Titreşimli b d g Sürtünmeli Titreşimsiz f s ş h Titreşimli v z j Yarı kapantılı Titreşimsiz ç Titreşimli c Genizsi (nasal) Titreşimsiz m n Yarı ünlü Titreşimli y Akıcı Titreşimli l, r

Evrensel sesbilgisi kuramı evrensel sesçil alfabe ile bir dizge oluşturmaya çabalar. Evrensel sesçil alfabenin simgeleri, evrensel sesbilgisi kuramının “ilkel öğeleri” değildir. Bu ilkel öğeler daha çok ayırıcı (sesçil) özellikler denen ötümlüleşme, önleşme-artlaşma, vurgu gibi özellikleri kapsar. Örneğin; “pin” ile “bin” in başındaki parçalar ötümlüleşme bakımından birbirlerinden ayrılırlar ama söyleyiş yeri bakımından aralarında bir fark yoktur (Chomsky, 2011:191).

Çocukların konuşmayı öğrenme sürecinde öncelikle ana dillerindeki ses yapılarını öğrenmesi gerekmektedir. Bleile (2004:91), dil gelişiminde dört basamak olduğunu belirtir. İlk basamak 0-12 ay arasında, söz öncesi evredir. 12-24 ay arası ikinci basamak; bebeklerin sözcük oluşturmaya başladığı evredir. 2-5 yaş arası üçüncü basamaktır. Çocukların ikinci basamaktaki algısal gelişimi bu süreçte de devam eder ve çocuk, dil gelişiminde oldukça ilerlemiştir. Sonuncusu ise 5 yaştan ergenlik dönemine kadar olan evredir.

Bleile (2004:96), söz öncesi evreyi de kendi içinde beş basamağa ayırmıştır. Ses bilgisel gelişimde en önemli gelişim, yaşamın ilk bir yılında gerçekleşir. Söz öncesi evrede, 0-2 ay arasında bebekler, nefes alma hareketleriyle birlikte refleksif sesler çıkarır. 3-4 aylık dönem, mırıldanma, 4-6 ay, genişletme, 7-8 ay, düzenli mırıldanma ve 10-12 ay çeşitlendirilmiş mırıldanma dönemleridir. Çocuğun gerek kendi sesini gerekse çevreden gelen sesleri duyması çok önemlidir.

Bebeklerin ilk bir aylıkken çıkardıkları sesler, konuşmanın üretimine benzememektedir. Ses üretimleri, 2-3 aylıkken, ünlüye benzer yapılar işitildiğinde başlar. Genişletme evresinde ses oyunları vardır. 6-7 aylık olana kadar çocuklar ünsüz- ünlü yapılarını seslendirirler. Bu yapılar yetişkinin çıkardığı seslere tam olarak benzememekle birlikte anlamsızdır ve hece birleşimlerini andırır. 6 aylıkken başlayan mırıldanma döneminde ünsüz yapılar ağzın ön bölümlerinden çıkan seslerdir. Böylece bebekler ba-ba, ma-ma vb. birçok ünsüz, ünlü birleşimlerini üretebilirler. 6-12 ay arası ünsüz seslerle ilgili repertuvarı gittikçe genişlemiştir (Stoel-Gammon ve Vogel Sosa, 2009:239).

Tablo 2

Sesbilgisel Gelişimde İlk İki Yılda Edinilen Ünsüzler

Sesler Aylar 15 ay 18 ay 24 ay Durak b, d b,d b, d, g, t, k, m, n Sürtünmeli f,s Akıcı h h h,w (Kaynak: Bleile, 2004:100)

İkinci evre, sözcük öğrenme evresidir (1:0-2:0 yaş). Bebekler ilk sözcüklerini ilk doğum günlerine doğru üretirler. Mırıldanmanın sesbirim özellikleriyle, üretilen sözcükler ilişkilidir. Söz öncesi evredeki mırıldanmalar, yetişkine benzer sesler çıkarmada ve ilk sözcükleri kullanmada oldukça önemlidir. 24. ayda bebekler durak, dudak, genizsi ve sürtünmeli sesleri çıkarmaya başlarlar. Ünsüz-ünlü yapılarının yanında ünsüz-ünlü-ünsüz yapılarını da kazanırlar. Ünlü seslerin edinimi, ünsüzlere göre daha önce tamamlanmıştır (Stoel-Gammon ve Vogel Sosa, 2009:243). Dil kullanımının başlangıcı kabul edilen bu evrenin ilk 18 ayında çocuklar yaklaşık 50 sözcük dağarcığına ulaşırlar. 10-18. aylar arasında gözlenebilen ilk gerçek sözcük ise; konuşan çocuktan ziyade dinleyicinin yorumuna göre değişmektedir. Bir çocuğun

sözcük dağarcığı, 9-11 sözcük başı ünsüz ve bir yarısı kadar da sözcük sonu ünsüz içerebilir. Yaklaşık 2;0 yaşında tamamlanan bu dönemde dil edinimi hızla ilerler (Topbaş, 2007b:90-91).

Üçüncü evre (2-5 yaş), söz düzeyi sistematik gelişim evresidir. Sesbilgisel gelişimde en hızlı ilerleme bu evrede yaşanır. Tüm ünlülerin üç yaşlarında tamamlanmış olduğu görülür. Çocuk pek çok ünsüzü edinmiştir ve hedefe uygun doğru bir biçimde üretebilir (Topbaş, 2007b:92). Çocukların konuşmaları anlaşılırlıklarına göre değerlendirilmektedir. Örneğin, çocuklar iki yaşlarındayken konuşmalarının %26-50’si, üç yaş civarında %71-80’i, dört yaş civarında ise %100’ü anlaşılabilir olmaktadır. İngilizce konuşmayı öğrenen çocuklar, çoğu ünsüz sesi çıkarmada 3 yaşlarında uzmanlaşmaktadır (Bleile, 2004:102). Ege’nin (2010) yaptığı çalışmada da Türkçe’de çocukların %90 ölçütüne göre fonemlerdeki ustalık yaşları Tablo 3’te görülmektedir.

Tablo 3

Türkçe’deki Fonemlerin Ustalık Yaşlarının (% 90) Özeti

Fonem Erkekler Kızlar Fonem Erkekler Kızlar

/m/ /-m-/ 3;00 3;00 /-s-/ 4;06 4;00 /-m/ 2;00 2;00 /-s/ 3;06 3;00 /n/ 3;00 3;06 /z-/ 4;00 3;06 /-n-/ 3;00 2;06 /-z/ 3;06 4;06 /-n/ 2;00 2;00 /-z/ 5;06 5;06 /p-/ 2;06 2;06 /ʃ-/ 4;00 3;06 /-p-/ 3;00 3;00 /-ʃ-/ 5;00 3;06 /-p/ 2;00 2;00 /-ʃ/ 4;00 3;00 /b-/ 2;00 2;06 /ʧ-/ 3;06 3;06 /-b-/ 3;00 3;00 /-ʧ-/ 3;00 3;00 /t-/ /-t-/ 2;06 2;06 /-ʧ/ 3;06 3;00 /-t/ 2;00 2;00 /ʤ-/ 3;06 3;00 /d-/ 3;00 3;00 /-ʤ-/ 4;00 3;06 /-d-/ 2;00 2;00 /h-/ 4;00 3;00 /k-/ /-k-/ 3;00 3;00 /-h-/ 4;06 5;00 /-k/ 3;00 2;06 /-h/ 5;06 5;00 / g -/ 3;06 3;00 /j-/ /-j-/ 3;00 3;00

Tablo 3’te görüldüğü gibi sözcük başı konumunda incelendiğinde %90 oranında en erken edinilen sesler, /p/, /b/, /t/, en geç edinilen sesler ise /h/, /l/ ve /f/’dir.

Son evre (5 yaş-ergenlik), sesbilgisel farkındalık ve okuryazarlık evresidir. Çocuklar beş yaşlarına ulaştıklarında kompleks sesletim hareketlerini kontrol etme yeterliğine ulaşırlar (Topbaş, 2007b:92).

2. 1. 2. Biçimbilgisi (Morfoloji) ve Gelişimi

Dilin biçim bileşeni içerisinde bir dilin kelimeleri, kelime yapıları türeme yolları ve çekim biçimleri incelenmektedir. Dilde anlamlı en küçük birime biçimbirim denir (Bilgin, 2006: 155). Kelimenin biçim yapısı içerisinde anlamlı ve anlamsız öğeler bulunur. Örneğin; “birlikleri” kelimesinden, sondaki –i, -ler ve –lik çıkarılabilir; ama geriye kalan “bir” kelimesinden, anlam ve yapıyı bozmadan, hiçbir fonem (sesbirim) çıkarılamaz. Öyleyse “birlikleri” kelimesi, başlı başına anlamı olan “bir” öğesi ile hiçbir anlamı bulunmayan “–i, -ler ve –lik” öğelerinden oluşmaktadır. Türkçe’de bir kelime, önce yapım, sonra çekim eklerini alır. Örneğin; taşlıklar, -lık, yapım (kelimenin anlamını değiştirir) ve –lar çekim ekidir (kelimenin anlamını değiştirmez) (Ediskun, 2007: 99-102).

Biçimbirim ediniminde çekim ekleri (zaman, kişi, çoğul, iyelik ve durum ekleri) ve yapım ekleri (türetme) edinilmesi gereken iki farklı ek türüdür. Çekim ekleri yapım eklerinden çok daha önce edinilmektedir. MacWhinney ve Pinker çocukların biçimbirim bilgisini nasıl edindiklerini açıklamak için bir model önermişlerdir. İlk aşamada, biçimbirimin anlamı ve sözcük içindeki yerini anlamak önem kazanmıştır.

/ g -/ 3;00 4;00 /-j/ 2;06 2;06 /f-/ 3;00 3;00 /l-/ 6;00 5;06 /-f-/ 3;06 3;00 /-l-/ 4;06 3;06 /-f/ 4;06 4;06 /-l/ 3;00 3;00 /v-/ /-v-/ 3;00 3;00 /r-/ 6;00 5;06 /-v/ 2;06 2;06 /-r-/ 5;06 5;06 /s-/ 3;06 3;06 /-r/ 5;06 4;06

Sözcük tüm olarak algılanır; sonra kök veya ek olarak tanınarak biçimbirimlerine bölünür. “Kediler” sözcüğü önce biçimbirimlerine bölünmeden tüm olarak algılanır; daha sonra “kedi” kök olarak “-ler” ise ek olarak algılanır. İkinci aşamada çocuk sözcükleri kök ve ek diye ayırma yetisini kazanmıştır. Bu yeti, çocuğun biçimbirimleri hatasız kullanmasını sağlamaz. Hatasız kullanım ancak üçüncü aşamadan sonra gerçekleşir. Üçüncü aşama, hataları düzeltme aşaması, anlama ve üretimde bir uyumsuzluk olduğu zaman devreye girer. Eğer hiçbir uyumsuzluk olmazsa edinim gerçekleşir.

Biçimbirim bileşeninin değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerden biri “ortalama sözce uzunluğu”dur. Ortalama sözce uzunluğu (OSU), dil örneğindeki tüm biçimbirimlerin sayısının toplam sözce sayısına bölünmesiyle hesaplanmaktadır. Acarlar (2005), 3-6 yaş arası 140 çocukla yaptığı çalışmasında çocukların dil örnekleri üzerinden SALT (Systematic Analysis of Language Transcripts) bilgisayar programını kullanarak birtakım incelemelerde bulunmuştur. Bu ölçümlerden biri de ortalama sözce uzunluğudur. Çalışma sonucuna göre, Türkçe konuşan çocukların OSU puanlarının yaşla birlikte doğrusal bir şekilde arttığı bulunmuştur. Bu sonuca bağlı olarak OSU’nun Türkçe’nin yapısal özellikleri nedeniyle biçimbirim ediniminin gelişimi ile ilişkili olarak incelenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir.

2. 1. 3. Sözdizimi (Cümlebilgisi / Sentaks) ve Gelişimi

Cümle, içinde ya bir tek bağımsız yargı, ya da yeteri kadar yan yargıyla bir tek temel yargı bulunan kelime dizisidir. Cümlenin temel ve yardımcı olmak üzere iki çeşit öğesi vardır. Temel öğeleri, özne ile yüklem; yardımcı öğeleri ise nesneler ile tümleçlerdir. Türkçe’de yardımcı öğe, temel öğeden önce gelir, yani temel öğe en sonda bulunur. Yüklem cümle sonunda bulunur, bu, Türkçe’nin bir özelliğidir (Ediskun, 2007: 323-330).

Sözdizimi ediniminde çocuklar önce iki sözcüğü yan yana getirirler. Bu dönemde çocuk soru sorabilir, olumsuzluk ifade edebilir. Kullanılan cümleler genellikle emir cümleleridir. Bu ilk evrede cümledeki temel ögeleri yani özne, fiil ve nesne ilişkisini edinirler. Brown sözdizimi gelişiminin başlıca göstergesi olarak “ortalama sözce uzunluğunu” kabul etmiştir. Ortalama sözce uzunluğunu hesaplamak için çocuğun

günlük konuşmasından 50-100 sözce seçilir. Bu konuşmadaki tüm biçimbirimler sayılır ve toplam biçimbirim sayısı sözce sayısına bölünür. Çocuklar I. evrede 1.00-1.99 ortalama sözce uzunluğuna sahiptir. Bu dönem hiçbir çekim ve yapım ekinin kullanılmadığı dönemdir. Sonra özne ve nesne arasında anlamsal bağlantılar kurulur, soru sözcükleri, emir ve olumsuz cümle yapıları edinilir. Bu dönemde ortalama sözce uzunluğu 2.50-2.99’dur. Sıfat cümleleri ve isim cümleleri gibi karmaşık yapıların kullanıldığı dönemde ortalama sözce uzunluğu 3.00-3.99 ve V. evrede birleşik cümleler kullanılmaya başlar, ortalama sözce uzunluğu da 4’tür (Özcan, 2003:121).

2. 1. 4. Anlambilgisi (Semantik) ve Gelişimi

Sözcüklerin anlam değerlerini inceleme bilgisidir. Sözcük, bir düşünce-ses birleşimidir. Sözcüğün, anlambilgisi ve sesbilgisiyle ilgili iki yönü vardır. Anlambilgisel yönüyle sözcük, dildeki başka öğelerle birlikte bir anlama ve anlatma, bir kavram birimidir. Bu özelliğiyle sözcük, anlambilgisinin ana öğelerinden biridir. Dilin anlamlı ana biriminin ne olduğu tartışmalıdır. Kimi dilbilimciler için çıkış noktası sözcüktür, kimileri için de tümce. Birçok sözcüğün belirttiği anlam kapsama, bağlam içinde belirir. Kimi sözcüklerin bağlam dışında (tek başına kullanıldıklarında) da bir anlam üstlendiği söylenebilir. Örneğin; “çokgen, tavşan, masa”, gibi sözcükleri bağlam dışında da anlamlandırılabilir. Diğer bir yandan “olmak” sözcüğünün çok çeşitli anlamları vardır ve bağlam içinde kullanılınca ifade ettiği şey belirginleşir (Bilgin, 2006: 25-27).

Çocuklar anlamı öğrenmeden çevrelerindeki nesne ve eylemleri temsil eden sembol ve işaretleri öğrenirler. Çocuğun gerçek anlamı edinmesi için, o nesne ile deneyimi olmalı; yani onu gözlemeli, algılamalı, kullanmalı, yaşamalıdır. Bloom (1974) çocuğa gerekli iki bilgi kaynağının; gördüğü ve yaşadığı olaylar (deneyim) ile işittiği konuşmalar (işitsel girdi) olduğunu öne sürer. 1-2 yaş arası çocuklar olayları anlar; insanları nesnelerle, eylemleri sonuçları ile ilişkilendirmeyi öğrenir (Maviş, 2007a:131).

16-18. aylarda çocuklarda sözcük dağarcığı birden artar. Yine de araştırmacılar çocuğun anladığı sözcükten ürettiği sözcüğü ayırt ederler, çünkü çocuklar hiç anlamadıkları sözcükleri de üretebilirler. Örneğin; Nelson’a göre oldukça küçük çocuklar çevrelerinde gördükleri nesnelerin isimlerini üretebilirler, Bloom’a göre ise

bazı çocuklarda isim kullanmanın baskın olduğu, bazılarında ise eylemlerin yeğlendiği görülmektedir. Çocukların ürettikleri sözcüklerin daha çok genel isim (köpek, süt, kek, vb…), anladıkları sözcüklerin ise aksiyon isimlerini (el çırpma, dans, alkış, vb…) kapsadığı gözlenir (Maviş, 2003:129).

Sözcüklerin ardında düşüncenin bağımsız dilbilgisi, sözcük anlamlarının sözdizimi bulunmaktadır. Söylenen en basit söz bile, ses ile anlam arasındaki değişmez ve katı bir karşılıklılığı yansıtmaktan uzak olup, gerçek anlamıyla bir süreçtir. Sözlü ifadeler oluşumları tamamlanmış biçimde ortaya çıkamazlar, yavaş yavaş gelişmeleri gerekir. Çocuk, anlam ve ses bilgisini birbirinden ayırt etmeyi öğrenmek ve bu farkın doğasını kavramak zorundadır. Başlangıçta sözlü biçimleri ve anlamları, bunların ayrı şeyler olduklarının bilincinde olmaksızın kullanır. Sözcük, çocuk için belirttiği nesnenin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu tür bir kavrayış, dile ilişkin ilkel bilince özgü gözükmektedir. Okul öncesi çocuklarının nesnelerin adlarını, nitelikleriyle açıkladıkları söylenebilir. Onlara göre bir hayvana boynuzları olduğu için “inek”, boynuzları olmadığı için “köpek” denir. Bir nesnenin adını, o nesnenin niteliklerinden ayırmak çocuklar için oldukça güçtür. Bir çocuğun dil aracılığıyla iletişimde bulunma yeteneği, konuşmasında ve bilincinde sözcük anlamlarının farklılaşmasıyla doğrudan ilgilidir (Vygotsky, 1934/1998:183).

Çocukların anlam gelişimi sürecinde kültürlerarası farklılıklar da dikkat çekmektedir. Gelişim psikologları Anne Fernald ve Hiromi Morikawa, altı, on iki ya da on dokuz aylık bebekleri olan Japon ve Amerikalı anneler ve bebeklerini gözleme dayalı bir çalışmada izlemişlerdir. Anneler, bebekleriyle bir adet köpek, araba, domuz ve kamyonla oynamaya başlarlar. Amerikalı anneler bu süreçte nesne etiketlerini (örneğin,“köpekçik”) Japon annelerden iki kat fazla kullanmışlardır. Japon anneler ise nezaket kurallarını öğreten toplumsal rutinlere (örneğin; empati, selamlama) iki kat fazla başvurmaktadır. Amerikalı bir annenin bebeğiyle konuşması şöyle olabiliyordu: “Bu bir araba. Arabayı gördün mü? Ne güzel tekerlekleri var.” Japon bir anne ise; “İşte! “Bu bir düt düt.” “Onu sana veriyorum.” “Şimdi de sen bana ver.” “Evet!” “Teşekkür ederim.” Amerikalı çocuklar dünyanın genelde nesnelerle dolu bir yer olduğunu öğrenirken, Japon çocuklar dünyanın genelde ilişkilerle ilgili olduğunu öğrenmektedirler. Bu duruma göre Doğu Asyalı çocukların fiilleri isimlerden önemli ölçüde daha hızlı öğrendikleri bulunmuştur. Batılı çocuklarda ise tam tersi bir süreç olduğu anlaşılmıştır (Nisbett, 2003/2005:120).

Anlam gelişiminde çocukların öncül görevlerinden biri kategorik kavramları edinmektir (örneğin, inek sözcüğünün hayvanlar sınıfına gönderme yaptığını öğrenmek gibi…). Bu tür edinimin nasıl gerçekleştiği konusunda kuramlar farklılaşır. Çeşitli görüşlere göre, çocuklar kavramları / kategorileri göndergelerin anlam özelliklerini, ya da olası işlevlerini edinerek, bir başkasına göre de prototiplerini öğrenerek oluşturmaktadırlar. Semantik özellikler hipotezi çocukların her bir kategorik kavram için bir dizi ayırt edici özellik öğrendiğini varsayar. Örneğin; çocuklar inek sözcüğünü canlı, dört bacaklı, otla beslenen hayvan kategorisine gönderim yaparak öğrenir (Maviş, 2007a: 132).

2. 1. 5. Kullanımbilgisi (Edimbilgisi / Pragmatics) ve Gelişimi

Dil edinim süreci, çocuğun kendinden başkalarıyla iletişim kurmayı öğrenme sürecidir. Dolayısıyla, dil sosyal bir olaydır. Dili ortaya çıkaran kurallar ve anlamlar sosyal bir anlaşma üzerine oluşturulurlar (Topbaş ve Maviş, 2007: 149). Dilin iletişim için kullanımına “edimbilim” denilir. Yani sosyal etkileşim için dil kullanımı ile ilgili kuralları kapsar. Bu bileşen, sıra ile konuşma, konuşmayı başlatma, konuşmayı aynı konuda devam ettirme ve bitirme, zaman, durum ve konuya uygun konuşma ve anlatım becerileri gibi konuları içermektedir (San Bayhan ve Artan, 2011:127).

Dil kullanım yeterliliği üç boyuta dayandırılır. Bunlar; çocukların evrenle ilgili bilgisini geliştirip; olayları, rutinleri ve çevresinde olup bitenleri anlamlandırmasına dayanak olan, “evren bilincine sahip olma”, bir diğeri “dilin işlevleri” ve son olarak “etkileşime katılım duyarlılığı geliştirmedir.” Evren bilinci geliştirme anlam bilgisi gelişimiyle paralel ilerler. Çocukların çevrelerinde olup biten olayları anlamlandırabilmesi önemlidir. Çocuklar kimi zaman eylemleri sözle yanıtlayacak dil düzeyinde olmasalar bile, yapılan bu işleri anlamayı, bunlara doğru ve uygun tepki vermeyi bu işler içine bizzat katılarak öğrenirler. Dilin işlevleri, dilin iletişim amaçlarıyla ilgilidir. Olaylar içine katılanların da iletişim amaçlarını anlaması, keşfetmesi ve buna göre tepki vermesi gerekir. Çocuğun iletişimsel gelişiminin temelini çocuğun içinde büyüdüğü sosyal bağlamlar biçimlendirir. (Lund ve Duchan, 1993; Akt. Topbaş ve Maviş, 2007:150). Tablo 4’te çocukların dili kullanım becerilerinin gelişimi gösterilmektedir.

Tablo 4

Çocukların Dili Kullanım Becerilerinin Gelişimi

Aylar Gelişim Özellikleri

0-9 ay Amaçlı iletişim özelliği taşımadan güler, ağlar, ses çıkarır. 9-18 ay

Önce jestleriyle ardından sözlerle amaçlı iletişim özelliği taşıyan ifadeler başlar.

Dikkat eder, nesneleri ister. İstemediği şeyleri reddeder. Nesneleri isimlendirir. 18 ay-3 yaş İletişimsel becerileri artar.

Tek veya birden fazla sözcüğü konuşmalarında kullanır. Düşüncelerini ifade eder.

Yorum yapar.

Dilini hayal gücüne dayanarak kullanır.

3-4 yaş Dilini geçmiş ve gelecek olayları anlatmak için kullanır. Bilgi verici bir şekilde konuşabilir.

Basit öyküleri tekrar anlatır. Rica içerikli sözcükleri kullanır.

4-7 yaş Dinleyicinin de niyetini önemseyerek amaçlarını ifade eder. Dolaylı istek cümlelerini kullanmaya başlar.

Konuşmalarıyla yetişkinin dikkatini toplayabilir. Bilgi verici bir şekilde konuşabilir.

Diğer insanlardan araştırma için bilgi toplar. Akranlarına bir şeyler hakkında bilgi verir. Kurallara uyar.

Duygularını ifade eder. Şaka yapmaya başlar.

7 yaş ve sonrası Daha karmaşık dilbilgisi yapılarını kullanır. Söz verir.

Kendinin ve başkalarının düşünce ve hareketlerini ifade eder. Düşüncelerini geliştirmek için dili kullanır. Plan yapar, düşünür, değerlendirir, anlatır,

Soyut fikirleri anlatır, tartışır.

Anlatımları daha da karmaşıklaşır, zaman ve mekana bağlı olarak olayları sıralar.

İfadelerinde benzetmeleri kullanır. Kaynak: (Dewart ve Summers, 1995:6)

2. 2. Dil Gelişimi Kuramlarına Göre Dilin Edinilmesi

Çocuklarda dil edinimi ve gelişimi evreleri aynı yetenekler gibi, her zaman tartışma zemininde kalmıştır. Bu konuda görüşlerini öne süren kuramlar ve bu görüşleri savunanlar birbirlerinden ayrı olarak dilin farklı bir boyutunu ele alıp çalışmalarını

özellikle o konuya yoğunlaştırmışlardır. Örneğin; bazı kuramlar dilin yapısını, bir diğeri işlevini ya da dil, biliş ilişkisini ve dil edinim sürecini etkileyen çevrenin rolünü ele almışlardır (Maviş, 2007b:39).

Dil gelişimi kuramlarından biri, dil performansının gözlenebilen bölümü ile ilgili çalışmalar yapan “Davranışçı Görüştür”. Davranışçı görüşün en önemli savunucularından olan Skinner, konuşmanın tıpkı diğer davranışlarda olduğu gibi, işlevsel şartlanma yoluyla kazanıldığı görüşünü ortaya atmıştır (San Bayhan ve Artan, 2011:121). Davranışçı kurama göre, taklit ve pekiştirme dil öğreniminde önemlidir.

Çocuklar daha sonra belki de kullanmayacakları pek çok sesi deneyerek ses üretimine başlarlar. Çocuk, davranışı bir kez edindiğinde, örneğin bir ses ya da heceyi ürettiğinde, o davranışı güçlendiren veya devam etmesini sağlayan pekiştireç, zaman zaman gerekebilir. Gözden kaçırılan ya da daha az üretilen sesler / heceler pekiştirilmedikçe azalır ve zamanla kaybolur. Dil davranışında anne babalar, standart davranışlara model olurlar. Seçici olarak pekiştirilen yarım sözcükler zamanla tam öğrenmeye yardımcı olur. Dolayısıyla bu kuramın hipotezine göre çocuk, yeterince örnek duyarak ve tekrar ederek dilbilgisi kurallarını değil ama sözcük çağrışımlarını (koşullanan uyaranlar) öğrenir (Maviş, 2007b: 41). Pekiştirme ve taklit, erken dil gelişimine katkıda bulunmakla birlikte, bugün yalnızca birkaç araştırmacı, davranışçı bakış açısını desteklemektedir (Berk, 2009/2013:424).

Dilin taklit edilerek öğrenildiğini savunan görüşlerden biri de “Sosyal Öğrenmeci Görüştür”. Dilin öğrenilmesinde gözlem modelinin önemini vurgular. Çocuğun bir sözcüğü duyar duymaz taklit etmesi gerekli değildir. Bazen belli bir süre geçtikten sonra da daha önce duyduğu sözcüğü taklit edebilir (San Bayhan ve Artan, 2011:122).

Dil gelişimi sürecini, taklit yoluyla edinimden daha farklı bir süreç olduğunu savunan diğer bir kuram da, “Etkileşimci Görüştür”. Etkileşimci görüş; sosyal, dilbilimsel, biyolojik ve bilişsel gibi pek çok faktörün gelişim sürecini etkilediğini ve bu faktörlerin birbirilerini geliştirip, birbirlerine dayanarak var olduklarını savunur. Piaget, etkileşimci kuramın savunucularındandır (Maviş, 2007b:50).

Çocuğun bütün sözleri, kendini merkeze alan ve toplumsallaşmış dil adı verilen iki bölüme ayrılabilir. Çocuğun kendini merkeze alan dili, egosantrik dildir. Çocuk,

hiçbir zaman başkaları tarafından anlaşılmış olma kaygısıyla söz söylemez. Kendisi için bu durum, son derece doğaldır, çünkü konuşurken başkalarını düşünmez. Başkalarının karşısında monolog yapar. Dili, ancak anlaşılmış olmaktan bir yarar umduğu zaman, yani emirler verdiği ve sorular sorduğu anlarda yetişkinlerin diline benzer (Piaget, 2011:43). Toplumsallaşmış olan konuşmada ise çocuk, başkalarıyla iletişim kurmaya çalışır. Yedi, sekiz yaşlarında iken başkalarıyla iş yapma isteği baş gösterince