• Sonuç bulunamadı

TÜRK EDEBİYATINDA YABAN

SELİM İLERİ

Yaban, Yakup Kadri'nin romanları içinde değişik bir yeri kaplar. Kurtuluş Savaşı coşkusunun yaşandığı yıllara ilişkin romanlarda, Yaban'la özdeşlik kurabileceğimiz niteliklere, konusal benzerliklere rastlarız; ama bu yapıt, Yakup Kadri'nin kendi çizgisinde köye yönelik ilk ve son ürünüdür.

... Yakup Kadri, yarı aydının şaşkınlığını, üzüntüsünü anlatırken ilginç bir ikilemi de vurgular. Bir yanda ulusal bağımsızlık sorununu önemsemeyen, önemsememe durumunda olan köylüler; öbür yanda, önemsenmeyişin bilincine henüz varamamış bir Ahmet Celal...

Şunu belirteyim: Yaban bu tür açılımlarıyla ustalığa ermiş bir yapıt. Kendinden sonra yazılmış bir çok aydın–köylü karşıtlığı romanına önayak olmuş, yol göstermiş.

Romanın anı biçiminde yazılmasından, bir başka açıdan da yararlanılır. Şeyh Yusuf, Süleyman, Cennet gibi yan kişiler zaman zaman tanıtılırken, serüvenleri işlenir; yapıtın genel bütünlüğüne bircanlılık kazandırırlar, olay örgüsünü de zedelemezler. Olay örgüsü katılaşmış kurallardan soyutlanır böylelikle. Dramatik uçlar, başlangıç–düğüm–sonuç evreleri parçalanmış, romana yedirilmiş, dağıtılmıştır. Yakup Kadri, denemeyi çağrıştıran bir rahatlıkla köy yaşamından sahneler çizer. Kurtuluş Savaşı'nı da toplumbilimsel diyebileceğimiz bir anlayışla ürününe katar. Bu değerlendirişleri biçimin yapısından dolayı sarkmaz...

(Türk Dili, Türk Romanında Kurtuluş Savaşı Özel Sayısı, s. 298, 1976)

Türk Dili'nde (s. 306, Mayıs 1977) yayımlanan yazısında (Yabancısı Olunan Bir Konunun Romanı: Yaban) Hüseyin Altunya, Yaban'ın konusu, getirilen, özü, Yakup Kadri'nin bakış açısını ve anlatım tekniğini irdeliyor, romanı başka yazarların yapıtlarıyla karşılaştırdıktan sonra bu

sonuca varıyor:

... Görüşlerimizi özetlersek; örnekleriyle gördük ki:

1. Yaban'da yurt gerçeklerinin canlı betimlemesini göremiyoruz, yurt gerçeklerinin verilmesinden çok, buna ilişkin soyut düşünceler verilmiştir.

2. Yerel bilgiler de (konuşmalar, töreler, çevrenin betimi...) gerçeklere uygun değildir.

3. Romanın başkişisi gerçek bir kişi gibi görünmüyor, yazarın kafasında yaratılan bir kişi olduğu hemen seziliyor.

4. Yapıt, uzun gözlemlere, incelemelere dayanmamıştır, soyut düşüncelerle birazcık gözlemin karmaşasından oluşmuş bir tablodur.

Evet, Yaban'ı temel alarak yaptığımız Yakup Kadri Karaosmanoğlu'yla ilgili eleştirilerimizi, yine de, Şükran Kurdakul ile Emin Özdemir'i birleştiren şu yargıya katılarak noktalamak zorundayız:

Yakup Kadri'yi toplumcu gerçekçi anlayışa bağlı bir sanatçı sayma olanağı yoktur. (Ş.K.) Ama bu, Yakup Kadri'nin güçlü ve usta bir romancı olduğu gerçeğini değiştirmez. (E.Ö.).

Ayrıca bu yıl Türk Dil Kurumu'nun düzenlediği hafta sonu konuşmalarından biri de Yaban'a ayrıldı. Yaban ve Romanda Gerçekçilik konulu açık oturuma

Emin Özdemir, Hikmet Dizdaroğlu, Vecihi Timuroğlu ve Adnan Binyazar konuşmacı olarak katıldılar.

Yönetici Emin Özdemir, Yaban'ın gerçekçilik açısından değerlendirilmesi yolunda biçimledi sorusunu. İlk konuşmacı Dizdaroğlu, Yaban'ın coğrafyasını çizerek başladı işe. Sonra romandaki kişileri tanıtarak Yaban'ın önemine değindi: Yaban, köyü tanıtmak için değil, bir ikilemi (aydın–halk–köylü) belirlemek için yazılmıştır. Vecihi Timuroğlu, sorunu gerçekçiliğin gelişimi açısından ele aldı, bunu toplumun gelişme süreci içinde değerlendirdi. Her toplum düzeninde gerçekçiliğin başka başka yorumlandığını ileri sürdü. Ayrıca, Yaban, uluslaşma süreci içinde köylü ile aydın arasındaki ilişkileri ele alıyor diyerek, Timuroğlu, romanı içsel gerçekler açısından değerlendirdi. Adnan Binyazar, Yaban'da köye kültürel dünya görüşü diyebileceğimiz bir açıdan bakıldığını ileri sürdü. Köyün önyargılı biçimde ele alındığını savundu. Kimi yönleriyle romanı bir (deneme) olarak niteledi. (Türk Dili, s. 309, 1977)

Milliyet Sanat Dergisi'nce, Türk Romanının bugününü topluca gözden geçirmek amacıyla düzenlenen yazı dizisinin ilkinde (s. 237, 24 Haziran 1977) Adnan Binyazar, Türk edebiyatının köye ve köy insanına yönelen ilk romanları üzerinde dururken Yaban'ı şöyle değerlendiriyordu:

Yaban Karabibik'ten kırk iki, Küçük Paşa'dan yirmi iki yıl sonra yazılmıştır. Amacı, köy gerçeklerini ortaya sermektir. Ayrıca, Türk aydınını yargılar, bireysel sınırlar içinde kalsa da topluma bir özeleştiri getirir. Öbür romanlara göre Yaban, Atilla Özkırımlı'nın saptayımıyla gerçekdışı bir düş ülkesi görünümündeki köy edebiyatını yıkmıştır. Ancak Yakup Kadri Karaosmanoğlu köye bakışında önyargılıdır ve olumsuz bir tutum içindedir. (...) kör inançların, sakat insanların, balçık akan ırmakların, ilkelliklerin bulunduğu bir köy özellikle seçilmiştir. Bu nedenle Yakup Kadri'nin kişileri, Ahmet Celal de içlerinde olmak üzere, gerçek kişiler olmaktan çok bir model etkisi bırakırlar.

Halk–aydın çelişkisinin ve suçlu aydının romanıdır Yaban, Tetkik–i Mezalim Heyeti'nden bir üyenin köye bakışıdır. Köyü dışardan değerlendirmedir. Romanın kimi yerlerinde olayın geri plana düşüp özeleştirinin (hesaplaşmanın) öne çıkmasının nedeni de budur. Coşkulu tirad'ların bol bol yer aldığı roman, bir bakıma bir deneme–essai'dir. Türk aydını Yaban oluşunun nedenlerini araştırırken, İstanbul dışına neden taşra dediğinin bilincine de varmamıştır Yaban'da. Köyü dıştan da değerlendirse, Yaban, ilk gerçekçi romanlarımızdan biridir: Berna Moran Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış adlı yapıtının Yaban'da Teknik ve İdeoloji başlıklı bölümünde, Yaban'ın etkileyiciliğinin sadece içeriğinden gelmediğini belirttikten sonra, Yakup Kadri'nin köylüye karşı tutumunun nedenlerini açıklamaya çalışır ve bu tutumu dile getirirken ne gibi yollara başvurduğunu araştırır. Moran'a göre Yaban belli bir ideolojinin ürünüdür:

1922 ile 1932 arası, Karaosmanoğlu'nun coşkun bir içtenlikle desteklediği devrimlerin yapıldığı yıllardır ve biliyoruz ki geleneklerine ve İslam ideolojisine bağlı Anadolu eşrafi ve köylüsü bu devrimleri benimsemiş değildi. Barbarların Yaktığı Köyler Ahalisine adlı ve 1922 tarihli yazıda söz konusu edilen köylü, Karaosmanoğlu'nun gidip gördüğü ve acısına saygı duyduğu perişan köylüdür. Yaban'daki köylü ise 1932 yılındaki Kadro'cu Karaosmanoğlu'nun düşündüğü ve her şeyden önce tutuculuğun ve gericiliğin kaynağı olarak gördüğü Anadolu köylüsüdür. (...)

Kurtuluş Savaşı'nın–anlamını kavramış ve devrimin bilincine varmış bir aydın grubunun inkılapçı bir kadronun yönetmesi gerektiğini savunan bir adam. Kadro'nun ilk sayısında derginin çıkış amacı açıklanırken deniyor ki: İnkılabın irade ve menfaati... azlık fakat ileri bir kadronun iradesinde temsil olunur... İnkılabın derinleşmesi demek... inkılabın ahlak ve disiplininin ileri bir kadronun dimağında genç neslin, şehir halkının ve köylünün dimağına inmesi ve yerleşmesi demektir.

Böylece otoriter bir yönetimle devrimler sürdürülecek, derinleştirilecek ve yeni bir ulus meydana getirilecektir.

Madem ki yeni ulusu, Karaosmanoğlu'nun Yaban'da söylediği gibi bu Bekir Çavuşlar, bu Salih Ağalar, bu Zeynep Kadınlarla... yeni baştan yapmak gerekecektir ve madem ki bu iş aydın bürokratlara düşen bir iştir, o halde bu yönetici sınıfın kullanacağı malzemeyi gerçekçi bir yaklaşımla tanıması gerekir.

Yaban basıldığı zaman Kadro'da çıkan yazıların romanı, bu malzemeyi cesaretle tanıttığı köylünün nasıl yenileştirileceğini de söylüyor: Ona teknik aşısı yapacağız... İleri tekniğin olgun yemişlerini elleriyle toplayan, gözleriyle gören köylü, artık yobazların ve softaların safsatalarına kulak asar mı? İnkılapçı aklın aniane ve görenek karşısında üstünlüğünü gören köylü artık ileri münevvere (yaban) diyebilir mi? (sayı 16)

Vedat Nedim Tör'ün de gözüne batan karşıtlık aynı: Bir yanda vatanı kurtaran inkılapçılar ve onların karşısında gerici köylü.

Sanırım Yaban'da vurgulanan temayı köylünün yalnızca olumsuz yönlerinin sergilenmesini ve yaratılmak istenen boğucu atmosferi ancak Karaosmanoğlu'nun ideolojisinin gereği olarak açıklayabilir ve diyebiliriz ki romandaki köy gerçek Anadolu'yu temsil etmez; 1930'lardaki yönetici sınıftan bir aydın bürokratın kafasındaki Anadolu'nun simgesidir. (sayfa 183–184)

Benzer Belgeler