• Sonuç bulunamadı

1.3. Evrimci İktisat

1.3.1. Schumpeter

Fagerberg’e (2003: 128) göre, yenilik olgusunu ekonomik gelişmeye ilişkin analizlerinin merkezine alan Schumpeter’in görüşleri, üç temel kaynaktan beslenmiştir. Marx’dan dinamik bakış açısını alan Schumpeter; teknoloji, endüstri ve kurumlarla ilişkili tarihsellik vurgusunu Alman tarihçi okulundan ve evrimci süreci bireysel aktörler arasındaki etkileşimle açıkladığı mikro-tabanlı yaklaşımını ise neoklasik iktisatçılardan miras almıştır. Schumpeter, farklı vizyonlara sahip bu kaynaklardan yoğun olarak etkilenmiş olmakla beraber, kendi yaklaşımında çok farklı sonuçlara ulaşabilmektedir. Dolayısıyla bu üç ayrı geleneğin, Schumpeter’in çalışmalarında birer analiz aracı olarak kullanılmış olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.

Kapitalizmi, evrimci bir süreç olarak ele alan ve kapitalist girişimlerin yarattığı yeni ürünleri, yeni üretim ve ulaştırma yöntemlerini ve yeni pazarlar ile endüstriyel organizasyonları iktisadi değişimin motoru olarak gören Schumpeter’de yenilik merkezi bir öneme sahiptir (Schumpeter, 1976: 83). Schumpeter, iktisadi evrimi, yeniliklerin ekonomik hayatta yarattığı etkilere, ekonomik sistemden gelen tepkilerle açıklamaktadır. Yeniliklerin söz konusu olduğu ‘gerçek’ bir dünyada, neoklasiklerin öngördüğü denge durumları, sürekli olarak kesintiye uğrayacaktır. Böylece, Schumpeter’in yaklaşımı daha dinamik ve tarihsel bir çerçeveyi gerektirdiği için neoklasiklerden önemli ölçüde farklılaşmaktadır (Fagerberg, 2003: 129).

Schumpeter, analizlerinin dinamik ve evrimsel çerçevesini büyük ölçüde Marx’a borçludur (Schumpeter, 1976: 82). Fagerberg’e (2003: 130) göre, kapitalist sistemin evrilmesini firmalar arasındaki teknolojik rekabete bağlayan Marx’ın yaklaşımında, daha yeni ve verimli makineler kullanan firmalar kârlarını arttırarak ayakta kalırken, buna ayak uyduramayan firmalar piyasadan elenmektedir. Ekonominin bütününe bakıldığında ise sermaye birikimi ile verimlilik artışının

19 birbirine koşut olduğu görülmektedir. Başlangıçta göreli bir üstünlüğe sahip firmalar, bir süre sonra yeni firmaların yenilikleri taklit etmesinden dolayı bu üstünlüklerini yitirmektedirler. Geleneksel yaklaşımlardaki fiyat rekabetinin aksine bu tür bir rekabeti analizlerine dahil eden Schumpeter, yeniliklerin niteliği konusunda Marx’dan ayrılmaktadır. Marx yenilikleri mekanizasyon olgusu ile açıklarken Schumpeter, daha önce belirtmiş olduğumuz yeni ve daha kaliteli ürün ve ara mallar ile yeni pazarlar ve organizasyonları da analizine katmıştır.

Fagerberg (2003: 130), bunun yanında, hem Marx hem de Schumpeter’de, ilk yeniliği yapan firmaların elde ettiği tekelci gelirlerin, taklitçi firmaların piyasaya girmesiyle eridiğini fakat; Schumpeter’de yenilik ve taklit (yayılım) sürecindeki etkileşimin büyüme üzerinde de etkili olduğunu belirtmektedir. Buna göre, ekonominin belirli bir sektöründe meydana gelen radikal bir yenilik sonrasında taklitçi kümesinin yeniliği takip etmesiyle, söz konusu sektörün büyümesi genel büyümeye nazaran farklılaşmaktadır. Fakat, sistemik bağlantıların, yeniliğin benzer ve ilgili sektörlerdeki yenilikleri de kolaylaştırdığı bu sektörler kümesinde (clusters) meydana getirdiği büyüme, er ya da geç yavaşlayacak ve bu yavaşlama Schumpeter’in iş çevrimleri (business cycles) dediği uzun dönemli Kondratief dalgalanmalarına (long waves) sebep olacaktır (Fagerberg, 2003: 130). Freeman (1994: 79), dünya ekonomisinin 1950 ve 1960’lı yıllarda gösterdiği büyümeyi takiben, 1970 ve 1980’li yıllarda yapısal işsizliğin eşlik ettiği bir yavaşlamanın yaşanmasının, Schumpeter ve Kontradief’in kapitalist sistemin doğasında var olduğunu söyledikleri uzun dalgalar teorisini haklı çıkardığını ifade etmektedir.

Marx ve Schumpeter, farklı yollar izlemekle beraber kapitalist sistemin geleceğine ilişkin aynı öngörüyü paylaşmaktadırlar; kapitalizm er ya da geç sosyalizme dönüşecektir. Marx’a göre, kapitalist gelişme, iktisadi ve teknolojik gelişmeler (altyapı) ile sosyal ve kurumsal yapıların (üstyapı) çelişkisi ile karakterize olur. Her toplumsal formasyonda olduğu gibi kapitalizmde de, süreç içerisinde üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişme hızına ayak uyduramaması nedeniyle, toplumun üretici güçlerinin gelişme düzeyine denk düşen yeni üretim ilişkileri

20 eskisinin yerine geçecektir6. Yeni toplumsal yapının, eskisinin bağrında geliştiği bu diyalektik süreç, kapitalist toplumun özündeki temel bir çelişkiden kaynaklanmaktadır; (kolektif çaba ve emeğin sonucu) üretim giderek toplumsallaşırken, üretim araçlarının mülkiyeti kapitalist sınıfın elinde toplanarak merkezileşmektedir 7 Dolayısıyla mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi

gerekmektedir. Bu değişiklik, kapitalizmin çelişkilerinden en çok zarar görenlerin

iradi eylemleriyle gerçekleşecektir. Kapitalizmden sosyalizme geçiş, kapitalizmin

kendi içinde yatar; geçişin aracı proletaryadır (Huberman, 2004: 253-255).

Kapitalist sistemin, ekonomik ve sosyal yapısının dönüşüm geçirmesi sonucu sosyalizme evrileceğini belirten Schumpeter, açıklama araçları yönünden Marx’dan farklılık göstermektedir. Malerba ve Orsenigo’ya (1997: 241) göre, Schumpeter’in ilk dönem analizlerinde (The Theory of Economic Development (1912) - Mark I) bireysel girişimci (individual entrepreneur), yeniliklerin yaratılması sürecinde merkezi bir rol oynamaktadır. Bireysel girişimci, yeni ürün veya üretim ve ulaştırma yöntemlerinin kullanılmasına, yeni organizasyonların kurulmasına ve yeni pazarların açılmasına öncülük eden, yeni bileşimleri oluşturan (new combinations) ve bunları üretim sürecine taşıyan kişidir. Kapitalizmin motoru sayılan yenilikleri gerçekleştirecek girişimciler, eski üretim ilişkilerine içkin olan sosyal ataleti ve değişime karşı gösterilen direnci kıracak olan olağanüstü yeteneklere sahip kişilerdir. Bu kişilerin yeni fikirler, ürün ve üretim yöntemleriyle donatılmış girişimleri, bir yandan eski firmaların sahip oldukları üretim, organizasyon ve dağıtım yapılarını dönüştürürken, diğer yandan da önceki yeniliklerden elde ettikleri rantları aşındırır. Teknolojik yeniliklerin ortaya çıktığı ve eski yapıların dağıtıldığı bu durum, yaratıcı

yıkım (creative destruction) süreci olarak adlandırılmaktadır. Schumpeter’in yenilik

6 Lundvall’a (2007: 8-9) göre, Marx’ın üretim güçleri-üretim ilişkileri kavramlaştırması, yenilik sistemlerinin çalışılmasına (mikro ve makro) iki açıdan rehberlik etmektedir. 1. Radikal yeniliklerin firmanın eski kurumsal yapısı ve rutinlerine uymaması (mikro), 2. Teknolojik devrimlerin getirilerinden yararlanılması için sosyo-kurumsal yapılar ile organizasyon ve yeteneklerin dönüştürülmesi zorunluluğu (makro).

7 Marx’ın analizinde kârlar, sosyal ve politik gücü elinde bulunduran ve teknolojik rekabet ortamında yenilikleri gerçekleştiren kapitalist sınıfın emek sömürüsüne (artı değer) dayanmaktadır. Bu, aynı zamanda sistem içinde çözülmesi güç bir çelişki yaratmaktadır. Çünkü, kapitalistler bir yandan ücretleri düşük tutarak kârlarını arttırma çabası içine girerlerken, diğer yandan ürünlerine olan talebi arttırmak zorundadırlar. Fakat, ücretlerin düşük tutulması işçilerin satın alma güçlerini düşürdüğünden kârı arttırmak imkansızlaşmaktadır. Schumpeter’de ise kârlar girişimci yeteneklerine bağlı olarak artış göstermektedir.

21 yaratımında bireysel girişimcilere temel rol verdiği ve Schumpeter Mark I olarak da adlandırılan bu yaklaşımı; teknolojik girişlerin görece rahat olduğu ve henüz yoğunlaşmanın yaşanmadığı, küçük firmaların hakimiyetindeki on dokuzuncu yüzyıl sonlarındaki Avrupa endüstriyel yapısını açıklamakta uygun görünmektedir.

Schumpeter, son dönem çalışmalarında ise (Capitalism, Socialism and Democracy (1942) -Mark II) büyük firmaların öncülük ettiği, teknolojik yeniliklerin AR-GE laboratuvarlarında yapıldığı ve giriş engellerinin bulunduğu yirminci yüzyılın ilk yarısındaki Amerikan endüstrisinden esinlenmiştir. Yaratıcı birikim (creative accumulation) olarak da adlandırılan bu türden yenilik faaliyeti, büyük firmaların AR-GE laboratuvarlarında araştırmacı, tekniker ve mühendisleri istihdam ederek yenilik sürecini kurumsallaştırdığı bir dönemdir. Büyük firmalar, belirli teknolojik alanlarda sahip oldukları bilgi stoku, geniş ölçekli AR-GE projeleri, üretim ve dağıtımdaki uzmanlaşmış kadroları ve devasa finansal kaynaklarıyla yeni girişimciler ve küçük firmalar için giriş engelleri oluşturmaktadır (Malerba ve Orsenigo, 1997: 241). Dolayısıyla artık, yeniliğin temel kaynağı olağanüstü yeteneklere sahip bireysel girişimciler değil, büyük ölçekli firmaların AR-GE laboratuvarlarında uzmanlaşmış ve takım çalışması yürüten kadrolardır.

Schumpeter’in yeniliğin kaynağına ilişkin görüşlerinde meydana gelen bu kayma onun, kapitalizmin geleceği hakkında endişe duymasına neden olmuştur. Çünkü, piyasa yoğunlaşmasına dayalı bu değişim, bireysel girişimcinin ilerici rolünün kapitalizmin ileri aşamalarında ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Bir yandan, teknoloji geliştirmenin, firmanın kendi araştırma kadrosu içinde gerçekleştirilerek firmanın rutin bir faaliyetine dönüştürülmesi (bir anlamda bürokratikleştirilmesi), öte yandan girişimcilik ile sermaye sahipliğinin birbirinden ayrılması, cesur ve adaptasyon yeteneği yüksek bireysel girişimcinin fonksiyonunu yitirmesine neden olacaktır.

Büyük ölçekli şirketlerin hakimiyet kazanmasıyla ortaya çıkan piyasa yoğunlaşması, kapitalizmin özel mülkiyete ve sözleşme serbestliğine dayalı kurumsal yapısını da erozyona uğratacaktır. Tekelleşme ile birlikte orta ölçekli firmalar büyük

22 ölçüde piyasadan silinmektedir. Şahıs ya da aile işletmeleri dışındaki işletmelerde sermaye mülkiyeti ortadan kalkmıştır. Bu işletmeler dışındaki işletmelerde bulunan ücretli yöneticiler, şefler ve işçilerden hiçbiri mülkiyet ruhunu yeterince temsil etmemektedir. Sözleşme özgürlüğü ise, sendikaların ve hükümetin gücünden dolayı olumsuz etkilenmektedir. Kapitalizmin geleceğine dair Schumpeter’i kaygılandıran bir diğer neden, ifade özgürlüğü ve özgürlük ortamının sağladığı olanaklarla kapitalist sisteme karşı tavır alan eleştirel bir aydın sınıfının doğmasıdır. Schumpeter arzu etmese de, tüm bu sebeplerden dolayı, kapitalizmin büyük ölçüde güç kaybederek yerini yeni bir toplumsal sistem olan sosyalizme bırakacağını belirtmektedir (Dura ve Atik, 2002: 10-12).

Schumpeter, yeniliğin iktisadi hayatı yönlendirmedeki başat rolünü vurgulayarak evrimci iktisatçılara ilham kaynağı olmakla beraber, yeniliklerin niteliğine ilişkin düşüncesi ile onlardan farklılaşmaktadır. Schumpeter’in girişimciyi yeniliğin merkezine koyan yaklaşımı, onun bir anlamda iktisadi ve sosyal değişimleri sağlayabilecek küçük ölçekli yenilikleri (minor innovations) yeterince kavrayamamasına neden olmuştur (Fagerberg, 2003: 135). Schumpeter, yenilikleri kesikli ve radikal bir süreç olarak algılamakta iken, evrimci iktisatçılar yeniliklerin daha çok artımsal (incremental) karakterini ön plana çıkarmaktadırlar. Evrimci kuramda büyük ölçekli teknolojik yenilikleri takip eden küçük, artımsal karakterli ve tamamlayıcı bir takım ürün ve süreç yenilikleri önem kazanmaktadır. Bu yaklaşım kuramın evrimci karakterini doğrular niteliktedir.

Benzer Belgeler