• Sonuç bulunamadı

6. BÖLÜM: TÜRK RESİM ELEŞTİRİSİNDE SEZER TANSUĞ

6.3. ELEŞTİRİ YAZILARINDA ÖNE ÇIKAN İSİMLER

6.3.2. Olumsuz Yönde Eleştirdiği İsimler

6.3.2.4. Sarkis Zabunyan

Tansuğ’un en ünlü kavgalarından biri Sanat Çevresi dergisinde yayımladığı “Köfteci Kaptan Hakkında” (1991) başlıklı yazısının ardından Sarkis Zabunyan adı etrafında ses getiren ve mahkemeye düşmesine neden olan kavgadır (Tansuğ, 1991l: 19). Söz konusu yazıda, yıllar önce Paris’e yerleşmiş İstanbullu ressam Sarkis Zabunyan’ın Ermeni propagandasına alet olduğu, Türk sanatçılarının yolunu keserek kendi çıkarlarını kolladığı ve Türkiye’ye karşı düşmanca bir yaklaşım benimsediğini iddia etmiştir (Tansuğ, 1991l: 19; 1991m: 14; 1991n: 10-13; 1991p: 14-15; 1991r: 6; 1991s: 7; 1991t:

8-9; 1991u: 10-13; 1991v: 20-21):

Sarkis Zabunyan, Batı’da tanınmaya ilişkin safça kuruntuları istismar ederek Türkiye’deki sanat realitesinin konseptüel açmazlara sürüklendiği bir ortamda, gizli düşmanlığın bile empoze edilmek istendiği bir saygınlık ve dolayısıyla çıkar arayışına girmiştir. Daha önceki konseptüel maskelerin arkasında meşum Ermeni propagandasına alet olarak kazanılan ün, geçen yıl Venedik Bienali sırasında, Venedik’e yakın Ermeni adasındaki manastırda kurulan enstalâsyonun, papazlar tarafından Türkler aleyhine bir propaganda zemini olarak kullandırılmasına kadar kirlenmiştir. Birer şoven olarak suçlanırız korkusu, bu gerçeği bilen çok kişi tarafından dile getirilmeyerek, inançsız ve kurnaz bir fanatiğin, bir galeri mekânını mürted amaçları yolunda kullanmasına fırsat vermektedir. “Uydurulmuş belleğin düşman fanatiği bu köfteci kaptan” Türk sanat ortamının gerçekliğini inkara yönelik bir küçümseme

ve aşağılamayı adeta bir misyon olarak benimsemiş görünmekte ve bu amaca bir galeri çevresinde yer kazandırmaya çalışmaktadır (Tansuğ, 1991l: 19).

Bu yazının ardından kültür ve sanat çevresinden seksen dokuz aydının imzasını taşıyan bir kınama bildirisi yayınlanmıştır:

Aşağıda imzaları bulunan ve insan haklarına, sanatın ayırıcı değil birleştirici gücüne inanan, ırk, dil, din, renk, cinsiyet ve milliyet ayrımına karşı olan bizler; Sezer Tansuğ’un Ağustos 1991 tarihli ve 154 sayılı Sanat Çevresi dergisinde yayınlanmış olan yazısında dile getirdiği ırkçı, şoven ve gerici düşüncelerini; yazanın kişiliğinde sembolleşen ayrımcılığın düşmanca tohumlarını ekmek ve sanatçılar arasında hizip yaratmak amacındaki gerici zihniyeti; ayrıca bu yazıyı yayımlayarak böyle bir zihniyetin yayın organı durumuna düşen Sanat Çevresi dergisinin yayın sorumlularını kınıyoruz.(Ayvazoğlu, 2006: 39, Tuğcu, 1991a: 12).

Bildiriye imza atanların bazılarının isimleri şöyledir: Meltem Ahıska, Orhan Aklaya, Bilge Alkor, Tülin Altılar, Yurdaer Altıntaş, Melih Cevdet Anday, Mustafa Ata, Serdar Ataşer, Zeynep Avcı, Arzu Başaran, Murat Belge, Handan Börtecene, Enis Batur, Canan Beykal, Rabia Çapa, Vecdi Çapa, Cengiz Çekil, Joelle Danon, Latif Demirci, Osman Dinç, Dilek Kuru, Ferit Edgü, Halil Ergün, Nusret Nurdan Eren, Genco Erkal, Ayşe Erkmen, Bülent Erkmen, Seyhan Erözçelik, Mengü Ertel, Candeğer Furtul, Füruzan, Haluk Gedik, Ara Güler, Faruk Günaltay, Güngör Güner, Bilge Gürman, Nedim Gürsel, Haydar Karabey, Gülsüm Karamustafa, Sadık Karamustafa, Arif Keskiner, Sevim Kınalı, Füreya Koral, Vasıf Kortun, Aykut Köksal, Doğan Kuban, Filiz Kutlar, Onat Kutlar, Beral Madra, Teoman Madra, Ömer Madra, Hakkı Mısırlıoğlu, Nezihe Meriç, Murat Morova, Ahmet Oktay, Füsun Onur, Tan Oral, Ahmet Öktem, Safa Önal, Müjgan Özçay, Demir Özlü, Ali Özgentürk, Fatma Tülin Öztürk, Ali Poyrazoğlu, Murat Recevik, Başar Sabuncu, Candan Sabuncu, Hasan Safkan, İsmail Saray, Hale Sontaş, Lokman Şahin, Deniz Şengel, Salim Şengil, Latife Tekin, Erdoğan Tokatlı, Seyhun Topuz, Mete Tunçay, Tülay Tura, Mehmet Ulusoy, Aliye Uzunatağan, Gürel Yontan.

Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Hüsamettin Koçan da dernek olarak politik görüş, ırk, din, dil, cins ayrımına karşı ve bu meseleye ne denli tepkili olduklarını ifade etmiş;

bireysel tepkisini ise şöyle dile getirmiştir:

… Ben bu tür milliyetçi, nasyonalist tavırların karşısındayım. Zaten kültürün kendisi bütün bunların karşısındadır. Sanatçı dar sınırlara, ön yargılara karşı savaşır. Gerekçesi ne olursa olsu sanat dışı kriterlerin sanatı değerlendirmekte ölçüt olarak kullanılamayacağını, kullanıldığı takdirde de yurtseverliği mazeret olarak gösteremeyeceği bilinmelidir.

Umuyorum ki gelişmeler bazı beyinlerde de bu gerçeğin belirmesi için katkı sağlayacaktır (Tuğcu, 1991a: 12).

“Sanat Çevresi” dergisinin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü Hamit Kınaytürk, şimdiye dek işlenmiş hiçbir basın suçunun olmadığını, sahibi olduğu derginin ilk sayısında da belirtildiği gibi hiçbir ideolojik ve politik görüşü benimsemeyip, yalnızca Atatürkçü bir görüş izlediğini belirten bir açıklama yapmıştır:

Bildiride imzaları bulunan sayın sanat ve kültür adamları daha önce Türk sanatçılarının eserleri tahrip edildiğine; örneğin Fındıklı Parkı’nda heykeller kırıldığında, Türkiye’nin çeşitli yörelerinde Atatürk heykellerine saldırı yapıldığında, Kuzgun Acar’ın Ankara’da gökdelenin üzerindeki soyut rölyefi hurdacılara satıldığında 1986 yılında, Uluslar arası Ankara Bienalinde Polonyalı bir sanatçının o zamanki Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından erotik türdeki resmi kaldırıldığında neredeydiler? Neden bu 86 kişi o gün imza toplayıp ortaya çıkmadılar? Bildiride imzası olan 86 kişiye tek tek cevap hakkı tanıyorum.

86 kişi içinde yer alan Seyhun Topuz, Güngör Güner ve Candeğer Furtun’la konuştuğumda kendilerinden imza alınmadığını, bir telefon konuşmasından sonra bizi de listeye dâhil edin dediklerini öğrendim… Gereksiz yere itham edildiğim için yasal yollara başvuracağım…

(Tuğcu, 1991b:12).

Sarkis Zabunyan için yazdığı yazı nedeniyle suçlanan Tansuğ, kendisini savunan bir açıklama yapmıştır. Yazısında, Sarkis Zabunyan’ın sergi kataloglarında Avrupa’daki Ermeni cemaatinin duygularına yatkın işler yaptığını ortaya koyan işaretler bulunduğunu ve bu işaretlerin en önemlisinin Sarkis Zabunyan’ın kendisini Fransa’da sürgün bir vatansız olarak tanıtması olduğunu ifade etmiştir. Bu konuyla ilgili Tansuğ’a sanat camiasından sert eleştiriler ve kınama yazıları gelmiştir. Bütün bunlara karşılık Tansuğ, herhangi bir geri adım atmamış aksine hakkında yazılan kınama yazısına imza atanlara da sitem etmekle birlikte bu kişileri duyarsız ve vatanseverlik duygularından yoksun olmakla suçlamıştır:

…Beni şoven, ırkçı, ayrımcı gibi onur kırıcı ve toplum gözünde küçük düşürücü diğer tüm iddialarla kınamaya kalkışan sözde bir aydın grubun, katıksız bir Ermeni milliyetçesine destek vererek şahsıma yönelttiği düşmanlık, bilinçli insanlarımızda üzüntü ve azap yarattı.

Demokrasi ve insan hakları gibi kutsal kavramları çarpıtarak, araştırma, düşünme ve irdeleme zahmetine girmeden, tek yanlı bir anti demokratik baskı grubu oluşturarak, kişiliğime karşı ağır bir hücuma geçen bu isimler, aydınlar arasında bir kesimin tarih ve yurt bilincinden yoksun olduğunu ortaya koydu. Sanatçılar ve aydınlar arasındaki birliğin bozulmasına katkı sağlayan bu isimler, bu davranışlarıyla ayrımcığın destekçileri olduklarını da itiraf etmiş oldular (Tansuğ, 1991r: 6).

…Zabunyan’ı destekleyenler sözde Ermeni soykırımı iddialarını benimseyerek, bu aracı kanalıyla Avrupa’dan umdukları çıkarlara yönelmişlerdir. Bu konuda bilinçli olanlar, bilinçsiz olanları imza tuzağına da düşürmüşlerdir. Bundan böyle bu imzacıların belli bir

kesimi sözde Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye’deki gizli sözcükleri olarak ırkçılığın ve ayrımcılığın hizmetindeki rolleriyle anılacaklardır (Tansuğ, 1991u: 13).

Böyle bir durumda, insanlarımızı uyarmak için yaptığım sert bir eleştirinin ayrımcılık, ırkçılık, faşistlik ve iftiracılıkla suçlanması beli bir aydın kesiminin ne denli duyarsız, vatanseverlik duygularını ne denli yitirmiş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Böyle bir durumda beni yargılayacaklarını söylüyorlar. Böyle bir yargılanma vatansever Türk kamuoyu önünde bana şeref verir (Tansuğ’dan akt. Tuğcu, 1991b:12).